16 Aralık 2024 Pazartesi
Bashar al-Assad bizde bilinen hali ile Beşar Esat, Hafız Esat’ın 5 çocuğundan 2. erkek 3. Çöcuğu. 1965 doğumludur. Şam Tıp fakültesinden 1988 yılında mezun olduktan sonra Tişrin askeri hasta hanesinde çalışmaya başladı birkaç yıl sonra Göz ihtisası için İngiltere’ye gitti. Ağabeyi Basil’in 1994 yılında bir trafik kazası ile ölmesi üzerine babası tarafından ülkesine çağrıldı. 2000 yılında babasının ölümü ile başa getirildi. Demokrat aydın ve ülkesini batı tipi bir demokrasiye geçirmeye çalışan reformist biri idi ne yazık ki ülkesi Suriye’nin BOP planı gereğince karıştırılması ile 2011 20 Ocak tarihinde ülke karıştırıldı ve iç savaşa sürüklendi. Detayları Vikipedya’nın aşağıdaki linkinden okuyabilirsiniz. Bir konuda emin değilim ama hafızam yanıltmıyor ise Beşar Esat Diş doktoru idi ve eşi ile Londra’da tanışmıştı. Detay bilgidir önemi yok ha birde Viki’deki tarihler 2000 öncesi pek doğru değil gibi.
Ağabeyi Basil’in Şam’da bir trafik kazasında ölümü üzerine Şam’a dönmesi için babası çok uğraştı Beşar Londra’da mutlu ve huzurlu idi dönmemek için çok israr etmesine rağmen baba ve başında amcası Mahir’in olduğu Muhabberat ( Suriye istihbarat servisi ) zoru ile dönmek zorunda kaldı Londra’da tanıştığı Esma hanım ki sünni asıllıdır iyi bir ekonomist ve de çokta iyi bir bankacıdır dönüşünde evlendi. Babasının ölümü ile başa geçirilince batıya benzer bir demokratik yapı kurmayı denedi ise de amcasının gücü ve yanı başındaki İsrail’in varlığı ve 2011 Ocağında çıkartılan iç savaş yüzünden dediklerini düşündüklerini yapamadı hata son dönemlerinde Suriye ekonomisi o hale geldi ki askerine polisine ancak 30 dolar civarı ücretler ödeyecek seviyelere düştü.
Asker ve polis bu yüzden sözde HŞt’nin bir anlık yürüyüşü ile düzenli olarak kontrolü HŞTlilere adeta devrede devrede Şam’a kadar çekildiler sonradan da HŞT , Şam’a girip yönetimi devralması ile de lağvedildiler.
Şimdi Burada etken güçler olan Rusya ve ABD anlaşmadan mı bu hareketler yapıldı bence hayır belki evet diye cevap vereceğim . Çünkü ABD’nin bu hareketi bekleniyordu Suriye’den çıkacaklarını aylar önce deklere ettiler. Çıkacaksın da işgal etmeye benzemez çıkış onca mühimmat asker nasıl çıkartılacak ve nereden çıkartılacak lojistiği ayrı dert güvenliği ayrı dert…
Rusya Suriye’deki deniz ve kara üslerinden vazgeçemez anşart bunların garantisi verilmiş olması ya da sıkı durun Akkuyu Nükleer santrali limanı adeta bir üs gibi Rusların kontrolüne veerilmiş anlaşma şartlarını bilemiyoruz ancak bu limandan Türk denizciler dahi karaya çıkamıyorlar. Ya ruslar Akkuyu’yu deniz üssü olarakta kullanmak için Akkuyu Nükleer santral yapım anlaşmasına madde koydularsa ya da izin aldılarsa?
Aynı sorunu HŞT harekâtı başlayıp 1 Rus general öldürülmesi sonrası Rusya da yaşıyor. Hatta sn Cumhurbaşkanımızdan bizzat Putin’in duyumlarım ne derece doğru bilemem tahliye için yardım istediği telefon açtığıdır.
Rusya’nın Esad’a desteği biliniyor ancak Rusya Suriye’ye ekonomik olarak bataktaki ülkeye para akıtabilecek durumda değil ve Suriye güvenlik güçlerinin artık yorulduğu ve Esad’a desteklerini çektiklerini görünce Rusya kendi çıkarlarını koruyarak Esad’ı geri çekti hatta yanında 71 Suriye generalini de Rusya’da bir yerlere yerleştirdiği malumdur. Bu konuda Rusya devlet başkanı Putin’in halkın desteğini ordunun desteğini kaybeden bir iktidarı savunamayacağıdır ki belli bir süreç için doğrudur.
HŞT şeriat der yobaz hareketlerle Laik ve Alevi kesime kendini oraya getiren arkasındaki emperyal güçlere rağmen zorlarsa ki şimdilik kadınlar kendiliklerinden başlarını örtmeye başladılar yoksa zorla örttürtüreceğiz demeye başladılar. Batı ve İsrail ve tabi ki İngiliz krallığı kendi kamu oylarına hesap verecekleri için mecburen Gorani denilen teröristi takım elbiseli ve sakal traşlı güleç yüzle halkın karşısına çıkartma ve dünya kamuoyuna değişti bak demeye uğraşıyorlar ve cilalıyorlar. Buraya kadar tamam da yarın baskıya başladıklarında başta Aleviler ve devamında Laik kitle ve kadınlar buna karşı direnmeye başlarsa ki baskı yapılmaya başlayınca başlarlar. Bunun 2 sonucu olur ilki yine Türkiye’ye 1en az 2 milyon mülteci ya da her ne kadar kimse elindeki silahı teslim etmemiş olsada HŞT tarafından yapılacak korkunç bir katliam….
Bunlara bir lider gerektiğinde devrik gözüken Başar Esat ve ekibi ülkeye döner ise neler olur hep beraber seyredeceğiz İsrail’in ağır silahları yok etmek için Suriye’de ki bombalama ve işgallerinin ana sebebi budur. Yarın Rusya buraya kadar der Esat kartını tekrar sahaya sürebilir…
Ama görünen odur ki bugünkü şartlarda Suriye, ABD veya Rusya ‘dan yardım almadan en az bir on yıl kaosa mahkumdur…
Taşımacılık ile uğraşanlar ‘’Konşimento değişimi ya da Çifte Konşimento ‘’ olayını bilirler. Yani bir ülkeden çıkan malın cinsi ya da gideceği yer aynı yük için 2 ayrı konşimento düzenlenerek konşimentolara farklı tahliye limanları ve alıcılar yazılabilir ya da ”To Order ” yani bizdeki karşılığı ” Emre ” yazılarak yolda gemiye emir gelmiş Alıcı tahliye Limanını değiştirmiş gibi yapılarak malın gerçek alıcısı ve Tahliye Limanı gizlenebilir. Öyle ya ticaret yapan Tüccar parasını ödediği malı istediğine satabilir. İsrail’in bu malları almam demeyeceği açık ve nettir.
Geçmişte boykot varken İsrail’e ve ex Sovyet ülkelerine ya da oralardan Türkiye’ye yapılan taşımacılıklarda bu sıklıkla yapılan bir uygulama idi.
Burada sadece varma limanı değişikliği yapılmakta idi. Ex Sovyet ya da Karadeniz ülkeleri ile yapılan ticarette ise malın cinsi ve miktarı değiştirilerek uygulanmakta. Yani mal o ülkeden çıkarken hurda vs şeklinde ucuz ya da tonajı düşük olarak çıkıp varma limanı/ülkesinde ise gerçek cinsi ve miktarı ile yazılarak hazırlanan yeni bir set Konşimento ile Gümrük çıkış Konşimentoları değiştirilip gümrüğe verilir.
Bunu önlemenin yolu iki ülke arasında gümrüklerin irtibatlandırılmasıdır yani elektronik ortamda birbirlerine Konşimento göndererek bu işi çözebilirler ancak ülkeler menfaatları gereği bazen gerçek ticareti değil bu hileli sistemi devam ettirmek isteyebilirler bu durumda varma ülkesinden gönderilecek Konşimento eski yani yükleme limanında hazırlanan Konşimento olacaktır.
Şimdi eğer Saray ciddi ise Türkiye özellikle Mersin İskenderun limanlarından çıkan malları geçmişle kıyaslı açıklamak durumundadır. Eğer mal çıkışında azalma gözükmüyor ise o mallar çifte konşimento ile başka ülkeye başka limana gidiyor gösterilip mallar diğer Konşimento seti ile İsrail’e gitmeye devam edecektir yani iç kamuoyu işte İsrail’e mal satmıyoruz diye kandırılacak ancak o mallar İsrail’e gitmeye devam edecektir.
Bu arada 1 milyon Filistinlinin Türkiye’ye geleceği gönderileceği vs haberleri dolaşmaktadır. Maliye Bakanının fellik fellik kredi bulmak için dünyayı gezdiği bu günlerde İsrail lobisi etkisi ile bu kredileri bulamayacağı ya da alamayacağı açık net ortadadır. İngiltere ve ABD başta tüm Avrupa ülkelerinde bankerlerin tepe yapısı İsrail lobisi ile beraber çalışırken kredi bulunması hayaldir de 1 milyon Filistinlinin ülkeye sokulması koşulu ile bu belki Türkiye için belki kredileri açtırmak için anahtar rolü görecektir ancak bunun İsrail’e boşaltılan bu Hamas kontrolündeki toprakları hediye etmek olacaktır.
Eğer bu 1 milyon Filistinli Türkiye’ye değil de Kuzey Kıbrıs’a gönderilecek ise adada fiili olarak Türk devleti yok olacak demektir öyle ya 350 bin civarındaki nüfusun yaklaşık 3 katı Filistinlinin gelmesi ile Kuzey Kıbrıs Türk Devletinin ruhuna Fatiha okumak ve Kıbrıs Türklerinin devletlerine ayaklanması kaçınılmaz olacaktır. Kuzey Kıbrıs Türk devleti, Türkiye için üs olmanın yanı sıra bölgede Uçak gemisi rolünü de oynamaktadır.
Milli Savunma Bakanımızın ortada fol yok yumurta yok iken durup dururken üstelikte Donanmamız Subay Astsubay açığı ile boğuşur iken Uçak gemisi almamız gerektiğini söylemesi kapalı kapılar ardında Kuzey Kıbrıs satıldığı için midir?
Ukrayna’ya 91 yılında ilk Odesa’nın İzmail limanındaki ofise para vs. götürmek için gönderilmiştim. Uçağa bindik 2 saat sonra Odessa havaalanına indik ve bürokrasiyi ve beklemeyi Pasaport kontrolü yapan askerin padajdi diyerek eliyle dur işareti yapması ile Rusça bekle ne demekmiş’i de öğrendim.
Yolcuların pasaport kontrolü kuyruğuna girdikleri pasaport kulübesi ile yolcu kuyruğu arasındaki yerde kulübeye bir iki metre kadar bir mesafede zeminde ki kırmızı boyalı çizgi Sovyet faşizmi kalıntısı yasaklarıydı önündeki onu geçse de senin arkasından o yere yaklaşmaman içindi o çizgi… O çizgiyi aşarsan ayvayı pardon fırçayı yerdin.
Zaten yolcularda ben gibiydi o yıllarda Rusça bilmez ama kurallara uyan Türk vatandaşları… Bir kısmı tekstil bir kısmı başka mallar satabilir miyim diyen girişimciler birkaç da fırın kurabilir miyim diye düşünen ya da onlar kursunlar diye çağrılan isimler öyle ya ilk Romanya kapitalizme geçmiş bizden bavul ticareti ve fırıncılar fırınlar açmıştı deli paralar kazanmışlardı ya…
Öyle ya batı tarzı ekmek yapılmıyor genelde kara ekmek ya da bizim peksimete benzer francalaya benzer ama kimyasal katkısı olmadığından yumuşak olmayan kullanılan unun renginde bir ekmekleri vardı. Yani bizdeki gibi içi yumuşacık ve beyaz değildi oraların ekmekleri ama sağlıklı idi. Hoş sonradan o fırınlarda kullanılan ki bizde halen kullanılan beyazlatıcının kanserojen olduğu gerekçesi ile yasaklanma ya da en alt sınırda kullanılmasına indirgeyen kurallar konmuştu.
Koskoca Sovyetleri de aslında çalışanla çalışmayanın aynı maaşı alması ve insanların bazı basit ve absürt istekleri çiklet, kadın çorabı, ruj vs olmaması yada sağlıklı doğal olanların dışında imal edilmemesi sebebi ile dağılmaya giden yola çıkartmamış mı idi? İnsan egosuna hitap etmeyen her rejim hele de polis devletlerinin yıkılacağını bilmek için kahin olmaya gerek yok…
Bizim gibi gelişmeye çalışan Uçak yapımı öncelikle A.B.D. ve o yıllarda makine vs bilgileri çok basitken toprak ağalığı aşiret düzeni egemenlerince ülkenin gelişmesi engellenmedi mi? Orada da her şey vardı ama bize göre 20 sene geride her şey basit ve en yalın hali ile idi.
Neyse o yıllarda çalıştığım denizcilik firması birkaç aylık kısa sürecek ancak yaptığımız işle bağlantılı özel bir görevle ilk Mariupol şehrine yollamıştı beni. Şehirde benden başka da yabancı yoktu ilk zamanlar. Sonradan Kanada kökenli Honkong / Çin asıllı birileri geldi de yalnızlığım bitti idi. Mariupol’da yaklaşık 3 ay falan kaldım. Dönüşte istanbulda fazla oturamadan yine Ukrayna’nın Nikolayev şehrine gönderildim. Türkmenistan’da fabrika kuran şirketlere ödeme barter olarak yani pamuk olarak yapılıyordu bu pamuk vagonlarla Nikolayev’e geliyordu orada liman depolarında depolayıp gemilerle şirketlerin isteğine göre gidecekleri yerlere gönderiyorduk.
Neyse hikâyeye dönelim nereden istakoza ulaşacak bu yazı der gibisiniz farkındayım.
Bir gün bu şirketlerin yani müşterilerimizden birinin müdürü geldi Nikolayev’ depoları ve pamuklarını görmeye. Tabi bunu aldık yeni açılmış şehrin ilk ve tek özel lokantasına götürdük ötekiler devletin ve siparişi verdikten sonra en az 1 saat bekliyorsunuz. Aman dedim adam pimpirik burnundan kıl aldırmayan küçük dağları ben yarattım diyen bir tip zaten buraya götürelim de en azından servis hızlı dedim neyse gittik oturduk. Lokantada oturduk aperatifler vs geldi bizim adam tutturmaz mı Rakı isterim diye Türkiye’den gelirken getirsen açar içerdik te evde de yok ne yapacağız ? Müşteri memnuniyeti de önemli tabi. ( Orada o yıllarda yiyecek içecekle lokantalara barlara gitmek serbestti sadece masa ve yemek parası da verilebiliyor idi.)
Adam burada Rakı var biliyorum diye kendinden emin zorladıkça zorluyor neyse zaten o yıllar her şey bedava gibi, zaten masraflar şirkettendi.
Çağırdık garsonu sordurduk tercüman üzerinden sizde Rakı var mı diye? Garson var demez mi? Ben tabi hemen işi sağlama aldım kaç tane varsa getir dedim netice de bizim bildiğimiz Rakı ise eve de götüreceğim mal bulmuş mağribi gibiyim bir yandan bu Rakı işinde bir alengir var neyse anlar görürüz bakalım diyorum içimden. 14 mü ne Raki varmış getir hepsini dedim. Zaten şişesi 1 dolar içkilerin Rakı olsun olsun 5 dolar olur, para tutmayacak yani. Merakla ve sabırla ne gelecek masaya bakalım diye bekliyorum. Ne ise biraz geçti masaya bir baktım sipariş etmediğimiz halde koca bir tencere haşlamışlar istakozları getirdiler. Biz bunu sipariş etmedik bu nedir dedim. Garson Raki sipariş ettiniz ya demin dedi bunlar o Rakiler demez mi bende jeton düştü. Masada yerlere yattık doğal olarak Yani Rakı oldu raki ve Rusçada rak çoğulu raki istakoz demekmiş efendim onu da bu sayede öğrendik. Neyse ki adam başı 3er falan düştü de yiyebildik ya dükkanda 1 kasa raki olsa idi o kadar istakozu nasıl yerdik onu bilmiyorum:)
NATO, Romanya’da ve Yunanistan’da şu an ki var olan tüm üslerine nazaran çok daha büyük üsler kuruyor. Dahadoğrusu Romanya’da kurulacak üs NATO’nun en büyük üssü olacak. Bu üslerin 2 ülke halkına vereceği zarar dışında bir katkısı olmayacak. Geçmişte Türkiye’de kurdukları üsler Türkiye’nin 1 kaç gün Rus ordusuna dirensin ön cephe olsun diyeydi. Her iki ülke halkınında bunu akıllarında bulundurması gerekir.
Bizi ilgilendiren kısmı ABD ve NATO taktik mi değiştiriyor ya da Türkiye’nin koptuğunu mu düşünüyorlar ya da Montrö’yü delmelerinin artık olanaksız olduğunu mu anladılar diye basit düşünebiliriz. Bu detayları bilmeden doğru bir düşünce olamaz.
İşin aslında ne NATO ne ABD hatta sıkı durun ne de Rusya Federasyonu, Türkiye’den kolay kolay vazgeçemez. Ancak alternatif ve ek planlar yapmak zorundalar olası bir Dünya savaşında alternatifi olmayan bir tek cepheden savaş yapılamaz, yürütülemez.
3. Dünya paylaşım savaşı kapitalizmin standart yaklaşık her yüz yılda bir ekonomik kriz durgunluk yaşamasından ve ABD ekonomisinin her gün daha iyiye giden Çin ekonomisinin altına düşmeye başlaması ve ileride ABD dolarının bir kâğıt parçasına dönme ihtimali korkusundan Dünya hâkimiyetini kaybetme korkusundan dolayı çıkartılmak istenmektedir.
NATO’nun gerçek patronları olan Global sermayenin bazı ana kolları ile ABD ve İngiltere belki 1991’de Sovyetler Birliğinin dağılması dağıtılmasından beri bunun planlamasını yapmakla meşguldüler ki bu planlamaları devamlı değiştirmeler düzenlemeler ve eklerle beslediler. O yüzden resmi adı ile Sovyetler Birliği’nin en büyük parçası olan Rusya Federasyonu’nu ne Kapitalist Batı bloğuna ne de NATO’ya almadılar. Evet, Putin ve Rus yetkililer defalarca başvurdular gerek ABD gerek ise AB’nin önde gelen devlet başkanları ve isimleri ile konuştular ama hastalıklı ekonomik sistem olan kapitalizme her zaman bir düşman lazım olduğundan ve düşman belli diyebilmek için Rusya Federasyonu Batı bloğuna alınmadı, dışlandı.
Romanya’da kurulacak üsler öncesi ABD, Ukrayna’da Nikolayev ya da şimdiki adı ile Mikolayif şehrinde bulunan Çernomorsky / Karadeniz tersanesinde ki bu başta sonradan Çin’e satılan meşhur Varyag’ın diğer pek çok uçak gemilerinin yapıldığı tersanede sıkı durun Muhrip / korvet yaptırmaya kalktı.
( bu ülkede benden başkası bunları bilmez anlatamaz çünkü oralarda yaşamadılar ve dahi konuyu bilmezler ex Sovyetler, Rusya ve Ukrayna üzerine uzman kesilenler başta ) Bu gerçekte içinde çok matrak hikayeler de olan kısmı yazının devamında yazayım çok uzadı bu yazı ve uzun yazılar kolay okunmuyor malumunuz …
Neyse sonunda ABD ve NATO aklın yolunu buldular diyelim ama zaten küçücük Yunanistan’da onlarca üssü kurduğunda gelişmelerin nereye kadar gideceğini çoktan anlamıştı ben dâhil anlaması gerekenler…
Sonuç olarak, artık hedef ülkeler : Türkiye’den önce Romanya, Yunanistan ve arada durumu belirsiz gösterilen ya da kader kurbanı olacak ülke Bulgaristan…
Kimse kendini kandırmasın seçimin kazandıranları / kaybettiren etkenleri bellidir. Öyle CHP çalıştı kazandı diye düşünen var ise yanlış düşünür. Zaten her seçime giren parti çalışmak zorundadır. Seçimde vatandaşın sandıktaki tercihleri öne çıkması ile seçim bazılarınca kazanılmış bazılarınca kaybedilmiştir.
Seçimi etkileyen ana faktörler:
1- Emekli maaşlarını adeta dilenci sadakasına kadara indirgeyen zaten ekonomiyi berbat yöneten iktidarın mali politikasıdır. Halkın çoğunluğunu açlıkla sınamanın cezası seçimde kesildi. Bunu, halkın emeklinin cebinden her ay 5,5 altın çalınıyor diyerek CHP çok iyi kullandı.
2- Filistin halkını savunur gözüküp İsrail ile her tür ticareti artırarak sürdürmektir. Bu ticaret başlangıçta birbiri ile savaşta olan Rusya ve Ukrayna ile yapılan ticaret gibi hoş görü ile karşılansa da zamanla İsraildeki faşist yönetimin savaş suçu sayılacak seviyede masumları ve sivil halkı aç susuz bırakmasının yanı sıra katletmesi İsrail’de ve dünyadaki yahudi cemaatlarınce dahi protesto edilirken her şartta kendini insan sayan kimsenin kabullenmesi susması beklenemez, kabullenilemez. İsrail deki faşist yönetimle ticarete devam edilmesi burada da tüm muhalif kitlenin iktidar destekçilerini köşeye sıkıştırması ve Yeniden Refah Partisinin de iktidar ile aynı çekirdek seçmen tabanına sahip olmalarından dolayı seçmene çok iyi anlatmaları ile samimi Müslüman bir kitlenin duygusal bağlılıkları da olsa iktidardan koparak ya sandığa gitmemesine ya da YRP’ye yönelmesine sebep olmuştur.
3- Sığınmacı sorunu düne kadar hazineden ya da batıdan gelenler ile bir şekilde karşılanıyordu. Deniz bitince yani ekonomi dibin dibini görünce bunu temsilcisi oldukları üst gelir seviyesinden değil de halkın emeklinin çalışanın cebinden karşılamaktan başka çareleri kalmadı. Çıkarttıkları vergiler ile halkın adeta boğazını sıkmaya başladılar üste kriz nedeni ile bilinçli ya da bilinçsiz şekilde fiyatlar serbestçe yükselmeye başlayınca halk iyice bunaldı. Üste de iktidarın her yere para bulurken yandaş şirketlere milyonlarca dolarlık vergi afları yaptıkları da bilinirken emekçi kitleyei biraz rahatlatmayınca, başta emekliler olmak üzere halk istese de istemese de sola ve CHP’ye yöneldi.
4- Anayasa değişikliği isteği ve gerici faaliyetlerin öne çıkartılması halkın artık köprüden önce son çıkışa geldiğini görmesini sağladı. Anayasa isteklerinin gerçek manasının bazı ülkelerdeki gibi bir kere gelenin ömür boyu yerinde kaldığı muhalefetin ve halkın esamesinin okunmadığı yarı dinci rejime bir saçma rejime evrilmek olduğunu anlayarak sandığa zoraki gidip iktidarı dur demesidir.
5- Tabi doğal olarak unuttuğumuz, gözümüzden kaçan belediye seçimlerinde gurbetçi uzaktan ahkam kesenlerin oy kullanmaması çok büyük etkendir.
Seçimin kazananı demokrasidir laik rejimdir. CHP kazandı evet ama gerçekte şu kazandı bu kaybetti değildir sonuç olarak elbette CHP kazanmıştır veya kazandırılmıştır tebrik ederiz ancak burada oy vererek halkın CHP için öngördüğü görevlendirmesi nettir. Laik sosyal devleti korumak ve kollamak…
Sn Cumhurbaşkanı tarafından adeta kendisi için referanduma dönderdiği seçimin sonucunda Rejim ve iktidar sorgulanmaktan kaçamaz. İktidarları yasal olsa da etik halleri kalmamıştır ve seçimden kaçamaz. Yapılması gereken belli : Seçim. Erken falan değil derhal seçim. CHP ve muhalefet bunu yapıyor gibi görülürler yapmazlar iktidarı seçime zorlamazlar ise halk gereğini yine sandıkta yerine getirecektir ama onca yılda heba olacaktır.
Ana muhalefet liderinin tevazu ile seçimin kaybedeni yoktur demesini anlar bu halk ama eğer gereğini yapmaz ise kendisine tanınan siyasi krediyi de bitirmiş olur, hem kendine hem partisine yazık eder…