DOLAR 34,5377 0.16%
EURO 35,9535 -0.78%
ALTIN 3.004,501,44
BITCOIN 34290831,92%
İstanbul
15°

AÇIK

06:23

İMSAK'A KALAN SÜRE

Rıza Kesemen

Rıza Kesemen

03 Mayıs 2024 Cuma

İNSANDA AİDİYET NEDİR NE DEĞİLDİR

İNSANDA AİDİYET NEDİR NE DEĞİLDİR
0

BEĞENDİM

ABONE OL

OLMASI GEREKEN YAŞAM
Günümüzün insanı psikolojik olarak bir sıkıntı içindedir.
Bu sıkıntılı durum kurgulanmış planlanmış bir projenin ya da programın eseridir.
Sosyalleşmek ve özgürleşmek isteyen insanı, hayatın anlamını düşünmeden sorumsuzca
yaşamaya sevk eden çılgın bir projedir.
Bu projede; tüketim, temel ihtiyaçların giderilmesinden çok, kimlik ve aidiyet oluşturma
aracıdır. Burada toplum içindeki sosyal konum, statü, insanın neleri, nasıl, nerede, kimlerle
tükettiği değerler üzerine inşa edilip, bunların üzerinden sanal olarak kimlik ve aidiyet
oluşturulmaktadır.
Yani, bu projenin özünde; sen neye sahipsen, o’sun denmektedir.
Oysa ihtiyaç duymadan, sonradan pişman olunacak lüzumsuz şeyleri tüketirken elde edilen
şey, bir şeylerin üzerini örtmek üzerine kurgulanmış, projelendirilmiş anlık olarak haz verip,
zihni bir süreliğine uyutup, gerçekleri unutturan bir deneyimdir. Sosyal medya ise bu işin
vitrini durumundadır.
Bu süreçte, sosyal medya araçları kapitalizmin insanları yönlendirip, kullanabilmesi için adeta
zihinlere takılan, elektronik bir prangadır. Bu yolla sanal değerler ile beklenti oluşturup hayal
aleminde yaşamaya sevk edilen insan, kendi hayatının gerçeğine yabancılaşmaktadır. Kendi
gerçek aidiyetine yabancılaşmanın getirdiği yalnızlığın neticesi oluşan ruhsal boşluklar ise
tüketilen nesnelerle doldurulmaya çalışılmaktadır.
Giyilen bir tişörtün üzerindeki amblem, alış veriş sonrası elde taşınan poşetin üzerindeki
markanın tanınırlığı, kahve içilen mekanın imajı, kola takılan saatin markası sosyal sanal
statüyü belirlemektedir. Bu yüzden insanlar neye sahip olduklarını, ne tükettiklerini, nerede
vakit geçirdiklerini sosyal medya vasıtası ile vitrine koyup, paylaşarak kendince “ben buyum,
bu kadar değerliyim” demekte ve bundan mutlu olarak değil sadece haz duyarak ruhen tatmin
olmaya çalışmaktadırlar.
Bu projenin ya da planın bir başka ayağı olan özgürlük anlayışı ile de genç insanlara; sen
özgürsün, kimse sana karışıp, sınır koyamaz, canının istediğini yap, hayatını yaşa, keyfine
bak, eğlenmek senin hakkındır, eğer canının istediği şeyleri yapamıyorsan özgür değilsin
diyerek bencilliği, nefsi, egoyu, isyanı teşvik edici bilinçaltı manupülasyonlar yapılmaktadır.
Bunun neticesinde zeka olarak ergenlik çağına yeni ulaşmış bir genç kendisine söylenen her
“hayır” sözcüğünü özgürlüğüne vurulmuş bir darbe olarak görmekte, ailesiyle ve toplumla
çatışmaktadır. Aidiyetini oluşturan (aile, örf, gelenek, inanç) değerlerden hızla uzaklaşmakta,
buradan doğan boşluğu sosyal medya ile oluşturduğu sanal dünyasındaki vitrininde bulmaya
çalışırken ruhen ve manen yalnızlaşmaktadır. Özünde özgürleşmek isterken gerçek
kimliğinden ve aidiyetinden kopup, uzaklaşan insan, ruhsal yalnızlığını vicdanında hissettiği
anlarda ise huzuru, mutluluğu bilinçsizce yaptığı tüketimin içerisinde aramaktadır.
Başkalarının dikkatini çekmeyi amaç edinen, kendi gerçeğinden ve sorumluluğundan uzak,
zevkleri kısıtlayan her şeyi özgürlüğünü kısıtlayan bir unsur olarak algılayan, aradığını
bulmak için hızla tüketen insan, uygulanmakta olan proje gereği kurgulanmış üründür aslında.
Böyle birisinin, kendi varlığını ifade etmesinin tek yolu marka ve pahalı tüketim ürünlerini
vitrinine koymasıdır. Bunun içinde bir uyuşturucu bağımlısı gibi her seferinde artan oranlarda
marka, imaj yüklenip, tükeninceye kadar tüketmek zorundadır. Tüketirken tükendiği anlarda
ise gerçeklerden zihnini uzaklaştıracak daha kuvvetli uyuşturuculara yönelme ihtiyacı
duymaktadır.
Sonuç, aile kurma çaba ve sorumluluğundan uzak, bencil, kendisi için yaşayan, giderek
yalnızlaşan ve yabancılaşan, bunalımlı, kullanılmaya ve sömürülmeye her an hazır insanlar,
dolayısı ile toplumlar oluşur.
Hayatın anlamını düşünmeden yaşamaya zorlanan günümüz insanın anlamsızlığı, gayesizliği
ne yazık ki bazı çevrelerin istediği kolay sömürülecek müşteri kimliğindeki bu tarz modern
köle insan modelini ortaya çıkartmıştır. Düşünce ve duyguların hakim olduğu insan
psikolojisini kullanarak bu trajediden beslenen, milletler üstü, kapitalist sistem ve onun oyun
kurucularının gözünde ise tüm insanlık, hiçbir ayırım gözetilmeksizin, kullanılıp işi bittiğinde
atılacak ürün durumundadır.
Sahip olunan, harcayıp tüketilen, teşhir edilen nesneler üzerinden değer biçilen bu sanal
dünyada, sistemin dışında kalmaya çaba gösteren farkındalıklı insana karşı oluşturulan
olumsuz algı bombardımanı ise çok güçlüdür. Çünkü hayatın anlamını, huzuru, mutluluğu,
nesnelerde değil, kendi içinde arayan gerektiği için gerektiği kadar tüketme bilincinde,
farkındalık sahibi, manevi bilinci gelişmiş insan, bu acımasız işleyen çarka çomak
sokmaktadır. Bu yüzden, bu çarkın içine girmeyen, sadece gerektiği için gerektiği kadar
tüketmenin bilincine sahip insanlar, oluşturulan olumsuz algı operasyonları ile çağ dışı

örümcek kafa imiş gibi şekillerde gösterilerek her fırsatta itibarsızlaştırılmaktadır. Aslında,
gerçek özgürlüğün ne olduğunu ve bunun sınırlarını bilerek yaşayan, hayatın anlamını dışta
değil, içte arayan, manevi olarak güçlü, farkındalık sahibi insan, bu modern köleliğin sömürü
düzenini durduracak potansiyel bir tehlikedir. Ne şekilde olursa, olsun itibarsızlaştırılıp, yok
edilmelidir.
Onun için maneviyatın olduğu her şeye, her düşünceye acımasızca saldırılmakta. Manevi
duyguları, farkındalığı uyandırıcı her hareket öcü gibi gösterilip “Aman! maneviyatı
düşünme!” maneviyat, eziklik, çağ dışılık geri kalmışlıktır denmektedir.
Yapılan bu tespitten kesinlikle geçmişte ebeveynlerimizin yaşam, kültür, örf, gelenek, bilgi
eksikliği, sömürüye açık ve hazır olan tarzlarını aynen kopya ederek hayatımızı idame
ettirmemizin en iyi ve doğru yol olması gerekir gibi bir sonuç çıkarılmamalıdır. Elbetteki
yetişen yeni nesillerin hazzı, mutluluğu aradıkları yerin geçmiş örneklemelerden edinmesinin
kaçınılmaz gerekliliğin yanında bilimin ve en yeni bilimsel gelişmelerin yanında dünyaya
entegre olarak daha fazla bilgiyi araması ve bu aramanın sonucunda edinmiş olduğu bilgide
kendi iç aidiyet hissini bulması yanında manevi tatmini saçma sığ egolarını geliştirerek değil
tamamiyle vicdan ve zeka, akıl doğrultusunda vicdanlarını ve akıllarını geliştirerek ve
dinleyerek bulması gerekliliğidir.
Hiç bir zaman unutulmamalıdır ki kendimize rol model olarak aldığımız bir insan iki yönlü
olarak bize yol gösterir;
birincisi onun gibi olarak onun yaptıklarını yaparak,
ikincisi ise onun yapmış olduğu hata ve yanlışları yapmayarak.
Burada belirleyici olan bizim kendi bilgi, vicdan ve aklımızdır. Bilgimiz gelişmediği sığ kaldığı
sürece vicdanımız ölçüp biçerek irdeleyemez ve aklımız karar veremez.