DOLAR 32,6737 0.08%
EURO 35,1974 0.1%
ALTIN 2.446,36-0,04
BITCOIN 20567940,11%
İstanbul
29°

AÇIK

02:00

İMSAK'A KALAN SÜRE

KPT ERHAN ŞENGÜL

KPT ERHAN ŞENGÜL

30 Haziran 2024 Pazar

TANICKA (KÜLKEDİSİ)

TANICKA (KÜLKEDİSİ)
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Istanbul Odessa /Odessa Istanbul arası çalışan yolcu gemileri vardı bundan sekiz dokuz yıl öncesine kadar…

Salı Pazarı (Karaköy) kalkış varışlı, Kaledonia ve Gloria isminde iki hurda bu hatta çalışıyordu,ama nasıl albenileri vardı bilemezsin…

Uçağa atlasan 60 dakikada alacağın yolu 24 /28 saatte gidersin ama ; Bahama Tampico arası Lüks Cruise gemisinde olsan ne yazar ; LOVE BOAT dizisinin tillahını yaşarsın bu bir günde…

Zaten denizi bir türlü sevememiş milletiz ” atlarım uçağa giderim, gemi memi ne uraşçam kardeşim” türümüz ağır bastığından dörtyüz yolcu kapasitesinin diyelim ki en fazla otuzu bizim Türk vatandaşı…Ukranyalı yolcu erkekleri, çoluk çocuğu,, gönlü bir adamda olanları ve evli hanımefendileri koy kenara, geriye kalanlar için imam olsan duramazsın durumu mevcut…

Denizde değilde, limanlarda çalıştığım yıllardı; Patronum Cpt.Ulrich ne zaman ” Ukrayna’ya gideceksin iş var” dediğinde ” uçak bileti alma, gemiyle gider ve dönerim ” derdim.

Garibim patronumda ”Kaptan Erhan gemileri ve denizi özlemiş”diye düşünürdü.

Illychevski limanında (Odessa 45 km ) üç günlük işimi bitirdim.Ertesi gün hareket edecek Kaledonia gemisi için bilet aldım…

Sıcak bir yaz akşamüstü ve günlerden perşembe Odessa limanından canım Istanbul’uma doğru yola çıktık

Alt güvertedeki gece clubunün açılmasına bir kaç saat varken dur bir piyasa yapayım baabından salonun oralarda turluyor ve sağı solu kesiyorum.

Onu gördüğümde cafe’de yüksek bir taburede oturmuş, önünde bir çay fincanı ve öyle meraklı aynı zamanda ürkekçe bakıyor ki etrafa, bir sürü güzel kızın arasında o dikkatimi çekti.

Aslında iflah olmaz bir sarışın hayranıyım…Ancak adımlarım, bu uzun siyah saçlı, güzel ve telaşesi yüzünden okunan kızın yanındaki boş tabureye götürdü beni…

Birkaç manevra sonrası, küçükten bir sohbete başlamayı başardım bu biraz balık eti ve tebesümü ömre bedel çekingen hanımefendi ile…

Odessa Devlet Hastahanesi muhasebe bölümünde çalışıyormuş,, hayatında ilk defa yaşadığı şehrin dısına çıkıyormuş, cuma akşamı Istanbul’a varan gemi pazartesi günü kalkacak yaa;; yine aynı gemi ile Odessa ‘ya geri dönecekmiş, zaten bu üç günde gemide kalacakmış geceleri , çünkü Istanbul otelleri pahalıymış,, SultanAhmet Cami ve Ayasofya’yı göreceği, Topkapı Sarayını gezeceği, ve Roksalana^nın (Hürrem Sultan ) mezarını ziyaret edeceği için çoooook heyecanlıymış,, bir sürü resim çekip arkadaşlarına hava atacakmış ve ben Istanbullumuymuşum, emniyetli bir şehirmiymiş, televizyonlarda Ukrayna’lı kadınların bazen saldırıya uğradığı söyleniyormuş, bu nedenle annesi çok korkuyormuş bu geziden…

Biraz yatıştırıcı konuştum, biraz anlattım Istanbul’umu… O çekingenliği ve merakı eksi artı çizgisinden güvene doğru dönmeye başlamıştı…

—– Yemekten sonra aşşağıdaki clup’te buluşalimmi dedim, votka içeriz

Dolgun yanakları kızardı…

—– Ben , dedi votka içmem ki

—– Olsun dedim, çay içeriz…

Sabaha karşı dört gibi onun kamara kapısının önünden ayrılırken, bildiğin ikimizde sarhoştuk…

Uykudan sonra, gemi Karaköy yolcu salonunun önüne yanaşana kadarda beraberdik, öğlen yemeğinde, sonrasında kahve içerken, Istanbul boğazını geçerken ve o hayran Sarıyer Yeniköy Kandilli sahillerini izlediğinde bir cuma akşamı ılıklığında …

Ben timsahım o yıllarda ; pasaport işlemi Türk’lere önce yapıldığı için, hemen limandan çıkar, taksi ile eve gider, çantamı bırakıp, üstümü değiştirdikten sonra Karaköy’e çabucak dönerim onu liman kapısından alır havasındayım…

” seni bu akşam gezdireyim mi?” dediğimde cevap olarak ilk tanıştığımızda tedirgin halini gördüm endişeli bakışlarında…

—- Erhan, belki çok iyisin sen… Ama bilmiyorum ki belkide o bizim televizyonlarda Ukrayna ‘lı kadınlara vuran, kötü şeyler yapan manyaklardan birisin… Evet bu bir gün çok güzeldi gemide… Ama şimdi ben korkuyorum… Zaten yarın bizim tur var, yarın sabah ve pazar günü, rehber ve grupla beraber, çıkacağım dışarı.

Bir centilmen olarak bize ne düşer!!! Elimi uzattım

—– Bol şanslar Taniçka dedim, İstanbul ‘u çok seveceksin…

Cuma gecesi, cumartesi ve pazar bana çok yavan geçti… Arada sırada hatırladım ” acaba ne yapıyor Taniçka (Tanya)” diye…

Aslında topuksuz giymesine rağmen, benden iki üç parmak uzun olması, o uzun boyuna rağmen Sibel Can gibi yandan belli olan usturmaçaları ve hatta sarışınlıkla alakasının bulunmaması dahi benim onu düşünmemi engellemedi…

Çünkü, o ürkekliği belkide beni cezbetmişti…

Pazartesi sabahı uyandım, tatsız tutsuzum… Bir sonraki işim belki bir hafta sonra… Gayesizim ve boşum bu koca İstanbul’da ve koca hafta boyunca…

Plansız yaşamak cazibelidir.. Ansızın karar verdim, birkaç parça elbise, küçük bir çanta hazırladım, atladım taksiye ve ver elini Selanik Pasajı Karaköy’e… Bilet acentasından üç saat sonra Odessa’ya doğru kalkacak Kaledonia gemisine çek bir bilet dedim, en afillisinden bir kamara olsun…

İşim gücüm yok Odessa’da… Ancak acaba kötü bir adammıydı o diye düşünen Tanya’ya hem sürpriz yapacağım ve hemde timsah olmama rağmen kötü birisi olmadığımı ona göstereceğim…

Pasaport işimi hallettikten sonra, çantamı kamaraya bıraktım. Kafenin bulunduğu salona indim. Onu ilk gördüğüm aynı taburede oturuyordu ve yine bir çay fincanı ile…

— Taniçka, dedim aramızda üç beş adım kaldığında…

Döndü baktı sese doğru ; ben olduğumu anladığında, gözlerinde bir parlama oldu ki sanırsın Venüs gezegeni sana koşuyor…

Beklemediğim bir şekilde ve O’ da hayretle beni beklemediği için sarıldı bana sorgusuz sualsiz…

—— ne oldu Erhan, yine iş var Odessa???

—— yok Taniçka, bu gemide sen varsın!!!

Denizde bir koca gün ve Odessa’da üç unutulmaz gün rüya gibiydi… Taaa ki, patronum Ulrich telefonda ” Ehan ( 4 yıl Erhan diyemedi kibar Almanım) you will fly to China sunday afternoon” (pazar günü Çin’e gidiyorsun) diyene kadar…

Cumartesi sabah uçağı ile İstanbul ‘a dönerken beni havalimanından uğurladı Tanya…

Çok zor geçti Çin günlerim, iş ağır ve hata yapmamam gerek kaldığım 45 gün boyunca…

Akşamları limandan otele döndüğümde, çabuk bir duş ve sonrası yastığa kafayı koyduğumda ansızın uykuya daldığım yorgun geceler…

Arada Tanya’nın maillerini görüyorum inbox’ta, bırak cevap vermeyi, okumak dahi zul geliyor… Bazen açıyorum maili ve kötü bir İngilizce ile yazılmış ” Erhan seni çok özledim, ne zaman Odessa ‘ya geleceksin, bak senin için İngilizce öğreniyorum” cümleleri falan…

Ama içimden cevap vermek gelmiyor…

Venüs yörüngeden çıkınca med-cezir etkisi azalmış anlayacağın… Yaşanmış dört güzel gün diyelim ve noktayı koyalım havasındayım…

Onun mailleri azaldı haftalar ilerledikçe… Eğer selam kelam dahi yazsam ona, umut ümit olacaktı, İstanbul hariç hayatı boyunca Odessa dışına çıkmamış kız için…

Aradan iki yıl kadar geçti, artık aile şirketimizde küçük Arap gemileri işleten bir patrondum ve neden bu işe başlamamışım şımarıklığı üstümde…

Kah Kadıköy’deki ofisimde, kah yabancı limanlarda gemilerin peşinde koşturuyorum…

Birgün messenger üzerinden bir mesaj aldım, kim yolladı bu İngilizce mesajı diye baktığımda ilk önce onu tanıyamadım resimlerden…

” nasılsın Erhan diyordu, bak Facebook’ ta nasıl seni buldum diyordu, iyisin herşey yolundamı diyordu”

bir daha baktım resimlere… Aaaaa bu Odessa’lı Tanya, ama resimler photoshop’lumu ne, çok ince duruyor karelerde … Demek ki mesajıda Google Translate ile yazdı hay deli kız…

Birkaç gün sonra messenger üstünden yaptığımız sohbette, şaşırdım kelimesi yetmez, küçük dilimi yuttum..

Tanya’cık internette bir Amerika’lı ile tanışmış, adam atlamış uçağa gelmiş Odessa’ya, aşık olmuş bizim kıza.

Gerçi adam 60 yaşında ve arada 30 yaş fark var ama, asıl sürprizin büyüğü adam dolar milyoneri bir zengin çıkmış.

Kısa bir süre içinde evlenmişler ; adamın Çin’de ayakkabı fabrikası varmış, Tanya’ya Ukrayna’nın çeşitli yerlerinde dört tane ayakkabı mağazası açmış, bırak kendi hayatını artık ailesinde herkes refaha ermiş.

Taniçka, artık İngilizce’yi NewYork aksanı ile konuşuyor, orada bir Villa’da yaşıyor ve tatillerde Bahama yada Hawai’ye falan gidiyormuş…

Resimlerde çok güzel göründüğünü söylediğim için teşekkür ediyormuş, evet evet iki yıl öncesine göre 20 kilo bırakmış, hahaha bendemi resimleri photoshoplumu sanmışım, evet evet figürü artık çok iyiymiş..

Vayyyy be dedim))) ürkek tavşan turnayı gözünden vurmuş diye iç geçirttim…

Artık yılbaşı, doğum günü falan, birbirine mesaj atan facebook arkadaşıydık)))

Belki bir yıl daha geçti aradan, Nikolaev Ukrayna’da yine bir geminin peşindeyim… İş bitti, herhalde yarın dönerim İstanbul ‘a…

Tanya messenger’ den merhaba diye yazdı o gün tesadüfen…

Cevap verdim ” Amerikalı kız, bende şimdi senin ülken Ukrayna, Nikolaev’deyim, yarın Odessa ‘ya geçeceğim.

—— Aaaaaaa Erhan, Annemi ziyaret etmek için bende bir haftalığına Odessa’ ya geldim. Çok şaşırdım şimdi

—— ya Tanya, rastlantının böylesi

—— ne yapalım Erhan, yarın beraber bir akşam yemeği yiyelim mi?

—— sevinirim Tanya

—— Tamam, ben sana hangi restaurantta buluşacağımızı

yazacağım, yarın akşam yedi gibi beni o restaurantta beklersin

—— Ok, yarın görüşmek üzere

Ertesi gün, daha altıbuçukta bana mesajla ismini gönderdiği yerde onu bekliyordum…

Gözüm kapıda ; tam yedide girdi mekana.

Saçlar yine uzun ama artık siyah değil, sonra anladım ki, resimler ile oynanmamış ; yüksek topuk ve verdiği o bir sürü kiloyla, Odessa hastahanesindeki memur Taniçka, olmuş sana Victoria Secret defilesinden çıkmışta gelmiş Miss Tanya…

Takıları, giysileri saati herşey marka ve en önemlisi havası kendine güveni, attığı her adımda bağırıyor, ben Prensesim diyor…

Yanak yanağa öpüştük… Şaşkın bakışlarım çok hoşuna gitti… Oturduk masaya ; nasılsın, iyimisinlerden sonra, sipariş almaya gelen garsona yiyecek bir şeyler ve onunda onayı ile votka istediğimizi söyledik…

Öyle, böyle değil, gözlerimi alamıyorum hatundan…

—— Erhan, biliyormusun bu restaurantı dedi?

—– yok Tanya dedim, ilk defa geldim

Gözlerini hafifçe kıstı ve beklemediğim bir şekilde sesini yükseltti

—- Erhan, burası üç yıl önce beraber geldiğimiz ilk restaurant… Nasıl unutursun????

Mekanı unutmuşum onamı yanayım, ben tanıdığımda YES/NO demeyi bilmeyen kızın İngilizcesi ile beni dövmesinemi dövineyim bilemedim…

Oh My Gosh’ lar havada uçuşuyor…

Şerefe kaldırılan elli gramlık ilk shut’lar içildi, mezeler ağıza atıldı, azcık gerilen sohbete hafif tebessüm ile yumuşayarak devam ettik ; kocasının çok iyi bir insan olduğunu, ona ilk günden beri bir peri gibi davrandığını, NewYork’ta son model arabası ile dolaşmayı çok sevdiğini, geçen ay uzakdoğu tatili yaptıklarını ama Hawai’den sonra oraları pek sevmediğini, boynundaki bu pahalı şeyi kocasının ilk tanışma yıldönümünde hediye ettiğini falan dinledim.

İkinci shut, devamına üçüncü shut yudumlandı… Eskiden konuşurken yüzü kızaran kız, şimdi susmuyor be birader… Öyle havadan geliyor ki üstüme, eziliyorum bildiğin…

Dördüncü shut sonrası, senden ne haber, yine hayatında sadece gemiler ve yüklermi var, peki bakalım halen çapkınlıklar devam ediyor mu, seni hınzırrrr falan…

Bildiğin ona göre ringe çıkmış iki boksörüz ama gülerek kahkahalar atarak marizliyor beni…

Yahu ne zaman içmeye başladı bu kız, İnşallah sarhoş olmaz telaşem vardı beşinci shut bir dikişte yudumlanırken…

Biraz sessizlik oldu masada, elinde çatalla, salata tabağındaki zeytin tanecikleri ile oynuyordu..

—– Tanya iyimisin, dedim

Kafasını kaldırdı, gözlerini dikti bana, önceden planladığı sözcükleri çakırkeyf olmanın rahatlığı ile başladı bana söylemeye…

—- Erhan, rusçan kötüydü senin, Odessa’dan ayrıldığın o ilk gün ben İngilizce öğrenmek için çalışmaya başladım, sadece senin için…

Hergün ama hergün spor yapmayı görev haline getirdim ve salata, çorba ile yaşadım o eski kilolarımdan kurtulmaya çabaladım aylarca, sadece senin için.

Gülmedim uzunca bir zaman , gülmeyi o kadar sevdiğim halde, çünkü geldiğinde Odessa’ya sana sakladım kahkahalarımı sadece senin için.

Belki 20 belki 30 tane mail yolladım sana, istedim ki seni bekleyen birisi var burada, sen görmedin, okumadın, cevap vermedin, değer vermedin bana

Peki Erhan, söyle lütfen bu kötülüğü bana neden yaptın!!!!

Alkolünde etkisi ile gözleri dolu dolu ve yeşilin en vahşi tonunda ; karşımdaki o kadar güzel bir kadın ki ben bir daha nerede rastlarım böylesine…

Ve o kadar haklı ki söylediklerinde…

Cevap bekliyor benden, kötülük ettiğin bir kadının, hiç bir zaman bunu unutmayacağını kanıtlamak istercesine.

Sözcüklerim hem onu kırmamalı hemde şimdi gerçek hislerimi ona anlatabilmeliyim…

Gözlerimi kırpmadan diktim güzel yüzüne ; saçlarına, gözlerine, hokka burnuna ve boyu posuna… Süzdüm, aşağıdan yukarıya ve yukarıdan aşağıya…

Kısa konuştum…

—- Bak Tanya, ben sana kötülük yapmamışım… Asıl kötülüğü bu gece seni gördükten sonra anladım ki sadece kendime yapmışım…

Yarım saat kadar sonra, onu annesinin evine bıraktım, eşine sadık evli bir hanıma olan tüm zerafetim ile…

Erhan Şengül

02.07.2020

Hong Kong

Devamını Oku

KOKU

KOKU
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Gece saat bir, halen uyuyamadım. Dışarıda hava buz…

Rüzgârın oynattığı balkon kapısından arada bir gelen sinir bozucu gıcırtı sesi, kulaklığımda ki yüzaltmışüçüncü defa dinlediğim, canım Ayla Dikmen’in ” “ANLAMAZDIN” şarkısını fütursuzca bozuyor.

Elele sinemada seyretmiştik” Issız Adam ” filmini…

Hiç ayrılmayacağımıza inandığımız, hep huzurda yüzeceğimize emin olduğumuz günlerdi…

— sen bu adamdın, ama artık bitti, ben senin sonsuza kadar yanında olacak kadınınım, demişti;sinemadan çıktığımızda ve benim gözlerim dolu dolu…

Kulaklığımda, sessiz karanlık odanın çığlığında ve şarkının her tekrarında, o anılar perende atıyor göz çukurlarımda.

Onunla beraber iki yıl yaşadığımız evdeyim ; tek başına , bozgun, yılgın , nefessiz…

Uykuya dalmak için aslında iki duble atmak gerek…

Ama haftalardır yoksunluktan kokusu bile yok…

Bu durumda, rüzgarlı balkona çıkıp, sigara tüttürmeli insan, ama alışamadım bir türlü o illete de…

Rakı yok, sigara yok, para yok,uyku hiç yok, huzur tabii ki yok…

Du bi dakka du, o ne derinden gelen ve kulağımda ki müziği bile bastıran gürültü…

Bir ses mi var, yoksa rüya mı görüyorum!!!

Sıyırdım kulaklığı alelacele ve dikkat kesildim…

Yok yok bildiğin, birisi kapıma küt küt vuruyor …

Allah için, üç aydır ödeyemediğim kira için gelen ev sahibi ilk aklıma düştü …

Yahu bu adamla, iki ay içinde herşeyi kapatacağıma dair 10 gün önce el sıkıştık…

Yatakta doğruldum şöyle bir…

Aylardır, iflas ettiğimden beri merhaba demek için bile Allah’ın kulu uğramadı kapıma…

Gece yarısını geçmiş, kim kardeşim bu saatte!!!

Kapıya doğru yöneldim, gözetleme deliğinden baktım nefesimi tutarak…

Gözümü çektim, sonra tekrar baktım…

Gözlerine inanamamak sözünü şimdi anladım…

Kapının öbür tarafında, hayaliyle şarkılarıı yüzlerce defa dinlediğim, beş ay önce, daha iflasımın ilk günlerinde , “benim bu evden gitmem en iyi karar” diyerek ayrılan kadın duruyordu…

gerçekten ne yapacağımı bilemedim o an…

bir defa daha hızlıca vurdu kapıya…

Apartmanı gecenin bir yarısı ayağa kaldırmaya hacet yok..

Anahtarı sağa doğru çevirdim …

Kapıyı açtım…

kısacık saniyelere sığan , ama kocaman ve uzun uzun konuştuk gözlerimizle ilk bakışta….

—-bir hoşgeldin bile yok mu!!!!

—- estağfurullah, gerçekten şaşırdım…

—- şaşırma benim işte…

yoksa, beni kabul etmeyecekmisin???

Ahh be buğulu gözlüm, ne demek bu fakirhaneye seni kabul etmemek…

Kenara çekildim

—- Lütfen buyur, dedim…

İki yıl yaşadığı eve, beş ay sonra ilk adımını attı…

Sormadan sol tarafa döndü, banyoya girdi, kapıyı kapattı…

Birkaç dakika sonra, banyodan çıktı, kafasını beraber aylarca uyuduğumuz yatak odamıza çevirdi :

Bomboş….

Şaşkınlıkla sordu,

—- Erhan, nerede eşyalar!!!…

—- Sen gittikten sonra, orada uyumaya hacet yoktu, ihtiyaç sahibi birilerine verdim…

Başka soru sormadı…

Adı gibi biliyordu, ikinci elciye üç otuz paraya sattığımı…

—- Sen salonda mı uyuyorsun?

—- Evet, koltuğu açıyorum orada uzanıyorum…

—- Uykum var, senin yatağında yatabilirmiyim?

—- Nasıl bir soru, tabii ki,

—- Sen?

—- Ben neresi olsa yatarım, merak etme!!!

Koridorda, yanımdan geçerken salona doğru, sıkı bir alkol kokusunu duydum.

Sarhoş olduğu için mi bana geldi, yoksa bana gelebilmek için mi sarhoş oldu, hiç bilemedim…

Salona girdi, paltosunu çıkardı…

Yatağa uzanma sesini duydum.

Ben, sözlüye kalkmış ilkokul çocuğu gibi ne yapacağını bilmeden koridor – boş oda arasında bir kaç tur yürüdüm.

Uykuya dalsın, salonda ki ikili koltuğa kaykılır, bu imkansız gece de onu seyreder, hayaller kurarım…

—– Erhannnn

—– Efendim?

—– Lütfen gelirmisin

Salona girdim, belki su isteyecek!!

—- Ne olursun yanımda yat

—- Fakat!!!

—- Fakat falan yok, gel lütfen

Usulca uzandım yanına.

Nasıl zor biliyormusun, onunla berabersin ama dokunmaya dahi çekiniyorsun…

En zor anında seni yüzüstü bırakıp giden kadın, belki sabaha sarhoşluğumu fırsat mı bildin der..

Farkettim ki , bende ki çekingenlik ondada var…

Yüzü bana dönük, sokak lambasından odaya sızan ışıkta, gözleri açık ve bana bakıyor…

Seni benim özlediğim gibi mi özledin beni, demek isterdim… Ama sessiz sancılarda kalmak en doğrusu.

—- Erhan !!!

—- Efendim?

—- Başımı göğsüne koyabilirmiyim, eskisi gibi

Sol kolumu açtım, yağmurda ıslanmış bir serçe kuşu gibi sığındı bana. Örselenmiş bu kız, fırtınalara tutulmuş, üzülmüş ve kaçmış korkularından, bir kısa mola istemiş huzurda…

Derin bir nefes çekti :

—- Allah’ım, bir insanın kokusu hiç mi değişmez, nasıl özlemişim bu anı, dedi….

Sessiz kalmam gerek…

Söylenecek bir sürü kelime var sana…

Ama boşver be güzel kız,üzülen kırılan ben kalayım…

Ansızın huzurla uykuya dalıverdi…

Sabah ondan önce uyandım.

Acabalar aklımda tur atıyor.

Yeniden mi başlıyoruz acaba?

Kahvesini şimdi mi hazırlasam acaba?

Başına neyin geldiğini sorsam mı acaba?

Doğruldu yatakta, sessizce banyoya gitti.

Kendini toparlamış şekilde çıktı banyodan.

Mutfakta ki masaya oturduk beraber.

Hazırladığım kahvesini içerken

—– Erhan, bana taksi çağırırmısın, dedi

—– Gidecekmisin?

Gözleri başka yerlerde, bütün gece göğsümde huzurla uyuyan sanki o değil, burada olduğuna bin pişman, sanki 10 dakika daha bu evde kalsa, barajlar yıkılacak, yanardağlar lav fışkırtacak, bombalar patlayacak …

—– Tamam, senin dediğin gibi olsun, dedim…

Balkona çıktım…

Birkaç dakika sonra, taksi evin önündeydi.

Yavaşça evin kapısını kapattı.

Huzursuz hayatına geri döndü….

Erhan Şengül

05.07.2023

Atlantik Okyanusu

Devamını Oku

ANNEM ANNEM

ANNEM ANNEM
0

BEĞENDİM

ABONE OL

1 – Ukrayna Kiev’li SVETA ile sekiz yıl evli kaldım.. Kızım İnci’nin annesi… Hikaye uzun ama kısaca olmadı bir türlü diyelim, ayrıldık medeni bir şekilde…

2 – Sonra internette Alina ile tanıştım… Sevastopol, Ukrayna’ lı, İki ay falan yazıştık… Ben onu beğendim, o bana güvendi… Gelsene dedim, beraber tatil yapalım…

Geldi… Foça’ya gitmek için onu Adnan Menderes ‘te karşıladım…

Otele vardık… Kayıt yaptırıyoruz resepsiyonda… İsmini gördüm pasaportunda : SVETA

Sordum bu ne!!!

—– Alina internet isim dedi , gerçek Sveta..

Bir yıl beraber yaşadık… Hep Aliş dedim ona.. Sonra evlenmek istedi… KAÇTIM..

Biraz zaman geçti, iş için Sevastopol’a gittim… Helallik dilemek için aradım buldum onu..

—–Senden sonra o kadar kötü günler yaşadım ki dedi, ben seni affetsem, o zaman yanımda olan ANNEM yaşadıkça seni affetmez…

3 – Yine internet falan… Macerada seviyorum, Ukranya’da küçücük bir kasabadayım Komsomolsk isminde… Yeni kahramanımın ismi ne!!! Hadi yaaaa diyeceksiniz : SVETA…. Vallahi doğru)))

İki yıl sürdü aşk meşk işleri… Tanıştığımızda şımarık paralı bir ukalaydım… İflas ettim… Ofisi, cebimde sadece demir liralar kalmışken kapattım… telaffuz etmekten korktuğum bir borç sırtımda.. Şaşaalı günler bitti…

O ise, eşyasını topladı Kartal’daki evimizden, çekti gitti çulsuzdan…

Son koca 15 yılda üç Ukranya’lı hanımefendi vardı hayatımda ve bizim Ayşe, Fatma benzeri hepsi SVETA

Annemle muhabbet ediyoruz…

— Oğlum Ukranya’lı kadınları çokmu beğeniyorsun?

Heşeyimi bilen anacağıma diyorum ki

— Evet be Annem

— Tamam karşı değilim Ukranya’lı kızlara, bulursan yakışanı, hoşgeldi ailemize… Ama senden bir ricam var..

— başım üstüne anam

— artık hiç bir SVETA olmayacak hayatında..

—- Söz SANA )))

Bu konuşmadan birkaç ay sonra.. Odessa’da, 80’ler, 90’lar çalan bir pub’ın barında, sakin bir akşam, taburede votka, meyvadayım…

Sol tarafıma bir afet geldi ki sormayın gitsin… Sarı saçları kahküllü ve omuzlarda dans ediyor, gözlerine mavi demek günah, bildiğin lacivert bakıyor… O’da benim gibi tek başına.

Üç beş dakika sonra hafifçe döndüm ona

—- privet ( merhaba) dedim

Küçük bir tebessüm ile

—- privet, dedi Martini Rosso kadehini hafifçe bana doğru kaldırırken

Offffffff, bildiğin kaleciyide geçmiş, boş kaleye topu süren santrofor kıvamındayım.

—- Kak tybe zavut ( ismin ne) dedim muhabbet yürüsün diye…

Lacivert gözlerinden ılık kıvılcımlar saçarken

—- S V E T A deyiverdi ya laaaa ((((

Anacığımın ricası aklımda, taburedeki popomu soldan sağa kafamla beraber çeviriverdim mağrur)))

— elveda bütün Sveta ‘ lar)))

Time for Olha’s😎

ANNEM ANNEM SENİ ÇOK SEVİYORUM

ERHAN ŞENGÜL

10. 05. 2020

Hint Okyanusu

Devamını Oku

PORT GENTIL

PORT GENTIL
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Hafta sonu şeysi))

İlk kitabım OLHA’nın, kenar – köşede kalmış bir eski hikayesini sizinle paylaşmak istedim… Okumayanların canı, okuyanların gözleri sağolsun… mNot: resim de arka tarafta gözüken Gaviscon şişesi, midemizin stres seviyesine bir ışık tutuyor 🤭🌊😂

PORT GENTIL

Denizci olmama ve dünya coğrafyasını çok iyi bilmeme rağmen Port Gentil ismini oraya gidene kadar duymamıştım.

Batı Afrika’da Gabon’a ait, kasabadan hallice, Fransızca’nın ana dil olduğu küçük bir liman şehri…

İki veya üç gün kalacağız ve oraya ait hatıraları da hafızama kazımak için, dışarı çıkmak, keşfetmek istiyorum.

Rutin işler bittikten sonra, akşamüstü birkaç kontrattır birlikte çalıştığım Levent Kardeşim ile beraber ( hem üçüncü – ikinci kaptan, hemde ikinci kaptan-süvari olarak görev yaptık) şehir merkezine doğru yola çıktık.

Bir-iki yere baktık ama pek hoşlanmadık. En sonunda küçük bir dans pisti ve yine küçük bir barı bulunan, içinde emekli ve macera arayan Fransız ablaların haricinde herkesin siyahi olduğu bir mekana kapağı atıyoruz.

Kapının karşısında L koltuk var, biralarımız ve tekila shutlarımız elimizde oraya oturduk ve sancak – iskele radar anteni gibi ortamı kesmeye başladık.

Fakat dans eden siyahi kızlarla göz göze gelmek veya Fransız ablalar ile flört etmek için dahi bayağı bir hallice içmek gerekecek))

Ortam o derece umutsuz…

Levent ” Abi ben dans etmeye kalkıyorum” dedi ve piste doğru yürüdü…

Ben tek başıma otururken, kapı açıldı ve bir azize süzüldü içeri…

Simsiyah saçlar bele doğru parlayarak akıyor, buğday ten, beyaz ve hemen dizüstü bir etek, omuzlar açık askılı bir beyaz bluz ve ayaklarında ince topuklu bir afet… Turist ama nereli!!!

Benim kafamı döndürüp baktığım gibi herkes izliyor gözleriyle ve nereden çıktı şimdi bu güzellik diyor muhtemelen Fransız ablalar)))

Bingo ; benim oturduğum L koltuğun uzun kısmına doğru yöneldi, elindeki minnak havalı çantasını bırakıverdi ve hiç oturmadan dans edenlerin arasına karıştı…

Latin müziğin ritmine uygun ettiği dansın sonrasında koltuğa geri döndü şahane şey… Bizim Levent halen dans ediyor…

Çantasını açtı, sigara paketini çıkardı, ben yatmışım pusuya ; sigara kullanmadığım halde kanımızda çakallık olduğundan herdaim yanımda bulunan Zippo’yu çakarak uzattım.

Yan döndü, hafif tebessüm ile yaktı sigarasını, ilk nefesi çekti ve

— Thank you, dedi…

Hah ; İngilizce konuştu, demek ki Fransız değil.. Slav ırkından olmadığınada eminim… Eğer, Latin değilse bende birşey bilmiyorum… Kosta Rica’lı olabilir, veya Meksikalı, ve hatta Brezilya ‘lı olması bile mümkün..

Merakıma mucip oldu, sormasam çatlarım ve hem konuşmaya başlamak için yoldur)))

—- Where are you from ( Nerelisin) dedim???

Döndü bana ; benim elimde bira bardağı, ve güzel olduğunuda biliyor hatun ; gururla cümle çıktı ağzından

—- I am from TURKEY, deyiverdi 😳😳😳

Bakın, vatanımdan dünyanın yedi düvelinde insanlar ile tanıştım. Arjantininden, Japonyasına, Avustralyasından Perusuna her yerde Türklere rastladım.

Ama birisinin Türk olduğunu öğrendiğimde elimdeki bira bardağını düşürecek kadar hiç bir zaman şaşırmamıştım… Abi Allahın Port Gentil’indeyiz…

— Türk’müsün diye inledim adeta…

Bu sefer şaşkınlık ve dumur hanım kızımızda)))

Leven’te masaya döndü ve saatlerce sürdü sohbet bu harika gecede…

Tamamı ile, maceraperest ruhlu, hali vakti yerinde, dünyayı gezen Ankaralı bir hanımefendi olduğunu öğrendik.

O geceye ait asıl dumur ; dünyanın ücra bir köşesinde olan bu tanışıklıktan hemen sonra biz iki çakal oldukmu sana MAHALLENİN MÜKREMİN ABİSİ ve o havalı güzelde oldumu SEMTİMİZİN UTANGAÇ KIZI))

Gecenin sonunda, onu kaldığı pahalı otele bırakırken, özlediği Biber Dolmasını tatmak üzere yarın öğlen yemeğinde gemiye gelmesi konusunda sözleştik…

Ancak başka büyük bir problem nedeniyle liman polisi ne bizim tekrar gemiden dışarı adım atmamıza izin verdi ve nede kızımız liman kapısından içeri girebildi 😢😢😢

Geriye kalan; 20 sene sonra olayı hatırlayıp, sadece kaleme aldığım bu satırlar oldu

Erhan Şengül

30 Mart 2020

Hint Okyanusu

Devamını Oku

İHANET’İN ŞEKLİ ŞEMALİ

İHANET’İN ŞEKLİ ŞEMALİ
0

BEĞENDİM

ABONE OL

İHANET’İN ŞEKLİ ŞEMALİ, İSTER FİZİKSEL , İSTER ŞEFTALİ

Delikanlı çok mahçup; söze nasıl başlayacağını, sevdiceğinin gözlerine nasıl bakacağını bilmiyor!!!

—- Afitap, lütfen beni affet , sana karşı çok büyük bir hata yaptım…

—- Mükremin’ciğim, ne oldu bir tanem, söyle bana tane tane

—- Dün gece evde çok içtim, sonra ayaklarım beni Aksaray’ın kirli bir sokağına götürdü, orada beşinci sınıf bir barda içmeye devam ettim.

Sonra beynim devreden çıktı; ben de Moldovya’lı bir kızla o bardan çıktım, otele gittik ve seni Aldattım…

Çok pişmanım , bağışla beni

—– Mükremin’ciğim, lütfen üzülme, herşey düzelir…

Sonra Afitap, sevecen ve yapıcı tavrıyla devam etti…

—— Şeyyyy, Mükremin aslında benim de sana bir şey söylemem gerekiyor

—– Afitap gerçekten kızmadın mı 🥰🙏😍

—– Mükremin, bugün günlerden ne?

—– Çarşamba

—– Mükremin, Cumartesi günü düğünüm var, sen de beni bağışla

—– ☹️🥺😮😭😥

Erhan Şengül

16.05.2024

Hint Okyanusu ( 37 derece, yanıyorum)

Devamını Oku