DOLAR 34,5832 0.29%
EURO 35,9692 -0.75%
ALTIN 3.005,041,47
BITCOIN 34138841,30%
İstanbul
10°

AÇIK

02:00

İMSAK'A KALAN SÜRE

Hasan Bakkal

Hasan Bakkal

07 Kasım 2024 Perşembe

MOZART 1783 TÜRK MARŞI

MOZART 1783 TÜRK MARŞI
0

BEĞENDİM

ABONE OL

AKP iktidarında başlayan bu Osmanlıcılık anlaşılır gibi değil. Osmanlı’nın Avrupa’da en meşhur olduğu zamanlarda Mozart bestesine Osmanlı Marşı dememiş, Türk Marşı olarak isimlendirmiş.

Bununla beraber Sayın İlber Ortaylı’nın da zikrettiği üzere bir tane Osmanlı şarkısı söyleyin de dinleyelim dersek konuyu özetlemiş oluruz.

Osmanlı da konuşulan Türkçenin “lisan-ı Osmani”, “Osmanlı lisanı” diye adlandırılmasına ünlü sözlükçü, yazar Şemseddin Sami şu sözlerle karşı çıkmış ve tıpkı Kaşgarlı Mahmud, Yusuf Ulug Has Hacib, Ali Şir Nevai gibi dilin adının “Türkçe” olduğunu ifade etmiştir:

“Söylediğimiz lisan ne lisanıdır ve nereden çıkmıştır? Osmanlı lisanı tabirini doğru görmüyoruz, çünkü bu unvan Selâtin-i Osmaniye’nin birincisi, fatih-i meşhurun nam-ı âlilerine nisbetle müşarünileyhin tesis etmiş oldukları devletin unvanıdır. Hâlbuki lisan ve cinsiyet müşarünileyhin zuhurundan ve bu devletin tesisinden eskidir. bu lisanla mütekellim olan kavmin ismi “Türk” ve söyledikleri lisanın ismi dahi “lisan-ı Türkî”dir.“ 

Bu durumda, koskoca Şemseddin Sami, Kaşgarlı Mahmut, Yusuf Ulug Has Hacib, Ali Şir Nevai gibi o dönemin önemli yazarları ve şairleri Osmanlıca diye bir dil yoktur derken, bu gün birilerinin çıkıp Osmanlıca dili ve mezar taşlarından bahsetmesi abesle iştigaldir.

Osmanlıca olarak bahsedilen ve dil olduğu iddia edilen bu akım 16 yy in ortasında başlamıştır. Başlangıcından bitişine geçen süre, 400 yıllık bir süredir. 

Dil olarak mütalaa edilen Osmanlıca, Arapça ve Farsçadan ağır derecede etkilenmiş Türk dilinin dejenere edilmiş halidir. Alfabe olarak Arap alfabesinin Farsça ve Türkçe için uyarlanmış bir biçimi kullanılmıştır. 

Halk arasında bazen yanlış kullanım olarak bu dil dönemi için “Eski Türkçe” tabiri de kullanılmaktadır ki bu tamamen yanlış bir tespittir. 

Dönemlerin geçişleri keskin çizgilerle ayrılamayacak olsa da, eski Anadolu Türkçe’si ile Osmanlıca olarak adlandırılan yapay dilin arasında da uzun bir geçiş safhası olmuştur. Bu dejenerasyonun başlangıcını teşkil eden ve 16. asrın ilk yarısını içine alan devirde eski gramer şekilleri, yerlerini henüz tamamıyla yeni şekillere bırakmış değillerdi. Türkçe Eski Anadolu dönemindeki duruluğunu kaybetmemiş, yabancı unsurların etkisi artmakla beraber, bu unsurlar dilde hükümran hale gelmemişlerdi. Sonraki dönemlerle kıyaslandığında ilk yüzyılda sadelik etkisini sürdürmekte idi. 17. Y.Y. başı artık dejenerasyon iyice koyulaşmış ve böylece halkın konuştuğu dil ile saraylarda konuşulan dil birbirinden iyice uzaklaşmış, şimdilerde Osmanlıca olarak adlandırılan dejenere dilin devri başlamıştır. 19. Y.Y. ortalarına kadar süren dönemde dil iyice karışmış, koyuluğunun son haddine varmıştır. Arapça ve Farsça unsurlar arasında Türkçe unsurlar âdeta yok olmaya başlamıştır. Böylece Türkçe’likten çıkmış ve suni bir dilin doruk noktasına ulaşmıştır. 

19. asrın ortalarından başlayıp 20. asrın başlarına kadar gelen, yani Tanzimattan 1908 meşrutiyetine kadar olan döneme gelindiğinde; sür’atle ortaya çıkan yeni yazı dilinin yanında, Osmanlıca gittikçe zayıflayarak bir süre daha devam etmiştir. Bu dönemde dil ağdalı halinden uzaklaşmaya başlamış ve Osmanlıca olarak bahsedilen yapay dilin çözülme süreci Avrupadan gelen dil etkileri ile dahada hızlanmıştır . 

Bu çözülme Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşuna kadar geçen dönemde hızını arttırarak devam etmiş ve bilahere Türkiye Türkçe’sine geçilmiştir. Hasılı 16. YY ın ikinci yarısında başlayan bu yapay dil 20. YY ın başlarında hükmünü yitirmiştir. 

Osmanlıca’nın bitişi Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan yarım asır kadar öncesine dayanmaktadır aslında, Sadece Cumhuriyet son noktayı koymuştur. Osmanlı’da okuma yazma oranının % 10’un altında olduğu düşünülür ise, Osmanlıca olarak bahsedilen dili kaç kişinin konuştuğunu anlamak mümkün olacaktır. 

Osmanlı Devleti’nin son yıllarında nüfusun eğitim düzeyinin oldukça düşük olduğu görülmektedir. 1897 yılı istatistiklerine göre Okuma yazma bilenlerin oranı % 10’un altındadır. 

Okuyan öğrencilerin cinsiyet dağılımına bakıldığında ilkokul’da cinsiyet oranı (Kız/Erkek) 0,40 iken bu oranın ortaokulda 0,15’e düştüğü görülmektedir. Cumhuriyetin kuruluşunu müteakip yapılan nüfus sayımında Türkiye’deki nüfusun (7 yaş ve üzeri) ancak % 10,5’i okuma yazma bildiği tespit edilmiştir. Erkeklerin % 17,4’ü ve kadınlarda % 4,6’sı okuma yazma bilmektedir. 

1935 yılı istatistiklerine göre ise Erkek nüfusun % 24, kadın nüfusun % 8,2 si, 7-16 yaş gurubundaki çocukların ise % 40 i okuma yazma bilmektedir. 10 yılda alınan yol kayda değerdir.  Sonuç itibariyle, Osmanlıca denilen yapay dil yaklaşık 400 yıllık bir süreçten geçmiş ve sadece 200 yıl yoğunlukla kullanılmıştır. Buna dil demekte, bunun gelecekte bir dil olmasını beklemekte abesle iştigaldir. 

Halsılı Yavuz Sultan Selim iktidarından sonra Osmanlının Türklük’le de alakası kalmamıştır. Türkler için “Etrakı bi idrak” diyen bu imparatorluk bir Türk İmparatorluğu olmaktan çıkmıştır.  

Osmanlı’nın Türk imparatorluğu olmadığını Osmanlı aşığı AKP ülkeye Afgan, Suriyeli, Afrikalı doldurarak Türk halkını 2. Sınıf vatandaş haline getirmeye çalışarak göstermektedir.