DOLAR 34,5430 0.18%
EURO 35,9450 -0.81%
ALTIN 3.000,661,32
BITCOIN 34092661,91%
İstanbul
15°

AÇIK

06:23

İMSAK'A KALAN SÜRE

Rıza Kesemen

Rıza Kesemen

03 Mayıs 2024 Cuma

OLMASI GEREKEN YAŞAM

OLMASI GEREKEN YAŞAM
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Günümüzün insanı psikolojik olarak bir sıkıntı içindedir. Bu sıkıntılı durum kurgulanmış planlanmış bir projenin ya da programın eseridir. Sosyalleşmek ve özgürleşmek isteyen insanı, hayatın anlamını düşünmeden sorumsuzca yaşamaya sevk eden çılgın bir projedir. Bu projede; tüketim, temel ihtiyaçların giderilmesinden çok, kimlik ve aidiyet oluşturma aracıdır. Burada toplum içindeki sosyal konum, statü, insanın neleri, nasıl, nerede, kimlerle tükettiği değerler üzerine inşa edilip, bunların üzerinden sanal olarak kimlik ve aidiyet oluşturulmaktadır. Yani, bu projenin özünde; sen neye sahipsen, o’sun denmektedir. Oysa ihtiyaç duymadan, sonradan pişman olunacak lüzumsuz şeyleri tüketirken elde edilen şey, bir şeylerin üzerini örtmek üzerine kurgulanmış, projelendirilmiş anlık olarak haz verip, zihni bir süreliğine uyutup, gerçekleri unutturan bir deneyimdir. Sosyal medya ise bu işin vitrini durumundadır. Bu süreçte, sosyal medya araçları kapitalizmin insanları yönlendirip, kullanabilmesi için adeta zihinlere takılan, elektronik bir prangadır. Bu yolla sanal değerler ile beklenti oluşturup hayal aleminde yaşamaya sevk edilen insan, kendi hayatının gerçeğine yabancılaşmaktadır. Kendi gerçek aidiyetine yabancılaşmanın getirdiği yalnızlığın neticesi oluşan ruhsal boşluklar ise tüketilen nesnelerle doldurulmaya çalışılmaktadır. Giyilen bir tişörtün üzerindeki amblem, alış veriş sonrası elde taşınan poşetin üzerindeki markanın tanınırlığı, kahve içilen mekanın imajı, kola takılan saatin markası sosyal sanal statüyü belirlemektedir. Bu yüzden insanlar neye sahip olduklarını, ne tükettiklerini, nerede vakit geçirdiklerini sosyal medya vasıtası ile vitrine koyup, paylaşarak kendince “ben buyum, bu kadar değerliyim” demekte ve bundan mutlu olarak değil sadece haz duyarak ruhen tatmin olmaya çalışmaktadırlar. Bu projenin ya da planın bir başka ayağı olan özgürlük anlayışı ile de genç insanlara; sen özgürsün, kimse sana karışıp, sınır koyamaz, canının istediğini yap, hayatını yaşa, keyfine bak, eğlenmek senin hakkındır, eğer canının istediği şeyleri yapamıyorsan özgür değilsin diyerek bencilliği, nefsi, egoyu, isyanı teşvik edici bilinçaltı manupülasyonlar yapılmaktadır. Bunun neticesinde zeka olarak ergenlik çağına yeni ulaşmış bir genç kendisine söylenen her “hayır” sözcüğünü özgürlüğüne vurulmuş bir darbe olarak görmekte, ailesiyle ve toplumla çatışmaktadır. Aidiyetini oluşturan (aile, örf, gelenek, inanç) değerlerden hızla uzaklaşmakta, buradan doğan boşluğu sosyal medya ile oluşturduğu sanal dünyasındaki vitrininde bulmaya çalışırken ruhen ve manen yalnızlaşmaktadır. Özünde özgürleşmek isterken gerçek kimliğinden ve aidiyetinden kopup, uzaklaşan insan, ruhsal yalnızlığını vicdanında hissettiği anlarda ise huzuru, mutluluğu bilinçsizce yaptığı tüketimin içerisinde aramaktadır. Başkalarının dikkatini çekmeyi amaç edinen, kendi gerçeğinden ve sorumluluğundan uzak, zevkleri kısıtlayan her şeyi özgürlüğünü kısıtlayan bir unsur olarak algılayan, aradığını bulmak için hızla tüketen insan, uygulanmakta olan proje gereği kurgulanmış üründür aslında. Böyle birisinin, kendi varlığını ifade etmesinin tek yolu marka ve pahalı tüketim ürünlerini vitrinine koymasıdır. Bunun içinde bir uyuşturucu bağımlısı gibi her seferinde artan oranlarda marka, imaj yüklenip, tükeninceye kadar tüketmek zorundadır. Tüketirken tükendiği anlarda ise gerçeklerden zihnini uzaklaştıracak daha kuvvetli uyuşturuculara yönelme ihtiyacı duymaktadır. Sonuç, aile kurma çaba ve sorumluluğundan uzak, bencil, kendisi için yaşayan, giderek yalnızlaşan ve yabancılaşan, bunalımlı, kullanılmaya ve sömürülmeye her an hazır insanlar, dolayısı ile toplumlar oluşur. Hayatın anlamını düşünmeden yaşamaya zorlanan günümüz insanın anlamsızlığı, gayesizliği ne yazık ki bazı çevrelerin istediği kolay sömürülecek müşteri kimliğindeki bu tarz modern köle insan modelini ortaya çıkartmıştır. Düşünce ve duyguların hakim olduğu insan psikolojisini kullanarak bu trajediden beslenen, milletler üstü, kapitalist sistem ve onun oyun kurucularının gözünde ise tüm insanlık, hiçbir ayırım gözetilmeksizin, kullanılıp işi bittiğinde atılacak ürün durumundadır. Sahip olunan, harcayıp tüketilen, teşhir edilen nesneler üzerinden değer biçilen bu sanal dünyada, sistemin dışında kalmaya çaba gösteren farkındalıklı insana karşı oluşturulan olumsuz algı bombardımanı ise çok güçlüdür. Çünkü hayatın anlamını, huzuru, mutluluğu, nesnelerde değil, kendi içinde arayan gerektiği için gerektiği kadar tüketme bilincinde, farkındalık sahibi, manevi bilinci gelişmiş insan, bu acımasız işleyen çarka çomak sokmaktadır. Bu yüzden, bu çarkın içine girmeyen, sadece gerektiği için gerektiği kadar tüketmenin bilincine sahip insanlar, oluşturulan olumsuz algı operasyonları ile çağ dışı örümcek kafa imiş gibi şekillerde gösterilerek her fırsatta itibarsızlaştırılmaktadır. Aslında, gerçek özgürlüğün ne olduğunu ve bunun sınırlarını bilerek yaşayan, hayatın anlamını dışta değil, içte arayan, manevi olarak güçlü, farkındalık sahibi insan, bu modern köleliğin sömürü düzenini durduracak potansiyel bir tehlikedir. Ne şekilde olursa, olsun itibarsızlaştırılıp, yok edilmelidir. Onun için maneviyatın olduğu her şeye, her düşünceye acımasızca saldırılmakta. Manevi duyguları, farkındalığı uyandırıcı her hareket öcü gibi gösterilip “Aman! maneviyatı düşünme!” maneviyat, eziklik, çağ dışılık geri kalmışlıktır denmektedir. Yapılan bu tespitten kesinlikle geçmişte ebeveynlerimizin yaşam, kültür, örf, gelenek, bilgi eksikliği, sömürüye açık ve hazır olan tarzlarını aynen kopya ederek hayatımızı idame ettirmemizin en iyi ve doğru yol olması gerekir gibi bir sonuç çıkarılmamalıdır. Elbetteki yetişen yeni nesillerin hazzı, mutluluğu aradıkları yerin geçmiş örneklemelerden edinmesinin kaçınılmaz gerekliliğin yanında bilimin ve en yeni bilimsel gelişmelerin yanında dünyaya entegre olarak daha fazla bilgiyi araması ve bu aramanın sonucunda edinmiş olduğu bilgide kendi iç aidiyet hissini bulması yanında manevi tatmini saçma sığ egolarını geliştirerek değil tamamiyle vicdan ve zeka, akıl doğrultusunda vicdanlarını ve akıllarını geliştirerek ve dinleyerek bulması gerekliliğidir. Hiç bir zaman unutulmamalıdır ki kendimize rol model olarak aldığımız bir insan iki yönlü olarak bize yol gösterir; birincisi onun gibi olarak onun yaptıklarını yaparak, ikincisi ise onun yapmış olduğu hata ve yanlışları yapmayarak. Burada belirleyici olan bizim kendi bilgi, vicdan ve aklımızdır. Bilgimiz gelişmediği sığ kaldığı sürece vicdanımız ölçüp biçerek irdeleyemez ve aklımız karar veremez.