29 Ağustos 2023 Salı
İnsanlar kendini karşı tarafın yerine koyup düşündüğünde daha doğru sonuçlara varıyor. Örneğin Disney Plus yöneticisi olsanız, gündemdeki Atatürk kavgasına ne derdiniz.
TR cumhurbaşkanı nın saygı duymadığı Atatürk’e Disney + neden saygı duymamı bekliyorlar anlamadım mı derdiniz, yoksa;
Keşke Yunan kazansaydı diyen, Atatürk’ün annesine binbir ima ile -elinde bir tane belge yokken- bir sürü dedikodu yayan fesli deliye hastahanede ziyaret eden siz değilmisiniz demez mi mesela.
Bir manyağın Cenazesine de gittiniz, bir ruh hastası manyağa canlıykende ölüykende saygı gösterdiniz, biz niye Ermeni cemaatine göstermeyelim demez mi.
Cumhurbaşkanının danışmanı Oktay Saral, günlerdir Atatürk’e küfrediyor olan ve maaşını senin ödediğin Halil Konakçı’ya destek veriyor ben neden Atatürk’ün arkasında durayım demez mi.
Zamanında Akdamar adasındaki kilisede yüzlerce Türk kadınına tecavüz edilmiş ve ölüleri Van gölüne atılmış olan kiliseyi tadil edip Ermenilere açtınız, başka ülkede olsa ibretlik bir anıt olacakken siz Ermenilerin ibadetine açtınız bizde Ermenilerin istediğini yaptık. Biz sizden farklı davranmadık.
Sınır kapısını açtınız, gidip Ermeni cumhurbaşkanı ile maç seyrettiniz sizin saygı duyduğunuz bir milletin istediğini yerine getirdik dese mesela!!
Ermeniler’e gücünüz yetmeyince, Gücü Disney+ a yetecek milletsiniz onu anladık deseler.
Ne diyeceksiniz !!!!
Ermeni sürgününün olduğu ileri sürülen tarihte Mustafa Kemal Bey’in merkezi hükümetteki hiçbir karar ve işlemle de alakası olmadığını biliyoruz.
Buna rağmen Ermeni çevrelerinde ‘Ermeni katili, katliamı düzenleyen’ gibi uzaktan yakından ilgisi olmayan şeyler var, Atatürk için ileri sürülen bu iddianın objektif tarih gerçekleriyle alakası yoktur. Bunu bizde biliyoruz ama siz hariç tüm dünya biliyor ki Atatürk demek Türkiye demek Ermenilerin hedefi Atatürk değil aslında sizsiniz, bizde Türkiye ile Ermeni diasporasını karşılaştırınca, bir diasporanın bir ülkeden güçlü olduğunu gördük ve böyle bir karar aldık dese, ki çok mantıklı.
Neyse işin Aslı budur, ben kendi adıma AKP ve Genel Başkanını iptal edemiyorum ama Disney + ı iptal ettim. Benimde gücüm bu kadar ne yapayım.
DİSNEY + Ermeni lobisine teslim olmuş haydi Üyelikleri iptal edelim.
İlk ve en ilkel çözüm. Çünki ilkellik kolaydır, ilkellik düşünmeyi gerektirmez, ilkellik
suçu kendinde görmeme sanatıdır.
Mesela bir allahın kulu da demiyorki ;
hani dünya liderimiz vardı,
hani İsraile one minute demiştik.
Hani Ermenistan sınırı kapatırsak aç kalırdı.
Hani Türküz ya, tarihte en büyük acıları çekmişiz ya.
TÜRKİYE bir Ermeni lobisine diz çöküyor.
Demezlermi sen ATATÜRK’ü Türkiyeden silmeye çalışıyorsun, DİSNEY+ yapmış
çokmu.
Yahu, Bundan tam 200 yıl önce 40 bine yakın Mora Türkü, Rumlar tarafından
katledildi.
Türk fethinden önce Mora’da Bizans despotları hakimiyet sürüyordu. İstanbul’u
alıp Bizans’ı tarih sahnesinden silen Fatih Sultan Mehmet 1460 yılında Mora’yı da
Osmanlı topraklarına kattı. Ele geçirilen her yerde olduğu gibi Mora da Müslüman
ailelerin akınına, uğradı. Aileler Mora’ya yerleşti, bölgeyi vatan edinip imar etti.
Türk hakimiyeti döneminde, hiç kimse dinine, milliyetine, ırkına göre muamele
görmedi. Ayırım yapmaksızın herkese hizmet veren binlerce vakıf eseri
oluşturuldu. Günümüzde bu eserlerden ne yazık ki çok azı ayakta kalabildi.
Çünkü silinmek istenen Türk iziydiler, yıkıldılar, yakıldılar, yok edildiler. Sadece
hanlar hamamlar, camiler değil 200 yıl önce yazı ile KIRKBİN TÜRK katledildi.
Bittimi. Bitmedi!!
Akdamar adasında ermenilerin türk kadınlarına yaptıkları bir insanlık suçudur, bir
katliamdır. 1915 yılında van katliamında müslüman kadınları ermenilerin getirip,
katledip ve tecavüz edildikleri adanın adıdır AKDAMAR.
Peki biz ne yaptık, Dünya liderimiz AKDAMAR’ı restore edip ermenilerin ibadetine
açtı. Başka ülkede olsa tüm kilise katliamın izleri ile donatılır ve dünyaya tanıtılırdı.
TALKAN ve CURCAN Katliamlari Arapların tarihte ilk soykırım
sayılacak katliamları. Yüzbinlerce Türk Arapların kılıçlarında can
verdiler. Arapların yüzyılarca zülümlerine maruz kaldılar. Hangi tarih
kitabında gördünüz bunları.
Bu katliamlar, Yunanlılara, Ermenilere olsa onlarca film çevrilir dünya
ayağa kalkardı. Boş verin DİSNEY+ ı suçlamayı ve üyeliğinizi iptal
etmeyi.
En iyisi siz bu Türklükten nefret eden iktidarın üyeliğini iptal edin.
ALLAH bütün dinlerde sonsuz hayatı olan ve yaratılışın sebebi olan, milyarlarca yıl yaşayan, milyarlarca yıldız yaratan ve bunlara milyarlarca yıl bir düzen sağlayan, milyarlarca yıl her şey bir düzende gitmesini sağlayan bir güç.
Anlayın nasıl bir güç olduğunu.
Yüzbinlerle yıldan 2500 yıla gelelim şimdi ilk kitap gelen peygamberlerine, Musa MÖ 1300 lü yıllarda geliyor. 10 Emir’i var Allah’ın Musa’ya. Musa yaşadığı sürece bu 10 emirle yaşıyor.
Musa’dan sonra nasıl oluyorsa Tekvin, Çıkış, Levililer, Sayılar ve Tesniye adlı kitaplar ortaya çıkıyor ve bunların biraraya getirilmesi ile Tevrat oluyor. Şimdi buna Tanrının sözleri diyebilirmiyiz.
Diyemeyiz elbetteki, yani Tevrat tanrının sözleri değil bu kitapları yazanların sözleri.
700 yıl sonra İsa gelmiş, Yahudilik elden gidiyor derken çarmıha gerilmiş, hoop 2 asır sonra Hırıstiyanlık çıkmış.
Matta, Markos, Luka ve Yuhanna adlı İnciller Nasıralı İsa’nın vaizliğini naklederken, bunların farkları nedeniyle bir İncil’e evrilmiş.
Kim vermiş bu aklı nasıl olmuşta İsa nın müritleri hıristiyanlık diye bir dine karar vermişler. İncil’de yazanları nasıl anlamışlar ve anlatmışlar. Bir sürü incil yazılmış ve birileri gelin birleştirelim demiş, olmuş sana İncil bunun nesi semavi, neresi Allah’ın kelamı.
Ondan 7 asır sonra Müslümanlık gelmiş.
Şimdi bu kitaplar Allah’ın kelamı olsa, yani milyarlarca yıldır var olan milyarlarca evren yaratan Allah, 7 asır arayla din adamı evlenmezken Şarabı lıkır lıkır götürmüşler ve üstelik dinsel ritüel hale getirmişler.
7 asır sonra gelen din adamları evleniyor, hatta 4 tane alıyorken içki haram edilmiş.
Allah Musa’ya yanan bir çalıdan konuşmuş.
Mısırda her şeyi yazanlar, herşeyi kaleme alan İskenderiye kütüphanesinde Musa’nın Kızıldeniz’i yardığına dair bir tane döküman kaleme almamış ne hikmetse.
Musa ile direk konuşan Allah, İsa’nın doğumuna direk dahil olan Allah, neden Muhammed’e gelince aracı kullanıp melekle irtibat kurmuş mesela.
Sonsuz hayatında 7 asırda bu kadar kararsızlık Allah’ın işi olamaz. Milyarlarca yıldızı, milyarlarca yıldır bir düzen içinde yaşatan Allah, mesela mide asiti mide cidarina zarar vermezken, yemek borusunu yakıyorsa, insanın kalbi 70 – 80 yıl bir kere teklemeden çalışıyorsa, vücütta binlerce mucizevi şeylere, dünyada binlerce mucizevi şeylere asırlardır sebep olan Tanrı 3 peygamberine farklı yanaşmaz, incilde Tevratta ve Kuran da bir birine ters düşen şeyler söylemez.
Misafirler gitmek bilmeyince “Yemeği yiyince dağılın” (azhab 53)
Birileri Muhammedin öğlen uykusunu kesince “bağırarak seni uyandıran akılsız insanlardır. Sen uyanıncaya kadar bekleseler iyi olurdu” (Hucurat 4-5)
Karılar arasında isyan çıkınca “ Kalpleriniz kaydı. Tövbe edip ayağınızı denk alın. Eğer Muhammed sizi boşarsa. Allah ona daha güzel karılar verir” (Tahrim 4-5)
Evlatlığının karısı ile evlenince Arapların tepkisine
“Muhammedi Zeynep’le ben evlendirdim” (Ahzab 37)
Karıları arasında adaletli davranmadığında
“Ey Muhammed! Karılarından dilediğini yanına alabilir, dilediği geri bırakabilirsin. Sana bir günah yoktur (Azhab 51)
Birilerinin yanlış yaptığı kesin.
Yoksa Allah bir peygamberine yanan çalıdan konuşurken, diğerinin doğumuna direk müdahale edip, en son ve en kutsal peygamberine de melek vasıtasıyla neden konuşur mesela.
Yada Peygamberin evliliğine, evine ziyarete düzenlemesinin dini ritüellerle ve kainatın sahibi ile ne alakası var.
Şimdi bu karmaşa, bu tutarsızlıklar bir yana, herkes inandığına inanır.
Kimisi Allah’a inanır, kimisi Zeus’a, kimisi Thor’a.
Kimisi Allah’a inanır peygamberlere inanır, ama kutsal kitaplara inanmaz.
Bir sürü inanç yöntemi sayarız.
Ama bir tek şey varki bu tartışılmaz.
Bütün inanç sistemlerini koruyan ve inançla değil kanunla yönetilen devlet.
Devleti yönetmek için bir dine inanıyor olmak değil, kanunlara inanıyor olmak gerekiyor.
Türkiye’de hep anlatılan bir hikâye vardır ve bu hikâyenin ana fikri Türklerin Müslümanlığı ilk karşılaştıklarında seve seve kabul ettiğidir.
Ancak gerçek başkadır, Arapların Türklere İlk Saldırıları Seyhun ve Ceyhun nehirleri arasında bulunan bölge tarihi ipek yolu üzerindedir. Türk beylikleri Buhara, Semerkant, Talkan, Baykent gibi şehirlerde yerleşmiş yaşıyorlar, deri imal ediyor ve pamuktan kâğıt üreterek bunları satıyorlardı. Bunun yanı sıra altın madenleri çalıştırıyorlardı… Özellikle Semerkant’ın zenginliğinin o devirde dillere destandır. Bu zenginlik öteden beri talancı Arapların iştahını kabartıyor olsa da Türklerden çekiniyorlar ve Ceyhun nehrini geçmeye cesaret edemiyorlardı.
Ancak, Horasan’ın tamamen işgal edilmesinden sonra Muaviye’nin ilk Horasan valisi Ubeydullah bin Ziyad 673 yılında 24.000 kişilik bir ordu ile Ceyhun nehrini geçerek Kibac Hatun yönetimindeki Buhara’yı kuşattı. Kibac Hatuna diğer Türk beyliklerinden istediği yardım gelmese de Araplar verdikleri kayıplardan dolayı Buhara’yı işgal edemediler ancak tam anlamıyla talan ettiler… Daha sonra, Muaviye’nin ikinci Horasan Valisi Said’de Buhara’ya saldırmaya hazırlanır ve diğer Türk Beyliklerinden yardım gelmeyeceğini anlayan Kibac Hatun, Said’le anlaşma yapmak zorunda kalır.
Bu anlaşmaya göre, Kibac Hatun, Said’e diğer Türk Beyliklerine yapacağı saldırılarda önüne çıkmayacağına dair güvence ve bu güvencenin teminatı olarak da Buhara’daki Türk asilzadelerinden 80 kişiyi rehin verir. Bu anlaşmanın verdiği rahatlıkla Said Semerkant’a saldırır… Semerkant’ı baştan aşağı talan eder ve topladığı binlerce Türk gencini, köle pazarlarında satmak için Horasan’a getirir…
Said’den sonra, Horasan Valisi Salim bin Ziyad ayni şekilde 680 yılında Türklerin şehirlerini talan etmek için saldırır fakat püskürtülürler. İlk asimilasyon 685 yılında Abdülmelik ile başlar… Abdülmelik, Haccac’ı kendisine yardımcı seçer. Abdülmelik önce civar halkların dillerini Araplaştırdı. Haraç karşılığı önceden bazı hakları kabul edilmiş olan gayrimüslimlerin bütün haklarını geri alır.
Ubeydullah ibni Ebi Bekri’yi Sicistan’a, Muhalleb ibni Ebi Sufra’yi da Horasan’a vali yapar… O tarihte, Sicistan’ın Türk Hükümdarı Rutbil’dir ve Araplara vergi vermektedir… Haccac, bununla yetinmez ve Ubeydullah’ı Rutbil’in üzerine göndererek ondan tam olarak teslim olmasını ister… Rutbil önce bu teklifi kabul etmek istemez. Bunun üzerine Ubeydullah Rutbil’in üzerine yürür.
Rutbil 18 fersah geriye çekilerek Ubeydullah ve ordusunu kuşatma altına alır. Ubeydullah, Rutbil ’den kurtulmak için 700.000 dirhem teklif ederse de Rutbil kabul etmeyerek Arap ordusunu büyük bir bozguna uğratır. Buna çok kızan Haccac 40.000 kişilik büyük bir ordu toparlayarak, Abdurrahman ibn Esas komutasında Rutbil’in üzerine gönderir… Rutbil’i yenemeyeceğini anlayan Esas, bu sefer onunla anlaşır.
Bu olay karşısında çılgına dönen Haccac, Esas’ı yakalatmak üzere bir birlik gönderirse de Esas’ın ordusu bu birliği yenilgiye uğratır ve geri kalanları da Basra’ya kadar sürer.
Ancak burada yenilen Esas’ın ordusu dağılır ve Esas Rutbil’e sığınır. Bunun üzerine Haccac, Esas’ı kendisine vermesi için Rutbil’i tehdit eder. Vermediği taktirde çok büyük bir ordu ile üzerine yürüyeceğini ve bütün Türk şehirlerini harap edeceğini, verirse de kendisinden 7 sene hiç vergi almayacağını söyler…
Türk şehirlerinin tekrar bir savaşa girmesini istemeyen Rutbil, 7 sene haraçtan muaf tutulacağını da düşünerek Haccac’ın bu teklifini kabul eder ve Esas ve yakınlarını Haccac’a teslim eder… Ancak, Rutbil Haccac’a güvenmekle hata yaptığını daha sonra anlayacaktır… Haccac Rutbil ‘den Esas’ı teslim aldıktan sonra derhal yeni bir ordu düzenleyerek 699 yılında Muhelleb bin Ebi Sufyan komutasında Türk şehirlerinin üzerine gönderir.
Hocente, Kes, Sogd ve Nesef’i ele geçirirse de Türkler direnirler. Horasan valiliğine Muhelleb ’in oğlu Yezid gelir. Yezid ibni Muhelleb’ de Türk şehirlerini talan eder. Yezid’ in savaşçıları, Harzem’den ele geçirdiği Türkleri boyunlarına damga vurarak köle pazarlarında satarlar. Bu tarihlerde, Araplar Türklerin yurtlarını devamlı olarak istila edip şehirlerini talan ettilerse de kalıcı bir üstünlük sağlayamamışlar, Elde ettikleri yerleri sonunda tekrar Türlere geri vermek zorunda kalmışlardı.
705 yılında Abdülmelik öldüğünde yerine oğlu Velid geçer. Ve Türk tarihini önemli şekilde etkileyecek olay, Kuteybe ibni Müslim’in Horasan’a vali atanması olur. Bu zamana kadar kalıcı bir başarı elde edemeyen Araplar onun zamanında Türk yurtlarında kalıcı başarılar elde etmişlerdir. Türklerin gerçek anlamda kılıç zoru ile Müslümanlaştırılmaya başlamaları Kuteybe zamanında olmuştur. Vali olduğu andan itibaren, Türk Beyliklerinin toptan işgal edilerek İslamlaştırılması için çok güçlü bir ordu kurmaya başlar. Merv’de askerleri toplayarak,” Allah kendi dininin aziz olması için size bu toprakları helal kıldı ” der.
Kuteybe ilk olarak Baykent’i kuşatır. Diğer Beyliklerden Türk Savaşçılar Baykent ’in savunmasına yardıma gelirler. İki ay süren bir savaş olur. Kuteybe tam bir zafer kazanamazsa da Türkleri haraca bağlayan bir anlaşma yapmaya zorlar. Şehir yıkımdan kurtulur ama, şehre giren Araplar anlaşmaya rağmen şehrin bir kısmını yağmalarlar ve şehirden ayrılırlarken arkalarında bir de askeri garnizon bırakırlar.
Başlarına gelecekleri anlayan Türkler ayaklanmaya başlarlar ve kendi aralarında silahlanarak karşı bir mücahit birliği kurarlar, Baykent ’de karışıklıklar başlar. Bunun üzerine Kuteybe Başkent’e tekrar gelerek ne kadar silahlanan Türk varsa hepsini öldürtür. Kadınları ve çocukları esir alır ve şehri tekrar baştan aşağı yağmalar. Taberi’nin anlatımlarına göre, Kuteybe’nin aldığı ganimetlerin haddi hesabı yoktur. Taberi, bütün Horasan’ı işgal ettiklerinde dahi bu kadar ganimet toplayamadıklarını söyler.
Şehrin yağmasından sonra, daha önce Horasan’da Merv’e getirilmiş olan Arap aileleri, Merv’den getirilerek Baykent’e yerleştirilir. Muhafız birlikleri oluşturulur. Valilik den vergi tahsildarlığına kadar bütün denetim organları Araplardan oluşturulur.
Türklerin Budist ve Zerdüşt inançlarını simgeleyen bütün heykeller toplatılır, taş olanlar kırılır, altın olanlar eritilerek ganimet olarak Araplar tarafından alınır. Bunlar, Enfal suresinde yazdığı gibi, sanki Araplara Allah’ın verdiği ganimetlerdir. Daha sonra esir edilen kadın ve çocuklar kocalarına ve babalarına geri satılır. Müslümanlar, Baykentli Türklerin neleri var neleri yoksa almışlar, şehrin onarımı da gene Türklere kalmıştır. Bundan sonra sıra gelir Buhara’nın tamamen işgal edilip Müslümanlaştırılmasına…
Buhara’nın Tekrar Kuşatılması ve İlk Türk Katliamı
Kuteybe Merv’de büyük bir hazırlık yapar. Bu arada Vardana ve Buhara beylikleri arasında çatışmalar vardır. Müslümanlara karşı mücadele etmek için bu çatışmalar derhal durdurulur ve Vardan Hudat, Kuteybe’ye karşı Türklerin başına geçer. Kuteybe önce, Numiskent ve Ramitan’a saldırır ve buraları kolayca istila eder. Demirkapı önlerinde Vardan’la çarpışırlar. Vardan savaşı kaybeder ve Buhara’ya doğru çekilir.
Ancak Kuteybe’de, savaştan yorgun düştüğü için Buhara’yı alamadan Merv’e geri döner. Haccac bunu başarısızlık olarak kabul eder ve Buhara’yı mutlaka alması için Kuteybe’ye emir verir. Kuteybe büyük bir hazırlık yaparak bir sene sonra tekrar Buhara’yı kuşatır.
Türkler direnir ve Kuteybe başarılı olamaz, ordusu dağılmaya başlar. Bunun üzerine Kuteybe her bir Türk başı için askerlerine 100 dirhem vaat eder. Para hırsı ile gayrete gelen Araplar, şehri istila ederler. Bütün direnen Türkler kılıçtan geçirilerek tam bir katliam yapılır, Araplar Türk kadınlarına tecavüz ederler, beğendikleri kadınları ya cariye olarak kullanmak ya da köle pazarında satmak üzere alıkoyarlar. Erkeklerden de binlerce kişiyi köle olarak satmak üzere beraberlerinde götürürler. Araplardan oluşan yeni bir idari kurumlaşma yapılır. Diğer beyliklerden tepkiler gelmeye başlayınca da Buhara Melike’si Hatun’un oğlu Tuğ Sad kukla hükümdar yapılır.
Tuğ Sad tarihe hain bir işbirlikçi olarak geçer. Daha sonrada Müslüman olarak oğluna da, efendisi Kuteybe’nin ismini vererek bağlılığını kanıtlar. Etkili bir kolonizasyon yapmak isteyen Kuteybe bunun için öncelikle yerli halkı İslamlaştırmaya başlar.
Buhara halkı önceleri Müslüman olmuş gibi görünseler de bu dini kabul etmek istemezler. Kuteybe Türklerin aslında Müslüman olmadıklarını, evlerinde İslami kuralları tatbik etmediklerini anlar ve yeni bir yöntem geliştirir. Bu yönteme göre Türkler evlerini Araplarla paylaşmak zorunda bırakılırlar ve bu şekilde bire bir kontrol altına alınırlar. İslami kurallara uymayanlar ise ağır cezalara uğratılırlar.
Kuteybe’nin bu zorlamaları karşısında, halktan bazı direnişçiler çıkar. Gizlice silahlanırlar. Bu durum karşısında Araplar camiye dahi silahsız gidemez olurlar. Kuteybe baskıları arttırır, kendi aralarında örgütlenen Türkleri yakalattırıp öldürtür. Bu arada yeni vergi yasaları getirir. Yerli halk, halifeye senede 200000 dirhem, Horasan valisi Haccac’a da 10000 dirhem vergi ödemeye mecbur bırakılır. Bunun dışında Arap askerlerinin atlarına yem temin etmeye, oraya getirilip yerleştirilen Arap ailelerine odun temin etmeye ve onlara tahsis edilen arazilerde çalışmaya mecbur bırakılırlar. Kadınlar, kızlar Araplara cariye yapılırlar. Buhara Türkleri bu yıllarda dünyadaki çok az milletin yaşadığı vahşeti ve ızdırabı yaşar. Kuteybe’nin getirip Türk evlerine yerleştirdiği Arap’lar, Türklerin o zamana kadar yaptıkları bütün birikimlerinin üzerine konarlar, Türklerin tarlalarını alır ve Türkleri o tarlalarda çalıştırırlar. İste Tek din İslam oluncaya kadar savaşın diyen ayet, Arapları Türklerin sırtından geçimlerini sağlayacak ortamı yaratmıştır. Allah dini dedikleri İslam, Ahzab Suresi / 50 de olduğu gibi, savaşta gasp edilen Türk kızlarını da ganimet olarak görür ve Araplara cariye olmalarını helal kılar. Cuma namazı zorunlu hale getirilir. Gene de Türklerden rağbet görmez. Bunun üzerine Kuteybe, namaza gelenlere 2 dirhem vaad ederek önce fakirler üzerinde İslam’ın etkili olmasını temine çalışır. Bu uygulama nispeten başarılı olur. Fakir halktan para için camiye gidenler olur.
1. Büyük Katliam- TALKAN KATLİAMI
Buhara’da olanlar diğer Türk Beyliklerinde de etkilerini gösterir. Aynı şeylerin kendi başlarına geleceğinden korkmaktadırlar. Sogd meliki Neyzek Tarhan şehrinin yıkıma uğramaması için Kuteybe ile anlaşmak zorunda kalır. Bu anlaşmaya göre Tarhan haraç verecek ve tarafsız kalacaktır. Ancak bu tarafsız kalmalar ve Türklerin birleşememeleri Arapların işlerini kolaylaştırmış ve Türk beyliklerini istedikleri gibi istila edip talan etmişlerdir. İlk olarak saldırıya uğrayan Kibac Hatun’a diğer beyliklerden yardım gelmeyince, o yardımı esirgeyenler aynı âkibete uğramışlardır. Bu olaylarda Türklerin belli bir şekilde organize olamamaları da onların Araplar tarafından istila edilmelerini kolaylaştırmıştır. Neyzek Tarhan daha sonra Kuteybe ile yaptığı anlaşmada hatalı olduğunu ve bu anlaşmanın kendisine hiçbir güvence getirmeyeceği gibi diğer Türk Beylerine de ihanet etmiş olacağını anlar. Tohoristan’a dönerek bütün Türk Beyliklerine birer mektup yazar ve onları ortak bir direnişe girmeleri için uyarmaya çalışır. İlk olumlu yanıt Talkan meliki Sehrek’den gelir. Tarhan’ın planlarını öğrenen Kuteybe, buna karşılık Belh şehrinde hazırlık yaparak, baharda büyük bir ordu ile Talkan şehrine doğru yürür. O ana kadar bir direniş hazırlığı yapamayan Talkan şehri meliki Sehrek, Kuteybe’nin gelişinden önce şehri terkeder. Şehre hiç savaşmadan giren Kuteybe’nin adamları şehirde eli kılıç tutabilen ne kadar erkek varsa hepsini kılıçtan geçirirler. Bu katliam o zamana kadar yapılanların en büyüğüdür. Kuteybe bu katliamı diğer beyliklere ibret olması için yapar. Kuteybe’nin askerleri öldürebildikleri kadar öldürürler, geri kalanları da, Talkan yolu üzerindeki ağaçlara asarlar. Bu yolun 4 fersah (24 Km.) mesafelik bölümü Türklerin ağaçlara asılan cesetleri ile doludur. Talkan katliamı tarihe, Arapların o güne kadar yaptıkları katliamların en büyüğü olarak geçmiştir. Bu arada kış yaklaşır. Kuteybe’nin kışın savaşacak gücü yoktur ancak, kale içindeki Türklerin de yiyecekleri bitmiştir. Her iki tarafta savaşın kendileri için kaybedildiğini düşünür. Kuteybe son olarak bir hileye baş vurur. Tarhan’ın yanına Muhammed bin Selim adındaki adamını gönderir. Muhammed ibni Selim Tarhan’ın teslim olması durumunda kendisine hiçbir şekilde zarar gelmeyeceği güvencesini verir. Kalenin açlık içinde olmasından dolayı Tarhan’ın Kuteybe’nin teklifini kabul etmesinden başka yapılacak bir şeyi yoktur. Komutanları ile görüşüp teklifi kabul ederler. Silahlarını teslim ederek kaleden çıkarlar. Tarhan kaleden çıkar çıkmaz yakalanır, etrafı hendek açılmış bir çadırda zincire vurulur. Kuteybe bu arada Tarhan’ı hemen öldürmez. Haccac’a haber göndererek ne yapacağını sorar. Haccac Tarhan için, “O bir Müslüman düşmanıdır hiç aman vermeden öldür” der. Kuteybe önce Tarhan’ın iki oğlunu, Tarhan’ın ve toplanan halkın gözü önünde öldürtür. Arkasından 700 kadar Türk savaşçısının başlarını gene Tarhan’ın ve halkın gözü önünde kestirir. Tarhan’ı da bizzat kendisi öldürür. Bütün kesilen başlar Haccac’a gönderilir.
Tarhan’ın öldürülmesinden sonra, Kuteybe, Aral Gölü’nün altında bulunan Harzem bölgesine yürür. Harzem’de Caygan ile Havarizat arasında taht kavgası vardır. Kuteybe Caygan ’la iş birliği yapar. Önce Havarizat ile etrafındakileri öldürtür. Arkasından Camhud melikini yenerek 4000 civarında esir alırlar. Ancak, daha sonra bunlar Kuteybe’nin emri üzerine öldürülürler.
Bu olay, Ziya Kitapçı’nın, İslam Tarihi ve Türkler adlı kitabında aynen şöyle anlatılır;
Bu harplerden birinde, et-Taberi’nin bütün tafsilatı ile anlattığına göre, bir defasında Abdurrahman b. Müslim, Kuteybe’ye, 4000 esirle gelmişti. Kuteybe, Abdurrahman”ın böyle kalabalık Türk esirleri ile geldiğini görünce hemen tahtının çıkarılmasını ve bir meydana kurulmasını istedi. Tahtının üzerine mağruru bir eda ile oturan Kuteybe, bu Türk esirlerinden bin tanesini sağına, bin tanesini soluna, bin tanesini arkasına ve bin tanesini de önüne dizilmelerini söylemiş ve sonrada Arap askerlerine dönerek yalın kılıç bu Türklerin kafalarının koparılmasını emretmiştir. Cebbar, zorba, insafsız Arap komutanının etrafının bir anda bu Türklerin kafa kol ve gövdeleri ile bir kan gölü haline geldiğinden hiç kimsenin şüphesi olmamalıdır. Bu harplerde öldürülen Türklerin haddi hesabı yoktu. Nitekim bu vahşetten adeta gururlanan bir Arap şairi Kaah el-Aşkari şöyle haykırmıştır,” Kazah ve Facfac önlerinde korkudan birbirlerine sarılmış zavallı Türkleri öldürdüğünüz geceleri hele bir hatırlayınız. Herkesi kılıçtan geçirdiniz. Sadece ata dahi binmeyecek yaşta küçük çocuklar kaldı. Binenlerde o hırçın atların sırtında sanki bir yük gibiydiler.”
Harzem’de ayaklanan halk, Kuteybe ile iş birliği yaptığı için Caygan’ı öldürür. Bunun üzerine, Kuteybe bütün Harzem’i yakıp yıkar, halkı kılıçtan geçirir. Harzemli ünlü Türk bilgini, Biruni Harzem’ deki uygarlığın yok edilişini şu şekilde anlatır. “Kuteybe, her çareye baş vurarak Harzemlilerin yazılı dilini bilenleri, geleneklerini koruyanlarını, bütün bilginleri öldürttü, böylece her şey karanlıklara gömüldü. İslam Harzemlilerin içinde girerken, onların tarihi hakkında bilinenleri artık öğrenme olanağı bırakmadı. Harzem’i yıktıktan sonra Kuteybe, Semerkant üzerine yürür. Semerkant meliki Gurek üzerine gelen Müslümanlara karşı diğer Türk Beyliklerinden yardım ister. Taşkent ve Ferdane’den yardım gönderir, fakat gelen birlikler yolda Kuteybe’nin askerleri tarafından pusuya düşürülerek yok edilirler. Semerkant, kuşatılır. Araplar mancınık ateşi ile saldırırlar. Daha fazla dayanamayacağını anlayan Gurek, Kuteybe ile anlaşmak zorunda kalır. Bu anlaşmaya göre,
1.Semerkant Araplara her sene 2.200.000 altın ödeyecektir…
2.Bir defaya mahsus olmak üzere 30.000 Türk gencini esir olarak verecektir…
3.Şehirde Cami yapılacaktır…
4.Şehirde eli silah tutan kimse dolaşmayacaktır…
5.Tapınak ve putlardaki tüm mücevherler Kuteybe’ye teslim edilecektir…
Daha sonra Kuteybe, altından yapılan putları erittirerek alır ve Merv’e geri döner. Dönerken kardeşi Abdurrahman bin Müslim’i Semerkant’ın başına vali olarak bırakır.
Kuteybe’nin Merv’e dönüşünden sonra, Türkler kendi aralarında işgalci Müslümanlara karşı bir direniş birliği kurarlar. Zaman zaman Ceyhun ırmağını geçerek Araplara pusu kurar ve ciddi zararlar verirler. Haccac Kuteybe’ye Taşkent ve Ferdane’yi işgal etmesi talimatını verir. Kuteybe Taşkent’e gider fakat başarılı olamaz. Bu arada Haccac ölür. Halife Velid, Kuteybe’ye Türklere karşı savaşları devam ettirmesini söyler. Kuteybe bu sefer Kasgar’a doğru yola çıkar. Tam Kasgar’a kuşatacakken Halife Velid ölür, yerine Süleyman ibni Abdülmelik halife olur. Bu yeni Halife ile arası hiç iyi olmayan Kuteybe Kasgar seferini yarıda bırakarak ona karşı ayaklanır, ancak kendi komutanları tarafından 11 yakını ile birlikte 716 senesinde kafası kesilerek öldürülür. Çünkü Kuteybe’nin komutanları Halifeye karşı gelmek istememişlerdir.
2. Büyük Katliam- CURCAN KATLİAMI
Kuteybe ve Haccac’ın ölümü, Arapların Türkleri Müslümanlaştırmak ve Türk şehirlerini talan etmek politikalarında bir değişiklik yapmamıştır. Öncelikle, Araplardaki Türklere karşı olan korku ortadan kalktığı için, Araplar, Kuteybe’ den sonra da aynı şekilde Türk yurtlarına saldırılarını sürdürmeye devam etmişlerdir. Kuteybe’nin öldüğü aynı yıl olan 716 da Yezid ibni Muhelleb Horasan’a vali atanır. İlk iş olarak Dağıstan’ı işgal eder. Dağıstan meliki Saltekin, Yezit’e karşı uzun süre dayanır. Sonunda Dağıstan düşer. Şehir yağmalanır ve 14000 kişi öldürülür. Dağıstan’dan sonra Curcan’a yönelir. Curcan 300.000 dirhem karşısında savaşmadan teslim olur. Yezid, Curcan’a bir bölük asker yerleştirerek, Taberistan’ a doğru yola koyulur. Taberistan Meliki, İsfehbed, Deylem melikinden 10000 kişilik bir yardım alarak savaşa başlar. İsfehbed savaşırken, Curcan halkı da ayaklanarak Esed ibni Abdullah komutasındaki askerleri imha ederler. Yezid öfkeye kapılır, Curcan’lı Türkleri yendiğinde kanlarından değirmen döndürüp ekmek yiyeceğine dair Allah’a yemin eder. Askerlerini toplayarak Curcan üzerine yürür. Curcan beyi, şehirden çıkarak Curcan kalesine çekilir. 7 ay süren savaştan sonra, kale düşer. Curcan beyi öldürülür. Kaledeki askerler esir alınır. Araplar, daha sonra Curcan şehrine girerler. Burada da aynı şekilde Kuteybe’nin yaptığı katliama benzer bir katliam yapılır. Türkleri öldürerek, 4 fersah boyunca sağlı sollu ağaçlara astırır. Allah’a verdiği sözü yerine getirmek için, esir aldığı binlerce Türk’ü, Enderiz vadisindeki nehrin kenarına sürükler, orada askerlerine korumasız Türkleri öldürtür. Öldürülen Türklerin kanlarını nehre akıtır. Nehrin suyuyla akan kanlardan, ilerideki değirmenden un ve ekmek yaptırarak yer ve Allah’a verdiği sözü yerine getirir. Katliamdan geriye kalan kız ve kadınlardan beş de biri cariye olarak halifeye ayrıldıktan sonra, geriye kalanlar askerler arasında ganimet olarak paylaştırılır.
Kaynaklar Curcan katliamında Talkan katliamında olduğu gibi yaklaşık 40.000 Türk’ün öldürüldüğünü söylerler.
Hasılı iste Türklerin Müslüman olması ve Türk-Arap savaşlarının en önemli noktaları ve sonuçları ;
1- 100.000’in üstünde Türk katledilmiştir.
2- 50.000’in üstünde Türk genci köle ve cariye yapılmıştır.
3- Şehirler yağmalanmış, ganimet diye halkın her şeyi talan edilmiştir.
4- Tüm zenginlikler, tarihi eserler yok edilmiş, yakılmış, yıkılmıştır.
5- Dünyanın en büyük katliamlarından biri olan “Talkan Katliamında” 40.000 Türk kesilerek
24 km yol boyunca ağaçlarda sallandırılmıştır (Tarihte örneği çok azdır).
6- Aynı şekilde “Curcan Katliamında da esir alınan 40.000 Türk’ün nehir kenarında kafaları
kesilmiş, nehrin suyu kıpkızıl olmuş, cesetler yine ağaçlarda sallandırılmıştır.
7- “Teslim olursanız canınız bağışlanacak” sözü hiçbir zaman yerine getirilmemiş,
“Şeriat söz tanımaz” denilerek kadın-erkek kılıçtan geçirilmiştir.
8- Araplar tarihte yaşadıkları bu en büyük yağma ve talandan çok büyük servet elde etmişlerdir.
9- Türkler böyle bir vahşet ve mezalimi Çinlilerden dahi görmemişlerdir.
10-Bu tarihi gerçekler “İslam etkilenmesin” düşüncesiyle gizlenmekte, bahsedilmemektedir.
Türkçü siyasetçiler dahi konuyu geçiştirmektedir. Bundan da Araplar nasiplenmektedir.
Sapla samanı karıştırmaya bayılıyoruz.
Türkiye’de cemaatler kapatılsın.
Peki Rum, Yahudi, Ermeni, Süryani ve diğer cemaatleri ne yapacağız.
Onların kurduğu cemaat vakıflarını ne yapacağız.
Günümüzde yaşandığı üzere Tarikatların yurtlar açması ne kadar tehlikeli ise, cemaatleri bir kalıba sokup kapatmakta o kadar yanlış düşüncedir.
Zaten Türkiye’de “Tekke, zaviye ve türbelerin kapatılması”, 30 Kasım 1925 tarihinde kabul edilip 13 Aralık 1925 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 677 sayılı kanun ile hayata geçmiştir. Yasaya aykırı davrananlara para ve hapis cezası getirilmiştir.
Her konuda olduğu gibi bu konuda da kanun olmasına rağmen uygulayan bir hukuki ve siyasi tasarruf ortada görünmemektedir. Çünkü, bu topluluklar siyasiler tarafından oy deposu olarak görülmekte ve Machiavelliye atfedilen “amaca ulaşmak için her yol mübahtır” sözüne uygun davranılmaktadır ki, bu maalesef batıda giderek etkisini kaybeden bir siyasi düşünce tarzıdır.
Cemaatlerin bir Vakıflar yasası olur ki var, cemaatler Vakıflar gibi düzenli olarak denetlenir.
Haddini aşan kanuna karşı gelen vakıfların yöneticileri cezalandırılır.
Hala anlamakta zorlandığımız mesele suçlu olan kurumlar değildir, kurumları yönetenlerdir.
Suç işleyen bir veya bir gurup yöneticiden dolayı bir Spor kulübü, bir siyasi parti, bir vakıf, bir okul kapatılamaz.
Suç işleyen yöneticileri en ağır şekilde cezalandırılır.
Ama biz kolay olanı yapıyoruz. Bakınız FETÖ, bu bir cemaatti. Yöneticileri ve bunlarla işbirliği yapan bir gurup devlet yöneticisi suç işledi. Lakin, en çok zararı cemaatin en altındakiler gördü. Maaşını FETÖ’nün bankasından alanlar, inanç duyup bunların peşinde olanlar KHK’larla işlerinden oldular, açlığa ve ölüme terk edildiler. Çoluk çocukları mağdur edildi. Babalarının tercihlerinin sonuçlarına katlanmak zorunda bırakıldılar.
Halbuki devletin sorumluluğu bu garip gurabayıda bu cemaatin yöneticilerinin işlediği suçlardan korumaktır. Cemaatlerin suç işlemesine engel olacak yapıyı kurmaktır. Bir kısmına bizden diye göz yumup, diğerlerine kan kusturmamaktır.
Cemaatin içinde olmak suç olmamalıdır. Cemaatin olanaklarını kullanıp suç işlemek ve devletin kademelerinde bu suça engel olmamak ceza gerektirir ve en ağırından cezalandırılmalıdırlar.
BBP’nin MKYK üyesinin ve benzeri söylemlerin hastalıklı ve ahlaksızca yorumlarına onun yöntemi ile cevap vermek yerine, bu adamların toplum tarafından sistemin dışına itilmesini sağlamak lazımdır.
Bu tip insanların sayısı arttıkça normalmiş gibi görülmelerine engel olacak önlemler alınmalıdır.
Bu noktada geldiğimiz yer yine EĞİTİM, yine GÜÇLÜ DEVLET, yine karnı tok sırtı pek yaşatılan TÜRK VATANDAŞI.
Bu üçünü gerçekleştirdiğinizde, cemaatlerin etkisi tamamen ya ortadan kalkacaktır, yada etkili olan cemaatler gözünü ve gönlünü bilime, ilerlemeye, toplumun refahına açanlar olacaktırlar.
Konu MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ün bu sorusu ile nettir.
“Birtakım şeyhlerin, dedelerin, seyitlerin, çelebilerin, babaların, emirlerin arkasından sürüklenen ve alınyazılarını ve canlarını, falcıların, büyücülerin, üfürükçülerin, muskacıların ellerine bırakan insanlardan oluşmuş bir topluluğa, uygar bir ulus gözüyle bakılabilir mi?”
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.