01 Aralık 2024 Pazar
Günaydın efendim,
Pazarlık yazılar kısmında ikinci baskı, keyifli bir hikayem var…
Daha önce okuyanlar bağışlasın…
Hikayede adı geçen İnci Kızım ve onu hiç görmeden rahmete eren Babamı fotomontaj ile resimde bir araya getirdim…
Annem,Kızım ve Babam ne güzel oldu bu foto…
Karadeniz limanlarında gemici barları vardı
Kimisinde masum kızlar, hayatının aşkını arar
Kimisinde masum olmayan kızlar, gecelik aşk yaşardı
Duyuyorum artık, barların hepsi birer birer kapandı
Geriye sadece unutulmayacak anılar kaldı
Meslekten olan dostlarım gayet iyi bilir, Novorosisky Seaman’s Club (Gemici Barı) hemen liman çıkışına, birkaç yüz adım mesafede, ilk katında çok büyük bir vestiyeri olan, soğuk Kominist zamandan kalma, tahta geniş merdivenlerinden yukarı çıkılan, bilardo masaları, içinde her biri manken endamında dolaşan uzun boylu Rus kızları, beyaz gömlekli yüzü gülmeyen garsonları ile, iki katlı bir binadaydı…
Topkapı Sarayı kapısı gibi kocaman olan kapısının tek kanadını iterek açınca, hızlı bir Rus müziğinin geldiği, mini etekli sarışın kızların fink attığı, aylardır denizde kadın yüzü görmemiş 1000 farklı milletten denizcilerin; neresi burası, acaba cennet mi diye düşündükleri, birası votkası çerezi ve mezesi hatta kızın içtiği içkisi dahil 30 bilemedin 35 usd tutan hesabıyla hoş vakit geçirmek istediğin mekana giriyordun.
Eğer hızlı müziği sevmiyorsan, bir de iç salon vardı ; bardan içkini alır, yan masada oturan sakin kızlarla göz flörtünü yapar, sonra konuşmaya ve beraber içmeye başlardın.
2002 senesinin
Nisan Mayıs ayları
Gevşer gönül yayları,
Çayır çimen bekliyor
Bayanlarla, bayları
Havası var…
Havada bildiğin
Aşk kokusu var…
Yeni seferimizde yükümüzü Novorosisky limanından alacağız.
En azından on gün orada kalacağız.
Ben Sveta ile evliyim, mutluyum
İnci Kızım , daha 3 yaşında bile değil.
Ben Novorosisky’ye geleceğimi Sveta’ya söylediğimde,
— O zaman İnci ile beraber, senin yanına gelmek için yola çıkıyoruz, dedi
— Başımın üstünde yeriniz var, dedim
O akşam Kiev’den 24 saat sürecek tren yolculuğuna başladılar.
Tren, Krasnador’a gelecek, ben onları Novorosisky limanına iki saat uzaklıkta olan bu şehirde karşılayacağım.
Geldiler…
Böylece on gün sürecek Aile saadetimiz başladı…
Gemide kalıyoruz, İnci kısa süreliğine dahi olsa bir anda Geminin maskotu haline geldi.
Kahvaltıya müteakip, eğer çok işim yoksa, dışarıya çıkıyoruz, İnci parkta bulduğu akranı çocuklarla oyunlar oynuyor, sonra alışveriş yapıyoruz ve akşam olmadan, Sveta İnci ve Ben gemiye geri dönüyoruz.
Bazen marketten aldığımız Gürcü şarabını, İnci uyuduktan sonra, Sveta ile beraber flört günlerimizde ki kahkahalı anıları konuşarak içiyoruz…
Bu durumdan İkinci Kaptanım ( farz edelim ismi Osman olsun) çok mutluydu.
Kendisi akşam yemeğini yedikten sonra, usulen yanıma gelir dışarı çıkmak için izin ister, sonrasında soluksuz Gemici Barına giderdi…
Nasıl olsa, Süvari Bey gemide; bir problem çıkarsa o hallederdi
Güvercinler kulağıma fısıldamaya başladı; bizim Osman Kaptan, günlerdir Gemici Barından bir kızla el ele gözgöze aşk yaşıyormuş.
Kız afet-i devran çok güzel bir Rus Kızıymış.
Bekar adam, karışmam ama, aşk – meşk durumlarına düşmese keşke.
Büyüğü olarak konuşmam lazım, çağırdım Osman Kaptan’ı
— Buyrun Süvari Bey’im
— Kulağıma birşeyler geldi Osman
— Nedir Süvari Bey
— Bir kızla duygusal bir durumların varmış; benden büyük tavsiyesi, Liman Aşkı olarak kalsın, ne sen hayaller kur, nede kızı ümitlendir.
— Süvari Bey’im, ilkönce konu şu; ümitlenen benim ama o değil, çünkü kız bu ilgimin geçici olduğunu, gemicilerin hemde Türk gemicilerin aşk konusunda güvenilmez olduğunu söyleyip duruyor.
Bana kalsa, hemen nişan yüzüğünü takarım
—- Osman’cığım neden bu acele yahu
—- Aslında, bunun belkide suçlusu sizsiniz Süvari Bey
Gözlerim faltaşı gibi açıldı
—- Anlamadım yahu
—- Süvari Bey , Sveta Yenge ile o kadar mutlusunuz, İnci gibi öyle tatlı bir kızınız var ki; böyle bir aile tablosu istediğimi anladım. Kısacası SENİ KENDİME ÖRNEK ALDIM.
—- Allah seni bildiği gibi yapsın .
—- Tanya’ya zaten hep sizden ve yengeden bahsediyorum, dört yıldır evli olduğunuz halde, ilk gününüzmüş gibi davrandığınızı söylüyorum.
Sonuçta Rus Ukrayna’lı bunlar aynı ırk Süvari Bey’im…
Ayrılık günü geldi çattı, Sveta Çarşamba gecesi 23:30 Krasnador -Kiev trenine bilet aldı.
Zaten, Gemi Perşembe günü öğleden sonra limandan ayrılacak.
Osman’a, ailemi geç saatte trene bindireceğim için hemen taksi bulsam dahi en erken gece 2 gibi gemide olacağımı söyledim.
Osman son gece nedeniyle, Tanya’nın yanına gitmek istediğini söyledi.
Zaten gemi çok yakındaymış.
Bir problem olsa, haber verildiğinde koşa koşa gemiye dönermiş…
Tamam iki gözüm, dedim…
Aşk bu, yok desem ne zor olur onun için biliyorum…
Biz erkence, öğleden sonra Krasnador’a taksi ile gitmek üzere gemiden ayrıldık.
Şehire vardık, tren istasyonuna yakın bir restaurant’ta akşam yemeğimizi yedik ve yine erkence istasyon bekleme salonuna geçtik.
Sveta, gecikme olup olmayacağını öğrenmek için danışmaya gitti.
Geri geldi,
—- Erhan, dedi 20:30’da Kiev’e bir tren daha varmış, bileti değiştirebilirim, hem sende gemiye çok geç olmadan dönersin
İnci’de erkenden uyurdu trende.
Mantıklı geldi.
20:30 trenine onları yerleştirdim.
Gittiler…
Peron’da yalnızlığım ile kaldım.
Tren yavaş yavaş hareket ettiğinde, onlarla gideceğimi zanneden İnci’nin, durumu anlayıp annesinin kucağından bana doğru kollarını açarak atlamak istemesi ve çığlık çığlığa ağlaması böğrüme saplandı kaldı…
Sıra taksi bulmaya geldi.
Hafiften bir ahmak ıslatan var.
Anlaşıp taksiye bindiğimde, yağmur hızını biraz daha arttırmıştı…
Şoför arabayı hızlıca sürüyor, yağmur sanki arabayla yarışır gibi oluk oluk gökten yağıyordu.
Taksi limana giremez, yasak.
Liman kapısı ile geminin arası yürüyerek 15 dakika.
İnşallah yağmur durur vardığımızda, yoksa Yağmur Adam olurum vallaha…
Novorosisky şehrine girdiğimizde, bırak yağmurun durmasını, bildiğin yangın hortumu ile su sıkılıyor gibiydi her yer.
Silecekler yetmiyor yeminlen…
Liman kapısına vardık, bırak aşağıya inmeye, arabanın kapısını açmaya cesaretim yok.
Bu şekilde, gemiye yürüyemem, yürüsem bile zatürre olurum…
Şoför ne yapacağım diye bana bakıyor.
Elli metre ötede ki ışıl ışıl Gemici Barını gösterdim kafamla, beni oraya bırak, dedim…
Hiç değilse bir kahve içer, yağmurun dinnesini orada beklerdim…
Arabadan çıkıp içeri girene kadar, sırılsıklam olmuştum, saçlar ayakkabılar, gömlek her yerimden su damlıyor…
Merdivenden ikinci kata çıktım, ağır kapıyı açtım, müzik sesi gelmeye başladı.
Islak ıslak içeri bir kaç adım attım.
Kısa sapsarı saçlı, siyah çizmeleri nerdeyse beyaz mini eteğine ulaşacak kadar uzun, beyaz bluzu ile of aman of bir afet kız, ıslak perişan halimi görünce
—Türk’müsün, dedi
— evet, dedim
— biliyorum, dedi gülerek, bu yağmurda Türk’ten başka kim gelir Seaman’s Club’a…
— yok durum bildiğin gibi değil,
— tamam canım anlatarak yorma kendini, hadi seni arkadaşlarının yanına götüreyim , dedi ve nemli elimi tuttu, önde o arkasında bir ilkokul çocuğu edasıyla ben iç salona girdik.
İç salonda, manzara şu; Osman Kaptan, Tanya’sı ile tek vücut olmuş, gemiden bir kaç kişi ve mekandan kızlarla mükellef bir masa kurmuşlar, son veda akşamının keyfini yaşarlarken, ansızın bir afetle elele içeri giriyorum.
Benim en erken gece 2 gibi gemiye döneceğimi düşündüklerinden, çok ama çok şaşkın ve avalllar, yanımda duran bomba hatunu açıklayacak bir sözcük zaten yok.
Hepsi ansızın ayağa kalktılar.
Tanya’nın eli oturduğu halde hâlen ayakta bana uzaylıymış gibi bakan Osman’ın avuçlarında
Tanya
— Ozzman, kım bu adam?
Bizimkisi fısıldadı:
— Kaptan
— Hangı Kapptann Ozzman?
— Tanya, bu bizim geminin Kaptanı
— Janim, ben onu zormuyorum, ben zaten anladim bu adam zizin Kapptann.
— Eeeeeee ne soruyorsun Tanya?
— hani Ozzman, karısını cok seven, cok mutlu olan, kendine örrnekkk aldığım adammm dediğin, bende onnlar gibi seninle mutlu olmak ıstıyorum dediğin, hatta şimdi karısını çocuğunu Krasnador’da trene bindiren adam mı bu?
—- Hııııııı
—- Ozzman, karısını trene bırakalı bir kaç saatcık olmuş, şimdi Lena ile elele bu adam, sen bunumu örnek alacaksın
— Ahhhh Süvari Bey’im
Tanya sunturlu Rusça bir küfür savurdu ve Türk denizcisine güvenmemekte ne kadar haklı olduğunu düşünerek, masayı kıra döke kalktı oradan…
Bizim Ozzman’da kızın peşine…
Onlar evlenmediler…
Hatta; bu olaydan yıllar sonra Osman, benden ayrılmayı bir türlü kabul etmeyen Sveta ile boşanma davamda ricam ile şahidim oldu))
Erhan Şengül
16.04.2024
Busan – Güney Kore
Sizin oralarda hava soğuk galiba…
Biz buralarda hâlen kısa kolluyla
Bir haller, bir tavırlar
Hava atıyor zannımca
Pruvasına doğru
Manevra yapan balıkçıya
Üzerinde Beşiktaş Forması
Aklında bir umut,
Acaba yine Sergen olur mu rüyası
Erhan Şengül
Aveiro – Portekiz
30.11.2024
İkinci Kaptanım Ahmet dedi ki;
— Hediye ettiğim bu kalemi kaybedersen, gerçekten gönül koyarım sana
— Söz kaybetmeyeceğim, dedim bu iyi yürekli adama
Üç yıl olmuş, bu sözün üstünden.
O kadar dağınık bir adamım ama , yazılarımı hâlen bu kalemle yazıyorum emektar defterime…
Türkçe müthiş bir dil !!!
Felsefe ile kelimelerin dans ettiği başka bir lisan bulamazsınız…
İyilik ile Enayilik, hayatın içinde birbirine çok yakındır…
Sınırın bu tarafı ile, sınırın öbür tarafı.
Mesela;
— Erhan nasıl bir insan?
Cevaplar:
—- Erhan kesinlikle kötü bir insan değil…
—- Erhan iyi bir insan
—- Erhan çok iyi bir insan
—- Erhan En İyi bir insan
—- Erhan çok EnAyi bir insan
ENİYİ
ENAYİ
İngilizce, Almanca, Fransızca, İspanyolca ve bilimum dillerde hayatı bu kadar güzel anlatan, komşu kelimeler bulamazsınız
Mesela;
En iyi = Best
Enayi = Sucker, Fool, Chump
Nerede alâka!!!!
Defalarca suistimale uğrasam dahi, insanlara, herhangi bir şarta bağlı olmaksızın,güvenmek ve inanmaktan vazgeçmeyeceğim…
Bazılarının Enayisi olmak sizi üzmesin, siz yine de iyilikten vazgeçmeyin…
Erhan Şengül
24.11.2024
Casablanca – Fas
İKİ ESKİ DENİZ KURDU BİR ARADA…
İKİ DEFA BERABER ÇALIŞMAK NASİP OLDU…
ALLAH’IN HAKKI ÜÇ’TÜR))))
BAŞ MÜHENDİS, ERİNÇ ABİ.
RESİM; BEN COVİD’E YAKALANMADAN BİR KAÇ GÜN ÖNCE, GALVESTON LİMANINDA ÇEKİLMİŞTİ….
Yabancı dilde konuşmak büyük maharet, Allah bu yeteneği yarım yamalak nasip etmiş bana… (Ehh tembelliğimizde cabası)…
Meslekte yetecek kadar İngilizce, ve 400 kelime civarı Rusçam ile bugüne kadar aç ve açıkta kalmadım)))
Ekvator Guayaquil yoğun bakımda yatıyorum… Covid canıma ot tıkamış, entube edilmişim, yemek borumdan oksijen ciğerlere rahat gitsin diye delik açılmış, komadan çıkmışım ama halen, ölüm – hayat çizgisinde bir o yana bir bu yana göz kırpıyorum… Kritik günler, saatler, hatta dakikalar…
Nefes almak, konuşmak mesele… Ağzımdan tek kelime çıkarmak için 9 takla atıyorum…
Her zaman saygı ile hatırlayacağım, yoğun bakım doktorlarından birisini işaretle durdurdum…
Tarzanca derdimi anlattım kendisine…
Kısacası durumum ne yaşayabilecekmiyim diye sordum..
Yatağımın kenarında ayakta, ellerini havaya kaldırdı, başını şöyle bir yukarı çevirdi ve DİOS dedi
Eyvah eyvah işimiz ALLAH’A kalmış diye düşündüm… Şimdi sen bittin oğlum Erhan)))
Sonra Dios’un Allah demek olduğunu bilmeden, farkına varmadan öğrenmenin uygulamalı örneğini gördüğümü anladım.
Yoğun bakımdan çıktıktan sonra, cep telefonum elime geçtiğinde ilk işim emin olmak için Dios’un anlamına bakmak oldu))))
Evet Dios, İspanyolca Allah demekti…
Hayattayım, Manevi desteklerini o günlerde benden esirgemeyen herkesten DIOS RAZI OLSUN
GUAYAQUIL ECUADOR
4 MART 2021 (komadan çıktıktan üç hafta sonra)
ERHAN ŞENGÜL
Halen; Denizcilere saygı duyulan senelerdi…
Miço ‘dan, Kaptan’a , her gidilen ülke ve liman da, ” ben denizciyim” demek değerli bir kartvizitti…
Gıpta edilen insanlardık…
Ne ofis insanları ego’lu delilerdi, ne de liman otoriteleri gerçek teröristlerdi…
Çok ama çok genç yaşta Gemi Kaptanı oldum…
Karadeniz’de bir liman ( Odessa-Chernomorsk), duyduk ki, Armatör gemiyi ziyarete edecek…
Hoşgeldi sefa geldi…
Ağırladık…
—- Kaptan dedi, bu akşam yemeği, dışarıda beraber yiyelim
—- Tabii ki, dedim
Beraber yedik
Çok kafayı çektik.
Ve hâlen votka içmeyi
Bilmediğim zamanlar.
Bildiğin sarhoş oldum.
Limana girmesi serbest,
Sayılı taksikerden birisini çağırttık…
Arka koltuğa kaykıldım…
Sızdım,
Kaldım…
— Süvari Bey, dedi birisi… Gemiye geldik…
Koca Armatör, Sarhoş Kaptanı uyandırıyor…
— Teşekkür ederim, dedim…
Kaykıldığım yerden, doğruldum, taksinin kapısını açtım, geminin merdivenlerinden yukarı çıktım…
Yarın sabah oldu…
Kahve içerken Armatör geldi salona…
Günaydın faslından sonra
—- Süvari Bey, dedi…
Eyvah fırça gelecek…
—– Buyrun, Bey’im, dedim
—– Sen dedi, dün gece Kaptan’lık nedir bana öğrettin…
—- Anlayamadım efendim!!!
—- Küfeliktin…
Gemiden iki veya üç kişi seni karga tulumba, kamarana taşıyacak sandım…
Sen, geminin merdivenlerini gördüğün an; ayıldın, dibek gibi yürüdün, merdivenlerden en ufacık yalpalamadan çıktın, ve hatta nöbetçi Zabite ” halatlar boş vira edin, bir de trim az balast gitmez, postayı 3 no’lu ambara alın, talimatı verdin…
Döndün bana, bir de” iyi geceler ” dedin
Küfelik bir insan, nasıl bir anda kendine gelir, herşeyi görür, sonrada sabah bu saatte tril tril ayakta olur!!!
Övgü mü anlamadım ama, kızmadığı belli)))
—- Sağolun efendim, dedim ortaya karışık…
Samsun limanında, güzel bir restaurant’ta tek başına kafayı çekiyorum…
Küfelik olma çağını çoktan geçtim…
Ama, bir kaç saat sonra gemiye döndüğümde , yine dibek gibi çıkacağım o merdivenlerden…
Çünkü; onca saçma kurallara, onca deli ofis adamlarına karşın, ben Bayrağı bana veren, teslim eden Büyüklerime sevgiden saygıdan, bu bayrağı taşıyabilecek GENÇ DENİZCILERE ÖRNEK OLMAK ZORUNDAYIM…
Denizci olmayı unutmayan her değerli Meslektaşım, Cümlenize Selametle
Erhan Şengül
Samsun – Atakum
25.10.2024
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.