DOLAR 34,5419 0.17%
EURO 36,0174 -0.61%
ALTIN 2.993,441,07
BITCOIN 34013452,50%
İstanbul
15°

AÇIK

02:00

YATSI'YA KALAN SÜRE

Taner Ünal

Taner Ünal

08 Temmuz 2024 Pazartesi

BÜYÜK SELÇUKLU İMPARATORLUĞU NASIL YIKILDI? 2. Bölüm

BÜYÜK SELÇUKLU İMPARATORLUĞU NASIL YIKILDI?  2. Bölüm
0

BEĞENDİM

ABONE OL

SELÇUKLU DEVLETİ VE DEVLETİN KURUCUSU OĞUZLAR İLE SAVAŞAN BÜYÜK SELÇUKLU İMPARATORU SANCAR,YENİLMİŞTİ. OĞUZLARIN EMİRİ ATINDAN İNDİ VE YER ÖPTÜ. SULTAN SANCAR’IN ATININ DİZGİNİNİ TUTARAK ONA BOL DUA ETTİ. ‘SENİN YÖNETİCİLERİN YÜZ YILDIR BİZLERE EZA CEFA ETTİLER TEBAAYA İYİ BAKMASINI BİLMEDİLER.” DEDİ. YILLARDIR HORLANDIKLARININ ACISINI ÇIKARMAK İSTEYEN OĞUZLAR SELÇUKLU SULTANINI BİR KAFESE KAPATARAK YÖNETİME EL KOYDULAR. 4-5 CİLT HALİNDE ANLATILAN ANCAK PEK BİLİNMEYEN TÜRK TARİHİNİN EN ÖNEMLİ OLAYLAR DİZİSİNİ AYRINTILARIYLA 3 BÖLÜM HALİNDE PAYLAŞIYORUZ İBRETLE OKUYUNUZ! MUHAKKAK OKUTUNUZ..

UNUTMAYIN TARİH GEÇMİŞİMİZ DEĞİL GELECEĞİMİZDİR!

Değerli arkadaşlarım, Bir önceki bölümde anlattığımız gibi Sultan Sancar’ın ordusuyla geldiğini gören Oğuzların Oğuz Sultanı olarak kabul ettikleri, süregelen kavgalarının devşirme Selçuklu yöneticileriyle olması sebebiyle Sultan Sancar’a olan sevgi ve Saygılarını sundular. İstenilenden daha çok koyun ve para teklif ettiler (Her evden 7 batman gümüş) ancak Devşirme İrani yöneticiler ve kumandanlar Sultan Sancar’a baskıya varacak şekilde ısrarcı oldular. “buna göz yumulmamalıdır; eğer mesele küçük görülerek hadleri bildirilmeyecek olursa, Oğuzlar zulümlerini daha da arttıracaklardır” dediler. Sultan Sancar, üç defa dönmeye razı olmasına rağmen Devşirme Selçuklu kumandanlarının kışkırtmaları ile savaş başladı. Sultan Sancar’ın acıma duygusunu harekete getirmediğini gören, Oğuzların çok defa olduğu gibi, ruhlarındaki korkunun yerini kızgınlık aldı. Bu sebeble ancak 100 atlının geçebileceği bir boğazdan girilen bir yerde azimle savaşa hazırlandılar. İbnü’l-Esir’e göre, Sultan Sancar, topladığı 100.000’den fazla mevcutlu ordusuyla onlara karşı yürümüştür. (1) Tarihi kaynaklarda 40.000 çadırlık bir kütle olduğu mübalağalı bir şekilde kaleme alınan Oğuzların(2) Büyük Selçuklu imparatorluğu ordusu karşısında çarpışan silahlı kuvvetlerinin sayısının çok fazla olmadığı muhakkaktır. (3) Oğuz şeflerinin kendi kuvvetlerini tertip tarzları, harp taktikleri ve nihayet savaşın cereyanı hakkında kaynaklarımızda oldukça geniş malumat bulmaktayız. (4) Oğuzlar, mal ve hayvanlarını yukarıda bahsettiğimiz çadırların etrafına “sur gibi” dizilmişler ve çadırların aralarında kapı vazifesini görmek üzere boşluklar bırakmışlardır. Bu boğazdan giren Sancar ordusu askerlerinin attıkları oklar çadırlara, develere ve atlara isabet etmekte, fakat Oğuzlar’ın attıkları oklar atlılara çarpmaktadır. Sultan Sancar, muhafız kuvvetleri ile boğazda durmakta ve neticeyi beklemektedir. Selçuklu ordusunun şaşkınlığa düştüğünü gören Oğuzlar, hücuma geçerek Selçuklu ordusunu püskürtmüşlerdir. Selçuklu ordusunun büyük kısmı öldürülmüştür. Sağ kalanlar boğaza doğru kaçmışlarsa da, Oğuzlar yetişerek onları, oraya varmadan yok etmişlerdir. Verilen bu malumat, Türkler’in muharebe usullerine uygun olduğundan, umumiyetle, doğru olarak kabul edilebilir. Hatta, Selçuklu ordusunun büyük ölçüde yok edildiği hakkındaki ifadeyi de kabul etmek mümkündür. Sonunda Sencer ve askerleri uğradıkları mağlubiyet üzerine, çok perişan bir hâlde Belh’e doğru gittiler. Oğuzlar da onları takip ederek ikinci bir defa savaşa tutuştular. Sultan Sencer yine mağlûp oldu ve (Mayıs 1153) mağlûp vaziyette Merv’e gitti. Oğuzlar da Merv’e yöneldiler. Horasân’lı askerler takip edildiklerini ve Oğuzlar’ın yaklaştığını duyunca onlardan korktukları için Oğuzları’n önünden kaçtılar. Sultan ve askerleri Merv’den ayrılınca Oğuzlar içeri girip şehri çok fena hâlde yağmaladılar. Bu olaylar ise Temmuz-Ağustos 1153’de vuku buldu. Merv halkından ve ileri gelenlerinden bir çok kişi öldürüldü. Öldürülenler arasında Kâdi el-kudât el-Hasan b. Muhammed el-Ersâbendî, Kadı Ali b. Mes’ûd ve diğer bazı din âlimleri de vardı. (5) Bu savaşlarda Türker’in muharebe usullerine uygun olduğundan, genel olarak, doğru olarak kabul edilebilir. Hatta, Selçuklu ordusunun tamamıyla yok edildiği hakkındaki ifadeyi de kabul etmek mümkündür. Bu isyan hadisesinin en büyük neticesi, şüphesiz İmparator Sancar’ın, Oğuzlar eline esir düşmesi ve bu suretle Büyük Selçuklu İmparatorluğu’nun, geçici de olsa fiilen sona ermesidir. Bündari ve İbn-ül Esir Sancar’ın Oğuzlara esir düşüşünü şöyle anlatır. “Guzların emiri atından indi ve yer öptü. Sencer’in atının dizginini tutarak ona bol dua etti. ‘Senin kavmin ezaya cefaya başladılar, tebaaya iyi bakmasını bilmediler. İşte biz senin hizmetçileriniz, senin sözünü dinleriz’ dediler” Yıllardır horlandıklarının acısını çıkarmak isteyen Oğuzlar yönetime el koydular. Oğuzlar’ın kendileri tarafından da beklenmeyen böyle bir neticenin elde edilmesi, meselenin mahiyetini çok değiştirmiştir. Varlıklarını korumak için meşru Sultan’a karşı savaşmak zorunda kalmış olan Oğuzlar, asi durumunda iken, İmparatoru ellerinde bulundurmaları dolayısıyla, devlet yönetimiyle ilgili hiç bir tecrübeleri yokken birdenbire Selçuklu İmparatorluğu’nun başına geçmeleri devletin yıkılışının başlangıcı olmuştur. Gerçekten, esir alınınca ve esirlik hayatında Oğuz şeflerinin kendisine karşı, zahiri de olsa, hareket ve muamelelerinden, onun şahsında Selçuklu İmparatorluğu’nun devam ettiği fikrini taşıdıkları görünüyor. Onların iddialarına göre, İmparator, Selçuklu ordusunu kumandanlarının tesir ve nüfuzları yerine, kendi tesir ve nüfuzları altına girmiştir. Ancak,, onların bu telakkisi ve meydana gelen yeni durum, gerek Büyük Selçuklu İmparatorluğu askeri ve sivil teşkilatı mensupları, gerek tabii devletler, hatta İran halkı tarafından kabul edilmemiştir. Sencer Merv’den çıktıktan sonra Andrâba’ya gitti. Oğuzlar onu esir aldılar ve eskiden olduğu gibi saltanat tahtına oturttular. Sevgili Okurlar, İhtiyar İmparator Sancar’ın, hiç olmazsa başlangıçta, esirliğinin manasını, başka bir tabir ile, içine düşlüğü hakiki durumu idrak edemediği görülüyor. Oğuzlar’ın esir olmadan önce kendi ordusunu teşkil eden etnik unsurlarla, çeşitli Türk boylarına mensup elemanlar oluşları bir tarafa bırakılacak olursa, her bakımdan benzerlikleri dikkate alınınca (6) Esir İmparator’un bunda, başka sebeplerle birlikte, bir dereceye kadar mazur olduğunu kabul edebiliriz. Aralarında teşkilât bakımından da tam bir benzerlik vardır. Oğuzlar Selçuklu İmparatorluğu ordu teşkilatı içinde de, tıpkı bu asi oğuzlarda olduğu gibi, sağ kol ve sol kol an’anesini devam ettiriyorlardı. Oğuzlar, önceleri bir hükümdara karşı yapılması gereken bütün tâzim formalitelerini yerine getirmekte kusur etmemişlerdir. Esir edildiği zaman, bütün Oğuz kumandanları onu yaya olarak karşılamışlar, tahtına oturtmuşlardır. Bu hal, yani eskiden beri siyasi ve askeri taktikte çok mahir olan Türkler’in, kendi soylarından olan bu ihtiyar hükümdara karşı oynadıkları “siyaset oyunu” ancak iki veya üç ay sürmüştür. Oğuzlar, esir İmparator ile birlikte, İmparatorluk payitahtı Merv şehrine geldikleri zaman, Oğuz şeflerinden Bahtiyar, kendisine payitahttan ikta’da bulunmasını istedi. İmparator’un, payitahtın kimseye ikta edilemeyeceği, yani bura arazisi gelirinin doğrudan “hazine’i hassa” adına tahsil edildiği cevabını vermesi, kahkahalarla karşılandı. Hakiki durumunu büyük bir teessür ile idrâk eden büyük hükümdar tahtından inmiş, saltanat sürmeye tövbe ederek, Merv hanekâhına (Dergahına) kapanmıştır. (7) Oğuzlar, icraatlarını Sultan Sancar adına yaptıkları halde, hakikatte bu esir hükümdarın elinde hiç bir salahiyetinin olmadığı, yıllarca süren esirliği boyunca görülmektedir. Pek nadir, o da hükümdarlık salahiyeti çerçevesine sokulamayacak kadar ehemmiyetsiz meselelerde Sultan Sancar’ın, emir değil, tavassut ve şefaatinin Oğuzlar tarafından kabul edildiğini görüyoruz: mesela Oğuzların öldürmek istedikleri bir şeyhin, esir hükümdarın şefaatte bulunması ile serbest bırakılması buna bir örnektir. Sevgili Okurlar, Oğuzlar, hükümdarlarını önce geceleri demir kafese kapattılar. (SEKİZ ) Gündüzleri ise, kendisini hükümdarlık tahtına oturtmakta devam ettiler Sultan Sancar’ın kaçmayı tasarladığı ve onun için demir kafese konmasına zaruret hâsıl olduğu ileri sürülebilir. Sonra, aşağıda göreceğimiz gibi, Sultan Sancar’ın ancak kaçarak kurtulması, Oğuzların bu aldıkları tedbir onun bir kaçma teşebbüsüne karşı alınmış değilse, bu hareketlerinde ne kadar haklı olduklarını gösterir. Bu ihtiyat tedbirlerinin, bütün Oğuzların yağma hareketlerine katılmalarının zaruri bir neticesi olarak alınmış olabileceği de bir ihtimal olarak akla gelebilir. Siyasetlerine uygun geldiği için, zahiri haşmetini muhafaza ettirmelerine rağmen, Oğuzlar’ın, gıdasına da itina etmedikleri, ihtiyar hükümdarın, getirilen yemeklerden bir kısmını – yağmalar v.s. yüzünden verilmemesi ihtimalini düşünerek – ertesi günü yemeği getirilinceye kadar saklanmasından anlıyoruz. Onun bu tedbiri, hiç olmazsa bir kaç defa aç kaldıktan sonra aldığını düşünmek yerinde olur. Buna, kendi işlerini kendi gördüğünü, yani hiç olmazsa bazı zamanlarda, hizmetçisi bile bulunamadığını ilave edersek, hükümdarın yaşayışı hakkında bir fikir edinmiş oluruz. Prof. Dr. Mehmet Altan Köymen “Sultan Sancar’ın yaşayışının, zaman geçtikçe daha da fenalaştığını gösteren deliller vardır: (1154/1155) yılında, yani esir düşmesinden bir yıl sonra kendisine yapılan tazyikin arttığını, bir çadırda demir kafes içinde daha fazla bırakıldığını şanına, yakışmayacak muamelelerde bulunulduğunu, açlıktan ölecek dereceye geldiğini, kendi kendisine gece gündüz ağladığını ve ölümünü temenni ettiğini” anlatır. Gerek esirlikten kurtuluşu dolayısıyla, Hârezmşah Atsız’ın kendisine gönderdiği tebrik mektuplarında(9) gerek bizzat Sultan Sancar’ın civar devletlere kurtulduğunu bildiren resmi yazılarında (10) çektiği ızdıraplara dair kayıtlar vardır. Sevgili Okurlar, Oğuzlar Sultan Sancar’ın yönetiminde tekrar güç kazanan Büyük bir imparatorluğu yönetecek tecrübeye sahip değillerdi. Bazen tutsak hükümdar Sultan Sancar’ı da yanlarında sürükleyerek Büyük Selçuklu imparatorluğunun yerleşik İran kültürünü benimsemiş şehirlerini bir bir yağmaladılar. Kendi kurdukları devletin kölesi haline gelmenin öfkesi ve yıllardır süregelen ezilmişlik kanlı bir intikama dönüştü. Birçok devlet ve din adamı suçsuz yere öldürüldü. Katliamlar sona erdiğinde her dört kişiden biri hayatını yitirmişti. Bir devrin muazzam şehirlerinde taş üstünde taş kalmamıştı. Eskiden şekeri beğenmeyen İran Selçukluları artık arpa bulamaz oldular. Aslında Oğuzların/Türkmenlerin bu tepkisi yüzyıldır Büyük Selçuklu İmparatorluğunda maruz kaldıkları zulmün bir neticesiydi. Değerli Arkadaşlarım, Tarihimizin pek anlatılmayan çok önemli sayfasını ibretle okuyalım. Okurlarımızın genel isteği üzerine yazımızı yarı yarıya kısalttık. Sultan Sancar’ın akıbetini ve Büyük Selçuklu Devletinin tarih sahnesinden çekilişini üçüncü bölümde bitireceğiz.

Zor günlerdeyiz. Zamlar milletçe belimizi büktü. Bilhassa Akaryakıta zam ve vergilerin artırılmasına karşın özellikle emekli maaşlarının 7500 TL civarında kalakalması insanlarımızın belini büktü. Tüm bunlara rağmen yılmak yok.

Tüm Değerli arkadaşlarıma Mutlu, huzurlu, sağlıklı güzel günler dilerim. 8 AĞUSTOS SAAT 03.15 TANER ÜNAL

DİPNOTLAR

1. İbnü’l-Esîr, İslâm Tarihi, Cilt. 11, Bahar Yayınları, s. 154-155

2. Fuat Köprülü, Yıldırım Beyazid’ın Esareti ve İntiharı Hakkında, Belleten, II, 598.

3. İbnü’l-Esir, XI, 116.

4. Hasan Yezdi’ye göre, Selçuklu ordusunun bir kısmı da kaçarken nehirlerde boğulmuştur. Ayrıcaı bk. Houtsma, II, 282.dan nakil M.Altan Köymen

5. İbnü’l-Esîr, İslâm Tarihi, Cilt. 11, Bahar Yayınları, s. 156-157

6. Fuad Köprülü, Osmanlı İmparatorluğu’nun Etnik Menşei Mes’eleleri, Belleten XXVIII, 238-241; 245. Ayrıca bk. İ.H.Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti Teşkilâtına Methal, 22.

7. İbn-ül-Esir, XI, 155.

8. Râvendi 179; Hasen Yezdi. Ayn. Yer.Akt.M.A.Köymen

9. Reşidü’d-din Vatvat, ad. Geç. Eser. Fatih, 21 ab; Ayasofya, 17b.M.Altan Köymen

10. İbnü’l-Kalânisi, 337-338. Bu kaynak, bu mektubun muhteviyatını hülasa etmektedir. Sancar, önce onu haçlılara karşı yaptığı mücadelede teşvik ve bu bakımdan kendisini methettikten sonra, kendi durumuna geçiyor. Uğradığı “şiddet”i belirtiyor; kâfir düşman olan Türkmen meliklerinin elindeki esirlik “belâ” sını anlatıyor ve Tanrı’ya minnetini bildiriyor. M.Altan Köymen Büyük Selçuklu cilt 5 s 418