DOLAR 32,9949 -0.11%
EURO 35,8195 -0.26%
ALTIN 2.528,010,83
BITCOIN 22343530,73%
İstanbul
25°

AÇIK

02:00

İMSAK'A KALAN SÜRE

Milli şehidimiz Kaymakam Kemal bey

Milli şehidimiz Kaymakam Kemal bey

ABONE OL
10.04.2023 17:36
Milli şehidimiz Kaymakam Kemal bey
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Değerli Arkadaşlarım,

Tarih anlatıyoruz çünkü geçmişte yaşanılan hadiseleri tekrar tekrar yaşıyoruz.

İktidar ve Ana Muhalefetin adaylarına bakınız..

Türkiye’nin nereye sürüklenmeye çalışıldığını görürsünüz.

Batı bu gün olduğu gibi 104 yıl önce de içimizdeki işbirlikçileri vasıtasıyla hazırlanan senaryoları uyguluyordu.

Geçmişten adam hisse kaparmış… Ne masal şey!

Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?

“Tarih”i “tekerrür” diye tarif ediyorlar;

Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?

Ne kadar güzel bir anlatım..

Sanki Tarihe altın harflerle işlenmiş gibi duruyor.

İstiklal Marşı Şairimiz Mehmet Akif Bize 90 yıl öteden haykırıyor :

“Beş bin senelik kıssa, yarım hisse mi verdi?” diyor.

Okumayan, tarihini, kültürünü, sanatını bilmeyen, Batı’nın hazırladığı resimli spot cümlelerle “Atatürkçülük, Türkçülük, Milliyetçilik veya Devrimcilik” yaptıklarını sanan kardeşlerimiz ne yazık ki, “ Beş bin senelik kıssa”dan, yarım hisse bile alamıyorlar.

Ne olur okuyalım, öğrenelim. geçmişimizi bilemezsek hafızasını kaybetmiş insanlara benzeriz.

BATI’NIN PLANLARI HİÇ DEĞİŞMEZ

Değerli Arkadaşlarım,

Batı’nın planlarının adı o gün için “Şark Meselesi”ydi. Şark Meselesi “Önce Türksüz Balkanlar, sonra Türksüz Anadolu” anlamında kullanılıyordu.

Şark Meselesi 1821’den 1922’ye kadar devam etti ve Balkanlarda 12 Milyon Anadolu’da 8 Milyon Türk’ün acımasızca Soykırıma tabi tutulmasıyla sonuçlandı.

Balkanlar da yaşayan Türkler katledildi. Türkiye7ye intikal edebilen 5-6 milyon Türk Türkler’den büyük ölçüde arındırıldı.

Balkanlar bizim için bir vatandı. Balkanlar’da bir vatan kaybettik.

Türksüz Balkanlar bitti sıra Türksüz Anadolu’ya geldi Şark Meselesi Sevr ile nihai hedefine ulaştı. Ancak Mustafa Kemal Paşa ve silah arkadaşları Sevr’i yırtıp attılar.

Büyük Kurtarıcı’nın ebediyete intikal ettiği günden bu yana Batı’nın planları içimizdeki siyasiler eliyle aynen yürütülüyor.

Şark Meselesinin adı Büyük Ortadoğu projesi oldu. Bazı AKP’liler “ABD AKP’yi iktidara getirdiğini” söylüyor. AKP Genel Başkanı “Biz B.O.P.’nin Eş başkanıyız” diyor.

Türkiye durduğu yerde Siyasiler eliyle içeriden ve dışarıdan kuşatma altına girdi. Siyaset bu durumu dizayn ederek Türkiye Cumhuriyetini Şark Meselesinin yarım kalan hesabı olan “Türksüz Anadolu” ya doğru hızla götürüyor.

Türklerin tecrit edildiği ve Soykırıma tutulduğu bir Anadolu’ya doğru giderken Türkiye cumhuriyeti tahrip ediliyor. 2 liraya mal edilmesi 5 liraya yenmesi gereken domates tezgahta 35 Taze fasulye 40-50 liraya satılıyor. Diğerleri de hakeza aynı şekilde gerçek enflasyon %300 iken gazeteler ve Tv’lerde enflasyon %50 gibi gösteriliyor.

Tüm bu ihanet rüzgârları eserken bunların bedelini de gerçek vatanseverler kollarına veya ayaklarına zincirler takılarak ödüyor.

Değerli Arkadaşlarım,

Şimdi zaman tüneline giriyor çok değil 104 yıl önce yaşadığımız acı bir hadiseyi anlatıyoruz.

Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey, Sirkeci Gümrük Salonu müdürlüğünden emekli ve Rusumu-Meclisi katiplerinden Arif Bey ile Rodoslu Şeyh Vasfi Efendi’nin kızı Nazife Hanım’ın oğludur 1884 yılında Beyrut’ta doğdu. . Rodos Medrese-i Süleymaniye mektebinde ilk, Rodos Lisesi’nin Orta kısmında, Antalya ve İzmir Liselerinde okudu. Mülkiye’den pekiyi derece ile mezun oldu.

24 Temmuz 1908’de II. Meşrutiyet’in ilanından bir gün sonra, Mekteb-i Mülkiye-i Şahane’den mezun olmuştur. 1908’de Beyrut Vilayeti Maiyet Memurluğuna dahil oldu. Babası, Sirkeci Gümrüğü Yolcu Salonu Müdürü Arif Bey’dir. Arif Bey, aslen Yenişehir Teselya eşrafındandır.

Kemal Bey, 1909 yılında Cezair-i Bahri Sefid (12 Adalar Valiliği) maiyet memurluğunda stajını bitirip kaymakam olmuştur. Bununla birlikte bir yıl Rodos İdadisinde Türkçe ve Sosyal Bilimler öğretmenliği yaptı.

Bu arada 9 Kasım 1908’den 3 Ocak 1909’a kadar Mergab ilçesi kaymakam vekilliğinde, 9 Şubat 1910’dan 14 Ekim 1910’a kadar Rodos Lisesi muallimliğinde de bulunmuştur.18 Aralık 1911’de asıl mesleğine dönerek sırasıyla Doyran, 1912’de Gebze, 1913’de Karamürsel, 1915’de Boğazlıyan Kaymakamı olmuştur. Boğazlıyan kaymakamı iken, 1915’ten 1916’ya kadar Yozgat Vilayeti mutasarrıf (Vali) vekilliğinde de bulunmuştur. 1916’da Batraski-Şam ilçesi kaymakamlığına, 26.10.1916 İzmit Sancağı Muhacirin Müdürlüğüne atanmıştır. (1)

KAYMAKAM KEMAL BEY’İN BİRİNCİ YARGILANMASI VE BERAATI

Sevgili okurlar,

Bunun üzerine özellikle Kemal Bey’in görev yaptığı Yozgat ve Boğazlıyan çevresinde Ermeni tedhiş faâliyetleri yoğunluk kazanmıştır. Kemal Bey, kendisine tevdî edilen görevin bir gereği olarak bu tedhiş faaliyetlerine (5) engel olmaya çalışmış, bir taraftan da Ermenilerin Îran üzerinden Anadolu’ya geçirmeyi başardığı ve büyük bir ihtimalle, isyanlar esnâsında Müslümanlara karşı kullanmayı planladıkları Rus yapımı pek çok sayıda silâh ve cephaneyi ele geçirmiştir. (6)

Yâni sonuç olarak Mehmet Kemal Bey devletin güvenliği ve bekası adına sorumluluk almış ve Ermenilerin Müslümanlara karşı planlamakta oldukları katliamlara engel olmak adına İstanbul’dan kendisine verilen emirleri yerine getirmiştir. (7)

470 yıldır Ermenileri devletin tepesine taşımış, “Milleti Sadıka” adıyla değerlendirerek her türlü imkanı tanımış Osmanlı Hükumeti Ermenilerin güvenliklerinin sağlanması ve geride bıraktıkları mal ve mülklerin teminat alınması için “Terk Edilmiş Mallar Komisyonu” (Emval-i Metruke Komisyonu) adında bir komisyon oluşturarak çeşitli emirler ve genelgelerle Ermenilerin güvenliğinin sağlanmasına çalışıldı. Ayrıca kötü niyetli uygulamaları tespit etmek ve kanuna aykırı davrananları Harp Divanı’na vermek için de vilayetlerde tahkikat komisyonları kuruldu.

Boğazlıyan Kaymakamlığında bulunduğu sırada, menkul (taşınır) ve gayr-ı menkul (taşınmaz) bir takım Ermeni mallarının yağma edilmesinde ihmali ve teşviki görüldüğü kanaatiyle Ankara Vilayeti Meclis-i İdaresi’nin 22 Ocak 1916 gün ve 185 sayılı lüzum-u muhakeme kararı ile vazifeden el çektirilmiştir.

Kemal Bey, Konya İstinaf Mahkemesi’nde yapılan mahkeme sonunda (25 Temmuz 1918) itham edildiği suçlardan berat etmiş ve azil kararı kaldırılarak ve Tarım Müfettişi olarak görevlendirilmiştir.

KEMAL BEY’E İHMAL’DEN CEZA VERİLMESİ

Değerli Arkadaşlarım,

Kemal Bey, İzmit Sancağı Muhacirin Müdürü iken Boğazlıyan Kaymakamlığında bulunduğu sırada menkul ve gayrimenkul Ermeni mallarının yağma edilmesinde büyük ihmali görüldüğü iddiasıyla Ankara Vilayeti İdare Meclisi’nin 8 Ocak 1917 gün ve 185 sayılı, Şûra-yı Devlet’in de 12 Nisan 1917 tarihli lüzum-u muhakeme kararıyla görevinden azledilmiştir.

Terk edilmiş Ermeni mallarından satın aldığı için 7 Ekim 1917’de 3 ay hapis, 4 ay rütbe ve memuriyetten uzaklaştırma cezasına çarptırılan Kemal Bey, Konya İstinaf Mahkemesi’nde dâvâ açarak karara itiraz etmiştir. Mahkeme, memurların “emval-i metrukeden mal satın almalarını yasaklayan bir emir ve kanun bulunmadığı” gerekçesiyle 25 Temmuz 1918’de Kemal Bey hakkında beraat kararı vermiştir.

Konya’da görülen dâvâda cinayetten bahsedilmediği gibi, Yozgat tehciri ile ilgili soruşturmayı tamamlayan Tetkik-i Seyyiât Komisyonu’nun raporunda da Kemal Bey’in cinayet işlediğine veya cinayete azmettirdiğine dair herhangi bir kayıt yoktur.

KAYMAKAM KEMAL BEY’İN İDAMINA GİDEN YOL

Değerli Arkadaşlarım,

Hürriyeti İtilaf Ermeni işbirliği ile gerçekleşen ilk şehadet Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Beyin idamı olmuştu. Ermeni göçü sırasında Boğazlıyan’da Ermenileri öldürttüğü öne sürülen Kemal Bey 30 Ocak 1919’da Zer’iyyat Müfettişi olarak görev yaparken Konya’da yeniden tutuklanmış ve İstanbul’a getirilmişti.

Sanıklar arasında evkaf memuru Feyyaz Ali Bey, Yozgat Jandarma Tabur Kumandanı Binbaşı Tevfik Bey ve üç de polis vardır. Kaymakam Kemal Bey’in duruşması 5 Şubat 1919’da Mahmut Hayret Paşa Divan-ı Harbi’nde başlamış, daha sonra başkanlığa Ali Fevzi Paşa, 18 Mart’ta onun istifa etmesiyle de Mustafa Nazım Paşa getirilmiştir.

Fethi Okyar’ın “en hunhar canavarlar tıynetinde yaratılmış bir cellat’ (23) olduğundan bahsettiği bu Mustafa Nazım Paşa, Nemrut Mustafa Paşa adı ile tanınan Kürt Mustafa Paşa değildir. Ama bu İngiliz işbirlikçisinden farklı bir adam da değildir. Mahkeme heyeti Milli şehidimiz Kemal Bey’in ifade ettiği gibi “ecnebilere yaranmak için” hukuku ayaklar altına almış ve Ermeniler’in istedikleri kararı vermiştir.

6 Kânun-u evvel 1918 tarihli İkdam Gazetesi’nin haberine göre “Ermeniler’in tehcir ve topluca öldürülmeleriyle meydana getirdiği mezalimden dolayı hakkında vâki olan şikâyetler üzerine tevkif edilen, Kemal Bey’i idam etmek için mahkeme heyetinin en az Ermeni Patrikhanesi kadar gayret sarfettiğini söyleyebiliriz.

Kemal Bey’in dâvâsına katılan toplam 28 şâhidin sadece 4’ü savunma şahididir. Çünkü mahkeme İstanbul dışından gelecek bütün tanıkların yol masraflarının karşılanmasına dair karar almasına rağmen, müdafaa şahitlerini bu kararın dışında bırakmıştır.

Bu bakımdan Kemal Bey’in lehine ifade verecek şahitler mahkemeye gelememişlerdir. Savunma avukatlarının, tanıkların ifadelerinin istinabe yoluyla, yani bulundukları yerlerdeki mahkemeler tarafından alınmasıyla ilgili talepleri de dikkate alınmamıştır. (24)

Duruşmaya katılan 28 şahitten 4’ünün savunma şahitleri ise 4 Miralay Şahap, Halil Recai, Mehmet Nedim ve Yozgat eski Mutasarrıfı Cemil Bey’lerdir.

Miralay Şahap Bey İngiliz vatandaşı bir Müslüman dır. Mahkemeye kimin tarafından çağırıldığı bilinmeyen, bu 4 şahidin 3’ünün Kemal Bey lehinde veya aleyhinde bir ifadeleri yoktur. Nasıl bir kumpas kuruldu ise Halil Recai Bey de Kemal Bey’in aleyhinde ifade vermiştir. Geri kalan 24 şahidin tümü de Ermeni’dir!

Patrikhane’nin bulup, Patrikhane’nin getirip götürdüğü ve tabiî Patrikhane’nin hazırladığı (25) bu şahitlerin çoğunun ifadesi savcı tarafından bile şüphe ile karşılanmıştır. Savcı Sami Bey’in hazırladığı iddianameye tamamen iştirak ettiğini beyan eden (26) dava vekili Leon Remzi Efendi, Yozgat’ta katledildiği iddia olunan akrabalarından 115 kişinin vekili sıfatıyla mahkemede bulunduğunu söylemiştir. Fakat elinde ne vekâletnâme vardır, ne de ilgili mahkemeden katledildiğini iddia ettiği akrabalarının vârisi olduğuna ilişkin bir belge alabilmiştir! Bu adam savunma avukatlarının itirazlarına rağmen, Yahudi olma ihtimali bulunan savcı Sami Bey’in kararı ile müşteki yani şikâyetçi sıfatıyla duruşmalara katılabilmiştir! (27)

İşgal kuvvetleri ile yakın ilişki içinde olduğu anlaşılan bu Leon Remzi, daha sonra Örfî İdare Mahkemesi’nde Mıgırdıç Çaylak Efendi ile birlikte Nemrut Mustafa Paşa’nın avukatlığını yapacaktır. (28) Aynı şekilde yine dâvâ vekillerinden olan Himayak Hüsrevyan ile Sürenyan da öldürüldüğünü iddia ettikleri Ermenileri temsil ve dâvâcılara vekâleten duruşmalara katıldıkları hâlde mahkemeye veraset veya vekalet belgesini sunamamışlardır. (29)

Her ikisi de herhâlde Patrikhane’nin bir tertibi sonucu gönderilmiş olmalıdır. Bunlardan Himayak Hüsrevyan, Ermeni Patrikhanesi’nin cismani meclis üyesidir. Türk topraklarında bir Ermenistan kurmak için yürütülen faaliyetleri sevk ve idare edenler arasında bulunan Hüsrevyan 1920 Nisan’ında Azerbaycan İçişleri Bakanları’ndan Behbud Han Cevanşir’i şehit eden Torlakyan’ın da avukatlığını yapmıştır. Mahkemede Türk Milleti’ne kin kusan Hüsrevyan, ihanetlerinin cezasını çekmekten korktuğu için büyük zaferden sonra Türkiye’den kaçmıştır. (30)

Şâhitlerden Mıgırdıçoğlu Serkis ile Ojeni Varvaryan kızı Kazaros’un ifadeleri savcı tarafından bile çelişkili bulunmuş, “önceden yazılıp ezberlenmiş” bir ifade olarak değerlendirilmiştir. Ohannesoğlu İstepan, önce binlerce Ermeni’nin öldürüldüğünü, mahallesindeki bütün Ermenilerin katledildiğini söylemiş, fakat öldürülen bir kimseyi görüp görmediği sorulunca “kimseyi görmedim” demiştir! Şâhitlerden Aznif, tehcir sırasında 13, Artin veledi Agop da 12 yaşında bir çocuktur. (31)

Yozgat Jandarma Komutanı Tevfik Bey ile Evkaf Memuru Feyyaz Bey, Kemal Bey’in suç ortağı oldukları iddiası ile yargılanmışlardır. Şahitlerden Leon Nahabetyan, Keller köyünde Kemal ve Tevfik Beylerin 4 kişiyi bizzat öldürdüklerini söylemiştir. B(32) u iddia Antranik tarafından da tekrarlanmıştır. Aynı kişi tarafından tembihlendiği anlaşılan Agop oğlu Artin, önce Kemal Bey’i Keller köyünde nargile içerken gördüğünü söylemiş, sonra ilk ifadesini unutup Sırçatekirde ayran içerken gördüğünü beyan etmiştir. Oysa Kemal Bey Keller köyüne hiç gitmemiştir, nargile içmek gibi bir alışkanlığa da sahip değildir. (33)

Bu Agop oğlu Artin önce yaşının 12 olduğunu söylemiş, sonra 17’ye çıkarmıştır. İddiasına göre jandarmalar Keller köyünde birçok kişiyi öldürmüşlerdir, kendisi de kaçıp Kayseri’ye gitmiştir.

Savcı Sami Bey, bu beyan üzerine tanığa Tetkik-i Seyyiat Komisyonu’nda verdiği ifadeyi hatırlatmak zorunda kalmış ve komisyonda verdiği ifadede bacağından yaralandığını ve ıstırabından ölü gibi yıkıldığını söyleyen bir kimsenin nasıl Kayseri’ye kadar gelebildiğini sormuştur. Agop oğu Artin’in cevabı şöyledir: “Allah tarafından bir kuvvet geldi! Yaranın acısını Kayseri’ye kadar duymadım!” (34)

Mahkeme üyelerinden Kürt Mustafa Paşa işte bu sırada duruma müdahale etmiş ve yalancı şâhidi kurtarmak için akrabalarından kimlerin öldürüldüğünü söylemesini istemiştir. Şâhidin “amcamın kızı, oğlu” dedikten sonra duraklaması üzerine Kürt Mustafa yeniden devreye girmiş ve “ananı, babanı, hepsini söyle” diyerek anasının, babasının kesildiğini hatırlayamayan Agop oğlu Artin’e öldürüldüklerini hatırlatmıştır. (35)

Kemal Bey’in bütün kadınların öldürülmesini emrettiğini söyleyen Ojeni Varvaryan adında, 13-14 yaşlarındaki bir şâhit, bu emir üzerine bütün kadınların kesildiğini anlatmıştır. Savcının “bütün kadınların kesilmesi emredildi ise siz nasıl kurtuldunuz” yolundaki sorusuna da “Allah’ın lütfuyla” cevabını vermiştir. Öğretilmiş yalancı şahit saldırı sırasında başından yaralandığını söylemiş fakat doktor raporu Ojeni’nin yalan söylediğini ortaya koymuştur. (36)

Şahitlerden Manastırlı Halil Recai Bey, tehcir sırasında Ankara’da bulunduğunu, Yozgat olayları hakkında bilgisi olmadığını, fakat Kayseri’deki Miralay Şahap Bey’den kendisine “Yozgat’ta 2-3 bin Ermeni’nin öldürüldüğüne” dair bir telgraf geldiğini söylemiştir. Fakat İngiliz vatandaşı olduğundan daha önce bahsettiğimiz Miralay Şahap Bey, böyle bir telgraf yazmadığını ifade etmiştir. (37)

Bir başka şâhit Alis isminde bir Ermeni kadındır. Kemal Bey’in suç ortağı (!) olarak yargılanan Evkaf Memuru Feyyaz Bey bu kadının Tahkik-i Seyyiât Komisyonu’nda verdiği ifade sebebi ile tutuklanmıştır.

Komisyonda, Yozgatlı olduğunu, tehcir sırasında Yozgat’ta bulunduğunu, Feyyaz Bey’in Ermenileri öldürüp mallarını aldığını gözleriyle gördüğünü, ayrıca adamlarıyla birlikte Ermeni mahallesindeki evine gelerek kendi eşyalarını da gasp ettiğini anlatan Alis mahkemede başka bir ifade vermiştir.

Bayan Alis mahkemede Yozgatlı değil İzmit Bahçecikli olduğunu, tehcir sırasında da Yozgat’ta bulunmadığını söylemiştir! Feyyaz Bey’i Yozgat’ta değil, İstanbul’da tanıdığını ifade eden Alis devamla demiştir ki:

“Birgün dükkânıma gelen Yozgatlı bir arkadaşım ‘Ermenileri öldüren bu adam’ diye Feyyaz Bey’i gösterdi. Takip ettim. Feyyaz Bey’i Londra birahanesinde görünce Galatasaray Polis Merkezi’nden aldığım polisler vasıtasıyla adalete teslim ettirdim. Başka bir şey bilmiyorum.”

Alis önceki ifadesini hatırlatan savcıya şu cevabı vermiştir: Feyyaz Bey’i polise yakalatmak için yalan söyledim! (38)

Feyyaz Bey’in bu kadınla ilgili ifadesi ise şöyledir: “… Bu matmazel haber vermiş, Tetkik-i Seyyiât Komisyonu’na geldiğimde bunu gördüm. O gün çıkan Ermenice gazeteler, Yozgatlı Ermeniler’i kulübe davet etti. hepsi komisyona geldiler. Yanıma Vahan isminde birisi geldi ve para vermezsem aleyhimde şâhidlik yapacağım söyledi. Ben de verdim ve polise müracaat ettim. Polis de Vahan’ın üzerindeki numaraları daha evvelden alınmış paraları buldu ve Vahan’ı tevkif etti.’ (39)

İşte duruşmalar, Ermeni Patrikhanesi’nin tedarik ettiği bu şâhitlerle devam edip gitmiş, savunma avukatlarının yalancı şâhitler hakkında adlî işlem yapılmasıyla ilgili talepleri de kabul edilmemiştir. Kemal Bey’e ve diğer sanıklara kendilerini savunmaları için yeteri kadar zaman verilmediği hâlde, kendisine ezberletilenleri anlatıp duran yalancı şâhitlerin iftiraları dikkatle dinlenip zapta geçirilmiştir.

Mahkeme, Patrikhane tarafından Kemal Bey’i astırmak için programlanmış şâhitlerin en saçma iddialarını dahi incelediği hâlde, Jandarma Komutanı Tevfik Bey “Mersinde Yunan Konsolosu vasıtasıyla Terzili köyüne bir top getirildiğinden” bahsetmesine rağmen (40) reis bu top meselesi hakkında bir tek soru bile yöneltmemiş hukuk ile alakası bulunmayan düzmece bir yargılamanın sonunda Kemal Bey 8 Nisan 1919 da idama mahkûm edilmiştir.

Herhangi bir delile dayandırılamayan kararda yalancı şahitlerin iftiraları esas alınmıştır. Divan-ı Harb-i Örfî kararları temyize tâbi tutulmadığı için de cezanın hukuka uygun olup olmadığı denetlenememiştir.

Milli Şehit Kemal Bey’in yargılandığı Nemrut Mustafa Paşa Divanı Harbindeki son sözleri şudur; “Düne kadar hakimler heyeti halin

de olan sizler, şu dakikada bir tarih mahkemesi sıfatını almış bulunuyorsunuz. Ermeniler tarafından öldürülen dindaşlarının ve soydaşlarının matemi Müslümanların yüreklerini sızlattığı ve her gün gelen kara haberlerin halkı tahrik etmekten geri kalmadığı malumdur.

Ermeniler ise, Rus Ordularının kah önüne geçerek, kah arakasında kalarak, ekseriya memleketin asker kuvvetinden mahrum kalmasına güvenerek facialar meydana getirmekten çekinmiyorlardı.

Yozgat Vilayeti dahilinde sevk edilen bazı Ermeni-Muhacir kafilelerine, Ermenilerin Müslümanlara reva gördükleri facialara şahit olmuş, bazı asker kaçaklarının tecavüzü ihtimal dahilindedir.

Ancak, savaşta yenilişimizin aleyhimizde meydana getirdiği hezeyanı durdurmak maksadıyla iddia makamının da isteği üzerine, kurbanlar verilmesi bir siyaset icabı sayılıyorsa, bu kurban, ben olamam. Siz kurban seçmekte değil, ancak hak ve adaletle hüküm vermek vicdani görevini taşıyan bir yüksek heyetsiniz. Mutlaka kurban aranıyorsa, herhalde bu işlerin tertipçisi ve idarecisi olarak benim gibi küçük bir memur bulunacak değildir.”

Kemal Bey’in bu sözlerden sonra yalancı şahitler, hiç olayları gerçekmiş gibi anlatarak Kemal Bey’i iftira yağmuruna tutarlar. Bu iftiralar karşısında Kemal Bey şöyle söyler:

“Hepsi yalandır, uydurmadır. Reis Paşa, ben ne bunların söyledikleri Keller köyüne gittim ne de oradan geçtim. Burada vuku bulduğunu iddia ettikleri cinayetlerden de haberim yok. Hele parmaktan çıkmayan yüzüğü almak için kol kesmek; rica ederim. Bu vahşeti kim yapar? Bu derece şem’i bir işi yapacak bir insan tasavvur edemiyorum. Esasen, birini ispat edemezler.

Çünkü, hepsi iftiradan ibarettir. Benim haberim olmadan bir şey olmuşsa bilemem. Fakat bu ana kadar bu mevzuda hiç bir şikayetçi gelmemiştir. İlk defa burada Mahkeme huzurunda bu şikâyetlerle karşılaşıyorum.”

Mahkeme bu şekilde devam ederken, İngilizler ve Ermeniler Kemal Bey’in asılması için Mahkeme Başkanı Hayret Paşa’ya baskı yaptıklarından, Hayret Paşa istifa etmiş yerine “Nemrut” lakabıyla anılan Mustafa Paşa getirilmiştir.

Nemrut Mustafa Paşa önceden verilmiş bir emri yerine bir memur tavrıyla mahkemeyi sonuçlandırarak 8 Nisan 1919′da Kemal Bey’i idama mahkum eder. Önceden hazırlanmış olan bu idam kararı tasdik edilmek üzere saraya gönderilir.

Damat Ferit 8 Nisan tarihli bu kararı hemen o gün padişaha sunmuştu . Vahidettin ilk önce Şeyhülislam Mustafa Sabri’den bu konuda fetva istemiş fakat beklediği yanıt gelmeden kararı onaylamıştı. (41)

Daha sonra Kemal Beyin idamı için Fetva veren Seyhülislam Mustafa Sabri “Divan-Harb-ı Örfi tarafından idama mahkum edilen Kemal’in mahkemesi hak ve adle muvafık bir surette icra edilmiş olduğu takdirde, hakkında sadır olan hükm-i idamın derun-i varaka damu harrer fetva ve mükul-i şer’iyeye muvafık olduğu veraste-i arzdır” demiştir.

KAYMAKAM KEMAL BEYİN İDAMI

Değerli arkadaşlarım,

Ahmet Ağaoğlu(42) , Kaymakam Kemal Bey’in idamını anılarında şöyle anlatır:

“Bugün saat yedi buçuğa doğru bizi derinden sarsan bir olay oldu; birden bire zavallı Kemal Bey’i muhafızlığa aldılar ve orada idam hükmünün Padişahkendisine bildirdiler ve derhal idam edildi. İdam Beyazıt Meydanında yapıldı; hemen gözümüz önünde oldu.

Pencereden bakıyorduk, darağacının uçlarını görüyorduk. Herkes ağlıyor, hapishane memurları, zabitler ve biz ağlıyoruz. Neferler küfürler savuruyorlar; padişaha, hükümete lanet ediyorlar. Ben de derinden sarsıldım; gözüm ün önünde zekâsı, terbiyesi, aklı ve metaneti ile herkesin dikkat ve ilgisini çekmiş olan bir Türk gencinin birdenbire yarım saat içinde yok edilmesi, bana idam cezasına karşı anlatılması zor olan bir nefret duygusu verdi! Birçok ülkelerde bu cezanın kalkmış olmasının nedenini bu dakikada anladım.

Ermeniler anlaşılıyor ki dünden haber almışlar ve ceza meydanına gruplar halinde toplanmışlardı.Kemal Bey’i ip üzerinde alayla alkışladılar. Müslüman seyircilerden birisi “Kemal Bey metin ol!” diye bağırdı ve gerçekten bedbaht genç emsali ender metanet göstermiş, Müslümanlara hitaben: “Yazıklar olsun!” diye bağırmış ve masum olduğunu yeminlerle teyit etmiştir.Padişahın idam fermanında başta şu satır vardı; “lseviyetin muhribi Kaymakam Kemal” Bu sözcükler acaba Papaz Frew’nun telkiniyle mi yazılmıştı? Geride kalan ailesi için hiçbir şey bırakamayan bu bahtsız gencin çocukları için, tutuktular arasında bir liste açıldı ve 1300 lira toplandı!” (43)

Sevgili Okurlar,

Kemal Bey asıldığında Beyazıt Meydanın da bulunan Türk İstihbaratının başı Hüsamettin Ertürk o kara günü şöyle anlatmaktadır. İstanbul Limanında bir harp gemisi sefere hazırlanıyordu. Bu Fransız harp gemisinin ismi, “DEMOKRASİ” idi. Ferit Paşa Hükumeti Sevr Muahedesini imzalamaya karar vermişti. Ertesi günü Osmanlı Heyet-i Murahhası bu gemi ile Fransa’ya hareket edecekti

Meydanı dolduran insan kalabalığı on binlerin üstünde idi. yollar, meydanlar, damlar mahşerî bir kalabalık hâlinde dolmuştu.Askerin ortasında, üstünde beyaz bir gömlek bulunan, takriben 35 yaşlarında, mağdur Boğazlıyan kaymakamı Kemal bey görünmüştü. Yavaş yavaş yürüyor, şimdiki rektörlüğün önündeki darağacına yaklaşıyordu. Oldukça sakindi. Mukadderatına kendisini teslim etmiş gibiydi:

SEVGİLİ VATANDAŞLARIM, BEN BİR TÜRK MEMURUYUM, ALDIĞIM EMRİ YERİNE GETİRDİM. VAZİFEMİ YAPTIĞIMA VİCDANIM EMİNDİR HEPSİ YALAN BEN MASUMUM. SON SÖZÜM BUGÜN DE BUDUR, YARIN DA BU OLACAKTIR. SON SÖZÜM BUGÜN DE BUDUR, YARIN DA BU OLACAKTIR. EĞER ADALET BUNA DENİYORSA..”

“KAHROLSUN BÖYLE ADALET”

SEVGİLİ VATANDAŞLARIM, BEN BİR TÜRK MEMURUYUM, ALDIĞIM EMRİ YERİNE GETİRDİM. VAZİFEMİ YAPTIĞIMA VİCDANIM EMİNDİR

SİZLERE YEMİN EDERİM Kİ, HAKKIMDAKİ SUÇLAMALARIN HEPSİ YALAN BEN MASUMUM. SON SÖZÜM BUGÜN DE BUDUR, YARIN DA BU OLACAKTIR. (44)

BENİM SEVGİLİ KARDEŞLERİM, ASÎL TÜRK MİLLETİ’NE ÇOCUKLARIMI EMANET EDİYORUM. BU KAHRAMAN MİLLET, ONLARA BAKACAKTIR VATAN UĞRUNDA CEPHEDE ÖLEN BİR İNSAN GİBİ ŞEHİT GİDİYORUM. ALLAH VATAN VE MİLLETİMİZE ZEVAL VERMESİN. AMİN!..”

Halk hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Meydan tam bir matem manzarası almıştı. O sırada şimdiki rektörlük köşkünün penceresinden bakan devrin Adliye Müsteşarı Sait Molla, cellâtlara hiddetle bağırmıştı:

– Söyletmeyin bu alçak herifi!.. Hemen asın bu köpeği, ne duruyorsunuz: itoğlu itler!..

Çingeneler derhâl darağacında sallanan ipin ilmiğini Kemal Bey’in boğazına geçirmişlerdi. Onu sandalyenin üstüne çıkardılar ve birkaç saniye içinde ipi çekerek sandalyeyi bir tekme ile devirdiler, sonra ipi biraz daha yukarı çektiler. Havanın karardığı bu *anda bir kâğıt gibi biraz havada sallandı, sonra yüzü morardı ve dili sarktı. Türk Milleti’nin bu kahraman evlâdı düşman işgalinin bir kurbanı olarak ipe çekilmiş, fakat hatırası bu milletin kalbinde ebediyen yaşamıştır. O akşam, asker, jandarma, polis halkı güçlükle dağıtmıştı. Köşe başlarında İngiliz, Fransız askerleri ve makinalı tüfekleri de her an tetikte hazır duruyordu. (45)

Doğu Anadolu’da Türkler’e katliam tertip eden Hadisyan ve saire gibi Ermeni sergerdeleri İstanbulda ellerini kollarını sallaya sallaya dolaşırken, Ermeni taktil ve tehcirinden sorumlu tutularak sırf İtilâf Devletleri’ne gösteriş yapıp, onlara yaranmak için elçabukluğuyla idam edilen Kemal Bey, (46)14 Ekim 1922’de çıkarılan bir kanunla millî şehit ilân edildi ve hidemat-ı vataniye tertibinden eşine ve çocuklarına maaş bağlandı. Nur içinde yatsın. (47)

Vahidettin bu idamları yüksek kurula göndermeden Şeyhülislam onayı beklemeden keyfiyetle alelacele imzalamış ve idamların gerçekleşmesini sağlamıştır. Halbuki halk bu düzmece mahkemenin Padişah taarfından onaylanmayacağına emindi. Bu sebeple millet büyük bir hayal kırıklığı yaşadı. Kaymakam Kemal Bey’in idamından dolayı Vahidettin’i hiç affetmedi!

Herhalde bu şiddetin zirve noktası, Yozgat tehcir ve öldürmelerinden sanık Boğazlıyan Kaymakamı ve Yozgat Mutasarrıf Vekili Kemal Bey’in 10 Nisan’da idamıydı. Vahdettin, fetva istemek, verilen fetvayı iyice incelemek ve şeyhülislama yeniden cümle eklettirmek ve çevresine isteksizliğini iyice hissettirmek gibi titizlikler ve ihtiyat tedbirlerinden sonra idam kararını onaylamıştı. (48) Ne var ki, pek umulmayacak biçimde cenaze töreni büyük gösterilere yol açtı. Calthorpe gibi bir İngiliz için Türklerin böyle bir “caniden” yana gösteriler yapmalarında şaşılacak bir şey yoktu.

Ona göre, bu gösteriler, Müslüman halkın büyük çoğunluğunun duygularını yansıtıyordu. Gerçi Damat Ferit, ona, olayın kendisini dehşet içinde bıraktığını ve sorumluları kovuşturacağını söylemişti; ama Yüksek Komiser, Sadrazam’ın birçok yandaşlarının dahi bu tür cezaları haklı cezalar olmaktan çok, İtilaf devletlerine verilmesi gereken tavizler olarak görüyor olmaları ihtimaline inanıyordu. (49) Gerçekten de, yenenlerin Osmanlı Devleti’ni ezme kararı, İzmir’in işgali gibi bir tedbirle adamakıllı somutlaşmadan, bu tür bir gösterinin yapılabilmesi ilginçtir.

Kovuşturma sonucunda tutuklananlar arasında (bunlar sekiz kişi kadardı), bir doktor, bir tıbbiyeli, bir hariciye memuru, bir imam, bir tekke şeyhi vardı. Ayrıca, Üsküdar mevki komutanı da cenazeye ancak 20 silahlı er gönderdiği için azledildi. (50)

Bu olay, hükümete ve yetkililere pek anlamlı gelmiş olacak ki, “salahiyyettar olmayan bazı tarafların” ihbarı üzerine, yakalananların soruşturma evrakı olmadıkça tutuklanamayacaklarından serbest bırakıldıkları gazetelerce duyuruldu. Yüksek Komiser Yardımcısı Webb ise, Kemal Bey’in idamından önce, Ermeni “zulmünden” (atrocities) suçlu kimseleri cezalandırmanın Türklerin toptan idamını gerektireceğinden, cezanın ulusal düzeyde Osmanlı Devleti’nin parçalanması, kişisel düzeyde de ibret olmak üzere yüksek memurların yargılanması biçiminde sınırlandırılmasını önermişti. Çarpık bilgileri içinde, o dahi, tedhişi geniş tutmanın çözüm yolu olmayacağını kavramıştı.

İşgal güçleri Türkiye’de asayişi sağlamanın yolu olarak şiddeti kullanıyorlardı. Şiddetin zirve noktası, Yozgat’taki “tehcir olayı” nedeniyle sanık olarak yargılanan Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’in 10 Nisan günü Beyazıt Meydanı’nda idam edilmesidir. (51) Bu olay İstanbul’da halkın harekete geçmesine neden oldu, cenaze töreni mili bir gösteriye “mili bir isyana” dönüştü.

Kemal Bey’in cenazesi vasiyeti üzerine, Kadıköy Kuşdili Çayırı’ndaki oğlunun mezarı yanına gömülmesi için, ailesine teslim edilir. Kadıköy’de büyük bir cenaze töreni yapılır. Tabut, Karaköy İtfaiye Karakolu önünden geçerken bir manga asker bayrağı yarıya indirerek selam durur. Alışılmışın dışında, tabut eller üzerinde defnedileceği yere kadar götürülerek, 11 Nisan 1919 Perşembe günü akşam üzeri toprağa verilir.

Cenazenin toprağa verileceği gün İstanbul halkı ayaklanmış, gençler “Türklerin Büyük Şehidi” yazılı bir çelenk hazırlamışlardır. Tıbbiyeli bir genç; “Kemal sen ölmedin sen şu anda toprağa verdiğimiz bir çiçeksin, orada büyüyecek dalların o kadar dikenli olacak ki seni bu akıbete layık görenlerin hepsini paramparça edecektir. İntikamın behemahal (kesinlikle) alınacaktır” diye feryat etmektedir.

Hükümetin bütün tedbirlerine rağmen halkın muhterem şehidine sahip çıkması, çok saygın kimseler olan Kadıköy, Mecidiye, Üsküdar Dergâhı Şeyhi Münip Bey ve Aziz Mahmud Hüdai Dergâhı temsilcilerinin de kalabalık cemaatları ile birlikte cenaze törenine katılması ve töreni bizzat Münip Hocaefendi’nin yönetmesi, (52) cenazenin tıbbiye öğrencileri tarafından “Türkler’in büyük şehidi Kemal Bey” çelenkleriyle karşılanması (53) işbirlikçileri telaşlandırır. Damat Ferit’in zaptiyeleri derhâl harekete geçerler.

Törene katılanlardan bir doktor, bir tıbbiye öğrencisi, Dışişleri Bakanlığı’nın bir memuru, bir tekke şeyhi ve diğer bazı kimseler tutuklanır. Cenaze törenine yirmi kadar asker gönderdiği için Üsküdar Mevki Kumandanı azledilir. (54) Mihran Nakkaşyan’ın Sabah Gazetesi törene katılanları münasebetsizlik yapmakla suçlar.

Refi Cevat, millî şehidin toprağa verilişinden sonra cenaze törenine katılan askerleri “sırmalı haydutlar” olarak niteleyecek ve onların da asılmasını isteyecektir:

“… Devletin resmî üniformasını taşıyan bir sürü haydut, devlet tarafından asılmış bir hay dutun cenazesine karışarak kargaşa yaratmışlardır. Bunların da yakalanarak, cenazesine katıldıkları hay dutun akibetine uğratılması gerekmektedir!”

11 Nisan tarihli Alemdarda, hükümetin “bugün tutuklamalar yapıp, ertesi gün bunların çoğunu serbest bırakmasından” şikâyet eden bu İngiliz yalakası 12 Nisan’da millî şehit için şunları yazmaktan utanmayacaktır:

“… O bir kol idi. Şeriatın kuvvetli satırı insanlık için zararlı bir unsur olan bu kolu kopardı. Sıra onu düşünen dimağlardadır. Bu kafalar taşın altında ezilmeli, onlar nasıl milletin kadınlarını dul bıraktılarsa, kendi kadınları da dul kalmalı! (55) 15 Nisan’da Kemal Bey’in cenaze törenine katılanlar için bir kez daha hükümeti harekete geçmeye çağıran Refi Cevat, caniyâne bir ruh hâli ile şöyle diyecektir:”

… Onun cenazesi dört hamal ile mezarına gönderilmeliydi!” (56)

Amiral Calthorpe “Türkler’in böyle bir câniden yana gösteriler yapmalarında şaşılacak bir şey yoktur” derken, bütün Türk Milleti’ni câni ilân ediyordu! Yardımcısı Webb ise söyle diyecekti:

“… Ermeni zulmünden suçlu kimseleri cezalandırmak için bütün Türkler’in idam edilmeleri gerekir!” (57)

Halbuki Ermenilerin katledildiği bir masaldır. Bir dini cemaat olan Ermeniler Amerikalı, İngiliz Misyonerler tarafından 90 yıl gibi uzunca bir süre yurdun her köşesine açılmış çağın en modern okullarında eğitilmiş, Bu gün Kürtçülere yapıldığı gibi Ermenilere de sahte bir tarih ve bir ulus kimliği oluşturulmuş, Türklerden intikam duygusuna büründürülen “Milleti sadıka” adını verdiğimiz bu tebamız Ruslar tarafından silahlandırılmıştır.

Ermeniler Yurt sathında katliamlara başlamışlar ve bir milyondan fazla vatandaşımızı katletmişlerdir. İki milyon vatandaşımız bulundukları yerlerden göç ederken şimdiki gibi o yıllarda baş gösteren salgınlar ve göç yollarındaki aşırı soğuklar sebebiyle hayatlarını kaybetmişlerdir.

Osmanlı hükumeti oldukça merhametli davranmış bu ihanetlerin karşılığında Ermenileri sadece göç ettirilmiştirir. Ermeni Tehciri denilen hadise bu göç olayıdır. Birinci dünya savaşının en zor şartlarında mecburiyetten kaynaklanan bu masum hadise sanki bir katliam unsuruymuş gibi ters yüz edilerek 102 yıldır anlatılmaktadır. İşte Batı budur. Batı böyledir.

Kaymakam Kemal Bey’i Şehit edilişinin 104.yılında Saygı ve rahmetle anıyoruz.

Deprem felaketi arkasından seçim derken bir süredir çalışmalarımızı paylaşamadık. İki kumpas davamız vardı oda 6 Nisanda bitti. İnşaallah daha çok beraber olma imkanımız olacak.

Tüm Değerli arkadaşlarımıza mutlu ve sağlıklı bir gün geçirmenizi dilerim.

Sevgi ve Saygılarımla

10 Nisan 2023 Saat 17.10

TANER ÜNAL

DİPNOTLAR

1 – İhsan Sabri Balkaya, “Mütâreke Dönemi Âsâyişin Üç Boyutu”, Ankara Üniversitesi Türk Inkılâp Târihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi , S 41, Mayıs 2008, s. 17-34.

2-Ş.S. Aydemir, Enver Paşa, II, 470

3- Şerafettin Turan Türk Devrim Tarihi Cilt 1 Sayfa 7

4-8Osmanlı Belgelerinde Ermenilerin Sevk ve İskânı, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Ankara 2007.

5-Başbakanlık Osmanlı Arşivi Dâhiliye Nezâreti Şifre Kalemi Dosya:46 Gömlek: 37; Dâhiliye Nezâreti Şifre Kalemi Dosya:52 Gömlek: 93;

6-Dilek Akgümüs Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’in Mağdur Ama Mağrur Ölüme Yürüyüsü KUBBE ALTI AKADEMİ MECMUASI, sayı 176 yıl 44/4, Ekim 2015

7-Şenol Kantarcı, “Ermenilerce Atatürk’e Atfedilen Sözler ve Dîvân-ı Harb-i Örfî ile Ermeni Teröristleri Tarafından Şehit Edilenlere Atatürk’ün Gösterdiği İlgi”, Ermeni Araştırmaları, Sayı 4, Aralık 2001 – Ocak-Şubat 2002.

8-Nejdet Bilgi, Ermeni Tehcîri ve Boğazlıyan Kaymakamı Mehmed Kemal Bey’in Yargılanması, Ankara, 1999, s. 86–87; Kantarcı, “Ermenilerce Atatürk’e…,

9-Gordon Jaeschke, TKSİB, 3

10-Şerafettin Turan Türk Devrim Tarihi Cilt 1 Sayfa 81

11-Takvün-i Vekayi, 1 Ocak 1919 Akt Şerafettin Turan Türk Devrim Tarihi Cilt 1 Sayfa 83

12-Şerafettin Turan Türk Devrim Tarihi Cilt 1 Sayfa 86

13- Bilal Şimşir. Malta Sürgünleri, sayfa 36

14-Tayyip Gökbilgin, Milli Mücadele Başlarken cilt1, sayfa 36

15- Şerafettin Turan Türk Devrim Tarihi Cilt 1 Sayfa 86

16-Bilal Şimşir, Malta Sürgünleri sayfa 72

17-Şerafettin Turan Türk Devrim Tarihi Cilt 1 Sayfa 89

18-Takvim-i Vekayi, 11/3/1335, 3493.

19-Meclis-i Vükela Mazbataları,8/3/1335, 214/120; A. F.Türkgeldi,Görüp İşittiklerim, s.198-9.

20-Alemdar, 15/3/1335, 84-1394. Cemal Bey, verdiği sayıların büyüklüğü karşısında ürkmüş ve bunların yalnız İttihat ve Terakki’ye karşı değil, Hürriyet ve İtilaf hükümetlerine karşı da barış masasında silah olabileceğini sonradan hatırlamış ya da bu konuda uyarılmış olacak ki, 800 bin sayısına yalnız öldürülenlerin değil, tehcir edilenlerin de dahil olduğunu duyurdu. Alemdar, 18/3/1335, 86¬1396.

21- Ferudun Ata, “Ermeni Tehcîri Yargılamalarına İstatistiksel Bir Bakış”, Târihî Ger-çekler ve Bilimin Işığında Ermeni Sorunu, (Edt. Bülent Bakar, Süleyman Beyoğlu, Necdet Öztürk), İstanbul 2007, s. 321-345. Akt Dilek Akgümüş.

22- Dilek Akgümüs Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’in Mağdur Ama Mağrur Ölüme Yürüyüsü Kubbe altı Akademi mecmuası, sayı 176 yIl 44/4, eKİM 2015

23- Fethi Okyar, Üç Devirde Bir Adam, İstanbul 1980, s: 283. Sözlük: Taktil: Katliam, öldürme. İkaa eylediği: Yaptığı.

24-Necdet Bilgi, Ermeni Tehciri ve Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’in Yargılanması, Ankara 1999, s: 104.

25-Falih Rıfkı Atay, Çankaya, İstanbul 1984, s: 162.

26- Ercan Süel, Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey, (yayınlanmamış doktora tezi), s: 60.

27-Necdet Sevinç İstiklal Harbinde etnik ihanet.

28-Bayram Akça, 1915 Ermeni Tehciri ve Urfa Mutasarrıfı Nusret Bey’in İdamı, Ermeni Araştırmaları 1. Türkiye Bildirileri, c: 2, Ankara 2003, s: 31.

29-Necdet Bilgi, a.g.e., s: 102 vd Akt Necdet Sevinç İstiklal Harbinde etnik ihanet

30-Necdet Bilgi, a.g.e., s: 103.

31- Necdet Bilgi, a.g.e., s: 105.

32 – Necdet Bilgi, a.g.e., s: 104.

33- Necdet Bilgi, a.g.e., s: 114.

34- Ferudun Ata, İşgal İstanbul’unda Tehcir Yargılamaları, Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara 2005, s: 160.

35- Ferudun Ata, a.g.e., s: 161.

36- Ferudun Ata, a.g.e., s: 162.

37- Necdet Bilgi, a.g.e., s: 107.

38-Ferudun Ata, a.g.e., s: 162.

39-Ferudun Ata, a.g.e., s: 163.

40-Ercan Süel, a.g.e., s: 90.

41- Şerafettin Turan Türk Devrim Tarihi Cilt 1 Sayfa 90

42-Ahmet Ağaoğlu (1869-1939) İngilizler tarafından Malta’ya sürüldü. Malta dönüşünde Kars Milletvekili

seçilerek TBMM’ye girdi. 1931 yılına kadar milletvekilliği görevinde bulunmuş vatansever bir Türk aydınıdır.

43- Ahmet Ağaoğlu, Mütareke ve Sürgün Hatıraları, s. 62-63

44- Hüsamettin Ertürk, İki Devrin Perde Arkası, İstanbul 1964, s: 299-301.

45- Hüsamettin Ertürk, s: 299-301.

46-İsmail Hami Danişmeni İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, c: 4, İstanbul 1972, s: 457.

47-Necdet Sevinç İstiklal Harbinde etnik ihanet

48- A. F. Türkgeldi, Görüp İşittiklerim, s. 202-6; Takvim-i Vekayi, 12/4/1335, 3520.

49- Refi Cevat’a göre, “Kemal’in tabutu dört hammal ile makbereye sevk edilmeliydi.” Alemdar, 15/4/1335,114-1424.

50-Sina Akşin İstanbul Hükumetleri ve Milli Mücadele Cilt1

51-Alev Coşkun, Samsun’dan Önce Bilinmeyen 6 Ay, Cumhuriyet Kitapları, 19. bs, İstanbul, 2010, s.318

52-Bilal Şimşir, Malta Sürgünleri, s: 90.

53- Celal Bayar, a.g.e., c: 5, İstanbul 1967, s: 1523.

54- Sina Akşin, a.g.e., c:1, s:200. Akt Necdet Sevinç İstiklal Harbinde etnik ihanet

55- Zeki Sarıhan, a.g.e., c: 1, s: 202.

56- Zeki Sarıhan, a.g.e., c: 1, s: 205.

57- Sina Akşin, a.g.e., c:1, s:200.

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.