03 Mayıs 2024 Cuma
Geçmişi veya yaşadığımız anı, gelecekten geçmişe doğru organize eden, oluşturan veya değiştiren; kişisel bilincimizin de alışveriş içinde bulunduğu, hatta bir parçası olduğu kollektif (ortak kainat) bilinçtir. Kainatın tamamı; yaşayan, varlık sahibi olan bir tek canlı ve bizlerin BOYUT adını verdiğimiz farklı farklı titreşim hızındaki enerjinin iç içe bulunduğu tek bir enerji bulutudur (okyanusudur). Bu bulut, tek bir bilinçtir, tek bir hafızadır. Tek olan bu canlı bilinç veya enerji bulutu; titreşim hızına göre farklı boyutlarda, farklı titreşimlerde, farklı farklı görünüşlerde bir ayna misali tecelli eder veya holografik olarak
görüntü oluşturur. Bu bulu, tüm boyutların (tüm kainatın) ortak fikridir, düşüncesidir, her şeydir. Kainatta bahsettiğimiz tek bir enerji bulutu vardır, başka da hiç bir şey yoktur. Bu bulut saf bilinçtir. Evrende bulunan tüm maddenin veya bildiğimiz, bilemediğimiz elementlerin; değişik halleri, cinsleri bu bulutun farklı görünüşleridir, kendisidir, holografik olarak görüntüsüdür. Bize göre görülen, hissedilen, bilinen madde ise bahsettiğimiz bu enerjinin, sadece ve sadece titreşim hızı yavaşlamış halinden başka bir şey değildir. Konumuz olan bulutun içindeki farklı hızdaki titreşimler, boyutlar halinde bulunmaktadır, oluşmuştur ama dediğimiz gibi bulut tektir, varlık tektir ve bilinç tektir. Bahsettiğimiz boyutlar bize göre ışık hızında olan boyut ve gene bize göre ışık hızının altındaki boyutlardır. Yani sır ola, ışık hızıdır. Evrende, ışığın hızı (yaklaşık 300 bin km/sn) evrenler arası bir limittir, sınırdır, adeta kainatın sırrı ve sınırıdır. bildiğimiz madde bu hıza hiç bir zaman ulaşamaz, yaklaşırsa bile; madde, madde olma özelliğini kaybeder kütle olarak genişler ve o madde için zaman akışı durur.
Gene o madde için bize göre geçmiş / an / gelecek kavramlarının hepsi “AN” olarak hissedilir ve o hızda ya da titreşimde her şey, herkes için “AN” vardır zaman yoktur.
Peki zamanın olmaması, “AN’ ı yaşamak ne anlama gelir, ne demektir? Anı yaşayan bilinç geçmişi de geleceği de an içinde görebilendir, çünkü zaman kavramı yoktur. Eğer madde, hızını daha da arttırıp ışık hızının üzerinde bir hıza ulaşabilir ise (imkansızdır). O durumda zamanın akış yönü de ters akmaya başlayacaktır ama bu terslik bizim algımıza göre olacaktır.
Evrendeki gerçek yaşam, ışık hızına yakın boyutta yaşanandır çünkü evrenin oluşumuna, yaşantısına nihai olarak yön veren bu boyuttur. Tüm diğer alt boyutlar yani ışık hızının altındaki boyutlar an olarak oluşan olayların açılımını, nedenselliğini, yani sebebini oluşturur.
Gerçek şudur ki; Bahsettiğimiz bu boyutta sahne açılır sanatçılar “AN” lık oyunlarını oynarlar ve sahne kapanır. Yaşanan olaylarda nedensellik yoktur, sebep yoktur, sonuç yoktur. Sahnelenen olay herhangi bir sebebe bağlı olarak yada sonuç beklentisi için sahnelenmez, bu boyutta yaşanan sahnede sadece fikir vardır, düşünce vardır ve sadece olayın var olduğu anlık “olay sahnesi” yada “OLAY FOTOĞRAFI” vardır. Fakat bu sahneler / fotoğraflar arka arkaya önce ve sonra olacak şekilde sıralıdır, birbirinden bağımsızdır birbiri ile alakalı / bağlantılı veya birbirinden doğma değildir.
İşte gerçek yaşam, gerçek evren burasıdır.
Bu boyutun enerji titreşim hızı ışık hızında olması, yazdığım bu yaşam sistemini / yapısını gerekli kılar. İki sahne yada iki perde arasında olması gereken aralık yada süre bu boyutun içinde yaşayanlar, var olan bilinçler tarafından hissedilemez. Olay fotoğrafları devamlı sürekli akış olarak olarak algılanır. Kollektif saf bilinçte “AN” lık oluşan fikrin getirisi olarak olaylar yaşanır. Fikrin oluşması ile olması “AN” dır. Nedensizdir “OL” denilmiştir, olmuştur. Aslında ikisi de aynıdır, olayların sahnelenmesi ortak bilincin oluşturduğu fikrin, düşüncenin hologrofik bir yansımasıdır. Sahnelenen olay fotoğrafı kainatın bütününü bağlayıcı ve yön verici niteliktedir. Bu boyutta ardı ardına yaşanan olay fotoğrafları arasındaki aralık ışık hızının
altındaki boyutlarda hissedilişe göre uzunca bir süre alacaktır. Çünkü bir alt boyutta enerjinin titreşim hızı bahsettiğimiz üst boyuttaki gibi ışık hızının üstünde değil, tam tersi ışık hızının altındadır dolayısıyla olayların akışı ve yönü de bize göre düz yani gene bize göre geçmişten – geleceğe doğru olacaktır,
Işık hızı titreşim frekansında “OL” denilmiştir, olmuştur, tek bir “AN” dır, Fakat bize göre akan bir zaman vardır. Bizler, bahsettiğim alt boyutun varlıkları olduğumuz için, bu oluşumu geçmişten geleceğe doğru geri döndürülemez düz bir akış olarak algılarız. Bizim algımıza göre doğru olan yaşadığımız zamanın akışıdır. Dolayısıyla da bizlerin yaşantısı üst boyutta olmuş bitmiş yaşanmış olan, ama fakat bize göre daha yaşanmamış bilinemez, gelecek olan olay fotoğraflarına nedensellik oluşturmak, gerçekleştirmek şeklindedir. Çünkü bizim için yaşam üst boyutta oluşmuş, yaşanmış olan iki olay fotoğrafının arasındaki aralığın yada sürenin açılımıdır. Bizim için gelecek olan, üst boyutta zaten yaşanmıştır, olmuştur.
Tabi bahsettiğim olay anlaşılması çok da basit değildir. Çünkü bahsettiğim gibi sadece iki boyut yoktur Kuran’a göre ışık hızının altında toplam 7 boyut vardır. En üstte bulunan teklik boyutu olan ışık hızı titreşiminde olan boyut yani evrendeki gerçek yaşam. Hız anlamında altındaki diğer boyutlar ise farklı farklı fakat ışık hızının altında hızlara sahip titreşimde boyutlardır. Bizim bulunduğumuz boyut 3. seviyede olan boyuttur. Tüm boyutlarda ortak olan ise, zamanın akış şekli olay fotoğraflarının birbiri arkasına dizilişi halindedir. Keza bizim boyutumuzdaki yaşamda da olay fotoğrafları birbiri arkasına dizilmiş şeklindedir, ama fakat biz gözümüz ile yaşadığımız saniyede 25 kare olay fotoğrafını süreklilik olarak algılarız,
Aslında ayarlanmış olan bizim algımız yani duyu algı organlarımızdır, yoksa üst boyutlarımızın hiç birinde bize göre devamlılık bir bakıma nedensellik yoktur. Ama tabi her boyutun kendi bilinç ve düşünce sisteminde nedensellik vardır; Bu yazdığım şu anlama gelir; Her boyut yaşayanları, varlıkları, yaşadıklarını kendilerine göre bir neden sonuç ilişkisi içinde yaşarlar ama bu neden sonuç ilişkisi diğer boyut varlıkları için anlam ifade etmez. Işık hızı referans alındığı takdirde bu hıza göre oluşmuş boyutlarda zaman akışı da gene hıza göre farklılık gösterecektir yani bir üst boyutta iki olay fotoğrafı arası, bir aşağı boyutta binlerce yıl açılımında olabilecektir ve daha yavaşlamaya doğru inildikçe bizim boyutumuz anlaşılacaktır. Her
boyutta yaşam, olay fotoğrafları şeklinde üst boyuttaki gibi önce ve sonra olarak dizilecektir. Biz de diğer üst boyutlarda olduğu gibi yaşamı bir üst boyutun ardı ardına gelen olay fotoğraflarının açılımı olarak, gene olay fotoğrafları dizilimine göre, önce ve sonra olarak yaşarız. Ve biz, bu önce, sonra olayını sürekli akan zaman olarak algılarız çünkü yukarıda bahsettiğim gibi bizim duygu programımızın algısı saniyede 25 kareyi sürekli olarak algılaması üzerine dizayn edilmiştir.
Bizim için “gelecek” bir üst boyuttaki bir sonraki olay fotoğrafıdır. Yani yaşanmıştır bitmiştir.
Biz ne yaparsak yapalım bir sonraki olay fotoğrafını değiştiremeyiz ancak bir şekilde olabilir o da yazımdan anlaşıldığı gibi bir üst boyuta yaklaşarak, bir üst boyutta sonraki fotoğrafını değiştirmektir.
Peki bu mümkün mü? Biz üst boyutundaki bir sonraki fotoğrafı değiştirebilir miyiz? Mümkündür ama İmkansız derecesinde zordur. Konuya devam edersek; onun da üstündeki zamanın an olduğu üst boyutta olay fotoğrafı değişir mi? Değiştirilebilir mi? Unutmayalım o boyutta zaman yoktu ol denilmişti o olacaktı yani değişmesi imkansızdır. Görüldüğü gibi bizler bizim üst boyutumuzdaki “AN” olarak yaşanmış olay fotoğraflarının sebeplerini / nedenlerini oluşturuyoruz. Yoksa yaşayacağımız her şeyin sonucu zaten bellidir.
Adem yaratıldığına, var olduğuna göre demek ki en üst boyutta gelecek var olmuş bitmiş. Dünya yaratıldığına göre demek ki en üst boyutta gelecek var olmuş bitmiştir. Dolayısıyla değiştirmek içinde geç kalınmıştır.
Peki biz neden üst boyutları veya alt boyutları göremiyoruz? Aslında bu sorular herkesin aklına gelen, gelmesi gereken sorulardır. Biz üst boyutları göremeyiz. Açıklaması şöyle olmalı, bizim algı ayarlarımız yada bedenimizin ayarları 7.23 dalga boyuna ayarlıdır bu bizim varlığımızı sürdürdüğümüz enerji dalga frekansıdır onun için biz bu frekansta var olan enerjiyi görürüz hissederiz bizler üst boyutu algılamaya ayarlı değilizdir. Sistem de tüm dalga boyutları iç içe geçmiş halde bulunur.
Bir gitarın tellerine dokunmadan tellerini görürsünüz, ve dokunursunuz çünkü sizin boyutunuzdadır ama tellere vurun tel titreşmeye başlasın artık göremezsiniz, çünkü artık bir üst boyuta çıkmıştır. Bu örnek bir üst boyutumuz için bir örnektir. Bir taş alın ve cama fırlatın eğer attığınız taşı ışık hızının üzerinde bir hız ile yani saniyede 300 bin km yaklaşık bir hız ile atarsanız, taş camı kırmadan karşı tarafa geçer. Bu örnekte en üst boyut içindir. Diğer bir soru da şu olmalıdır; Biz görmüyoruz ama o boyutlarda yaşayanlar bizi görüyorlar mı? Evet görürler ama bizim hareketlerimiz onlara çok yavaş, çok ağır gelir aynı bizim gördüğümüz bitkilerin ağır hareketleri gibi bitkilerin hepsi hareket eder ama biz onların hareket ettiğini
çok uzun zaman aralıklarında fark ederiz. Bizim de alt boyutumuzda yaşayan var olan varlıklar kimler? Bitkiler ve cansız dediğimiz taş toprak. Aslında tüm dünya ve üzerinde olanlar ile beraber canlıdır ama biz fark etmeyiz çünkü bize oranla düşük frekanstadırlar ve çok ağır hareket ederler.
Biz ölüm ile ne olacağız? Beden yok olacaktır, “ruh” adını verdiğimiz algının oluşturduğu kayıt edilen bilinç kavramı düşünceler anılar olarak kollektif bilincin içinde sonsuza kadar var olacaktır, “bizler ölüm ile boyut atlayacağız” düşüncesi yanlış bir düşüncedir. Çünkü bu düşüncenin özünde “benlik” vardır. Oysa “benlik” diye bir şey yoktur, olamaz da. Benlik sadece yaşadığımız boyutta, doğum ile oluşan ölüm ile biten bedenimizin ve algısal bilincimizin isim alması için oluşan bir olgudur ve beden yok olunca, o da bitecektir.