08 Temmuz 2024 Pazartesi
bölüm-1
TÜRK TARİHİNİN BU ÇOK ÖNEMLİ DÖNEMİNİ EN SARİH BELGE VE BİLGİLERLE OKUYUNUZ OKUTUNUZ..
Değerli arkadaşlarım, Bilhassa son 25 yıldır Sevr’in bütün koşullarıyla birlikte dayatıldığı, Sevr şartlarının yeniden ihya edildiği bir dönemi hızlı bir şekilde yaşıyoruz. Eğer yokluğu sefaleti ve ülke olarak yaşadığımız sonu uçurumda biten bir trende devam eden yolculuğumuza son vererek, tekrar atalarımız gibi dünyaya şekil veren, çağdaş, medeni, başarılı, alnı açık başı dik bir ulus olmak istiyorsak önce tarihimizi doğru bir şekilde öğrenmeliyiz. En yakın tarihimiz bile bize öğretilmemişken, Son buzul çağından bu yana 15.000 yıllık tarihi olan dünyanın temel ırklarından birisi kabul edilen büyük bir milletin 200 yıllık tarihi bile bilinmezken 1000 yıllık veya 5000 yıllık tarihimiz ile ilgili olayları idrak edebilmemiz nasıl mümkün olacaktır? Ulaştığımız doğru bilgileri ulusal bilincimize taşıyarak genetiğimizin kodlarına işlenmiş tecrübelerimiz nasıl canlanacaktır? Dün Ermeni Soykırımı günü ilan edilen 24 Nisan günü dolayısıyla bir çalışma hazırlamaya başlamıştım. Biraz önce tamamlayabildim. Bu nedenle bir günlük gecikmeden dolayı kusurumuza bakmamanızı bekliyorum.
BATI SOYKIRIM YALANANI GERÇEK GİBİ BAŞIMIZA KALKMAKTADIR.
Değerli Arkadaşlarım,Her yıl olduğu gibi bu yılda ABD Başkanı Joe Biden, “1915 olaylarının” yıldönümüyle ilgili yaptığı yazılı açıklamada yaşananları yeniden “soykırım” olarak niteledi. Türkiye ise her yıl olduğu gibi yarım yamalak cevaplar vererek tepkisini göstermeye çalıştı. Milletler haksızlığa uğradığında Vatan topraklarında yaşayan tüm vatandaşların hep bir ağızdan tek ses tek yürek bu haksızlığa cevap verirler. Ne yazık ki bizde bu seferde böyle olmadı. İçimizdeki tarih bilgisinden Türklük şuurundan yoksun, tıpkı Ermeniler gibi bu ülkenin en seçkin vatandaşlarından olup, en iyi imkanlara sahipken Türk mielletine ihanet edenlerle aynı çizgiye düşmelerini ibretle izledik. Haydi HDP’liler sütlerini icra ediyorlar diyelim ancak Sözde milleti temsil ettiği iddiasında olan 6’lı ittifakın bir üyesi olan Ali Babacan ’24 Nisan’ mesajında DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, ‘1915 olayları’na ilişkin sosyal medya hesabından açıklama yaptı. Babacan, ” Ermeni halkının bugün derinden hissettiği acıyı anlıyor, 1915’te hayatını kaybeden Osmanlı Ermenilerini anıyorum. ” dedi.
ERMENİ SOYKIRIM YALANI 20 YIL SONRA YENİDEN ÜRETİLİYOR
Değerli Arkadaşlarım,Ermeni Soykırım yalanına ne Lozan’da ne hiçbir Avrupa Cemiyetinde ne dönemin basın ve yayın caimasında ne fikir adamı ve yazarlarında itibar edilmemiştir. Lozan’dan sonra Ermeni Soykırım yalanının inananı bulunmadığı için artık bahsedilmez olmuştur. Ancak bu yalan üzerine 1940’lardan itibaren yeniden politikalar oluşturulmaya başlanmış, bizim tepkisizliğimiz ve tarihimizi bilmememiz, bu gelen çığ gibi tehlikeyi önemsememiz sebebiyle 1970’lere kadar geçen üç dört kuşak içerisinde büyütülmüş ve dünyanın gündemine Ermeni terörü olarak taşınmış suçsuz günahsız diplomatlarımız bile katledilmiştir.
Batı’nın Soykırım yok diyeni cezalandırmaya kadar götürdüğü bu günlerde halen Soykırım olmadığını söyleyen ünlü tarihçiler vardır. Prof. Dr. Bernard Lewis, Prof. Dr. Stanford Shaw, Prof. Dr. Justin McCarty gibi ünlü Batılı tarihçiler bu yalanlar silsilesine direnmektedir. Çünkü Objektif gözle Türk tarihinin son 200 yılını inceleyen, beşeri duygularını kaybetmemiş hir her bilim adamı 1821’den 1918’e kadar 12 Milyonu Balkanlarda 8 Milyonu Anadolu’da olmak üzere 20 Milyon vatandaşımızın soykırıma uğradığını bilmekte ve Türklerin maruz kaldığı bu katliamlar sebebiyle utanç duymaktadır. Nitekiem Prof. Dr. Justin McCarty’in Ölüm ve Sürgün adlı eserinin her satırında Türklerin maruz kaldığı vahşetin dünya tarihinde bir örneğinin dahi yaşanmamış olduğunu bu yaşanılanların bir ulusun ortadan kaldırılmasından ziyade bir insanlık ayıbı olduğu acı bir dille anlatılır. Değerli Arkadaşlarım, 20. yüzyılın ilk çeyreğinde günü saatiyle yazılmış hatıratlarda, saati ve dakikası ile hem Osmanlı hem de Avrupa devletlerinin resmi kayıtlarına girmiş tüm evraklarda Soykırım diye bir şey kesinlikle yoktur. Nitekim Tehcir sonrası bu iddialar Avrupa devletleri tarafından ele alınmış, Ermenilerin Anadolu’dan Suriye’ye savaş şartlarında mecburi göçleri sebebiyle meydana gelen olayların öncesi ve sonrasında Osmanlı Devleti ve Türk yöneticiler tarafından yapılmlış bir tek dahi haksızlığa ve hukuksuzluğa rastlanılmamış bu tür iddialar Ermeni cemiyetlerinin yüzlerine çarpılmıştır. Bunlardan daha da önemlisi, o dönemde yaşayan Ermeni önderlerin duyduğu utanç sebebiyle yaptıkları çok sayıda açıklamalardır.
KAÇAZNUNİ’NİN RAPORU
Nitekim eski Ermenistan Başbakanı, Taşnak Partisi önde gelenlerinden Ovannes Kaçaznuni’nin raporudur. Bu rapor daha sonra kitap olarak basıldı. Ancak bu kitabı Batı dünyasının kütüphanelerinde bulmak mümkün değildir. Tüm Batı dünyasında Ermeni örgütleri tarafından “imha edilmiştir” Bu konuda kısa bir bilgi verelim. 1923 yılında Bükreş’te Ermeni Taşnak Partisi toplantısında, Ermenistan’ın ilk Başbakanı Kaçaznuni’nin sunduğu rapor “Taşnak Partisi’nin Yapacağı Bir Şey Yok” adını taşımaktadır. Eski başbakan bu raporda aynen şunları söylüyor: “Van’ın işgalinin ardından şehrin valisi olan Aram’a Rus ordularının Van birliği komutanı Nikolayav tarafından gönderilen 22 Haziran 1915 tarihli ve 34 sayılı talimatta, Ermenilerin bölgedeki Kürt nüfusa saldırmamaları ve köylerini yağmalamamaları bildirilmektedir. Ancak Aram, talimata verdiği protesto cevabında, emirlerin yerine getirilmeyeceğini, henüz işgal edilmemiş bölgelerdeki Müslümanlara uyarı olması amacıyla suçluların en ağır şekilde cezalandırılacağını bildirmiştir.” Bu paragrafta belirtilen türden birçok olay da kitapta anlatılmaktadır.
Kaçaznuni raporunun özeti kısaca şudur:
1. Önce Rusya bizi kullandı. Birlikte yaşadığımız Osmanlı Devleti’ne isyan ettik. Çeteler kurarak savaştık. 2. 1917 Ekim İhtilali’nden sonra Rusya bölgeden çekilince bu kez Fransızlar, ardından İngilizler bizi kışkırttı ve kullandı. 3. Yaptığımız hataydı ve cezasını çektik.
Yukarıda belirttik. Bu kitap Batı’daki kütüphanelerde Ermeni örgütleri tarafından “imha” edilmiştir.
Değerli Arkadaşlarım, Sırayla, Rusların, İngiliz ve Fransızların şantajına kurban seçilen Ermeniler, bütün bunlara birer ” gönüllü olarak katıldılar. Bir avuç olduklarına ve sürekli dış desteklerle isyanlar çıkardıklarına, sürekli dış güçlerin Ermenileri içeride bir Truva Atı gibi kullanıldıklarına bakmadan, savaşta Rusların safında ” kendi konumlarının ne olduğunu, 1828’den 1922 yılına kadar neler yaptıklarını, özellikle 1915 yılında, tehcirden önce ve sonra neler yaptıklarını ” doğru dürüst anlatmadan, Rusların gözetiminde 7 aya yakın Türkleri katlettiklerini gizleseler de yaptıkları ayıbı tarih önünde asla gizleyemezler..
Ermeniler Osmanlı devletinde Türkleri tefecilikle iliklerine kadar sömürmelerine Rumlarla birlikte en zengin halk konumuna gelmelerine devlet hizmetlerini ve kadrolarını ellerine geçirmelerine rağmen giriştikleri bu katliamların utancını yalanlarla gizleyemezler. Bizans’tan günümüze kadar sürekli, entrikalar, siyasi dalavereler, ikili oynamalar yüzünden Anadolu’nun en ” itibarsız, en güvenilmez halkı ” olduklarını bütün dünya devletlerine apaçık biçimde ispat etmişlerdi… Ermenilerin bu yapılarını ileride tekrar kullanmak üzere planlar yapan, Birinci Dünya Savaşı’na giren ve Ermenileri savaşlara ve isyanlara süren devletler, parlamentolarında ” eski kuklalarınına yaptıkları yardımlar ve işlettirdikleri cinayetleri kapatmak için aldıkları “Ermeniler soykırıma uğramadı demek, suçtur ” gibi, maskeleyici, kendilerini gizleyici kararları aldırmaları, onların açısından, haklıdır, yerindedir; Çünkü Efendiler, uşaklarını hala koruma ve kollamakla, 1828-1922 yılları arası milyonlarca Türk’ün kanına giren Ermenileri muhtelif isyanlarda ve savaşlarda kullanarak suç işlettirdiklerini, böylesi bir kararla, kendilerini Ermenilere karşı minnet borcu içinde sorumlu tutmakta ve hissetmektedirler..Tarihte Ermenilerden başka hiçbir millet ham bir hayal uğruna kendisini en makbul vatandaş gören devletine ihanet ederek, bir sürü devlete birden kendisini kullandırtmadı. Ermenilere asıl zulmü ” Ermeni koruyucuları olarak ortaya çıkan” Rusya başta olmak üzere İngiltere,ABD ve Fransa yapmıştır. Bu devletler istedikleri gibi Ermenileri kullanmışlardır. Ermeniler, önce Rus üniformaları içinde Doğu’da, Rus askerleriyle savaşa sokuldular.. Sonra da Fransız üniformalarına sarılarak Kilikya’da ” savaşın ucuz kurbanları olarak ” ortaya sürüldüler… Oyun oyun üstüne sergilendi Ermenilere… Kafkaslardan Kilikya’ ya kadar, Ermeniler savaşın bütün cephelerinde 250 bin Ermeni savaştırıldı… Ermenileri, iki yüzlü politikalarını gizleyen ” Hıristiyan dostları, Ermenileri bu savaşlarda adeta erittiler… Kendileri gibi Ermenileri de saldırgan hale getirdiler.. Sonra da dönüp, Türkleri soykırım yapmakla suçladılar… Bu da ucuz, ama kendilerini maskelemek yönünden, oldukça traji-komik ve geçersiz bir taktikti..
Asıl Ermenilere suç işlettirenler ve onların savaşlara sürüklenmesine yardımcı olanların, kirli yüzlerini açığa çıkarmak için, bütün kalıplaşmış resmi tarih söylemlerinden uzak durarak, gerçekleri, doğruları, tarihte olanları, gizlenenleri, iftira edenleri, soykırım yapıldı denilerek, sahte mazlumluk ve masumluk rollerine bürünenleri, cesurca anlatarak, Tarihi, kimsenin yanıltmaya, kendine göre yontmaya hakkı olmadığının bilinci içinde çok sayıda çalışmalar yapılmıştır. Anadolu’nun gerçek tarihini anlatmak, dış Ermeni diasporasının işi değildir.. Emperyalizme kuklalık yapanların, çanak tutanların, işledikleri suçları gizlemeye çalışarak, karşı tarafa suç atmanın ucuzluğu ve basitliği altında, bir tarih yazılamaz.. Yazılırsa, işte, ancak ” soykırım yalanlarına dayalı, kukla olduklarını gizleyenlerin yarattığı, kâra mizah öyküleriyle dolu olayların tarihini özellikle, 24 Nisan 1915′ den itibaren ele almaya çalışmaları, tutuklama ve tehcir öncesinde Ermenilerin ne entrikalar çevirdiklerini, Ruslardan daha beter bir şekilde bütün işgal altındaki bölgede, Müslümanlara nasıl saldırdıklarını, yağma ve tecavüzlere giriştiklerini, başta soykırımı savunanlar bu olayları anlatılmazsa, olayın işlerine ” gelen yerin de hemen Tutuklama ve tehcire girerek, tarih yazmaya başlamaları, oldukça komik ve tarih yazımında ki başlangıç nedenlerini anlatmaktan, korkanlar, daha doğrusu utananlar, hemen 24 Nisan 1915’den başlayarak soykırım anlatımlarına girerler, haliyle Ruslara yaptıkları askeri yatakçılık ve ajanlık görevlerini hemen es geçerler… Ortada ayakları yere basmayan, yüzlerce ” neden ? ” sorularına bile doğru cevap veremeyen taraflı tarih yazıcılarıyla, uydurulmuş, kişisel, tarihe bile destek olamayacak bir yığın kişilerin ürettikleri kara mizahlarla dolu bir soykırım tarihi ortaya çıkarırlarken, ” kendilerini gizleyenlerle Ermenileri kullananların ” ciddiyet oluşturmayan , ancak uyduruk diyebileceğimiz bir soykırım edebiyatının yaratılmasına yardımcı oldular.. Asıl anlatılması gereken konu olan ” 1828-1922″ yılları arasında Ermenilere ne tür işlerin yaptırıldığı, Ermenilerin hangi ihanetlere bulaştığı olup, ondan sonra ” soykırım” konuşulacağı yerde, tersinden ve ortasından girerek yanıltma yöntemini kullanarak, saldırıya geçmek, doğru tarih yazmak demek, değildir…
Bir Ermeni soykırımıdır gürültüsü koparılıp, gidiyor; bütün dünya velveleye boğduruluyor. Ne dendi? “Bu işi tarihçiler çözsün.” Tehlikenin farkına varan vatansever tarihçiler 1850’lerden bu yana çalıştı. Özellikle 1970’lerden itibaren kurumsal bir sistem dahilinde tüm bilgiler belgeler ortaya döküldü. Tarihçilerimiz, Ermenilere “Alın belgelerinizi, gelin kardeşim” dediler. Böyle bir buluşma Avusturya’da gerçekleşti. Ancak Türk tarafının açtığı belgeler 50’ye ulaştığı zaman Ermeni tarafı; “Biz, masadan kalkıyoruz” dediler ve kalktılar. Şunu gördüler; O dünyayı ayağa kaldıran iddialarının hiçbiri gerçek değil, hiçbir tutarlı tarafı yok. Zaten Ermenilerin bir belgesi veya bulgusu da yok. Soykırım yapıldığı iddia edilen süreç içerisinde bu iddialarını kanıtlayacak hiç bir delilleri yok. Türklerin katledildiğinin delili olan onlarca toplu mezar varken bir tek Ermeni toplu mezarı yok. Tüm bunlara rağmen Türkiye neden bu konuda başarısız olmuş bu günkü dünyaya kendisini anlatamadığı gibi Nagehan Alçı gibi “Talat Paşa’yı soykırımla suçlayarak Ermenilerden özür dileyen” veya, Babacan gibi “ Vatanseverlik iddasında bulunan bir ittifak içinde” yer aldığı halde Ermeniler lehine açıklama yapan hayali bir soykırımı anarak Türkiye’yi arkadan hançerleyen medya sözcüleri veya Siyasi parti liderleri yetiştirmiştir? Bunları üç bölüm olarak hazırlamakta olduğumuz bu paylaşımızda anlatacağız.
KANLI İZLERDE YÜRÜYEN HINÇAKLAR
Sevgili Okurlar, Saray – Bosna’da Avusturya-Macaristan veliahdına karşı işlenmiş suikasdi takip eden günlerde aynı gazetede Sosyal Demokrat Hınçakyan Komitesi Genel Merkezi ‘nin bir bildirisi de yayınlanıyordu. Bu bildiri, Ermeni komitecilerinin bütün niyetlerini açıkça ve kendi ağızlarından haykıran önemli bir belgedir: “Ermeni unsurunu kurtarmak için çeyrek yüzyıldan daha fazla bir zamandan beri kanlı izlerde yürüyen Sosyal-Demokrat Hınçakyan Komitesi İSYAN ve MÜCADELE çanlarını çalmak üzere mevcut siyasi durumdan faydalanmakta ve Osmanlı istibdadını kanlar içinde boğmak üzere Toros’ un zirvesinden ve Ermenistan’ ın en ücra sınırlarından sahneye çıkmaktadır. Hınçakyan Komitesi maddi ve manevi bütün kuvvetlerini toplamak suretiyle ihtilal kılıcı ile milletlerin varlığı uğrunda yapılan bu muazzam mücadeleye katılacak ve üçlü ittifakın ve bilhassa Rus ordularının müttefiki olarak elinde olan bütün ihtilalci ve siyasi vasıtalarla Ermenistan’ da, Kilikya’ da ve Azerbaycan’ da zaferi sağlamak için İtilaf Devletleri’ ne yardım edecektir. Hayatlarını, Ermenistan’ ın kurtuluşu uğruna feda etmeye hazır olan kahramanlar bütün maddi ve manevi kuvvetleriyle ortaya atılmalıdırlar. Kendi gayeleri ve ihtilal uğruna dökmüş oldukları kanla iftihar ederek yarının kongresinde Ermeniler de yer alsın ve hayat ve siyasi hürriyeti üzerindeki haklarını ileri sürmek suretiyle vatanlarının ve üçlü itilafın (Rusya – Fransa – İngiltere) himayesi altında istiklallerini sağlamaya muvaffak olabilsinler. Savaşın şafağı doğsun ve ışığı ile hak, adalet, hürriyet ve uhuvveti aydınlatsın. O halde, arkadaşlar, ileri ve iş başına! Kendi ölümümüzle Ermenistan’ ı tehdit eden ölümü boğalımki, o ebediyyen yaşasın!”
ERMENİ KİLİSESİ RUS PROPAGANDASININ EMRİNDE
Sevgili okurlar,Yabancı ülkelerdeki Ermeni gazeteleri ve Ermeni komiteleri bütün güçleriyle Ermenileri ümitlendirmeye çalışıyorlardı. İlk hedef gönüllü toplanması ve yardımların artırılmasıydı. Tiflis ‘te Episkopos Mesrop, “Milli Büro”nun başındaydı. Petersburg’da “Milli Komite Heyeti” ve Bogos Nubar Paşa’nın başkanlığındaki kuruluşlar, Fransa ile İngiltere’yi küçük milletlerin, Rusya’yı ise doğudaki Hristiyanların koruyucusu olarak tanıtmaya çalışıyorlardı. Rus propagandası için en büyük gayreti Eçmiyazin Katogikosu gösteriyordu.
ERMENİ KOMİTELERİNİN ALDIĞI KARARLAR
Değerli Arkadaşlarım, Osmanlı Devletinin tüm kurumları ve vatandaşlarıyla seferber olduğu Birinci dünya savaşının başladığı günlerde en seçkin ve zengin vatandaşlarımızdan oluşan Ermeni komitelerinin aldığı kararları ibretle okuyalım:1) Takım takım, silah ve cephanelerle askerden kaçmak, 2) Vak’alar çıkarmak, terör yapmak suretiyle Türk askerlerini, (ailelerini, köylerini korumak için) vazifelerini bıraktırarak yerlerine, yurtlarına döndürmek, 3) Seferberlik, askeri nakliyat tertibatını bozmak, asker, erzak, cephane kafilelerini vurmak, 4) Ruslar sının geçer geçmez silaha sarılmak, orduyu iki ateş arasında bulundurmak, 5) Gönüllü olarak hükumet silahıyla firar ederek Rus ordusuna katılmak, 6) Terk edecekleri köylerde kiliselerini, evlerini, zahirelerini yakmak, yangınlar çıkarmak, 7) Düşman devletler hesabına casusluk yapmak, 8 ) Türklerin maneviyatını bozmak, askerden kaçırtmak için propaganda yapmak.
MARAŞ DA BAŞLAYAN KALKIŞMA VE KATLİAMLAR
Değerli Arkadaşlarım, Bütün bu hazırlıklar devam ederken ilk isyan işareti birdenbire Zeytun havalisinde verildi. Burada oturan Ermeniler, seferberliğin ilan edilmesi üzerine, Osmanlı Devleti’nden bağımsız bir Ermeni alayı kurulmasını istemişlerdi. Bu alayın kumandanı ve subayları Ermeniler tarafından tayin edilecekti. Tabii bu istek, hükumet tarafından derhal reddedilmişti. Bunun üzerine komitecilerin tahrikleri daha da hızlandırıldı ve Ermeniler Zeytun merkezinde kendi aralarında toplanarak seferberliğe iştirak etmemeye karar verdiler. Silahları ile dağlara çıktılar. Maraş kışlasına getirilen Ermeni askerleri de kaçıp çeteler teşkiline koyuldular. Bu çeteler özellikle askeri birliklere ve jandarmalara karşı bitip tükenmek bilmez saldırılara başladı. Terhis edilmiş ve evlerine dönmekte olan silahsız 100 kadar Türk askerini önce soydular, sonra vahşice öldürdüler. Bu arada, çeteler Maraş’la tek haberleşme vasıtası olan telgraf hatlarını da kesmişlerdi. Askeri kışlaya ve hükumet konağına saldırdılar. Tekke Manastırında Maraş Jandarma Kumandanını ve 25 Türk askerini katlettiler. Buna ilaveten İslam ahalinin bulunduğu köyler yakılmaya, ele geçenler, çocuk, yaşlı, hasta, kadın farkı gözetilmeksizin öldürülmeye başlanmıştı. Erkekleri ve çocukları hunharca öldürülen kadınlar üst üste yığılan cesetlerin başında çaresizce bekleşiyorlar (29 Ağustos 1914)
EN SOĞUK KIŞ
Sevgili Okurlar,O yıl Sibirya soğuklarını andıran dehşetli bir soğuk yaşandı. Üçüncü Ordu’nun en önemli kısmı soğuktan donarak öldü. Dünya tarihinde emsali görülmemiş bir kahramanlık destanı yazıldı. Elde kalan çok küçük bir kuvvetle bile kahramanca saldırıldı. Sarıkamış’ın alınmasına ramak kalmıştı. Ancak imkânsızlıklar ve komutanlar tarafından baştan hazırlanan plana aykırı olarak sürdürülen davranışlar savaşı kaybetmemize sebep olmuştu. Türklerin gösterdiği bu kahramanlık Rusların gözlerini korkutmuş çok büyük kuvvetlerle Anadolu’ya girme şeklindeki planları yerine Çanakkale Savaşlarından elde edilecek başarıya odaklanmışlar, diğer taraftan 1829 yılından bu yana 85 yıldır örgütledikleri Doğu Anadolu Ermeni’lerine her türlü silah göndererek Ermenilerin meydana getirecekleri kargaşa ortamından sonra Anadolu’ya girme yolunu seçmişlerdir. Ermeni örgütleri üçüncü Ordu’daki Ermeni erlerine de, ellerindeki silahlarla Osmanlı ordusundan kaçıp Ermem çetelerine katılmaları için haber göndermişlerdir. Taşnak temsilcisinin 1915 Şubatında Tiflis’te toplanan Ermeni Milli Kongresi’nde yaptığı konuşmada : “Rusya’nın Osmanlı Ermenilerini silahlandırmak, hazırlamak ve isyan çıkarmalarını sağlamak için savaştan önce 242.900 ruble verdiğini… ” belirtmiştir. Nisan 1915’e gelindiğinde artık ok yaydan fırlamıştır. Düzenli Ermeni alayları, Rus birliklerinin öncüsü olarak Van’da ayaklanır ve bir süre sonra Van, Ruslara teslim edilir. Cephe gerisindeki Türklerin kendilerine karşı savaştıklarını ileri süren Ruslar, hâkimiyetleri altındaki topraklarda yaşayan halka karşı insanlık dışı uygulamalara girişir. Rus Kazak ve Sibir alayları Ardahan ve Kars çevresindeki tüm Türk-Müslüman köylerini basarak genç-ihtiyar, kadın-kız, yaşlı-çocuk demeden büyük bir katliamlar gerçekleştirmişlerdir. İstanbul’da Avusturya Macaristan İmparatorluğu Askeri Ateşesi Joseph Pomiankowski tarafından olaylar şöyle anlatılmaktadır ; “Talat ve Enver Paşa, hemen harp başlar başlamaz, Ermenilerin düşman tarafını tutmaları, bilhassa Osmanlı ordusuna karşı düşmanca girişimlerde bulunmaları halinde şiddetli karşı önlemler alınacağı hususunda kesinlikle uyardı. Buna rağmen Ermeniler, Türklere karşı düşmanca faaliyetlerde bulunmaktan, bilhassa Türk Silahlı Kuvvetleri’ne saldırmaktan geri kalmadılar. Başlangıçta çok sayıda Ermeni asker, bazı Ermeni subayları, başlarında bir Ermeni milletvekili olduğu halde kaçıp Rusya’ya gittiler. Bunlar, Rus hududunu geçen Ermenilerle birlikte Ermeni gönüllü alaylarına katıldılar. Rusların safında Türk hududunu geçerek Müslüman halktı barbarca saldırılarda bulundular. Ermeni haydut çeteleri Osmanlı ordusunun gerisine, ikmal kuvvetlerine, postalara ve bağımsız birliklere hücum ettiler. Türk Hükümeti ve ordusunun ileri gelenleri, Ermenilerin genel bir ayaklanmaya girişecekleri hususunda endişe etmekte haksız değildi. Gerçekten de bu isyan Nisan 1915’te Van’da patlak verdi.”
VAN DA TARİHİN EN BÜYÜK VAHŞETLERİNDEN BİRİSİ YAŞANIYOR
Sevgili Okurlar,Ermeni Çeteleri onlarca yıldır görülmemiş korkunç kış mevsimine rağmen Türk nüfusun ağırlıklı olarak bulunduğu Müslüman köyleri ile çekilmekte olan Üçüncü Ordu’nun ikmal yollarını ve birliklerini vurmaya başladılar. Osmanlı askeri ve jandarması, Ruslarla savaşırken gibi, bu köylerde bulunan Müslüman gençleri de askere alınmıştı. Köylerden sonra kasabalar ve şehirler de, Ermeni çetelerinin taarruzuna uğradı. Ermeniler, çocuk ve kadın ayırmaksızın Türklerin Ağırlıkta olduğu Müslümanlara, akla gelen ve gelmeyecek her türlü işkenceyi uygulayıp katliam yapıyorlardı. Kurşunla öldürmeyip, uzun işkencelerle uzuvlarını teker teker kesiyor, sonra ölüme bırakıyor, buldukları her şeyi yakıyorlardı. Kadın, çocuk ve ihtiyarları, başta camiler olmak üzere, binalara kapatıp ateşte yakıyorlardı. Felix Valvy de “İslam’da İnkılap” adlı kitabında şunları yazar: “Nisan’da Ermeni ihtilalcileri Van şehrini ele geçirdiler, Aram ve Vardan komutasında bir Ermeni Genelkurmayı teşkil ettiler ve 6 Mayıs 1915 günü, Van eyaletini Müslümanlardan temizlemiş olarak Rus Garo takma adıyla tanınan ve Türkiye ile Rusya arasında çarpışmalar başlayınca, Ermeni gönüllülerin başına geçen Karakir Pastırmacıyan kuvvetlerine teslim eltiler… En meşhur Ermeni liderleri arasında Türk parlamentosunun eski üyesi, vardı. Van’da 250 bin silahlı Ermeni Ruslara katılmış, onlarla beraber savaşmakla kalmayıp, sivil halka da her türlü eziyet ve katliam yapılmıştır. 6 Mayıs 1915’te Van’ı Ruslara teslim eden Ermeniler, 17 Mayıs 1915’te Rus kontrolünde Aram Manukyan başkanlığında bir Ermeni hükümeti kurmuşlardır. Van’daki durumu Alman Büyükelçisi Wangenheim, Alman Dışişleri Bakanlığı’na çektiği 17 Mayıs 1915 tarihli telgrafında şöyle anlatıyordu; “Van vilayetindeki Ermeniler ayaklanmışlar, Müslüman köylere ve kaleye saldırıya geçmişlerdir. Kaledeki Türk Garnizonu 300 kayıp vermiş, günlerce devam eden muharebelerin sonunda şehir askerlerin eline geçmiştir. 17 Mayıs 1915’te Van Ruslar tarafından işgal edilmiş. Ermeniler düşman tarafına geçmiş ve Müslümanları katletmeye başlamıştır. Bitlis İstikametinde 80.000 Müslüman kaçmaya başlamıştır. ”İngiltere ve müttefikleri 1915’te Çanakkale’ye saldırınca Çarlık Rusyası da Doğu Anadolu’da Osmanlı topraklarına girdi. 1915-1917 arasında Erzurum, Erzincan, Van, Muş ve Bitlis’i işgal etti, Diyarbakır önlerine kadar geldi. Yerel Ermeniler Doğu Anadolu’da, Osmanlı Devleti’ne karşı düşman ordusunun yanında yer alıyorlardı. Bölgede Ermeni çeteleri, Rus ordusuna yardım ediyordu. Ermeniler çocuklara ve genç kadınlara kalabalık içinde tecavüz ediyorlardı. Müslümanların Doğu Anadolu’yu boşaltacaklarına, yaya ve güneye kaçacaklarına, artık muzaffer görünen Rusya’nın yardımıyla bir Ermeni devleti kuracaklarına, savaşın sonunda Osmanlı İmparatorluğu diye bir şeyin de kalmayacağına emin idiler. Van şehri, eyâlet merkezi, Türklerin ağırlıklı olarak yaşadığı bir Müslüman beldesiydi. Ermeni çeteleri Tek kişi bırakmamacasına bütün Müslümanları öldürdü (20.4.1915). Rus ordusu Sarıkamış’ta Türklerin gösterdiği kahramanlığı görerek yaşadığı yılgınlığı Van’ın işgali sebebiyle kısman üzerinden atarak mevzi kuvvetlerle bir ay sonra Van’a girdi. (19.5.1915), Şehir de tek Müslüman kalmamıştı. Ermeniler öylesine bir vahşet sergilemişlerde ki Van Gölü bile cesetlerle dolmuş, şehrin her yerine parçalanmış Türklerin ve Kürtlerin cesetleri çepçevre yayılmıştı. Ermeni vahşeti, Rus plânlarını çoktan aşmıştı. Rus subaylarının, kendi Genel kurmaylarına yazdıkları, Ermeni zulmünün askerlik şereflerine sığmadığını ve Rusları da lekeleyeceğini söyleyen raporlar bu gün bile yayınlanmış durumdadır. Türk kuvvetleri toparlanınca Van’a doğru harekete geçtiler. Bunu gören Ruslar, Van şehrini boşalttılar (3.8.1915). İki gün sonra da Türk birlikleri Van’a girdi. On-binlerce Müslüman cesedi, yakılıp yıkılmış camiler teessürle görüldü.
Sevgili Okurlar, Van şehri 1915’ten sonra yeniden iskân edildi. Bu günkü Vanlılar 1915 öncesi Van’da yaşayan Vanlıların torunları değildir. Çünkü Ermeniler geçmişte yaşayan Vanlıların kaçıp kurtulmayı başaran çok az bir kısmı haricinde tamamını öldürdüler. Ermeni Soykırımı Bitlis’e ve diğer vilayetlerimize yayılmaya başladı. Rus Askerleri Ermenileri her bakımdan teçhiz ediyor sıkıştıkları yerde onları destekliyordu. Şehirlerin köylerin ilçeleri toptan yok edildiği böylesine bir vahşet karşısında Osmanlı Hükumeti Batılı devletlerin baskılarına da mahal vermeyecek bir çare arayışına girdi Hâlâ münakaşası yapılan tehcir/Göç kararı Osmanlı Hükümetince, bu gelişmeler üzerine alındı.. Bir sonraki paylaşımımızda Tehcir/ Zorunlu göç kararı neden ve nasıl alındı. Ermeni Tehciri denilen bu göç nasıl yapıldı. Kaç Ermeni Göçe tabi tutuldu. Göç sırasında ne kadarı öldü. Göçten sonra Ermenilerin durumu ne oldu. Türklerden hayatını kaybedenler ne kadardı Kaynaklarıyla anlatacağız. Ulusal Sorunlarımızın bir parçası olan bu çok önemli Paylaşımımızı dikkatle takip etmeniz dileğimizdir.
Tüm değerli Arkadaşlarıma mutlu sağlıklı huzurlu bir gece geçirmelerini diliyor, Sevgi ve Saygılarımı sunuyorum.