16 Kasım 2024 Cumartesi
Hatırlamak istemediğin, belleğinin en gizli noktalarına arkaladığın, anmaktan kaçtığın, ama aslında olduğu için hayatının yönünü değiştirmiş kocaman olaylar vardır herkesin geçmişinde…
Başımıza gelenleri, dile getirmekten dahi imtina ederken, hadi Bismillah diyelim ve yazmaya başlayalım.
Durban, Güney Afrika limanında 33.000 ton kömür yükümüzü aldık… Tahliye limanımız İzmit, Türkiye.
Ancak Armatör Suez Kanalına yüklü bir geçiş ücreti ödememek için, gemiyi boylu boyunca Batı Afrika ‘dan dolaştırıp, Cebelitarık Boğazı üzerinden Akdeniz’ e sokmak istiyor…
Keşke tek derdimiz bu olsaydı.
Geminin hem ana makinesi, hemde jeneratörlerinin yedek parçaya, işinin ehli ustalara ve tamire ihtiyacı var.
İşletmem Durban’da tamirlerin tamamlanacağı konusunda daha önceden söz versede, bahse konu limana üç iyi Usta geldi bakım tutum için, ancak yüklemenin bitmesine az kalmasına rağmen, tamirde gerekli olacak yedek parçaların esamesi yok…
Niyetim, Durban’ın önünde demirleyerek geciken yedek makine malzemesini beklemek…
Fakat limanda ki son günümde, Geminin sahibi üç ortaktan ( mobilya fabrikaları olan üç arkadaş) birisi, İstanbul ‘dan gemiye beni ziyarete geldi.
(ÇOCUKLUĞUMDAKİ0 SİLİNMEYEN ANILARDAN BİRİSİDİR ; İSTANBUL’UN İLK TAKSİ VE TRAMVAY ŞÖFORLERİNDEN RAHMETLİ AMCAM KORSAN İSMAİL’İN, KUYRUKLU PIRIL PIRIL PARLAYAN 56 CHEVROLESİNE VERDİĞİ ÖNEM, ONU GÖZÜNDEN DAHİ SAKINMASI, SAATLERCE YIKAMASI, İTİNA İLE ONU SİLMESİ, EVLADI GİBİ ONA BAKMASIYDI… ARMATÖRLÜKTE ASLINDA BÖYLE OLMALI, GEMİNİ GÖZÜNDEN SAKINMALISIN…
ANLADIM Kİ, MOBİLYA SEKTÖRÜNDE Kİ ÜSTADLAR ” İYİ PARA VAR” DİYE GİRDİKLERİ ARMATÖRLÜK SANATINDA, GEMİYİ DEĞİL DOLARLARI SEVDİKLERİ İÇİN ARMATÖR HİÇ BİR ZAMAN OLAMADILAR ASLINDA…
Hoşbeşten sonra, Armatör söze girdi :
” Süvari Bey, yedek parçaların buraya gelmesi en erken dört gün sürecek, burada 4 gün beklemeniz, bizede yekun bir para kaybettirecek… Sizden ricamız; hareket edin, dört gün sonra yedek parçaları yine Güney Afrika limanı olan Cape Town ‘da teslim edelim “
Hayra vesile değildi zaten bu adamın buraya gelmesi, nezaketim ile konuşmaya başladım
” Bakın efendim, tek jenaratörümüz var, onun içinde tam çalışıyor diyemeyiz. Emniyetli olan yol, tamiratı burada tamamlayıp, öyle hareket etmemiz olacaktır.”
Yüzünde oluşan memnuniyetsizliği perdeleyerek
” Erhan Kaptanım, siz ne Okyanuslar, ne fırtınalar geçirdiniz, şu üç günlük yolumu gideneyeceksiniz !!! ” dedi.
Demek ki pohpohlanmakta bizim gözümüze perde indirdi ki ve gençliğin cehaleti ile cevap verdim
” Peki, bu gece hareket edeceğim, ancak Cape Town ‘da yedek makine malzemesi gelmeden Okyanusa adım atmam “
MESLEK HAYATIMDA Kİ EN KÖTÜ KARARIMDI
Sonrasında, belki kafamda bin defa kurguladım herşeyi…
Durban’ dan kalkmamam gerekiyordu…
Yoldayız… İlk gün sakin geçti. Hava raporların her dört saatte bir kontrol ediyorum… Derdim, Güney Afrika sahillerinde olası abnormal dalgaların oluştuğu bir fırtınaya yakalanmamak…
Herşey yolunda giderse, Atlantik’te uzaklarda doğan kötü hava, biz Cape Town limanına vardıktan sonra, Güney Afrika sahillerini vuracak… Şimdilik korkacak bir şey yok.
Öğlen yemeği yiyorum salonda, masada tek başındayım. Makine dairesinden gelen bomba patlaması gibi bir ses duydum. Hayırdır, inşallah, masadan kalktım, Makine dairesine indiğimde, aşağıda duman içinde, makine personelinin koşuşturmasını gördüm.
Anlattılar ; türbin patlamış ve türbin kanatları paramparça olmuştu… Türbinin metal aksamı, şarapnel gibi sağa sola uçmuş, şükür Allah ‘a kimseye isabet etmemişti..
Hasar tespiti sonucu, Çarkçıbaşı Don Tayyar (ömrümü yiyen adamlardan birisidir) bundan sonra Cape Town’ a kadar ancak ağır yolla gidebileceğimizi söyledi. Yani 12 mil olan hızımız, ortalama 6 mile düşecek.
Fırtına ile tam Cape Town önünde buluşacağız…
ALLAH HEPİMİZE YARDIM ETSİN…
İki gün sonra Cape Town yakınlarındayız… Ağır aksak buralara kadar vardık. Beklediğim hava bindirmeye başladı. Rüzgar köprüüstü kırlangıcında uğulduyor, köpüklü dalgalar büyümeye başladı bile..
Geminin üstündeki hız, sancak baş omuzluktan gelen kuvvetli denizlerin ve rüzgarın etkisi ile saatte 4 ve hatta 3 mile kadar düşüyor.
Allah’ım, artık şu Cape Town körfezin kazasız belasız girebilsek…
SANCAK ALABANDA
Gözüm pruvada, hadi be kızım gel artık…
Yok, milim sancağa döndüremiyorum Gemiyi
Yarım çalışan Makinem, doğanın gücüne karşı aciz kalıyor.. Defalarca denedim, banamısın demiyor…
İskele alabanda ile ters manevra ile çabaladım, fakat tek çare daha fazla hız… Pruvamı körfezin ağzına vermem şart.
Köprüüstünde bütün güverte zabitlerim benimle beraber.
Endişelerim kelimelere dökülmesede, Necmi, Evren ve Hakan hepsi durumun vehametinin farkındalar…
” arkadaşlar, Baş Mühendis Tayyar Bey Köprüüstüne gelsin lütfen”
” tamam Süvari Bey”
Baş Mühendis Don Tayyar, bir süre sonra yukarıya teşrif etti.. Derin bir nefes aldım ve konuşmaya başladım :
” Bakın Çarkçıbaşım, bu hava dahada bindirecek, bizim körfeze kapağı atmamız şart Ancak mevcut hız ile gemiyi döndüremiyorum… Şimdi bana herhangi bir olumsuz cevap VERME… ve Makineye nasıl yaparsın bilmiyorum, elinden geldiğince yol ver…
Kısa bir süre sonra, konuşma neticesinde hızımız bir tık yükseldi… Dümen devamlı sancak alabandada kalmak koşulu ile pruvayı sabit tutabiliyorum…
Saatlerdir ayaktayım ve şakaklarımdan sıkıntının verdiği ter damlacıklarının süzüldüğünü hissediyorum..
Haydi Bismillah, girişe doğru santim santim ilerliyoruz…
Rüzgar ve dev dalgalar iyice büyüdü, radarın ekranına gözüm mimlenmiş, kırpmıyorum dahi…
Hadi kızım, dayan, bir kaç mil sonra sığlıkları neta bırakacağız ve atacağız demirimizi, ve alacağız nefesimizi…
Halen dümen sancak alabandada ve oluk oluk gelen rüzgar ile dağ gibi dalgaları ancak bu şekilde yenebiliyorum, pruvam sabit kalıyor…
Köprüüstünün lanet olası telefonu çaldı. Üçüncü Kaptanım Evren açtı :
“tamam Çarkçıbaşım, Süvari Bey’e iletiyorum” dedi, döndü bana ” Süvari Bey, yol kesmek zorundalarmış”
Telefonu hiddetle elime aldım :.
– Çarkçıbaşım, bir daha tekrarlamayacağım, sakın haaaa yol kesme… Dayan 20-25 dakika
Karşıdan cevap geldi :
— yapacak bir şey yok, yol kesmezsen Makinem elden gidecek…
— Çarkçıbaşım yol kesersen, iskeledeki sığlıklara sürükleniriz, o zaman gemi elden gider, anladın mı!!!
Sessizce kapattı telefonu, sonra anlayacağım, anlamadığını… Don Tayyar çoktan yol kesmeye başlamış bile..
Zaten 5 mil dahi olmayan hızımız, on torna daha düşünce üç mile kadar geriledi birkaç dakika içinde…
Allah kahretsin, olabilecek en kötü duruma doğru ağır ağır ilerliyoruz…
Makineye tekrar telefon açtım :
—Çarkçıbaşım, bana acil yol lazım, arttırın tornayı, dedim
çaresizce…
Demek ki sığlıklara çıkacağımızı inandıramadık, inatçı keçiye…
Sancak baş omuzluktan gelen on şiddetinde rüzgar ve çok yüksek dalgalar gemiyi sürüklüyor KAYALIKLARA…
Dip yapısı kum olsa belki telaşım bu denli büyük olmayacak… Ama orası bildiğin tehlikeli…
Eğer teğet geçemezsek sığlığı, yırtacağız geminin bordasını…
KAÇINILMAZ SON…
Koca gemi, deprem girmiş bedene gibi iskele taraftan sarsıldı, bitmek bilmeyen saniyelerde…
Pruvanın değiştiğini görüyorum… İskele bordadan yasladık kayalara ve Bıçağın kağıdı kesmesi gibi sivri kayalar geminin saçını yarıp geçiyor…
Büyük sarsıntıdan müteakip ; yine Don Tayyar değil, sonradan öğreniyorum, Üçüncü Mühendis Sevgili Hüseyin insiyatifini kullanarak geçte olsa ihtiyacım olan yolu veriyor ve orada kayalıkların üstünde paramparça olmaktan kurtuluyoruz… Yırtık bordamla körfeze doğru giriyoruz..
Körfezin içinde, huzurla demirde bekleyen gemileri görüyorum.. Yerlerinde olmak için neler VERMEZDİM…
Demir bölgesine hasarlı gemimle ilerlemem gerek, ancak manevram çok kısıtlı…
Üçüncü Kaptanım Evren ‘e:
— Hadi Efendi Kaptan, Reis Dayı ile baş tarafa gidin ve demiri atmak üzere hazır olun, benden haber bekleyin,
diyorum…
Her türlü aksilik aksilik üstüne geliyor, zaten yarım çalışan jenaratörümüz su koyveriyor ve olan bitene isyan edercesine ÇÖKÜYOR…
33.000 Tonluk hasarlı gemimle, körfezde fırtınanın ortasında tamamı ile makinesiz kalıyorum…
Son çare : ” Baş taraf, Evren Kaptanım fundo Bismillah”
diyerek demiri atıyorum
Ancak, bir kaç dakika sonra makinem olmadan yaptığım demirleme manevram anlıyorum ki SADECE FOS cıkıyor fırtına içinde…
İskele bordam su alırken, Cape Town, Table Bay sahiline şiddetle sürükleniyoruz…
Defalarca Gemim kırılırcısına vuruyor dip zemine….
Sahildeki kurtarma ekipleriyle zaten saatlerdir telsizde konuşuyoruz… Geminin tumba durumu olduğundan, kurtarma helikopterinin bize doğru gelmek üzere hazırlandığını söylüyorlar…
Gemi Table Bay’de iskele tarafa bayılmış bir şekilde karaya oturuyor…
BURASI ONUN ARTIK EDEBİ İSTİRATGAHI…
Fırtına, hızını hiç kesmeden devam ediyor…
GEMİYİ TERK ALARMI VERİYORUM…
İkinci Kaptanım Necmi Kardeşime herkesi köprüüstüne çağırmasını söylüyorum…
Yirmibeş kişiyiz ve bir cana birşey olursa, hayatım boyunca bunun VİCDAN AZABI ile yaşamak zorunda kalacağımının FARKINDAYIM…
VE BUGÜN DAHİ EMİNİM, TERK VERMESEYDİM, O GECE CENAZELER OLACAKTI…
Kısa bir süre sonra bütün personel can yeleklerini giymiş vaziyette köprüüstüne geldi..
Sayıyoruz herkesi ; ben dahil 24 kişiyiz…
” kim yok” diyorum,
Anlıyoruz ki, üçüncü Mühendis Hüseyin Kardeşim halen Makine dairesinde pompalarla oluk oluk gelen suyu basmaya çalışıyor.
” Necmi” diyorum ikinci Kaptanıma,
” ben makine dairesine Hüseyin’i almaya gidiyorum, sende lütfen kamarama in (bu anahtar ile) , BEN BU HENGAMEDE UNUTURUM Kaptan kasasındaki 17.000 usd’yi al ve koy cebine
—- tamam Süvari Bey , diyor Necmim…
Hızlı adımlarla makine dairesine varıyorum… Sağa sola koşturan Hüseyinimi zor bela ikna edip çıkartıyorum dışarıya. Zaten sular Makine kontrol odasına ha vardı ha varacak…
Köprüüstündeyiz beraber… Sahildeki yetkililer, tek seferde helikoptere ancak on kişi alabileceklerini söylüyorlar…
Yani üç sefer yapacak Güney Afrika ‘lılar bizim için…
Pasaport, Liman cüzdanı ve para dışında herşeyi geride bırakacağız..
Hepimiz günlük kıyafet ve iş elbisesi ile bir aradayız … Ancak Don Tayyar giymiş en güzel elbiselerini ve Laptop çantası omuzunda…
Zaman tartışma zamanı değil, OTORİTEYİ bu BENCİL bunak yüzünden şu anda BIRAKMAMALIYIM..
Gemim halen vuruyor dibe ; basket topunun hızlı hızlı kısa mesafeden yere vurması gibi titriyor çelik yığını ve yer yer çeliğin o işkence verici YIRTILMA sesini duyuyoruz…
Rüzgarın şiddeti kasırgadan öte…
Yan yatmışız bir tarafa…
Gacır gucur metal sesleri…
BATMIYORUZ, BİZZAT KORKU FİLMİNİN İÇİNDEYİZ, BİLDİĞİN..
Arkadaşlar, dedim ” helikopter gelecek birazdan, ilk önce on kişi binecek, sakin kalırsanız, sakin kalırsak, HERKES SAĞ SALİM KARAYADA VARIR, EVİNEDE DÖNER”
Fakat bakıyorum , personelimden telaşlı olanlar bildiğin yalvarıyor (((
” Süvari Bey, çocuklarımın hatırına lütfen beni ilk grupta gönder” diyen de var
Veya
” Süvari Bey, anla beni KORKUYORUM” diye fısıldayan da.
Konuşmayanlar, gözleri şoka girmiş gibi bakanlar beni daha çok ürkütüyor…
Bazısı ha ağladı, ha ağlayacak durumda…
Allah’ım bana yardım et ve bu noktada hiç değilse en iyi kararları vereyim… Yoksa bu gecenin sonunda olacak bir cenaze, cenazeler hayat boyu benimle yaşayacak BENDE (
İlk on kişiyi belirledim ve tabii ki Don Tayyar bu grupta…
Ancak kısa bir süre sonra hava şiddetini öyle arttırıyor ki ; HELİKOPTER PİLOTU bu hava şartlarında havalanamayacağını söylüyor…
Son haberle KÖPRÜÜSTÜNDE ÖLÜM SESSİZLİĞİ
Çok kısa süreliğine iskele kırlangıca çıkıyorum…
Ne olur ne olmaz bilinmez…
Sinyal almaya başlayan telefonumdan annemi arıyorum.
Bilmiyorum belki bu son konuşmamız…
Ona hiç bir şey anlatmıyorum, telaşe kapılsın istemiyorum.
Onu çok sevdiğimi söylüyorum, uğulduyan rüzgarın kuytusunda…
Dönüyorum tekrar köprüüstüne :
Sahil istasyonu sesleniyor telsizden… Diyorlar ki : ” kurtarma tekneniz yola çıkıyor, biraz daha dayanın, herkes güvertede olsun”
Helal olsun Güney Afrika’llılara
Gemim oturmuş olmasına rağmen, dalgalar ve rüzgarın sancaktan vurmasıyla, pruva iskeleye doğru dönüyor. Bu, bize yanaşacak kurtarma botu için ve tabii ki bizim için şansın alası oluyor.. Aşağıya daha rahat ineceğiz…
Görüyoruz son model kurtarma botunu, bata çıka bize doğru ilerliyor…
Makinesi müthiş kuvvetli ve teknenin her türlü hava koşulunda manevra kabiliyeti var…
Onbeş dakika sonra tekne bordamızda ve biz tekmil takım güvertedeyiz…
İlkönce Don Tayyar iniyor omuzunda laptopu ile ve pilot çarmıhının son basamağına geldiğinde, bottakiler kucaklıyor onu teknenin içine doğru…
Sonra Eskişehir’li yağcımız Yılmaz , fedakar Aşçımız Emin Ustam ve peşine 1000 yıllık dostum İskenderıun’lu Ömer…
Herkes dalgalar ile bot uygun bir hale geldiğinde bırakıveriyor botun içine kendisini ve sırat köprüsünü geçmiş olmanın rahatlığında…
Çarmıha adımını atan herkese, sakin sözler fısıldıyor, sevdikleri için inerken dikkatli olmalarını söylüyorum.
Yirmibirinci kişi 4 Mühendis Emrah ve yirmiikinci kişi yakışıklı kardeşim Elektrik Zabiti yine aynı isimli Canım Emrah ‘ı YOLCULADIK…
Güvertede üç kişi kaldık ; üçüncü Kaptan Evren… İkinci Kaptan Necmi ve Ben…
Anlık bir zaman gözgöze geldik hepimiz kısa bir süre, saniye bile değil… Evren anladı, ne yapması gerektiğini… Önce Necmi’ ye sonra bana sarıldı gözlerinde yaşlarla ve sonra herdaim o coşkulu haliyle fırtınaya yakalanan TERK VERİLEN bir gemiden değilde, Super Yattan, Marmaris iç limanda karaya iniyormuşcasına uçtu gitti botun içine rahatça…
— hadi Necmim sıra sende, dedim ikinci Kaptanıma…
Dik baktı biraz ve beklemediğim bir cevap verdi
—- Süvari Bey, ilk önce siz ineceksiniz, dedi!!!!
—-NECMİ OLUR MU ÖYLE ŞEY, ZIPLA AŞŞAĞIYA
— Bakın Süvari Bey, eşim bir kaç ay sonra doğum yapacak… ama İlkönce siz inmezseniz aşağıya, beni hiç bir kuvvet siz dahi indiremezsiniz, o derece ciddiyim
GÖZLERİ CİDDİ BAKIYOR DELİNİN..
— canım kardeşim, sözümü dinle ve in diyorum sana…
Hem neden ben inmeyecekmişim ki!!!
— Süvari Bey, siz kasadaki 17.000 usd’yi unutacak adam değilsiniz… Kasadaki parayı bana aldırttınız, çünkü sizin niyetiniz KAPTAN GEMİYİ TERK ETMEZ sözünü cümle aleme göstermek… Beyim DEĞMEZ bu zavallı mobilyacılara… Size ilk defa karşı geliyorum, siz inmeden AŞŞAĞIYA inmeyeceğimi size söylüyorum
Bottaki kurtarma ekibi HADİ GELİN diye kızgınca bağırıyor, rüzgarıın korku verici uğultusunda…
Son hamlemi yapıyorum…
—- NECMİ VALLAHİ İNECEĞİM
—- 24 siz ve 25 ben Süvari Bey…
—– tamam deli oğlan
Adımımı çarmıha atmadan önce sarılıyoruz sonsuzca
HANGİ ROMAN, HİKAYE, FİLM ANLATABİLİR O AN HİSSETTİKLERİMİ…
Adımlarım bir iki aşağıda ve süzülüyor çarmıhta, son 4 basamakta, botun dalga ile yükselmesini bekliyorum, uygun mesafede, onsekiz saatlik maratonun son gücü ile bırakıveriyorum kendimi botun içine…
Yukarı bakıyorum halen ve bir kaç ay sonra BABA olacak gerçek denizci Necmimi çarmıhta ilk basamakta görünce içim rahatlıyor… Hemen iniyor gençliği ile AŞŞAĞIYA…
Bot sahile doğru yol almaya başladığında, geride bıraktığım kızıma elveda diyorum sessiz ve yumru bir acı boğazımda.
Erhan Şengül
7 Ekim 2020
Atlantic Okyanusu