01 Eylül 2024 Pazar
Arkadaş listemde ki eskiler, hikayemi bilir…
Kısaca ; bundan hemen hemen 4 yıl önce, tabutta bir röveşata attım ve Ekvator’un Guayaquil limanında ; Covid nedeniyle, koması, yoğun bakımı, hastane günleri ve nekahat devresi dahil iki aylık bir macera yaşadım….
Entübe+boğaza neşterle oksijen yolu için faça atılması, bin halüsinasyon, tüneller, yeşil ışıklar falan…
Doktor; bu gece ölecek bu adam, dedikten sonra, hayata döndüm))))
Seversem inatçı olurum…
Yaşamayı severim, gitmedim inadımdan
Covid belasına Amerika’nın Galveston limanında yakalandım…
Geminin adı VENUS; Baş Mühendis Bey, meslek büyüğüm, yaşdan büyüğüm, bizim sektörün Barış Manço’su Canım Erinç Abi’idi…
Sürat teknesi, Ekvator açıklarında beni gemiden almaya ve hastahaneye yetiştirmek için geldiğinde; ben ateşler içinde yanıyorum; Erinç abim sarılmış bana
— Kardeşim, herşey iyi olacak, herşey yoluna girecek, moralini veriyordu
Hatırlıyorum
— Abi Covid’im uzak dur bana, diyorum
Felsefe üstadı, nazik insan, Beşiktaş aşığı, hayata başka bir bayırdan bakan Erinç Abim
— S…çmışım Covid’e diye bana son defa sıkı sıkı sarıldı, umrunda olmadan…
Kurtuldum…
Erinç Abi ile dostluğum aralıksız devam etti….
Yıl 2024; DREAM isminde bir gemide çalışıyorum…
İstanbul geçişte; Baş Mühendis değişikliği olacak….
Şans, kader, talih, kısmet; geldi Erinç Abim yeni Baş Mühendis olarak gemime…
Bazı insanların hayat yolları, her şekilde, herdaim kesişir bir yerlerde…
Tekrar onunla çalışmak ne kadar güzel…
Yolunuz, her daim iyi insanlara denk gelsin…
Erhan Şengül
31.08.2024
Dover – İngiltere
İstisnalar kaideyi bozmaz kuralını hatırlatarak başlayalım ve ama ben bu değilim nidalarıyla üstümüze üstümüze yürüyenlerin önünü şimdiden keselim…
Moskova’lı kızın çektiği video bu yazıyı bana yazdırdı:
—- Erkeklerin, son model arabalarıyla beni etkileyeceklerini düşünmeleri çok komik…
Aptal adam; O son model arabayı, sadece bana hediye edersen, beni etkileyebilirsin, diyor Sarışın Afet…
Erkek; aşık olandır…
Aşık olduğu zaman salak olandır…
Sevda bacayı sarınca o an inandığı için fütursuzca sevdiceğine bilmeden yalanlar atandır…
Erkek; bir güzel gülüşe, bir ılık bakışa, bir papatya kokulu uzun saçın rüzgarda savruluşuna, anında aşık olan garibandır…
Erkek;
—- aşkitom ; Hawai’de balayı yapcaz, pembe panjurlu evlerde yaşıycaz, öğlen yemeğinde Boğaz da balık, akşamına Paris’te Sen Nehrinin kıyıcığında Fransız şarabı tatcaz, alışverişte sınır tanımayacağız, herşeyi alcaaz diyendir…
Bu boş vaatleri, o an için nasıl yapabileceği konusunda hiçbir fikri yoktur erkeğin…
Ama gerçekten samimidir…
Çünkü, aşkitosu için, dağları devireceğine inanır, bu sevda sayesinde, herşeyi başaracağı konusunda şüphesi yoktur…
Peki Kadın nedir Aşk’ta!!!!
Kadın; erkeği sevmez…
Kadın, erkeğin ona sağlayabileceği imkanlara aşık olur…
Kadın; erkeği sevmez…
Kadın; hayal ettiklerini başarmak için, ona yardımcı olan adamın çabasına aşık olur.
Kadın; erkeği sevmez…
Kadın; gücüne güç katacak olan, yanında duracak olan adama aşık olur.
Erkek
Aşk _ Menfaat = çok Aşk
Kadın
Aşk _ Menfaat = sıfır
İki evliliği ve uzun süreli 3 beraberliğinden, ceketi ve kitapları ile evinden ayrılan bir adamın rahatlığında yazdım bu yazıyı…
En büyük AŞK
BEŞİKTAŞK
Erhan Şengül
29.08.2024
Biscay Denizi
Onbir yaşındayım
Babamın elini tutmuşum
Eski Hilton otelinin
Beşiktaş’a yürüyoruz
Kestirme bir yol var
Engebeli
Çam ağaçları adım başı
Fundalıklar falan
Oradan gidersek
19:15 vapurunu yakalarız,
Yoksa bekle 45 dakika daha.
Şimdi düşünüyorum da ;
Çocukluğum hep aynı kaldı
Aynı babam gibi.
Kanser sarmıştı bedenini
Ama o hep neşeli bir çocuktu.
Biz onun için üzüntüden ölürken
O herdaim ölümle dalga geçti…
— Baba, dedim, inebilirim buradan
— yok oğlum dedi, düşersin
Bıraktım elini…
— Bak Babam, dedim
Kendimi aşağı saldım…
İndim indim indim
Hızımı alamadım
Çarpmadım ağaçlara
Amma
İki ayağım havada
Belki iki metre havada
Sırt üstü düştüm toprağa
Koştu geldi yanıma
Nefes nefese
Yüzü endişeli , ama sahne de komik
Yüzü gülüyor kurban olduğumunun,
Gömleğimi sıyırdı, baktı…
Yara bere çok, ama belli ki öldürmez
Canına yandığımının İlk sözü
—- Annene söylemeyeceğiz tamam mı?
Canım Babam, bu halen sırrımız….
Bıraktım sekiz yıldır tuttuğum ellerini
Bıraktım küçük bir çocuk gibi
Yine kendimi yokuş aşşağı
Kafa üstü düştüm
Ne sırtımda, ne bedenimde sıyrık yok
Ama sorarsan ruhum paramparça
Sen artık yoksun
Babam da artık yok yanımda
Kalkamıyorum Balkız
Kaldım kara toprakta…
Erhan Şengül
07.08.2024
Kilyos Açıkları – İstanbul
Günaydın eş-dost ve arkadaşlar,
Benim ilk kitabım OLHA’dan, pazar neşesi olabilecek bir hikayeyi, ikinci baskı niyetine paylaşmak istedim…
Okumayanların canı, okuyanların gözleri sağolsun
Aile ve akrabadaki her er kişi denizci olunca ; Rize’li delikanlı liseden sonra denizcilik mesleğini seçmişti.
Levent, Ortaköy’de Yüksek Denizcilik Okulunun kapısından içeri girdiğinde henüz 70’li yılların ortasıydı.
Anne ve babası ile birlikte yaşadığı Fatih Karagümrük’teki mahallede, Levent’in beğendiği ama henüz açılmadığı çok güzel bir kız vardı.
Aslında Zehra’nında ilgisi vardı bu genç yakışıklı denizciye.
Kaçamak gözgöze gelmeler merhabalara, oradanda nasılsınlı tebessümlere her ikisininde gönlü olunca çabucak dönülmüştü.
Artık haftasonları Levent denizci üniforması ile, Zehra melekler gibi beyaz elbisesi içinde el ele, kah SultanAhmet ‘te kah Gülhane Parkında ve hatta Çamlıca’ da beraber aşkı öğreniyor yaşıyorlardı.
Hafta içi o kadar uzun geliyordu ki Zehra ‘ya, bazen sevdiğinin hasretine dayanamıyor, Levent’ in yatılı kaldığı Ortaköy’deki Denizcilik Okuluna onu görmeye gidiyor ve her defasında sevdiceğinin tatlı yakınmalarını dinliyor çipil çipil gülerken :
– Zehra, buraya gelmen iyi güzel ama bak burası hep erkeklerin olduğu okul… Zaten eteğinde birazcık kısa, vallahi çok kıskanıyorum, diyordu aşkitosu)))
Ama hınzırın acayipte hoşuna gidiyordu böyle kelebek gibi bir kız tarafından sevilmesi ve önemsenmesi.
Her iki genç arasındaki ilişki ciddiyete doğru koşar adım ilerliyordu.
Zehra, annesinin tek evladı, kızıydı. Anne melek yüzlü yavrusunun hayırlı bir yuva kurmasını ve iyi bir eş bulmasını çok arzu ediyordu. Ana yüreği hissediyordu ; Levent’te Allah için pırlanta gibi bir kısmetti…
Levent birazcık endişeliydi aslında. Valide sultan acaba bu İstanbul kızına olan sevgisini, sevdasını kabullenecekmiydi!!!
Annesi tamam derse, geniş ailesinde herkes el mecbur karşı çıkamazdı.
Günlerden havanın bahara döndüğü, güneşin yaşama sevinci verdiği, kuşların cıvıldadığı, ıhlamur ağaçlarının kokusunun İstanbul sokaklarında mis gibi dolaştığı bir umutlu zamanda, Levent annesinin karşısına oturdu evin güllerle bezenmiş bahçesinde ..
— Anneciğim
— Söööle uşağum
Levent elini arka cebine attı, cüzdanını çekti ve Zehra’nın resmini çıkardı…
—- Anne bak müstakbel gelinine
Valide sultan resmi eline aldı, uzun uzun baktı, döndü oğluna :
—- Anlat bakayum, bu kiz kimlerdendur?
İşte can alıcı soru geldi ; yumuşak bir geçiş yapmalı.
—- Anne, bizim oralardan, Rize’li haa
Resimde gördüğü çok güzel gelin adayının birde memleketlisi olması müstakbel kayınvalidenin keyfini yerine getirdi, adeta şakıdı…
—- Uyyyy kurban olayum kaşina gozina, Uşağum nereden buldun bu güzel kizu))))
Levent, iyi bir başlangıç yapayım derken eline yüzüne bulaştırabileceğini anladı, o an U dönüşü yapmaya karar verdi
—- Anacığım ; hem yüzü hemde huyu çok güzel bu kızın. Ama demin şaka yaptım, arka sokakta oturuyor Zehra, İstanbul kızıdır….
Cevap Efsane :
—–Orospi… Düşsin oğlimin yakasından… Görürsem döveceğum oni
Çok kırıldı Levent, bu tepkiyi, böylesine sert beklemiyordu. Ama zaman herşeye deva olurdu, sevdası çok büyüktü…
Annesine rağmen vazgeçmeyecekti
Artık okulun sonlarına yaklaşılıyordu, gelecek yıl mezuniyet vardı… Ve aşk İstanbul sokaklarında doludizgin devam ediyordu…
Bir gün yine ELELE Levent ve Zehra semtlerine yakın yürüyorlardı. Genç denizci, bagajı açık bir arabaya, elindeki torbaları yükleyen dayısını gördü…
—- Aaaaa, Dayım merhaba, nasılsın?
—- Oooo Levent oğlum merhaba… Alışveriş yaptım biraz, ne güzel tesadüf)))
Sonra, kafasını Zehra’ya döndürdü dayı bey
—- Kim bu hanım kız yeğenim???
—- Dayıcığım sana bahsetmiştim yaaa; İnşallah gelininiz olacak yakında…. Zehram….
Dayı Bey, ablasının şiddetle karşı çıktığı kızın bu olduğunu anlayınca, Levent’te kaş göz ile bir şeyler anlatmaya başladı, sus işareti yaptı ve bagajı açık arabasının arkasını kafası ile gösteriyordu…
Levent ve Zehra garip davranan dayı bey’in hareketlerine anlam veremediler…. Taaa ki ; açık duran bagaj kapağının görmelerine engel olduğu arka koltukta oturan Valide sultanın kapıyı açıp, aşağıya inmeye davranması ile durumu ancak o an çözdüler…
Ayan beyan, koca Karadeniz kadınının, ilk defa gördüğü Zehra’dan dolayı tansiyonun tavan yapması yanaklarına hızlıca basan kan renginden belli oluyordu.
Levent bildiği bütün duaları içinden okumaya, Allah’a yalvarmaya başladı. ” ne olur anacığım, ne olur kıyameti koparma”
Ancak, aniden bozan hava gibi, boran gibi geldi haykırması teyzemizin…
—-Ulaaaaaa…. Şirfunti, birak oğlumin eluni, ahlaksuz kari tuş yakasundan evladumin…
Ablasının hiddetini gayet iyi bilen dayı bey her ne kadar sakinleştirmeye yeltensede, teyzemiz arabanın bagajında köşede duran keseri kaşla göz arasında kaptı ve önde Zehramız, arkada Valide sultan küfürün bini bir para, Levent ile dayı onların peşinde, muhtemel bir felaketin önüne geçmek için yalvarıyorlar…
Zehra kız, can havli ile bir apartmana girdi, bağıra çağıra ağlarken kapıyı kapattı kilit kilit üstüne.
Levent ile dayı o apartmanın önünde teyzemizi güç bela yakaladılar.
Kalbi Zehrasında, annesinin koluna girdi iki ara bir dere oğlumuz ve yalvar yakar dayı beyin arabasına geri dönmeye ikna etti…
Aradan bir hafta kadar geçti. Zehra her zaman neşe ile uğradığı Denizcilik Okuluna ağlamaklı şiş gözlerle geldi bu sefer, çağırttı aşkını kapıya ve Levent ‘e çabucak konuştu
—– Bir şekilde bu akşam mahalleye gel, annem seninle konuşmak istiyor…
—– Tamam Zehra, sizde olacağım…
Konuşma kısa ve öz geçti… Zehra’ nın annesi üzgün ama kendinden emin bir şekilde Levent’te hitap etti.
— Bak oğlum, biz seni sevdik… Sen çok iyisin, çok düzgün bir adamsın… Ancak artık bu son olaydan sonra, annenden ötürü, kızım ile bir araya gelmeniz doğru olmayacak.
Ben görüşmenize bundan sonra izin vermiyorum. Zehra, kızım sen odana, Levent oğlum sende yoluna GİT ((((
Ve üç yıllık aşk, iki annenin kararı ile bıçak gibi bitti…
(rivayet o; Zehra annesi ile başka şehire göç etti)
Hikayenin bu şekilde sona erdiğini sanıyorsunuz değil mi?
Hayır efendim FİNALİMİZ var…
ON BEŞ YIL SONRA
——————————–
Rize’li Levent evli ; hemde annesinin çok istediği akrabalarından bir kızla… İki evlatları var, büyük oğlan on ve Ufaklık Prenses 5 yaşında…
Hafta sonu, topluca yenilen bir akşam yemeği :
Levent, değerli eşi, iki evladı, VALİDE SULTAN, Beybaba, Dayı Bey, onun eşi Yenge Hanım falan, kalabalık bir masa ve sohbet devam ediyor.
Bu arada, küçük kız kendi başına oynuyor, beş yaşın verdiği merakla, muziplikle her yeri karıştırıyor.
Komodinin alt gözünde, eski evraklar, incik boncuk, köşeye kenara ne atılmışsa var, bit pazarı gibi tam panayır yeri…
Ufaklık, sessiz sessiz sondaja devam ediyor…
Masada, o yıl çay hasılatı aileye ne gelir bırakacak, yada Rize ‘de O RUS (lar) BU bizim adam(LAR)ı aman yoldan çıkarmasun muhabbetin dönerken, UFAKLIK KOMİDİNDE BULDUĞU BİR RESİM ELİNDE MASAYA GELDİ…
—–Babaaaa bu fotoğrafta yanındaki güzel abla kim? Sendede ne güzel beyaz elbiseler var
Bir anda masaya sessiz bir yıldırım düşüyor, çoooook eski bir hatıranın belki elde kalan tek delili, umulmadık bir anda ufaklığın marifetiyle çekmece gözünün en ücra köşesinde bulunuyor ve hiç hesapta yokken ve olmaması gereken bir zamanda ortaya çıkıyor.
Levent’in atmaya kıyamadığı son resim bu Zehrası ile..
Evlatları ile her zaman şefkatle sakin konuşan Levent belki ilk defa kızıyor kızına..
—- Gittttt, o resmi nereden aldıysan yerine koy ve karıştırma her yeri bir daha…
Ufaklık, beklemediği bu tepki ile komodine doğru köskös yürürken, MASANIN SESSİZLİĞİNDE, AMAN DUYULMASIN BAABINDAN SÖYLENEN, AMA ASLINDA HERKES DUYSUN DİYE AĞIZDAN ÇIKAN valide sultan ‘ın MIRILDANMASI, HAVADA KOŞUVERDİ özellikle gelininin KULAKLARINA
—- Keşke o guzel kiz gelinim olsaymiş…..
Erhan Şengül
09.05.2020
Istanbul
flah olmaz bir Müge Anlı takipçisiyim.
Her sezonun sonunda, YouTube üzerinden bütün bölümleri download eder, okyanus günlerimde dakika dakika, gün gün seyrederim…
Bu son on yılda, hep böyle süregeldi…
Dünyanın dört bir tarafından seyircisi olan bu programın, Deniizlerde ki en sadık tek seyircisi belki de benim .
Programda; ne cinayetler çözüldü, ne çok iyilikler yapıldı, ne kavuşamayanlar bir araya getirildi, bilemezsiniz…
Mesela; Giresun’un bir köyünden genç kız günlerce – haftalarca kayboluyor…
Yakınlarda bir derede, uzun süre suda kalmış kadın cenazesi bulununca, bu kız niyetine ( aile de yarım yamalak; galiba bizim kız diye teşhis ediyor) toprağa veriliyor…
Jandarma soruyor Baba’ya;
—- var mı kızını öldürenler için şüphelendiğin???
Baba cevap veriyor ,
—- olsa olsa köyün serserileri Hüsamettin ve kardeşi Necmettin’dir, diyor
Jandarma; Hüso ile Neco’yu alıyor içeri
BİNGO; İki gün süren sıkı bir Jandarma sorgusundan sonra, Hüso ve Neco ayrıntıları ile cinayeti itiraf ediyor.
Mahkeme falan, hop otuz yıla mahkum oluyorlar…
Fakat, beklenmedik bir durum meydana geliyor…
Öldü sanılan; (ismine mesela Halime diyelim) kayıp kız, herşeyden habersiz 6 ay sonra, kaçtığı İstanbul’dan köyüne geri dönüyor…
Eeeeeee; Halime diye bir kız, köyün mezarlığına defnedildi. Peki o kız kim!!!
Aile; meçhul meftanın sahiplerinin bulunması için Programa başvuruyor.
Fakat bana göre, asıl efsane durum; Hüso ile Neco, Halime’yi biz öldürdük, dereye attık diye itiraf etmiş…
Allah Aşkına; şu Jandarmamızın ikna kabiliyetine bakın…
Kibar bir şekilde Jandarma, adamı katil olduğuna bile inandırır bu ülkede))
Nisan/ 2024 bölümlerini dün seyrettim.
Etiyopya’lı 25 yaş civarı bir kız; annesi ile Suudi Arabistan’da Aşçı olarak çalıştığı sırada tanışan Babasını aramaya programa gelmişti.
Kız – Baba ,6 yaşına kadar iletişim halindeymiş…
Babası İzmir’de bulundu; üç yıl önce Covid nedeniyle rahmetli olmuş adamcağız…
Babasının öldüğünü canlı yayında öğrenen, Kızcağız’ın hüznü, gözyaşları iliklerime kadar işledi.
Baba, o kadar ketummuş ki, bu sırrını hiç kimseye söylememiş
Rahmetli, zaten Türkiye’de evliymiş, dört ablası, bir abisi olan, garibim Etiyopya’lı kızcağız, ( belki de olayın şokunda olan) kardeşleri tarafından kabul görmeyince, boynunun bükük kalması çok üzücüydü.
Şimdi kıssadan hisse; dünyanın yedi düvelinde tur attım.
Varlığından haberdar olduğum hiç bir eski hikayem yok…
Ama bir adam on yıldır kesintisiz böyle bir programı seyrediyorsa, demek ki bir tatlı sürprizin umudu mu var gönlünde ne!!!
Düşünsene; Çin’li veya Brezilya’lı yada Almanyalı bir genç kız çıkmış Müge’ye
—- ismi Erhan’mış, Gemide çalışıyormuş, İstanbul’da yaşıyormuş, onu bulmak istiyorum, diye konuşuyor.
Müge’yi, ben Erhan’ı tanıyorum diyerek kaç kişi arar acaba))
Erhan Şengül
20.07.2024
Akdeniz ( Cezayir Sahilleri)
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.