DOLAR 32,6565 0.01%
EURO 35,1628 0.05%
ALTIN 2.448,970,07
BITCOIN 2056347-0,12%
İstanbul
29°

AÇIK

02:00

İMSAK'A KALAN SÜRE

Fahrettin Sayar

Fahrettin Sayar

05 Mayıs 2024 Pazar

İSRAİL İLE TİCARET KESİLDİ Mİ ACABA ?

İSRAİL İLE TİCARET KESİLDİ Mİ ACABA ?
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Taşımacılık ile uğraşanlar ‘’Konşimento değişimi ya da Çifte Konşimento ‘’ olayını bilirler. Yani bir ülkeden çıkan malın cinsi ya da gideceği yer aynı yük için 2 ayrı konşimento düzenlenerek konşimentolara farklı tahliye limanları ve alıcılar yazılabilir ya da ”To Order ” yani bizdeki karşılığı ” Emre ” yazılarak yolda gemiye emir gelmiş Alıcı tahliye Limanını değiştirmiş gibi yapılarak malın gerçek alıcısı ve Tahliye Limanı gizlenebilir. Öyle ya ticaret yapan Tüccar parasını ödediği malı istediğine satabilir. İsrail’in bu malları almam demeyeceği açık ve nettir.

Geçmişte boykot varken İsrail’e ve ex Sovyet ülkelerine ya da oralardan Türkiye’ye yapılan taşımacılıklarda bu sıklıkla yapılan bir uygulama idi.

Burada sadece varma limanı değişikliği yapılmakta idi. Ex Sovyet ya da Karadeniz ülkeleri ile yapılan ticarette ise malın cinsi ve miktarı değiştirilerek uygulanmakta. Yani mal o ülkeden çıkarken hurda vs şeklinde ucuz ya da tonajı düşük olarak çıkıp varma limanı/ülkesinde ise gerçek cinsi ve miktarı ile yazılarak hazırlanan yeni bir set Konşimento ile Gümrük çıkış Konşimentoları değiştirilip gümrüğe verilir.

Bunu önlemenin yolu iki ülke arasında gümrüklerin irtibatlandırılmasıdır yani elektronik ortamda birbirlerine Konşimento göndererek bu işi çözebilirler ancak ülkeler menfaatları gereği bazen gerçek ticareti değil bu hileli sistemi devam ettirmek isteyebilirler bu durumda varma ülkesinden gönderilecek Konşimento eski yani yükleme limanında hazırlanan Konşimento olacaktır.

Şimdi eğer Saray ciddi ise Türkiye özellikle Mersin İskenderun limanlarından çıkan malları geçmişle kıyaslı açıklamak durumundadır. Eğer mal çıkışında azalma gözükmüyor ise o mallar çifte konşimento ile başka ülkeye başka limana gidiyor gösterilip mallar diğer Konşimento seti ile İsrail’e gitmeye devam edecektir yani iç kamuoyu işte İsrail’e mal satmıyoruz ndiye kandırılacak ancak o mallar İsrail’e gitmeye devam edecektir.

Bu arada 1 milyon Filistinlinin Türkiye’ye geleceği gönderileceği vs haberleri dolaşmaktadır. Maliye Bakanının fellik fellik kredi bulmak için dünyayı gezdiği bu günlerde İsrail lobisi etkisi ile bu kredileri bulamayacağı ya da alamayacağı açık net ortadadır. İngiltere ve ABD başta tüm Avrupa ülkelerinde bankerlerin tepe yapısı İsrail lobisi ile beraber çalışırken kredi bulunması hayaldir de 1 milyon Filistinlinin ülkeye sokulması koşulu ile bu belki Türkiye için belki kredileri açtırmak için anahtar rolü görecektir ancak bunun İsrail’e boşaltılan bu Hamas kontrolündeki toprakları hediye etmek olacaktır.

Eğer bu 1 milyon Filistinli Türkiye’ye değil de Kuzey Kıbrıs’a gönderilecek ise adada fiili olarak Türk devleti yok olacak demektir öyle ya 350 bin civarındaki nüfusun yaklaşık 3 katı Filistinlinin gelmesi ile Kuzey Kıbrıs Türk Devletinin ruhuna Fatiha okumak ve Kıbrıs Türklerinin devletlerine ayaklanması kaçınılmaz olacaktır. Kuzey Kıbrıs Türk devleti, Türkiye için üs olmanın yanı sıra bölgede Uçak gemisi rolünü de oynamaktadır.

Milli Savunma Bakanımızın ortada fol yok yumurta yok iken durup dururken üstelikte Donanmamız Subay Astsubay açığı ile boğuşur iken Uçak gemisi almamız gerektiğini söylemesi kapalı kapılar ardında Kuzey Kıbrıs satıldığı için midir?

Devamını Oku

İSTAKOZ UYDURAMADIK RAKİ YERMİSİNİZ?

İSTAKOZ UYDURAMADIK RAKİ YERMİSİNİZ?
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Ukrayna’ya 91 yılında ilk Odesa’nın İzmail limanındaki ofise para vs. götürmek için gönderilmiştim. Uçağa bindik 2 saat sonra Odessa havaalanına indik ve bürokrasiyi ve beklemeyi Pasaport kontrolü yapan askerin padajdi diyerek eliyle dur işareti yapması ile Rusça bekle ne demekmiş’i de öğrendim.

Yolcuların pasaport kontrolü kuyruğuna girdikleri pasaport kulübesi ile yolcu kuyruğu arasındaki yerde kulübeye bir iki metre kadar bir mesafede zeminde ki kırmızı boyalı çizgi Sovyet faşizmi kalıntısı yasaklarıydı önündeki onu geçse de senin arkasından o yere yaklaşmaman içindi o çizgi… O çizgiyi aşarsan ayvayı pardon fırçayı yerdin.

Zaten yolcularda ben gibiydi o yıllarda Rusça bilmez ama kurallara uyan Türk vatandaşları… Bir kısmı tekstil bir kısmı başka mallar satabilir miyim diyen girişimciler birkaç da fırın kurabilir miyim diye düşünen ya da onlar kursunlar diye çağrılan isimler öyle ya ilk Romanya kapitalizme geçmiş bizden bavul ticareti ve fırıncılar fırınlar açmıştı deli paralar kazanmışlardı ya…  

Öyle ya batı tarzı ekmek yapılmıyor genelde kara ekmek ya da bizim peksimete benzer francalaya benzer ama kimyasal katkısı olmadığından yumuşak olmayan kullanılan unun renginde bir ekmekleri vardı. Yani bizdeki gibi içi yumuşacık ve beyaz değildi oraların ekmekleri ama sağlıklı idi. Hoş sonradan o fırınlarda kullanılan ki bizde halen kullanılan beyazlatıcının kanserojen olduğu gerekçesi ile yasaklanma ya da en alt sınırda kullanılmasına indirgeyen kurallar konmuştu.

Koskoca Sovyetleri de aslında çalışanla çalışmayanın aynı maaşı alması ve insanların bazı basit ve absürt istekleri çiklet, kadın çorabı, ruj vs olmaması yada sağlıklı doğal olanların dışında imal edilmemesi sebebi ile dağılmaya giden yola çıkartmamış mı idi? İnsan egosuna hitap etmeyen her rejim hele de polis devletlerinin yıkılacağını bilmek için kahin olmaya gerek yok…

Bizim gibi gelişmeye çalışan Uçak yapımı öncelikle A.B.D. ve o yıllarda makine vs bilgileri çok basitken toprak ağalığı aşiret düzeni egemenlerince ülkenin gelişmesi engellenmedi mi? Orada da her şey vardı ama bize göre 20 sene geride her şey basit ve en yalın hali ile idi.

Neyse o yıllarda çalıştığım denizcilik firması birkaç aylık kısa sürecek ancak yaptığımız işle bağlantılı özel bir görevle ilk Mariupol şehrine yollamıştı beni. Şehirde benden başka da yabancı yoktu ilk zamanlar. Sonradan Kanada kökenli Honkong / Çin asıllı birileri geldi de yalnızlığım bitti idi. Mariupol’da yaklaşık 3 ay falan kaldım. Dönüşte istanbulda fazla oturamadan yine Ukrayna’nın Nikolayev şehrine gönderildim. Türkmenistan’da fabrika kuran şirketlere ödeme barter olarak yani pamuk olarak yapılıyordu bu pamuk vagonlarla Nikolayev’e geliyordu orada liman depolarında depolayıp gemilerle şirketlerin isteğine göre gidecekleri yerlere gönderiyorduk.

Neyse hikâyeye dönelim nereden istakoza ulaşacak bu yazı der gibisiniz farkındayım.

Bir gün bu şirketlerin yani müşterilerimizden birinin müdürü geldi Nikolayev’ depoları ve pamuklarını görmeye. Tabi bunu aldık yeni açılmış şehrin ilk ve tek özel lokantasına götürdük ötekiler devletin ve siparişi verdikten sonra en az 1 saat bekliyorsunuz. Aman dedim adam pimpirik burnundan kıl aldırmayan küçük dağları ben yarattım diyen bir tip zaten buraya götürelim de en azından servis hızlı dedim neyse gittik oturduk. Lokantada oturduk aperatifler vs geldi bizim adam tutturmaz mı Rakı isterim diye Türkiye’den gelirken getirsen açar içerdik te evde de yok ne yapacağız ? Müşteri memnuniyeti de önemli tabi. ( Orada o yıllarda yiyecek içecekle lokantalara barlara gitmek serbestti sadece masa ve yemek parası da verilebiliyor idi.)  

Adam burada Rakı var biliyorum diye kendinden emin zorladıkça zorluyor neyse zaten o yıllar her şey bedava gibi, zaten masraflar şirkettendi.

Çağırdık garsonu sordurduk tercüman üzerinden sizde Rakı var mı diye? Garson var demez mi? Ben tabi hemen işi sağlama aldım kaç tane varsa getir dedim netice de bizim bildiğimiz Rakı ise eve de götüreceğim mal bulmuş mağribi gibiyim bir yandan bu Rakı işinde bir alengir var neyse anlar görürüz bakalım diyorum içimden. 14 mü ne Raki varmış getir hepsini dedim. Zaten şişesi 1 dolar içkilerin Rakı olsun olsun 5 dolar olur, para tutmayacak yani. Merakla ve sabırla ne gelecek masaya bakalım diye bekliyorum. Ne ise biraz geçti masaya bir baktım sipariş etmediğimiz halde koca bir tencere haşlamışlar istakozları getirdiler. Biz bunu sipariş etmedik bu nedir dedim. Garson Raki sipariş ettiniz ya demin dedi bunlar o Rakiler demez mi bende jeton düştü. Masada yerlere yattık doğal olarak Yani Rakı oldu raki ve Rusçada rak çoğulu raki istakoz demekmiş efendim onu da bu sayede öğrendik. Neyse ki adam başı 3er falan düştü de yiyebildik ya dükkanda 1 kasa raki olsa idi o kadar istakozu nasıl yerdik onu bilmiyorum:)

Devamını Oku

ABD VE NATO ; BALKANLARI, RUSYA’YA HEDEF YAPTI

ABD VE NATO ; BALKANLARI, RUSYA’YA HEDEF YAPTI
0

BEĞENDİM

ABONE OL

NATO, Romanya’da ve Yunanistan’da şu an ki var olan tüm üslerine nazaran çok daha büyük üsler kuruyor. Dahadoğrusu Romanya’da kurulacak üs NATO’nun en büyük üssü olacak. Bu üslerin 2 ülke halkına vereceği zarar dışında bir katkısı olmayacak. Geçmişte Türkiye’de kurdukları üsler Türkiye’nin 1 kaç gün Rus ordusuna dirensin ön cephe olsun diyeydi. Her iki ülke halkınında bunu akıllarında bulundurması gerekir.

Bizi ilgilendiren kısmı ABD ve NATO taktik mi değiştiriyor ya da Türkiye’nin koptuğunu mu düşünüyorlar ya da Montrö’yü delmelerinin artık olanaksız olduğunu mu anladılar diye basit düşünebiliriz. Bu detayları bilmeden doğru bir düşünce olamaz.

 İşin aslında ne NATO ne ABD hatta sıkı durun ne de Rusya Federasyonu, Türkiye’den kolay kolay vazgeçemez. Ancak alternatif ve ek planlar yapmak zorundalar olası bir Dünya savaşında alternatifi olmayan bir tek cepheden savaş yapılamaz, yürütülemez.

3. Dünya paylaşım savaşı kapitalizmin standart yaklaşık her yüz yılda bir ekonomik kriz durgunluk yaşamasından ve ABD ekonomisinin her gün daha iyiye giden Çin ekonomisinin altına düşmeye başlaması ve ileride ABD dolarının bir kâğıt parçasına dönme ihtimali korkusundan Dünya hâkimiyetini kaybetme korkusundan dolayı çıkartılmak istenmektedir.

NATO’nun gerçek patronları olan Global sermayenin bazı ana kolları ile ABD ve İngiltere belki 1991’de Sovyetler Birliğinin dağılması dağıtılmasından beri bunun planlamasını yapmakla meşguldüler ki bu planlamaları devamlı değiştirmeler düzenlemeler ve eklerle beslediler. O yüzden resmi adı ile Sovyetler Birliği’nin en büyük parçası olan Rusya Federasyonu’nu ne Kapitalist Batı bloğuna ne de NATO’ya almadılar. Evet, Putin ve Rus yetkililer defalarca başvurdular gerek ABD gerek ise AB’nin önde gelen devlet başkanları ve isimleri ile konuştular ama hastalıklı ekonomik sistem olan kapitalizme her zaman bir düşman lazım olduğundan ve düşman belli diyebilmek için Rusya Federasyonu Batı bloğuna alınmadı, dışlandı.

Romanya’da kurulacak üsler öncesi ABD, Ukrayna’da Nikolayev ya da şimdiki adı ile Mikolayif şehrinde bulunan Çernomorsky / Karadeniz tersanesinde ki bu başta sonradan Çin’e satılan meşhur Varyag’ın diğer pek çok uçak gemilerinin yapıldığı tersanede sıkı durun Muhrip / korvet yaptırmaya kalktı.

( bu ülkede benden başkası bunları bilmez anlatamaz çünkü oralarda yaşamadılar ve dahi konuyu bilmezler ex Sovyetler, Rusya ve Ukrayna üzerine uzman kesilenler başta )  Bu gerçekte içinde çok matrak hikayeler de olan kısmı yazının devamında yazayım çok uzadı bu yazı ve uzun yazılar kolay okunmuyor malumunuz …

Neyse sonunda ABD ve NATO aklın yolunu buldular diyelim ama zaten küçücük Yunanistan’da onlarca üssü kurduğunda gelişmelerin nereye kadar gideceğini çoktan anlamıştı ben dâhil anlaması gerekenler…

Sonuç olarak, artık hedef ülkeler :  Türkiye’den önce Romanya, Yunanistan ve arada durumu belirsiz gösterilen ya da kader kurbanı olacak ülke Bulgaristan…

Devamını Oku

Tevazu zamanı değil

Tevazu zamanı değil
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Kimse kendini kandırmasın seçimin kazandıranları / kaybettiren etkenleri bellidir. Öyle CHP çalıştı kazandı diye düşünen var ise yanlış düşünür. Zaten her seçime giren parti çalışmak zorundadır. Seçimde vatandaşın sandıktaki tercihleri öne çıkması ile seçim bazılarınca kazanılmış bazılarınca kaybedilmiştir.

Seçimi etkileyen ana faktörler:

1- Emekli maaşlarını adeta dilenci sadakasına kadara indirgeyen zaten ekonomiyi berbat yöneten iktidarın mali politikasıdır. Halkın çoğunluğunu açlıkla sınamanın cezası seçimde kesildi. Bunu, halkın emeklinin cebinden her ay 5,5 altın çalınıyor diyerek CHP çok iyi kullandı.

2- Filistin halkını savunur gözüküp İsrail ile her tür ticareti artırarak sürdürmektir. Bu ticaret başlangıçta birbiri ile savaşta olan Rusya ve Ukrayna ile yapılan ticaret gibi hoş görü ile karşılansa da zamanla İsraildeki faşist yönetimin savaş suçu sayılacak seviyede masumları ve sivil halkı aç susuz bırakmasının yanı sıra katletmesi İsrail’de ve dünyadaki yahudi cemaatlarınce dahi protesto edilirken her şartta kendini insan sayan kimsenin kabullenmesi susması beklenemez, kabullenilemez. İsrail deki faşist yönetimle ticarete devam edilmesi burada da tüm muhalif kitlenin iktidar destekçilerini köşeye sıkıştırması ve Yeniden Refah Partisinin de iktidar ile aynı çekirdek seçmen tabanına sahip olmalarından dolayı seçmene çok iyi anlatmaları ile samimi Müslüman bir kitlenin duygusal bağlılıkları da olsa iktidardan koparak ya sandığa gitmemesine ya da YRP’ye yönelmesine sebep olmuştur.

3- Sığınmacı sorunu düne kadar hazineden ya da batıdan gelenler ile bir şekilde karşılanıyordu.  Deniz bitince yani ekonomi dibin dibini görünce bunu temsilcisi oldukları üst gelir seviyesinden değil de halkın emeklinin çalışanın cebinden karşılamaktan başka çareleri kalmadı. Çıkarttıkları vergiler ile halkın adeta boğazını sıkmaya başladılar üste kriz nedeni ile bilinçli ya da bilinçsiz şekilde fiyatlar serbestçe yükselmeye başlayınca halk iyice bunaldı. Üste de iktidarın her yere para bulurken yandaş şirketlere milyonlarca dolarlık vergi afları yaptıkları da bilinirken emekçi kitleyei biraz rahatlatmayınca, başta emekliler olmak üzere halk istese de istemese de sola ve CHP’ye yöneldi.

4- Anayasa değişikliği isteği ve gerici faaliyetlerin öne çıkartılması halkın artık köprüden önce son çıkışa geldiğini görmesini sağladı. Anayasa isteklerinin gerçek manasının bazı ülkelerdeki gibi bir kere gelenin ömür boyu yerinde kaldığı muhalefetin ve halkın esamesinin okunmadığı yarı dinci rejime bir saçma rejime evrilmek olduğunu anlayarak sandığa zoraki gidip iktidarı dur demesidir.

5- Tabi doğal olarak unuttuğumuz, gözümüzden kaçan belediye seçimlerinde gurbetçi uzaktan ahkam kesenlerin oy kullanmaması çok büyük etkendir.

Seçimin kazananı demokrasidir laik rejimdir. CHP kazandı evet ama gerçekte şu kazandı bu kaybetti değildir sonuç olarak elbette CHP kazanmıştır veya kazandırılmıştır tebrik ederiz ancak burada oy vererek halkın CHP için öngördüğü görevlendirmesi nettir.  Laik sosyal devleti korumak ve kollamak…

Sn Cumhurbaşkanı tarafından adeta kendisi için referanduma dönderdiği seçimin sonucunda Rejim ve iktidar sorgulanmaktan kaçamaz. İktidarları yasal olsa da etik halleri kalmamıştır ve seçimden kaçamaz. Yapılması gereken belli : Seçim. Erken falan değil derhal seçim. CHP ve muhalefet bunu yapıyor gibi görülürler yapmazlar iktidarı seçime zorlamazlar ise halk gereğini yine sandıkta yerine getirecektir ama onca yılda heba olacaktır.

Ana muhalefet liderinin tevazu ile seçimin kaybedeni yoktur demesini anlar bu halk ama eğer gereğini yapmaz ise kendisine tanınan siyasi krediyi de bitirmiş olur, hem kendine hem partisine yazık eder…

Devamını Oku

DENİZCİLİKTE BATIL İNANÇ VE UYGULAMALAR 1

DENİZCİLİKTE BATIL İNANÇ VE UYGULAMALAR 1
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Yazı çeviri ve derlemelerimden oluşuyor eski tahta/yelkenli gemi denizciliği dönemleri ile ilgilidir. Son makinalı gemiler ile ilgili uğraşıyorum zaman alacak tabi ki…

Çağlar boyu denizciler birtakım nesnelerin kendilerine şans getirdiğini düşündüler; kötü şansa karşı uğurlu objeler taşıma, nazara karşı muskalar takma, vücuda dövmeler yaptırma gibi mistik uygulamalar bir zamanlar denizciler arasında oldukça popülerdi. Elbette bunların çoğu hiçbir bilimsel temele dayanmayan boş inançlardı; yine de bazı uygulamaların ortaya çıkışında mantıklı gibi görünen noktalar da yok değil… Denizciler arasında yaygın olan batıl inanç ve uygulamalara geçmeden önce dilerseniz bunları ortaya çıkaran nedenleri anlamaya çalışalım.

Navigasyon ve iletişim araçlarının olmadığı eski dönemlerde açık denizde seyreden bir geminin yolculuk sırasında nelerle karşılaşacağını önceden kestirmek olanaksızdı. Aniden patlak veren şiddetli bir fırtına geminin yolunu kaybetmesine ve belki de yolculuğun bitmesine neden olabilirdi. Yolculuğun uzaması genellikle gemide salgın hastalıklara ve ölümlere neden oluyordu; özellikle okyanus aşırı seferlerde bu risk daha da fazlaydı. Öngörülemeyen tüm bu tehlikelere karşı seyir emniyetini sağlamak ve yolculuğun başarı şansını arttırmak için, eski dönem denizcileri çareyi kendilerince bir takım inançlar geliştirmekte bulmuşlardı.

İşe yarasın ya da yaramasın, kesin olan bir şey varsa o da bu inançların denizciler üzerinde oldukça önemli bir psikolojik etkiye sahip olduğuydu.

Kökeni antik çağlara dayanan batıl inançların çoğu genellikle ruhlara tapma inancıyla şekillenen ayinsel uygulamalardı; mesela deniz tanrısına şarap sunmak yolculuğun güvenli geçmesini sağlar ve mürettebata iyi şans getirirdi. Denize taş atmanın ise deniz ruhlarına karşı bir saygısızlık olacağına ve dalgaları kabartacağına inanılırdı; benzer şekilde güvertede ıslık çalmanın da şiddetli rüzgârları çağırdığına inanılıyordu. Antik çağlardan kalma şans getirdiğine inanılan bir diğer uygulama ise ana direğin altına gümüş bir para saklama geleneğiydi.

Gemilerinin dişi olduğuna inanan eski dönem denizcileri güvertede kadın olmasını uğursuzluk sayarlardı; zira gemileri bu kadını kıskanabilir ve öfkelenerek onları batırabilirdi. Aslında bu inanç, güvertedeki bir kadının denizcilerin dikkatini dağıtacağı ve mürettebat arasında kıskançlıklara neden olacağı düşüncesinden kaynaklanmaktaydı; bunun tek istisnası geminin ruhuyla özdeşleştirilen ve pruvaya yerleştirilen çıplak kadın heykelleriydi. Eski dönemlerde denizciler, çıplak bir kadının dalgaları yatıştıracağına inanılardı; bu inanç büyük bir ihtimalle antik çağlarda denize kurban sunma geleneğinin bir devamıydı.

Belirli günlerde yolculuğa başlamanın da kötü şans getirdiğine inanılırdı; cuma günleri, 31 Aralık, Nisan ayının ilk veya Ağustos ayının ikinci pazartesi günleri uğursuzdu. Bütün bu inançların kaynağı kutsal kitaplardı; Yahuda kendini 31 Aralıkta asmıştı, Kabil Habil’i Nisanın ilk pazartesi günü öldürmüş, Sodom ve Gomora da Ağustosun ikinci pazartesi günü yok edilmişti. Ayrıca Hazreti İsa’nın son akşam yemeğiyle ilişkili olarak 13 sayısını da uğursuz sayılırdı ve denizciler bu sayıyı kullanmak yerine 12+1 şeklinde söylemeyi tercih ederlerdi.

Denizdeyken ölümü hatırlatan her şey uğursuz sayılırdı, hatta cenazeyi hatırlattığı için güvertede çiçek olması bile uğursuzluktu. Ölmüş denizcilerin kıyafetlerini giymenin felaket getireceğine inanılırdı; kuşkusuz hijyen kurallarının henüz bilinmediği ve salgın hastalıklarda pek çok insanın yaşamını kaybettiği dönemlerde denizcilerin böyle bir lanete inanmalarından daha doğal bir şey olamazdı. Denizciler gemide boğulma kelimesini kullanmaktan özellikle kaçınırlardı, zira bu kelimenin ölüm getireceğine inanılırdı. Ölümle ilgili tüm bu batıl inançların kökeninde elbette psikolojik kaygılar yatmaktaydı; çünkü devamlı olarak ölümden bahsetmek mürettebatı depresyona sürükleyebilir ve intihar vakaları artabilirdi.

Ölümle ilişkilendirilen siyah renk de denizciler arasında uğursuz sayılır ve bu rengin kullanılmasından kaçınılırdı. Eşyaları siyah çantalarda taşımak ve siyah giyinmek uğursuzluktu; hatta giydikleri cübbelerden dolayı güvertede rahip olması bile uğursuz kabul edilirdi.

Siyah rengin tek istisnası kedilerdi.

Antik çağlardan beri birçok uygarlık tarafından kutsal sayılan kediler denizciler için her dönem uğurlu bir hayvan olmuştu; hatta birçok kültürde uğursuz kabul edilen kara kedinin denizde şans getirdiğine inanılırdı.

Batıl inançlara sahip eski denizciler arasında kedilerin gemiyi fırtınalardan koruyan büyülü güçleri olduğuna inanılıyordu. Denizciler kedilerin davranışlarına bakarak hava tahminlerinde de bulunurlardı. Geminin kedisi alışılmadık bir şekilde tüylerini yalarsa dolu fırtınasının yaklaştığına, hapşırırsa yağmur yağacağına ve yerinde duramıyorsa havanın rüzgârlı olacağına inanılırdı.

Güvertedeki kedinin bir denizciye yaklaşması uğurlu sayılırdı, ancak kedi yarı yoldan dönerse bu kötü bir işaretti. Gemideki herkes kediyi mutlu etmek için gayret gösterirdi.

Eğer kedi güverteden düşerse ya da denize atılırsa, kuyruğundaki sihir sayesinde korkunç bir fırtına çıkaracağına ve gemiyi batıracağına inanılırdı; bu durumda mürettebat kurtulmayı başarsa bile 9 yıl lanetlenirdi. Denizci eşleri evlerinde siyah bir kedi beslediklerinde denize açılan kocalarının korunacağına inanırlardı.

Batıl inançlar bir yana, gemilerde kedi beslemenin birçok mantıklı nedeni vardı. Bunlardan en önemlisi halatları kemiren, yiyecek stoklarını tahrip eden ve salgın hastalıklara neden olan kemirgenleri yakalama becerileriydi; bunun için fazladan bir parmağı olan polidaktil kediler özellikle tercih edilirdi. Kediler ayrıca mürettebatla arkadaşlık ederek ev özlemi çeken denizcilere moral verirlerdi.

Seyir esnasında kırlangıç görmek iyiye işaretti, çulluk ve karabatak görmek ise kötü şanstı. Geminin önünde yüzen yunuslar da iyi bir şans olarak yorumlanırdı. Seyir haritalarının olmadığı dönemlerde bu hayvanların hareketleri büyük bir ihtimalle denizcilerin akıntı, rüzgâr ve hava durumuna ilişkin tahminlerine yardımcı olmaktaydı.

Denizciler arasında martı, yunus veya albatros öldürenlerin ruhlarının lanetleneceğine ilişkin yaygın bir inanç da vardı.

Eski denizciler arasında uğurlu bir işaret sayılan bir başka olay da fırtınalı havalarda seyreden gemilerde nadiren gerçekleşen ve Aziz Elmo Ateşi adı verilen bir hava fenomeniydi. İsmini denizcilerin koruyucu azizi Formialı Aziz Erasmus’tan alan bu fenomene havadaki güçlü elektrik alanıyla geminin direkleri arasında meydana gelen elektrik boşalması neden oluyordu. Boşalma sonucu direklerin uçlarında ortaya çıkan parlak mavi-eflatun ışıkları gören çoğu denizci bunu koruyucu azizlerinin kendileriyle beraber olduğu şeklinde yorumluyorlardı, ışıklara çoğu zaman belirgin bir ıslık veya vızıldama sesi eşlik ederdi.

Aziz Elmo Ateşi antik çağlardan beri bilinen bir fenomendi ve tarih boyunca genellikle her kültürde iyi şansla ilişkilendirilmişti. Antik Grek denizciler gemilerinin üstünde ortaya çıkan tekli ışıklara meşale anlamına gelen “Helene” (ἑλένη), ışık çiftlerine ise “Kastores ve Polydeukes” (Κάστορας και Πολυδεύκης) adını vermişlerdi. Dioskuros (Διόσκουροι) adı da verilen bu mitolojik ikizler, Tanrı Zeus’un oğulları ve Grek denizcilerin koruyucusuydular; Romalılar ise onları “Castor ve Pollux” veya “Gemini” (ikizler) olarak tanıyorlardı.

Gemilerin üstünde görülen gizemli ışıklar zaman zaman acthnici denilen doğa ruhlarıyla da ilişkilendirilirdi. Galli denizciler bu ışıkları ruh kandilleri (canwyll yr ysbryd ), Kutsal Ruh Kandilleri (canwyll yr ysbryd glân ) veya Aziz David kandilleri olarak adlandırıyorlardı. Acthnici ateş ruhlarından salamanderlerin bir türüydü ve ortaçağda bu elemental varlıklar insanların merkezi sinir sitemini etkileyebilen en güçlü doğa ruhlarından biri olarak kabul edilirdi. Bununla eski dönemlerde bilinmeyen ve gözle görülemeyen elektrik enerjisinin kastedildiği açıktır.

XV. yy’da yaşamış olan ünlü amiral Zheng He ise bu ışıkları denizcilerin tanrıçası Tianfei’nin ilahi işareti olarak nitelemişti. Portekizli denizciler bu gizemli ışıkları Hazreti İsa ile ilişkilendirerek “Corpo Santo”, yani Kutsal Beden diyorlardı; Rus denizcilere göre ise bunlar denizcilerin koruyucusu Aziz Nikolas veya Aziz Petro ışıklarıydı. Yelken çağında Aziz Elmo Ateşini kötü şansa yoran denizciler de yok değildi; böyle düşünmelerinin nedeni ise havadaki elektriğin gemide manyetik bir alan oluşturarak pusulaları etkilemesiydi.

Bazı olayların istatiksel olarak gerçekleşme sıklığı da denizciler arasında uğursuzluk olarak yorumlanabiliyordu; mesela XVIII. yy’ın başlarında muz ticareti yapan birçok kargo gemisinin batması, gemide muz taşımanın felaket getirdiğine dair bir inancın ortaya çıkmasına neden olmuştu. Bu olay, büyük ihtimalle muz hasatı zamanıyla fırtına zamanlarının aynı dönemlere denk gelmesinden kaynaklanıyordu; muzların uğursuz sayılmasının bir diğer nedeni de muz taşıyan gemilerde ölüm oranlarının çok yüksek olmasıydı. O zamanlar bir lanet olarak görülen ölümlerin aslında iki mantıklı açıklaması vardı; bunlardan biri metan gazı zehirlenmesiydi. Yolculuk sırasında çürümeye başlan muzların çıkardığı metan gazı alt güvertelerde biriktiğinde zehirlenmelere neden oluyordu; bu durumdan en çok etkilenen ise diğer mallarla birlikte kargo bölümünde taşınan kölelerdi. Ölümlere sebep olan bir diğer faktör ise muz kasalarının arasında gemiye taşınan çok zehirli bir örümcek türüydü. Genellikle yaşanan ölüm olaylarının ardından muzlar uğursuz bir işaret olarak kabul edilir ve tüm kargo denize boşaltılırdı.

Buraya kadar aktardığımız tüm inanç ve uygulamaların ortak noktası, açıklanabilir birtakım mantıksal nedenlere dayanıyor olmaları… Denizciler arasında yaygın diğer uygulamaların birçoğu ise gerçekte hiçbir mantıksal temele dayanmayan boş inançlardan oluşmaktaydı; örneğin kızıl saçlı bir denizcinin gemiye kötü şans getirdiğine inanılırdı, aynı durum düztabanlar için de geçerliydi. Bu kişilerle karşılaşınca mutlaka o konuşmadan söze başlanmalıydı, ancak bu sayede kötü şans azaltılabilirdi.

Eski denizciler seferden önce kendilerine şans dilenmesini de kötü bir işaret olarak kabul ediyorlardı; bu durumda uğursuzluğun ancak kan akıtılarak engellenebileceği düşünülürdü ve bu genellikle şans dileyen kişinin burnuna atılan bir yumrukla sağlanırdı. Yolculuk bir kere başladıktan sonra denizciler artık dönüp geriye bakmaktan kaçınırlardı, yoksa kötü şansı üzerlerine çekeceklerine inanırlardı. Yolculuk sırasında geminin kampanasının kendiliğinden çalması da ölümle ilişkilendirilirdi.

Seyir esnasında saç ve tırnak kesmek, kova ve fırça kaybetmek, kıç tarafta bayrak tamir etmek ve geminin kedisini kızdırmak kötü şans; direğe at nalı asmak, altın küpe takmak, dövme yaptırmak, çalıkuşu tüyü taşımak ve sağ ayakla tekneye binmek ise iyi şans getiren uygulamalardan bazılarıydı.

Günümüzde artık eski dönem denizcilerine ait inanç ve uygulamaların çoğu tarihe karışmış durumda; direğin altına para saklama, şampanya kırma, denize şarap dökme gibi şans getirdiğine inanılan bazı eski adetler ise halen modern denizciler arasında yaşamaya devam ediyor.

• Nisan ayının birinci günü yolculuğa çıkılmaz. (Adem Peygamber’in oğlu Kabilin kıskançlık yüzünden o gün katledilmesi.)

• Siyah yolculuk çantası kötü şanstır.

– Yolculuk için gemiye giderken kızıl saçlı ve düztabanlı birine rastlarsak ondan önce biz konuşmalıyız.

• Çalıntı tahtadan yapılan tıkaç, omurgada kullanılırsa gemiyi hızlı yapar.

· Ana direk altına yerleştirilen gümüş para yolculuğu başarılı yapar.

· Sol ayakla tekneye binilirse kaza sizi takip eder.

· Denize taş atmak büyük dalga ve fırtına getirir.

· Geminin üzerinden atılan taş denize gitmez ise gemi geri gelmez.

• Kesme çiçek uğursuzluk getirir.

· Teknede kadın denizi kızdırır, çıplak kadın denizi sakinleştirir.

• Geriye iskeleden bakma!

• Kara kedi görmek iyidir, denizciyi eve döndürür (İngiltere). Diğer ülkelerde tersi kabul edilir.

• Kırlangıç, yunus görmek iyi şanstır.

• Çulluk, karabatak görmek iyi şans getirmez.

– Yunus, albatros, martı öldürmek iyi değildir. (Kaybolan denizcilerin ruhunu taşırlar)

• Kova ve fırça kaybetmek, kıç tarafta bayrak tamir etmek, seyirde tırnak ve saç kesmek, boğulma kelimesini kullanmak kötü şans getirir.

Çalıkuşu tüyü deniz kazasında ölümden korur.

 Tekne adı usulüne göre değiştirilmezse iyi değildir.

• Altın küpe denizciyi boğulmaktan korur, ayrıca yeniden dünyaya gelince denizci olur.

• Küpe ayrıca denizcinin görme mesafesini arttırır, küpenin takıldığı kulağın ters

tarafındaki göz daha keskin görür. Geminin kedisini kızdırma! Fırtına çıkar.

• Islık çalmak uğursuzluk getirir.

•  Gemiden dökülerek Neptün’e adanan bir kadeh şarap gemiden düşeni korur.

• Rüzgar için direğe bıçak saplanırdı. Ayrıca direk dibi kaşınarak Haydar Haydar diye seslenilir.

• Rüzgarsız kalınırsa kaptan denize para atarak Poseidon’dan rüzgar satın alır.

Dövme yaptırmak şans getirir. · Esenlik için tekne denize indikten hemen

sonra bir çift eski ayakkabı denize fırlatılır.

• Kulağa takılan altın halka denizcinin cenaze töreni giderleri için kullanılır.    

• Tutulan balık sayılırsa o gün artık başka balık tutulamaz.

Devamını Oku