03 Ekim 2024 Perşembe
Piyasada olan kitaplarım. Yirmi Birinci Yüzyıl İçin Türkiye’nin Fabrika Ayarları / Ekonomide Karşı Devrim, Denizde Yaşamak amazon.com.tr ve denizkutuphanesi.com adreslerinden temin edilebilir. Dar gelirlinin boğazını sıktılar ama nüfusun en zengin yüzde 20’lik grubunun talebi düşmüyor, aksine tüketim malları ithalatı artıyor. Bu kafayla enflasyon düşmez.
Piyasada olan kitaplarım. Yirmi Birinci Yüzyıl İçin Türkiye’nin Fabrika Ayarları / Ekonomide Karşı Devrim, Denizde Yaşamak amazon.com.tr ve denizkutuphanesi.com adreslerinden temin edilebilir.
Türkiye’de devlet dar gelirlilerin gırtlağını sıkarken, işadamlarından neredeyse hiç vergi almıyor. Tuhaf bir teşvik ve vergi istisnaları sistemimiz var. Ekonomik kalkınmaya ve istihdama faydası yok. Sadece işadamı, siyasetçi ve bürokrat zengin etmeye yarıyor.
Geçtiğimiz hafta yazmıştım. Kayıt dışı ekonomiyi hesaba katmadan, Türkiye’de devlet 6 trilyon lira dolaylı vergi, harç, ceza toplayabiliyorsa, hiç kayıt dışı yeni mükellef dahi bulmadan 2.5 trilyon liralık doğrudan vergileri 14 trilyona çıkartabilir. Bu iddiamı sürdürüyorum.
Bu hafta İstanbul Sanayi Odası, Türkiye’nin 500 büyük sanayi kuruluşunu açıkladı. Bu verilerde, şirketlerin kârları var ama ödedikleri vergiler yok. Ancak, halka açık şirketlerin bilançoları yayınlandığı için ne kadar vergi ödediklerini, daha doğrusu devletin sağladığı teşvikler nedeniyle ne kadar vergi ödemediklerini görüyoruz.
Halka açık şirketlerin ödeyecekleri kurumlar vergisi oranı yüzde 23… Peki, şirketler bu kadar vergi ödüyor mu? Asla ve hayır…
Bir örnek verelim. Bir şirket, 2023 yılı karı 32 milyar Türk Lirası. Yüzde 23 üzerinden 7 milyar 590 milyon lira vergi ödemesi gerekiyor. Bu şirket vergi kaçırmıyor ama devlet vergi almıyor. Devlet diyor ki, “yeni yatırım yaparsan ya da şunu bunu yaparsan, sana muafiyetler getireceğim. Yeni yatırım yap, istihdam sağla…”
Örnekte ele aldığımız şirket, yüzde 23’ten 7 milyar 590 milyon lira yerine sadece 133 milyon lira vergi ödüyor. Kârının sadece binde 4’ü…
Benzer çok sayıda şirket var. Yüzde 23 olan kurumlar vergisi oranının gerçekleşmesi, kiminde sıfır, kiminde binde 4 kiminde yüzde 2 kiminde yüzde 9… Ama yüzde 23 pek yok gibi…
Bu teşvikler yatırımlar kargaşası arasında, güme giden ve sorulması gereken soru şu: Yapılan bu yeni yatırımın sahibi kim? Bu şirketin ortakları mı, yoksa vergi almayan devlet ve dolayısıyla 85 milyon yurttaş mı?
Madem yeni yatırım adı altında kârdan vergi alınmıyor. O zaman yapılan yeni yatırım karşılığı kadar şirket sermaye artırsın ve yeni yatırım karşılığı hisse senedini devlete aktarsın. Ancak devlet, şirketin yönetimine karışmasın, şirketi yine eski ortakları yönetsin.
DEVLET VE YURTTAŞ KAZANÇLI… Şirket borsaya kote değilse kote olmalı… Sonraki yıllarda doğacak kârdan devlet kâr payı alınmalı… Gerektiğinde bu hisseler borsada oluşacak değerden halka arz edilebilmeli.
ŞİRKET DE KAZANÇLI: Şirket sahibi için de bir kayıp oluşmaz. Vergi ödemiyor, ödeyeceği vergi kadar şirket hissesi veriyor ama karşılığında, yeni yatırımla yönettiği şirketi büyütüyor, sahip olduğu şirketin değerini ve ileriki yıllardaki kâr potansiyelini artırıyor.
Ha vergi almaktan vazgeçmişsin, ha birilerinin cebine para koyup “yatırım yap yaptığın yatırımın da sahibi sen ol” demişsin. “Hep bana hep bana” nerede var? Böyle bir yağma düzeni olur mu? Sadece bir kişi ya da küçük bir azınlık değil. Herkes için kazan-kazan durumu. Malum Cumhurbaşkanı “win-win” sözünü sever.
Eğer olur da bu vergi önerisi hoşlarına gider ve kabul edilirse, telif hakkı olarak ekstra hisseler üzerinden on binde 4 pay isterim… (Bu rakam nereden çıktı derseniz… Yukarıdaki örnek şirkette madem binde 4 vergi ödüyorlar, ben de onda biri kadar on binde 4 dedim. Lakin pazarlığa açığım!)
Uzun uzun tartışmaya gerek yok. İstenirse tartışalım. Ama gerçekçi bir planlama yapılmadan verilen tüm teşvikler, sağlanan tüm vergi istisnaları ekonominin ya da ilgili sektörün büyümesine, gelişmesine, istihdama, bir sonraki dönemin vergi gelirlerinin artmasına en ufak bir katkı sağlamıyor. Teşvikler, istisnalar, muafiyetler tamamen şirket, kişi, siyasetçi, bürokrat zenginleşmesine yarıyor. Buna ilişkin yüzlerce örnek verebilirim.
Bir taraftan bunaltıcı “Sıcak Hava” dalgası, diğer taraftan “Sıcak Para” dalgasının etkisi altındayız. Piyasacılar ve devlet erkânı sıcak para dalgasından memnun. Faturasının çok ağır olacağını önceki yazılarımızda özetledik. Bu kadar sıcak para geliyor, sonu ne olacak üzerine teknik yazılar yazdık. Bugün de işin özüne girelim. Sıcak paraya dayalı ekonomi politikaları, nihayetinde devletin önemli bir beka sorununa dönüşür. 20 yıl önce de uygulandı ve ne yazık ki hızla sona doğru yaklaşmaktayız. Buyurun son 22 yılda olan biteni değerlendirelim.
Ekonomideki dışa bağımlılık ve daha ötesi kontrol edilemeyen dış borç bağımlılığı, tek başına bir beka sorunu ve çöküş gibi algılanmaz ama beraberinde, çöküşü getirecek diğer sorunlar için uygun zemin hazırlar. Önce, askeri ve siyasi bağımsızlık kaybolur, Süreç içinde toplumsal yapı bozulur. Toplum ve devlet her türlü iç-dış müdahaleye açık hale gelir.
Dış borç batağına sokup ekonomisini çökerttiğiniz, askeri ve siyasal bağımsızlığını yok ettiğiniz bir ülkeyi askeri olarak işgal edebilirsiniz ama kalıcı olamazsınız. Kalıcı olsanız bile işgalin maliyeti, ekonomik sömürünün getirisinden fazla olabilir.
Bu durumda o ülkenin toplumsal yapısını, geleneklerini ve kültürünü zayıflatmak gerekir. Bunun için de dini siyasete alet ederek toplumu ikiye bölersiniz. Yetmez, bu kez sığınmacı istilası ile demografik yapıyı bozarsınız. Artık askeri işgal daha da kolaydır. Ama yine maliyetlidir. Bu durumda devlet – birey ilişkisinde bireyi dönüştürmek gerekir. Bunun yolu da eğitimdir.
Düşünen, itiraz eden, hak talep eden özgür birey ve toplum yerine, düşünme ve sorgulama yeteneğini kaybetmiş, verilene razı olan itiraz etmeyen, biat eden mürit yetiştirmek gereklidir.
Bu üç şart sağlandığında, (ekonomide bağımlılık, toplumsal yapıda çöküş, biat eden birey) artık askeri işgale gerek yoktur. Ülke sizindir.
Bu yazdıklarımız bir günden ertesi güne olacak işler değildir. Uzun bir süreç ister. Bir karşı devrim sürecidir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümü ile başlar, bugüne kadar devam eder. Ancak en ağır ve artık sona doğru gelinen dönem son 22 yıllık AKP dönemidir.
AKP iktidarının uyguladığı sıcak para, tarım ve diğer ekonomi politikaları sonrasında ekonomi üretim ve rekabet gücünü kaybetti. Tarımda ve sanayide üretim yapmak yerine ithalat daha cazip hale gelince üretemeyen ekonomi dış borç batağına sürüklendi. Art arda gelen mini mali krizler, daha beteri kalıcı hale gelen devasa bir bölüşüm krizi… Sonucunda neler oldu biliyoruz. Müthiş bir talan düzeni ile zengin olan bir avuç yandaş. Toplumun yüzde 80’ini yoksulluk sınırının altına düşüren bir sefalet ekonomisi. Üretemeyen çiftçi, geçinemeyen emekli, işçi, memur, belini doğrultamayan küçük esnaf… İş gücünü sömürerek, sübvanse edilen düşük faizlerle rekabet edebilen sanayi ve iş dünyası… Yapışkan enflasyon, kronik işsizlik, adaletsiz bir vergi sistemi, şatafata ve yandaş zengin etmeye yarayan devlet bütçesi… Barınma, açlık, geçim derdine düşen bireylerin, hak talep eden yurttaş kimliğinden uzaklaşıp verilene razı olan kıvama getirilmesi ve bunun toplumsal yapıdaki çürümeyi hızlandırması…
Dini kullanarak, toplumda kültürel çatışmayı artıran siyaset… “Onlar ve biz” denilerek toplumun karpuz gibi ortadan ikiye bölünmesi. Toplumun ulusal değerlerinin, milli bayramlarının, vatanı borçlu olduğumuz istiklal savaşı ve kahramanlarının yok sayılması… Önceleri meczup diye geçiştirilen bir grupla başlayan, sonrasında Diyanet İşleri Başkanına kadar uzanan bir çevrede Atatürk düşmanlığı ve Atatürk’e hakaretler…
Ekonomik çöküş, yandaş zenginliği, en üst seviyede yönetenden en alt seviyeye kadar olan yandaşların, sebepsiz zenginleşmesi, devletin ve kamu kaynaklarının yağmalanması… Ve yine en üst seviyede yönetenden en alt seviyeye kadar olan yandaşların, hak hukuk tanımaması, yargıyı, hukuku, kuralları çiğnemesi… Her taraftan fışkıran iktidar, polis, jandarma, destekli irili ufaklı mafya örgütlenmeleri… Bütün bunların neden olduğu çöken bir toplumsal ahlak, çöken bir yargı, çöken bir ordu… Her alanda toplumsal çöküş ve çürüme…
Umutsuz ve mutsuz bir toplum, geleceğe yönelik hayal dahi kuramayan ve ilk fırsatta kapağı yurt dışına atmayı düşünen gençlik… Nitelikli iş gücünün dış göçü…
1923-1938 ve biraz da 1947’ye kadar, devam eden Aydınlanma Devrimlerinin etkisi ile hala var olan ulus bilincinin hedef alınması… Türk kültürü ve geleneğinin din kullanılarak Arap kültürüne dönüştürülme çabası, bu yolla ulus devlet yapısının taşıyıcı kolonu milliyetçiliğin-ulusçuluğun çökertilmesi… Yukarıda özetlediğimiz toplumsal yapıdaki kırılmayı daha da etkili hale getirmek için, demografik yapının bozulması… Büyük bir göç dalgası, sığınmacı istilası… Hem BOP projesi kapsamında Suriye’de kurulacak Federe Kürt Devletinin bir parçası için Kürtlere arazi tahsis edilmesi, hem de Türkiye’de demografik yapının, kültürün ve dolayısı ile ulus devletin çökertilmesi… Sığınmacı istilasının planlayıcısı ABD emperyalizmi, destekleyicisi Batı ve İsrail… Sığınmacı istilasının uygulayıcısı İktidar, destekçisi kendisine güya milliyetçi diyen emperyalizm maşaları…
Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhuriyet Devrimi, Yirminci Yüzyılın en önemli devrimlerinden biridir. Devrimin bir ayağı, saltanata dayalı monarşik yapıyı millet egemenliğine dayalı Cumhuriyet rejimine dönüştürmesidir. Ama daha önemli ve zor olan ayağı da, Osmanlının Din Tarım devletinde, padişahın kulları olan toplumu, cumhuriyetin yasaları önünde eşitliğe ve yurttaşlığa dönüştürme çabasıdır. Ümmetten millete, kulluktan özgür bireyliğe ve din, dil, ırk farkı gözetmeksizin yurttaşların eşitliğine geçiştir.
Bir ülkenin üç önemli sermayesi vardır. Beşeri sermaye dediğimiz insan gücü, doğal kaynakları ve birikmiş teknoloji-finans-sanayi sermayesi… Bunların en önemlisi de insan gücüdür.
AKP iktidarı, yıllardır eğitimi dinselleştirdi. Bu iş gücü ve insan sermayesi ile dünya ile rekabet eden güçlü bir ekonomik yapı oluşturmamız çok zor idi. Şimdi yeni Maarif Modeli ile olanaksız hale gelecek. Son getirilen Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli, toplumun ve bireylerin Yirmi Birinci Yüzyıldan kopartılıp orta çağa götürülmesi projesidir. Cumhuriyetin, hak talep eden, bireyler yerine verilene razı olan insan taşınma projesidir. Yasalar karşısındaki özgür ve eşit bireyler yerine, sultana ya da dini tarikatlara sorgusuz sualsiz biat edecek, mürit yetiştirme sistemidir.
Bu eğitim sistemi ile iyi eğitim alma olanağı bulunmayan toplumun yoksul kesimlerinin çocukları, ömür boyu açlığa, sefalete ve köleliğe mahkum ediliyor. Çocuklarının eğitimi ile ilgili hiçbir sorunu olmayan, çocuklarını başta ABD ve Avrupa olmak üzere en iyi okullarda okutan TÜSİAD yönetiminden yeni Maarif Modeline itiraz geldi. Çocukları ömür boyu sefalete ve köleliğe mahkum edilecek olan işçi sendikalarından gelen itirazlarına bakarsak… Hak İŞ yandaş Türk İş sarı… DİSK’in itirazı oldu ama çok daha güçlü bir toplumsal tepki ne yazık ki oluşamadı.
Bir iktisatçı olarak şunun altını çizmek isterim. Ekonomideki çöküşü, dış borç bağımlılığını önlemek mümkün. Ancak göç yoluyla sığınmacı istilasının neden olacağı sorunlar, bir süre sonra içinden çıkılamayacak hale gelecek. Eğitimdeki yozlaşmanın neden olduğu tahribatı ortadan kaldırmak ise en az yirmi yıl belki çok daha uzun bir süre gerektirecek.
Şunu da belirtmeliyim. Bütün bu olan bitenler herkesin gözü önünde oldu. Karşı devrim başarılı olsun ya da olmasın, ileride tarih sahnesinde elbette yazılacak. Atatürk Cumhuriyetine yönelik bu karşı devrim hamleleri zaman zaman, Cumhuriyetin kurucu unsuru Türk Silahlı Kuvvetlerinin baskısı ve darbeleri ile zaman zaman da bilerek ya da bilmeyerek seçmenin oyları ve onayı ile gerçekleşti. Karşı devrim (emperyalizm diye okuyun) hizmetkârı siyasi partiler seçmeni aldatarak ya da ikna ederek bu yolda ilerlerken, özellikle son 20 yıldır muhalefet görevini üstlenen CHP, Atatürk devrimlerine sahip çıkan seçmenin iradesini siyasete ve muhalefete yansıtmadı, yansıtamadı. Özgür Özel’in genel başkanlığındaki CHP’nin bu konuda takınacağı tavır önemlidir.
Tasarruf diye açıkladıkları, bütçe harcamalarının yüzde 1’i bile değil. En büyük kara deliklere tam gaz devam. Kabak CHP’li belediyelerin başına patlayacak.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.