21 Mayıs 2024 Salı
1. Kur’an’da Kadere İman Şartı Yoktur
Günümüzde hâlen ileri yaşına rağmen milletimizi din/İslam konusunda Kur’an odağında bilimsel önemli araştırmalarıyla aydınlatan hocaların hocası Saygıdeğer Prof.Dr. Hüseyin Atay Hocamızın, İslam Felsefesi Asistanı iken Ankara İlahiyat Fakültesi’nde kabul edilen doktora tezinin adı/konusu “Kur’an’a Göre İman Esasları” idi. Bu çalışmasında Hüseyin Atay Bey Hocamız, Kur’an’da imanın esaslarının sadece beş olduğunu ve bunların Kur’an’da Bakara/177, 285 ve Nisâ/136. ayetlerde açıkça belirtildiğini ifade ediyor.
“Türk Milleti, Kur’an’ı Türkçesinden okumadıkça Müslüman olamaz” [1] diyen Hocamız, A.Ü. Ankara İlahiyat Fakültesi’nde yayımlanan bu doktora tezinin “Önsözü”’nde “İslam dünyasının ilerlemesi, İslamiyet’in esaslarının iyi bilinmesiyle mümkün olabilecektir” diyor ve şöyle devam ediyor:
“İslam Dini’nin Kur’an’a göre esaslarını tespit etmek, bu esasların Kur’an tarafından müdafaasının nasıl yapıldığını, bunun için nasıl bir metod takip edildiğini ortaya koymak gerektiğine inanıyoruz. ‘Kur’an’a Göre İman Esaslarının Tespit ve Müdafaası’ şeklinde tespit ettiğimiz doktora tezimize bu düşüncelerle başladık.”
Ortaya çıkan sonuç hakkında Saygıdeğer Hüseyin ATAY hocamız şöyle diyor:
“Böylece Kur’an’a göre iman esaslarını incelemiş bulunuyoruz. Görüldüğü üzere imanın Kur’an’a göre tespit ve açıklamaya çalıştığımız bu esasları arasında “Kadere İman” bulunmamaktadır. Gerçi Kur’an’da “kader” ve “kadr” kelimeleri geçmektedir. Ancak bu kelimeler ‘miktar, ölçü bir şeyi bir ölçüye göre tayin ve tahsis etmek ve bir hikmete göre yapmak’ manalarına gelmektedir.”[2]
“Kadr” ve “takdir” kelimelerinin Allah’a isnadı, O’nun yaptığı işlerin bir nizamı, ölçüsü ve hikmeti olduğunu bildirir. Yaptığı işleri bir hikmet dairesinde yapar. Lüzumsuz, manasız, gelişi güzel, rast gele iş yapmadığını ifade eder. Bununiçin her şeyin bir ölçüsü, miktarı ve uyduğu bir nizamı vardır. Kur’an’daki şu ayetler bu mananın delilidir:
Allah’ın kudretine inanmayanlar hakkında “Allah’ın kadrini hakkiyle takdir edemediler”(En’âm/91) ayeti inmiştir. Buradaki “kadr”in manası “gereği gibi bilmediler” demektir.[3]
2. Kur’an’da Kader Sözcüğü’nün Anlamı, Kullanımları
“Kader”, sözlükte “ölçmek, tahmin etmek, ölçüp takdir ederek tayin etmek; gücü yetmek ve kudret” anlamlarına gelir.
“K-d-r” kökünden sözcükler Kur’an’da 132 kez geçmekte[4] ve şu anlamlar ile Kur’an’da yer almaktadır:
(1) Kısmak, aşağılamak, ölçülendirmek:
“İnsana gelince, Rabbi onu her ne zaman sınayıp da kendisini üstün kılar ve nimetler verirse: “Rabbim beni üstün kıldı” der. Ama her ne zaman da sınayıp rızkını daraltırsa: “Rabbim beni aşağıladı (fe-kadera aleyhi)” der.”(Fecr/15-16)
Bu ve benzer ayetlerde geçen (kadera), (yakdiru)[5] fiilleri “ölçülendirmek (rızkı) daraltmak, az vermek”; (kudira)(Bkz. Talâk/7) edilgen fiili ise “rızkın daraltılması, az verilmesi” manasındadır.
(2) Takdir etmek, gücü yetmek, bir ölçüye göre ayarlamak:
21,22Sonra onu belli bir ölçüye /vakte kadar (kaderin) sağlam bir yerin içinde tuttuk. 23Demek ki Bizim gücümüz yetti (kadernâ). Ne güzel güç yetirenleriz (el-Kâdirûn) Biz.” (Mürselât/21-22-23)
Bu ve benzer ayetlerde geçen (kaddera)[6] (kadderû)(İnsân/16) (kadernâ, kaddernâ)[7] (yukaddiru)(Müzzemmil/20) fiilleri ile “kaddir” emir kalıbı “takdir etmek” anlamındadır.
“Tan yerini yarıp çıkarandır. Geceyi dinlenme zamanı, güneş ve ay’ı hesap ile yapmıştır. Bu, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan /mutlak galip olanın, çok iyi bilenin belirlemesidir, ayarlamasıdır (takdîr).”(En’âm/96) (Yâ-Sîn/38; Furkân/2; Fussılet/41; İnsan/16.) ayetlerinde geçen (takdîr) sözcükleri “belirleme, âyarlama” anlamlarındadır.
“Yeri de kaynaklar hâlinde fışkırttık; derken sular ayarlanmış (kudira) bir iş üzerine birbirine kavuştu.”(Kamer/12)
Buradaki (kudira) edilgen fiili “ayarlanmış, belirlenmiş,ölçüye kavuşturulmuş” anlamlarında kullanılmıştır.
38,39Allah’ın kendisine farz kıldığı şeyde Peygamber üzerine, daha önce gelip geçen kimselerde; Allah’ın verdiği elçilik görevini tebliğ eden, O’na saygıyla, sevgiyle, bilgiyle ürperti duyan ve Allah’tan başka kimseye saygıyla, sevgiyle, bilgiyle ürperti duymayan kimselerle ilgili Allah’ın uygulaması olarak bir güçlük yoktur. Allah’ın emri, ayarlanmış, belirlenmiş bir ölçüdür (kaderan makdûrâ). Hesap görücü olarak Allah yeter.”(Ahzâb/38-39) Buradaki (kaderan makdûrâ) tamlaması “belirlenmiş bir ölçü” manasına gelmekte ve Allah’ın yasalarının ezelde takdir edilmiş olduğunu göstermektedir.
2,3Artık sürelerinin sonuna vardıklarında onları örfe uygun /herkesçe kabul gören bir şekilde tutun yahut örfe uygun/herkesçe kabul gören bir şekilde onlardan ayrılın. Ve sizden adalet sahibi iki kişiyi şahit tutun. Şahitliği de Allah için ayakta tutun. İşte bu, Allah’a ve son güne inanan kimseye öğütlenendir. Ve kim Allah’ın koruması altına girerse, Allah ona bir çıkış yolu sağlar ve onu hesaba katmadığı bir yönden rızıklandırır. Kim de Allah’a işin sonucunu havale ederse, O ona yeter. Şüphesiz Allah, Kendi emrini yerine getirip gerçekleştirendir. Allah, kesinlikle her şey için bir ölçü koymuştur, belirlemiştir (kadr).”(Talâk/2-3)
Bu ve benzeri ayetlerde yer alan (kadr)[8] ve(mikdâr)[9] sözcükleri “ölçü” demektir.
“Ve onlar, “Allah, hiçbir beşere bir şey göndermemiştir” demekle, Allah’ı hakkıyla (hakka kadrihi) takdir edemediler(mâ kaderû)/gereği gibi tanıyamadılar. De ki: “Musa’nın insanlara aydınlık ve kılavuz olmak üzere getirdiği, sizin parça parça yazı malzemeleri yaptığınız, bir kısmını belli ettiğiniz, birçoğunu gizlediğiniz; siz ve babalarınızın, sayesinde bilmediğiniz birçok şeyleri öğrendiğiniz Kitab’ı kim indirdi?” Sen, de ki: “Allah!” Sonra onları boş uğraşlarında oynar hâlde bırak.”(En’âm/91)
“Ve onlar Allah’ı hakkıyla (hakka kadrihi) takdir etmediler /değerlendirme yapamadılar (mâ kaderû). Ve yeryüzü toptan, kıyamet günü O’nun avucundadır. Gökler de O’nun kudretiyle dürülmüştür. O, onların ortak koştuklarından arınık ve çok yücedir.”(Zümer/67)
“Allah’ı gereği gibi (hakka kadrihi) değerlendirip bilemediler (mâ kaderû). Şüphesiz ki Allah çok kuvvetlidir, her şeye üstündür.”(Hacc/74)
Bu ayetlerde geçen (kaderû) fiilleri başlarında “mâ” olumsuzluk edatı bulunduğu için “kıymet bilmemek, takdir etmemek”; (kadr) sözcükleri ise “kıymet, takdir, değer” anlamına gelmektedir.[10]
(3) Güç yetirmek:
“Ve Zünnûn’u (kılıç sahibini, Ninovalı’yı), hani hoşnut olmayarak gitmişti de kendisini sıkıntıya sokmayacağımızı (en-len-nakdira) sanmıştı. Sonra da karanlıklar içinde, “Senden başka ilâh diye bir şey yoktur! Seni tenzih ederim. Şüphesiz ben yanlış; kendi zararlarına iş yapanlardan oldum!” diye seslenmişti.”(Enbiyâ/87)
Bu ve benzer ayetlerde geçen (yakdiru)(bkz. Nahl/75, 76) ve (nakdiru)(Beled/5) fiilleri “güç yetirmek, sıkıntıya sokmak” manasında kullanılmaktadır.
“Ve onlar dediler ki: “Ona Rabbinden bir alâmet/gösterge indirilmeli değil miydi?” De ki: “Şüphesiz ki, Allah bir alâmet/gösterge indirmeye güç yetirendir (kâdir), fakat onların çoğu bilmezler.”(En’âm/37)
Bu ve benzer ayetlerde yer alan (kâdir) sözcükleri “güç yetiren, gücü yeten”[11], (kâdirûn)[12] ve (kâdirîn)[13] kelimeleri ise çoğul olarak “gücü yetenler” demektir.
“Şüphesiz Firavun ailesine de uyarıcılar gelmişti.
42Onlar bütün ayetlerimizi yalanladılar. Biz de onları güç ve kudretimize layık (azîzin muktedirin) bir yakalayışıyla yakalayıverdik.”(Kamer/41-42)
Bu ve benzer ayetlerde geçen (muktedir)(Kamer/55; Kehf/45) sözcükleri “güçlü”; (muktedirûn)(Zuhruf/42) ise çoğul olarak “gücü yetenler” anlamındadır.
“Eğer kadınları, kendilerine dokunmadan veya onlara bir mehir ayarlamadan/belirlemeden boşarsanız size bir vebal yoktur. Ve onları kazançlandırın. Geniş olan hâline göre, eli dar olan da hâline göredir. Örfe uygun/herkesçe kabul gören bir şekle göre kazanç, iyilik-güzellik üretenler üzerine bir borçtur.” (Bakara/236)
Burada iki kez geçen (kader) sözcükleri “güç, imkân, durum” gibi manalara gelmektedir.
“O şimşek nerdeyse gözlerini kapıverecek. Şimşek önlerini aydınlattı mı aydınlığın içinde yürürler, karanlık üzerlerine çöktü mü de dikilip kalırlar. Allah dilemiş olsaydı işitmelerini de, görmelerini de giderirdi. Şüphesiz Allah, her şeye en çok güç yetirendir(kadîr).”(Bakara/20)
Kur’an’da toplam 45 yerde geçen (kadîr /el-kadîr) kelimeleri Yüce Allah’ın bir sıfatı olarak (en çok güç yetiren) anlamındadır. [14]
(4) Sahip olmak:
“Ve Allah size, alacağınız birçok ganimetleri ve sizin güç yetiremediğiniz, ama Allah’ın, sizin için kuşattığı başka şeyleri, siz yararlanasınız ve müminlere bir alâmet olsun, Allah sizi dosdoğru yola kılavuzlasın diye vaat etmiştir. İşte Allah, bunu size hemen vermiş ve insanların ellerini sizden çekmiştir. Ve Allah, her şeye en iyi güç yetirendir.”(Fetih/20-21)
Bu ve benzer ayetlerde geçen (yakdirûne)(bkz. İbrahim/18; Bakara/264; Hadd/29) ve (takdirû)(Mâide/34) fiilleri “ele geçirmek, sahip olmak”; (kâdirûn) sözcüğü ise “sahip olanlar, gücü yetenler” anlamına gelmektedir.
(5) Kıymet
1Şüphesiz Biz, değerli sayfalar içindeki Kur’ân’ı Kadr gecesinde indirdik.
2Kadr gecesi nedir; sana ne bildirdi/öğretti?
3Kadr gecesi bin aydan daha hayırlıdır.”(Kadr/1-2-3)
Bu ayetlerde geçen (el-kadr) sözcükleri “kıymet, değer” anlamındadır.
(6) Plan
37Ve ant olsun Biz, sana diğer bir defa daha iyilik yapmıştık:
“38Hani bir vakit vahyolunan şeyleri annene vahyetmiştik,
‘39Musa’yı sandık içine koy da bol suya/nehre bırak, sonra da bol su/nehir onu sahile atsın. Onu Bana düşman olan ve ona düşman olan birisi alsın.’ Ve Ben, tarafımdan senin üzerine bir muhabbet bıraktım ve Benim gözetimim altında yetiştirilmen için,
40Hani kız kardeşin yürüyordu da ‘Sizi onun bakımını üstlenecek birine götüreyim mi?” diyordu. Böylece gözü aydın olsun ve kederlenmesin diye seni annene geri döndürdük. Ve sen, bir can öldürmüştün de seni gamdan kurtarmıştık. Ve Biz seni potada eritip saflaştırdıkça saflaştırdık/seni olgunlaştırdık. Bir de yıllarca Medyen halkı içinde kaldın. Sonra bir ölçü; plan üzerine geldin, ey Mûsâ!”(Tâ-Hâ/37-40)
Burada geçen (kader) sözcüğü “(ilâhî) plan” demektir.
(7) Zaman
21,22Sonra onu belli bir ölçüye/vakte kadar sağlam bir yerin içinde tuttuk. 23Demek ki Bizim gücümüz yetti. Ne güzel güç yetirenleriz Biz. 24O gün, yalanlayanların vay hâline!”(Mürselât/21-22-24)
Burada geçen (kader) sözcüğü “zaman, süre” manasındadır.
(8) Kazan
“Onlar, Süleyman’a özel karargâhlar, heykeller /resimler ve havuzlar gibi çanaklar ve sâbit kazanlardan her ne isterse yaparlar. –Ey Davud ailesi! Nimetlerin karşılığını ödemek için çalışın! Ama kullarım içinde, verilen nimetlerin karşılığını ödeyen de çok azdır!–”(Sebe’/13)
Bu ayette geçen (kudûr) sözcüğü “(büyük) kazanlar” anlamındadır.[15]
3. Yüce Allah’ın Sıfatları Olarak Kâdir, Kadîr, Muktedir
“Bir şeyi bir şeye kıyaslamak, ölçülü yapmak, tedbir almak, bir şeyi planlamak, miktarını beyan etmek, hükmetmek ve taksim etmek; bir şeye gücü yetmek, güçlü olmak, yüceltmek” anlamlarındaki “k-d-r” kökünden türeyen “kâdir”, Allah’ın sıfatı olarak “güçlü, kuvvetli, istediğini istediği gibi yapabilen, âciz olmayan” demektir.
“Muktedir” kelimesi kâdir sözcüğü ile aynı anlamdadır.
“Kadîr” sözcüğü ise “kâdir” kelimesinin mübalağalı şekli olup “çok güçlü, istediğini istediği gibi eksiksiz, kusursuz ve tam yapan” demektir.
* Kur’an’da yedi ayette “kâdir”, beş ayette çoğul şekli olan “kâdirûn-kâdirîn”,
* Kırk beş ayette “kadîr”,
* Üç âyette “muktedir”, bir ayette çoğul şekli olan “muktedirûn” Allah’ın sıfatı olarak kullanılmıştır.
“Kâdirin-kâdirûn ve muktedirûn”, çoğulları azamet çoğuludur.
“Kâdir” ve “kadîr” sözcükleri çoğunlukla “alâ” edatı ile kullanılmıştır: “Gerçekten Allah, her şeye gücü yetendir.” (Bakara/20,106); “Gerçekten senin her şeye gücün yeter.” (Âl-i İmrân/26); “O her şeye gücü yetendir.” (Mâide/120); “Allah affedicidir (afüvv) kadirdir.” (Nisâ/149); “Allah alimdir, kadirdir.” (Nahl/7); “Allah, her şeye muktedirdir.” (Kehf/45); “O, muktedir aziz, muktedir meliktir.” (Kamer/42, 55); “Biz kâdiriz.” (Meâric/40).
34 ayette Allah’ın “her şeye” gücünün yettiği bildirilmiştir.
Her şeyden maksat nedir?
Başka bir ifade ile Allah’ın nelere gücü yeter?
Bu soruların cevaplarını Kur’an’da bulabiliyoruz. Bunlardan bir kısmını şöyle sıralayabiliriz;
– Yaratmaya (Yâ-Sîn/81),
– Ölüleri diriltmeye (Kıyâmet/40),
– Ölülerin parmak uçlarını bile yeniden yaratmaya (Kıyâmet/4),
– Mucize ve gökten azap indirmeye (En’âm/37, 65),
– Suyu yer yüzünden yok etmeye (Müminûn, 23/18),
– Bir toplumu yok edip yerine yenisini getirmeye (Meâric/40-41)… gücü yeter.
O’nun âciz olduğu, gücünün yetmediği hiçbir şey yoktur.
Hiç kimse ve hiçbir şey O’nu âciz bırakamaz.
“O, bilendir (alîm), gücü yetendir (kadîr)” (Fâtır/44).
Allah’ın bir şeye “ol” demesi ile o şey hemen var olur.
Yok olmasını istediği şey de yok olur.
Allah için “imkânsız” diye bir şey yoktur.
Mutlak manada kâdir Allah’tır.
Yaratıkların kudreti, Allah’ın kudret verdiği nispettedir.[16]
İnsan, Allah’a karşı âciz, evrene ve içindekilere karşı güçlü yaratılmıştır.
Allah’a karşı âciz olduğu konularda Allah’ın takdiri ve var etmesi geçerlidir ki, kader denilen budur. Kişinin anne-babasını, doğacağı zamanı, vatanı, ırkı seçemediği gibi.
Kişinin aklını kullanarak, işleterek ya da işletmeyerek yapabildiği, yapabileceği her şey onun tercihidir, eylemidir, işlediklerinin önünde tanrısal engel yoktur. Kişinin bizzat gücünün yettiği ve tercih ederek yaptıkları eylemlerden, konulardan herhangi bir durum, eylem için “kader” ifadesini kullanmak öncelikle “Allah’a iftira”, “yaratılışdaki program ve donanımı açıkça inkâr”dır.
İlgili ayetlerde “onlar, Allah’ın kadrini hakkı ile takdir edemediler”(En’âm/91) ifadesi geçer. Kur’an’da Allah’a iftira bağlamında birçok örnek vardır. Bunların her biri “Yüce Allah’ın kadrini hakkı ile takdir edememekten” kaynaklanır.
Kişinin gücünün yettiği, yapabildiği her şey, asla kader olamaz, Allah’ın takdiri değil; yapanın bizzat kendi tercihi ve eylemidir o.
Kur’an’da üç yerde imanın şartları 5 olarak açıklanır. Bunların arasında “kadere iman” şartı yoktur.“İslam’da imanın şartı 6’dır; bunlardan birisi de kadere imandır”, demek; Allah’ın dinine hüküm ilave etmek; Allah’ın dinine müdahale etmek demektir. Allah’a iftiradır. Buna kimsenin hakkı yoktur, olamaz. Çünkü din adına hüküm koyucu sadece Allah’tır.
***
Kaynakça
[1] Prof.Dr. Hüseyin ATAY, 2. Kur’an Sempozyumu, Tebliğler-Müzakereler, (4-5 Kasım 1995’de yaptığı konuşmasından), Ankara, 1996, Bilgi Vakfı Yayını, s.279.
[2] Dr. Hüseyin ATAY, Kur’an’a Göre İman Esasları, Ankara, 1961, A.Ü. Ankara İlahiyat Fakültesi Yayını, s.VII, s.16.
[3] İbni MANZUR, Lisân, C.V, s.75-78; İbni FÂRİS, Mekâyis, C.V, s.62-63; Râğıb el-ISFAHÂNÎ, El-Müfredât, s.403; Âsım Efendi, Kâmus Ter., C.II, s.618’ den aktaran: Hüseyin ATAY, Kur’an’a Göre İman Esasları, s.88.
[4] M. Fuad ABDÜLBAKÎ, el-Mu’cemu’l-Müfehres, Beyrut, 1987, s.536-538.
[5] Bkz. Şûrâ/12; Kasas/82; İsrâ/30; Sebe’/36, 39; Zümer/52; Rûm/37; ‘Ankebût/62; Ra’d/26.
[6] Bkz. Müddessir/18, 19, 20; A’lâ/3; ‘Abese/19; Yûnus/5; Fussılet/10.
[7] Bkz. Yâ-Sîn/39; Furkân/2; Vâkı’a/60; Neml/57; Hıcr/60; Sebe’/18.
[8] Bkz. Kamer/49; Şûrâ/27; Hıcr/21; Zuhruf/11; Müminûn/18; Ra’d/17.
[9] Bkz. Secde/5; Me’âric/4; Ra’d/8.
[10] Prof.Dr. Mehmet OKUYAN, Kur’an Sözlüğü, İstanbul, 2017, Düşün Yayıncılık, s.669-670.
[11] Bkz. Kıyâmet/40; Târık/8; Yâ-Sîn/81; İsrâ/99; En’âm/65; Ahkâf/33.
[12] Bkz. Mürselât/23; Müminûn/18, 95; Me’âriç/23.
[13] Bkz. Kalem/25; Kıyâmet/4.
[14], [15]a Bkz. Mehmet OKUYAN, Kur’an Sözlüğü, s.671, 672.
[16] Doç.Dr. İbrahim KARAGÖZ, “KÂDİR (Kadîr-Muktedir)”, Dini Kavramlar Sözlüğü (kitabı içinde), Ankara, 2007, DİB Yayını, s.354.