21 Mayıs 2024 Salı
“Düşünen Toplum” olmak, özellikle ve öncelikle insan olmanın da, uygar olmanın da geleceğimizin de teminatıdır.
“Bizim şiarımız akıl, mantık, zekâ ile hareket etmek oldu. Ben makul olmayan bir şeyi hayatımda asla düşünmedim. Bütün hayatımızı dolduran olaylar bu gerçeğin kanıtıdır. İnsan dediğin aklını kullanarak, muhakeme ederek iş görmeli, bunu alışkanlık haline getirmelidir.”[1] ATATÜRK
Çağımızda artık her zamandan daha çok yaşamın her boyutu mantıklı sistematik düşünme üzerinde gelişmektedir. Her tür emperyalizme karşı olmanın/durmanın tek yolu, onların sahip oldukları bilgi, bilim, teknolojik veri ve güçleri üretmektir. Bu gücün temelini toplumsal ortak kurumsal aklıselim ile çağdaş düşünmekle oluşturabiliriz.
Atatürk, çağdaş akılcı ve bilimsel düşünmeyi yüz yıl önce Türkiye’de başlatmıştır. Fakat aradan geçen zaman diliminde bu düşünme biçimi topluma öğretilemedi.
Türkiye, çağdaş düşünmeyi yakalayamadığından dolayı bu topraklarda insanlığın çağdaş çizgisi tarafından tehdit olarak görülüyor. Bu nedenle bu topraklardan sürülmek isteniyor.
Türkiye, çağdaş, akılcı ve bilimsel düşünmeyi yakalaması durumunda, ileri dünyada oluşan felsefi ve bilimsel yorgunluğun duyduğu yeni insan malzemesi ihtiyacını karşılayabilir. Bunun iki nedeni vardır:
* Biri, Türkiye’nin Batı’nın hemen bitişiğinde olmasıdır.
* Diğeri ise, Atatürk’ün Türkiye’ye çağdaş akılcı ve bilimsel düşünmeyitanıtmasıdır.[2]
Bu açıdan bakıldığında yapılacak iş öncelikle toplumun yöneticilerinin, mantıklı sistematik düşünme işlemini yapabilen kişiler olmaları ve toplumsal ortak özgür düşünmeyi ülkemizde sağlaması, yaygınlaştırması gerekiyor.
21. yüzyıl entelektüel ve bilim düzeyinde işte bu çağdaş düşünme işlemini, eğitim sistemine koyup kolektif akıl çapını çağdaşlaştırmak şarttır.
Biz tarih boyunca ve halen hep düşünmeden hareketi yeğliyoruz. Bin yıl düşünmeyi ihmal ettik. 1. Dünya Savaşı’nda faturasını ödedik. Atatürk, demokrasiyi ve diğer çağdaş gelişmeleri getirdi, ama hâlâ biz onları da seksen yıldır ihmal ettik ve halkın çağdaşlaşmasını ve demokratikleşmesini önledik. Çağdışı kafa malzemesiyle çağdaş işler yapılamaz. Esas olan çağdaş mantıklı düşünmeyi yapabilen toplumsal ortak aklıselimi oluşturmaktır.
Ülkemizde her şey okutulur ama şu üç şey okutulmaz:
* Akıl nedir, nasıl çalışır?
* Düşünme nedir (bireysel, toplumsal) nasıl yapılır?
* Bilim nedir, nasıl yapılır?[3]
1. Düşünme ve Düşünce Nedir?[4]
Düşünme; düşünce üretimiyle sonuçlanan zihinsel bir işlem sürecidir. Kadın-erkek her insanda kaynağı ve sonuçları yönünden biri biyolojik diğeri lojik olmak üzere iki türdür.
Lojik olarak beşeri selim akılla düşünme üretimiyle sonuçlanan zihinsel süreç, beşeri düşünmeyi oluşturur.
Düşünme; tefekkür, yani düşünme işlemi yapmaktır. İngilizcesi “thinking” sözcüğüdür. Düşünme işlemi yaparak anlamak ve anlamlandırmak, anlam yüklemektir.
Düşünce; düşünme işleminin ürünüdür. İngilizcesi “thought” sözcüğüdür.
Marcus AURELİUS (MÖ. 121-180), “Kişinin kendi aklını kullanarak düşünmesi, başkasının kölesi değil, kendisinin efendisi olmasıdır” sözüyle selim akılla düşünmenin önemini ne kadar güzel ifade etmiştir.
(a) Sistemsiz Düşünme: Bu tür düşünme selim akılla yapılan ama mantık kurallarıyla ve aklın ilkeleriyle değil de, rastgele düşünmedir. Sofistik ve gnostik düşünme böyle sistemsiz düşünmedir.
(b) Sistemli Düşünme: Aklıselim ile olgu, obje ve olayları sistemli bir şekilde anlamak ve anlamlandırmaktır.
(c) İnsanlık çizgisi ve Medeniyet: İnsanlığın binlerce yılda selim akılla düşünme işlemi yaparak ürettiği çizgiye, “insanlık çizgisi” denir. Önce çizgi üretilir, sonra uygulama gelir. Bu düşünce çizgisini üretenler tarihe geçmişlerdir.
İnsanlık çizgisinin uygulamaya dökülmesi uygarlığı oluşturur.
İnsanlık çizgisi ve uygarlık, belli bir toplumun değil, insanlığın ürünüdür. İnsanlık çizgisi bir tane olduğu için, uygarlık da bir tanedir. Diğerleri bu uygarlığın değişik yorumlarıdır. İlk olarak Mezopotamya’da “Tarım Uygarlığı” oluşmuştur. Tarım Uygarlığı, tarımsal düşünme evresine rastlar. Ondan sonra insanlık çizgisi;
– Ege’de Felsefi düşünme,
– Sonra Batı’da (Orta çağda) Dinsel düşünme ve
– Çağımızda akılcı ve bilimsel düşünmenin icatları oluşmaktadır.
Her dönemin uygarlık evresi farklıdır. Çağımızda ancak teknolojik icatlarla uygarlık yapılabilir.[5]
2. Çağdaş Düşünme
Bilim, gerçeğin bilgisidir.
(a) Akılcı ve Bilimsel Düşünme: İlgili bilim dalının saptadığı bilimsel bilgiler üzerinde sistemli ve yöntemli düşünme yapmaktır. Bilimsel düşünmenin temeli, bilimsel bilgi ile düşünmektir. Obje, olgu ve olaylardaki gerçekleri, mantık kurallarına dayalı olarak, doğru düşünmekle gerçekleşir.
(b) Laik ve Seküler Düşünme: Esasen akılcı ve bilimsel düşünme; laik seküler düşünmedir. Laik; dine dayalı öznel olmayan, nesnel olan demektir.
Dinsel düşünme, öznel ve taraflı düşünmedir; nesnel değildir.
Laik ve seküler düşünme; her türlü öznel ve taraflı düşünüşten bağımsız, nötr, tarafsız ve nesnel bir düşünmedir.
Çağımızın sorunları düşünseldir. Artık düşünme ile çözülebilirler. Ama çağdaş düşünüş biçimi olan akılcı ve bilimsel düşünme ile çözülür. Çağdaş sorunları ancak düşünürler çözerler. O nedenle ülkemizde mutlaka her alanda düşünür yetiştirmek zorunluluğu vardır. Hem de “hangi alanda olursan ol, o alanın kesinlikle önce bilim insanı, sonra da düşünürü ol!” sloganımız olmalıdır.[6]
Aklın selimleştirilmesiyle mantıklı ve sistemli düşünmek hem bireysel hem toplumsal ortak ve kurumsal olmalıdır. Kur’an, kadın-erkek muhataplarını,
* Birey olarak “bilge kişi” olmayı;
* Ayrıca toplum olarak ortak aklın kurumsallaştırılarak “bilge toplum” haline gelmeyi yüzlerce ayetinde Allah’ın temel buyruğu olarak sunmaktadır.
3. Kur’an, Toplumsal Ortak Aklıselim’le Düşünmeyi Buyuruyor
“İşte sizden önceki devirlerden “bakıyye /söz, eser, erdem” sahipleri; akıllı insanlar, Kitap Ehli, yeryüzünde bozgunculuktan vazgeçirmeye çalışsalardı! Fakat onların içinden kurtardığımız pek az kimse bunu yaptı. Allah’ın ortağı olduğunu kabullenerek, Allah’ın ilahlığını ve rabliğini bilerek reddederek yanlış; kendi zararlarına iş yapan o kişiler ise, şımartıldıkları refahın ardına düştüler ve suçlular oldular.”
“Ve senin Rabbin, halkları düzeltici iken, o memleketleri haksız yere değişime/yıkıma uğratacak değildir.”
(Hud 11/116-117)
Helâkten kurtulmanın önemli bir yolunun açıklandığı bu ayetlerde, kötü gidişat sergileyen toplumlarda ortaya çıkıp mücadele vermesi gerekirken, ev, dam, çoluk-çocuk, mal-mülk, makam-mevki düşünüp çıkar uğruna suskun kalan bilgi ve akıl sahibi nemelâzımcılar kınanmaktadır.
Demek oluyor ki, toplumların bozulma dönemlerinde, o toplumdaki ‘bakıyye’ erdemli ve hayır sahibi aklıselim kişilerin, yani toplumun “bilge” nitelikli bireylerinin öne çıkıp toplumun düzeltilmesi yolunda çaba harcamaları, vurdumduymazlık yapmamaları gerekmektedir. Nitekim Hud suresinde geçen Lut kıssasında Allah Elçisi’nin kendi toplumuna “İçinizde reşit, aklı başında biri yok mu?” demesi de bu bakış açısı ile söylenmiş bir sözdür.[7]
“* Ve içinizden hayra çağıran (yed’ûne ile’l-hayri),
* Herkesçe kabul gören iyi şeyleri emreden (ye’mürûne bi’l-ma’rûfi),
* Vahiy ve ortak akıl ile kötülüğü-çirkinliği kabul edilen şeyleri engelleyen (ve yenhevne ani’l-münkeri) bir ÖNDERLİ TOPLUM bulunsun.”
“Ve işte onlar, kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.” (Âl-i İmran 3/104)
“Bu, şüphesiz bir toplum, kendinde olanı değiştirinceye kadar, Allah’ın, o topluma nimet olarak bağışladığını değiştirici olmayışı ve şüphesiz Allah’ın en iyi işiten, en iyi bilen olması nedeniyledir.” (Enfal 8/53)
“Her kişi için, iki elinin arasından ve arkasından –Allah’ın işinden olarak–, onu gözetip koruyan izleyiciler vardır. Gerçekte, bir halk, kendi benliklerinde olanı değiştirmedikçe (bi-kavmin hattâ yüğayyirû mâ bi-enfüsihim), Allah hiçbir şeyi değiştirmez. Ve Allah, bir topluluğa kötülük istedi mi, artık onun geri çevrilmesi söz konusu değildir. Onlar için O’nun astlarından bir yardım eden, koruyan, yol gösteren bir yakın da yoktur.” (Ra’d 13/11)
“Her kim salihi işlerse artık kendi için yapmış olur. Kim de bir kötülük yaparsa, artık kendi aleyhinedir. Ve senin Rabbin kullara hiç mi hiç haksızlık eden biri değildir.” (Fussılet 41/46)
TOPLUMLARI EĞİTECEK, onları kötüden ve toplumsal yönden bozgunculuktan alıkoyacak selim aklını kullanan /AKLISELİM SAHİBİ BİLGE İNSANLAR GRUBU OLMALIDIR. Toplumların ayakta kalmalarını sağlayacak olan bu insanlardır. Bozgunculuktan alıkoyanı kalmayan toplumların yıkılışı önlenemez.
Hud 11/116’da yer alan ‘ûlû bakıyye’ ifadesi, “erdemli ve hayır sahipleri” anlamına geldiğine yukarıda değinmiştik. Esasen erdem ve cömertliğe bakıyye denmektedir. Biz buna aklıselim ve iz‘ân sahibi erdemli kişiler diyebiliriz.
Toplumlardaki bozgunculuğu önleyecek olanların erdem sahibi ve güvenilir olmaları gerekiyor. Toplumların siyasal erkini elinde bulunduranlar erdem sahibi ve güvenilir olmazlarsa, toplumu iyiye götüremez ve bozgunculuktan alıkoyamazlar. Geçmiş nesillerin, yani o dönemlerdeki toplumların çöküş nedeni bu erdemli kişileri yetiştirememiş olmalarıdır.
Bozgunculuktan alıkoyacak erdemli insanlar grubunun olması isteğe bağlı bir konu değil, tam aksine zorunludur.
“Sizden, hayra çağıran, iyiliğiemredip kötülüğü yasaklayan bir grup bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir” (Âl-i İmrân 3/104).
Bu ayete göre, insanları bozgunculuktan alıkoyacak, onlara iyiyi ve güzeli öğretip hayra çağıracak olanların yetişmesi zorunludur ve Yüce Allah’ın buyruğudur.
İyiyi emredip kötülükten sakındırmak Kur’an’ın farzları arasında yer almaktadır.
* İki kişi arasında başlayan bu eğitim yöntemi, giderek
* Devletle halk arasında,
* Sivil kuruluşlarla devlet ve halk arasında,
* Hatta milletlerarası ilişkilere kadar giden bir çizgide yer almalıdır.
Artık dünya insanlığı arasından, bozgunculuk yapıp ayrılık çıkaranlara dur diyecek, onları istikamete getirecek, iyiliği onlara öğretecek bir toplum veya bilge insanlar olmalıdır. Ama bu toplum veya bilge grup aklıselim ve iz‘ân sahibi erdemli kişilerden oluşmalıdır.
Geçmişin nesilleri içlerinden,
* Topluma yön verecek,
* Bozgunculuktan alıkoyacak,
* Aklıselime çağıracak,
* Mantıklı düşünen aklıselimin yolunu gösterecek,
* Erdemli olmanın eğitimini verecek insanların yetişmemesinin,
– O toplumların çöküş nedeni olduğunu Yüce Allah bu ayette gündeme getirmektedir.
Böylece Hud 11/116. ayeti,
– Hem siyasal,
– Hem sosyal,
– Hem de ahlâkî olanın dinamiğine dikkat çekmektedir.
Yüce Allah, geçmişin olguları ile yaşayanlara ve geleceğin nesillerine ışık tutmakta ve toplumları ayakta tutacak bilge insan yetiştirecek kurumların oluşturulması temel ilkesini öğretmektedir.
Bize göre Yüce Allah’ın bu ilkesi tıp kanunlarına benzemektedir. Hastalığa müdahale edecek olan kişinin uzman doktor olması gerekiyor. Hasta, tıp eğitimi almamış, uzman olmayan kişilere teslim edilemez. Aynı şekilde bozuşmaya yüz tutan hastaya veya topluma müdahale edip tedavi edecek olanların aklıselim, iz‘ân ve erdem sahibi olmaları gerekiyor. Toplum kötülerin tedavisine bırakılamaz. Doktor olmayana bırakılan hasta ölüme terk edilmiş olacağı gibi, kötülere bırakılan toplum da helâke bırakılmış demektir.[8]
Hud 11/114’te belirtildiği gibi
* İyilikler kötülükleri giderdiği gibi,
* Bozgunculuğu giderecek olanlar da erdemli bilge kişilerdir. Çürüyen topluma neşteri vuracak olanlar bunlar olmalıdır.
Günümüzde “Büyük Ortadoğu Projesi” kuşatması altında bulunan ülkemizde, her zamandan daha çok hem birey olarak hem toplum olarak olabildiğince aklıselim sahibi olmak, sorunlarımızı ortak, birleşik toplumsal aklımızla çözmek önceliğimiz olmak durumunda/zorunda ve önemindedir.
***
Kaynakça
[1] Prof.Dr. Cihan DURA, ATANAME, İstanbul, 2017, Nergiz Yayınları, s.671.
[2] Prof.Dr. Niyazi KAHVECİ, Çağdaş Düşünme Üzerine Dersler, İstanbul, 2020, Doğu Kitabevi, s.76-77.
[3] N.KAHVECİ, a.g.e., s.17, s.25, s.27.
[4] Bkz. Mantıklı düşünmek konusunu Kur’an’daki yüzlerce ayet ışığında ele alan iki çalışma: Sedat ŞENERMEN,
– Kalp /AKIL, İstanbul, 2014, Togan Yayınları;
– Aklın Kaynağı İslam’da BEYİN, İstanbul, 2014, Nergiz Yayınları.
[5] N.KAHVECİ, a.g.e., s.45, 46, 47; s.82-83.
[6] N.KAHVECİ, a.g.e., s.84-85, s.57.
[7] Hakkı YILMAZ, Tebyînü’l-Kur’an /İşte Kur’an, 2015, c.3, s.88.
[8] Prof.Dr. Bayraktar BAYRAKLI, Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur’an Tefsiri, cilt: 9, s.347.