Merkez Bankası Başkanı’nın basın toplantısı üzerine muhalefetin ortalığı ayağa kaldırması gerekirdi. Onlardan ses çıkmayınca, ne kadar iktisatçı varsa bizlere de yazmak ve konuşmak düştü. Okur uzun yazıdan sıkılır. Lakin konu güncel ve kısaca geçiştirilemez. Uzun yazının bölümlerini tek tek sıralayalım, Pazar gününün rahatlığında okuru kaçırmayalım.
Xxx
Xxx
Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan’ın başkan yardımcıları ile olan basın toplantısında enflasyonun sorumlusu ve günah keçisi olarak asgari ücretlileri ve bu kış aylarında 25 metreküpten fazla doğalgaz yakan insanları ilan etmişti. Asıl bomba soru cevaplarda patladı. Başkan Yardımcısı Cevdet Akçay, en hassas konuyla ilgili soru gelmemesine rağmen, mikrofonu aldı. Kendine soru sordu ve yanıtladı:
“Aylık ortalama fonlama maliyeti – mevduat faizi linki kopmuş. Politika faizi-enflasyon linki kopmuş. Faiz-kur linki kopmuş. Biz yedi aydır bu kopan linkleri tekrar ihdas ediyoruz. Yıl sonu enflasyon hedefini değiştirmekten ziyade bizi o hedefe yakınsatacak önlemleri devreye almak daha anlamlı.”
MB Başkan Yardımcısı Akçay’ın söylediklerini iki yıldan fazla bir süredir ülkenin aklı başında ne kadar iktisatçısı varsa söylüyordu. Akçay, bu açıklamalarıyla eski bakan Nureddin Nebati, eski MB Başkanı, şimdinin Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) Başkanı Şahap Kavcıoğlu ve elbette bu politikaların uygulanması talimatını veren Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı hiç çekinmeden “her şeyi berbat etmekle” suçladı.
Kopan linkleri tekrar ihdas edeceklerini söylediler ama bu mümkün olmayacak. Öncelikle kopan linkler nedir, bizler iki yıldan fazla süredir ne diyorduk, onu hatırlatalım. Fonlama maliyetleri ile mevduat faizleri linki, politika faizi- enflasyon linki ve faiz-kur linki kopmuştu ifadesini bir arada ele alalım.
Bankalar enflasyonun çok altında mevduat faizi veriyorlar ve ilginçtir yine enflasyonun çok altında faizle kredi dağıtıyorlardı. Dünya finans tarihinin uydurulan en saçma sapan enstrümanı KKM ile hem bankaların fonlama maliyetlerini, hem de enflasyonun çok altında kalan kredi faizleri ile kredi kullanan herkesi, sübvanse ettik. Nasıl yaptık bunu? Devletin, ya da kamunun almadığı bir borç olmasına rağmen KKM sahiplerine Hazine’den ve Merkez Bankası’ndan kur farkı adı altında ama aslında bal gibi faiz ödeyerek finanse ettik.
1 trilyon lirayı geçen, Hazinenin vergi muafiyetleri ile maliyeti 1.5 trilyon lirayı bulan bir büyüklükten söz ediyoruz. Bu açık hem enflasyon yarattı hem de toplumun tamamından, yukarıda saydığımız kesimlere gitti. Fonlama maliyetleri ile banka mevduat faizleri arasındaki link koptu ama banka karları inanılmaz ölçüde fırladı. Peki başka ne oldu? Döviz kurunu baskılamak için ayrıca 200 milyar doların üzerinde arka kapıdan döviz sattık. Döviz kuru seviyesi ile enflasyon arasındaki ilişkiyi kopardık.
Sadece ihracatçılar yakınıyor. Asıl facia, döviz kuru ve enflasyon arasındaki ilişkinin kopmasıdır. Sadece ihracatı zorlaştırmak, ithalatı teşvik etmekle kalmaz. Ekonominin işleyen bütün çarklarını durdurur. Ülke ekonomisini yönetenlere ve yön verenlere bunları anlatmaktan utanç duyuyorum ama tekrarlayalım. Para Teorisi giriş dersine döneceğiz. Para nedir? Üç temel fonksiyonu var.
Değişim fonksiyonu. Türk Lirasının Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde bu fonksiyonu geçerli. Parayı ödediğinde istediğin mal veya hizmeti satın alabilirsin. TL’nin bu fonksiyonu yurt dışında geçerli değildir. Türk Lirası verdiğin zaman, yüzüne boş boş bakarlar. Bir diğer fonksiyonu, tasarruf fonksiyonudur. Paranı harcamazsın, biriktirirsin. Bu birikimin “zaman değeri” için de faiz alırsın. Aldığın faiz, biriktirdiğin paranın gelecek dönemdeki alım gücünü korur ya da artırırsa anlamı vardır. Bu ilişkiyi koparırsan insanlar tasarruf etmez, tüketim yapar, enflasyonu artırırsın, yeni yatırımları için daha fazla dış borçlanmaya gidersin. Üçüncü ve belki de paranın en önemli fonksiyonu ölçme fonksiyonudur. Bu mal veya hizmet kaç para?
Uzun yıllar yüksek enflasyon yaşayan ülkemizde Türk Lirasının ölçme fonksiyonu kaybolmuştu. Bir ürünü satmak ya da satın almak için bırakın uzun vadeyi üç sonrası için bile Türk Lirası fiyat verilemez halde. Ekonomimiz, tek paralı ekonomi olmaktan çıktı çift paralı bir ekonomi oldu. Ölçme fonksiyonu, artık Türk Lirasının değil, dolarındı. Kapitalist sistemde piyasa, fiyat mekanizması ile işler. Tüketiciler, üreticiler, ithalatçılar, yatırım yapacak sanayiciler, herkes fiyatlara bakarak karar verir. Bir mala talep mi artacak, iş alemi o malı üretecek mi, yoksa üretmeyip ithal mi edecek?
İster tek paralı ister çift paralı bir ekonomide ölçme fonksiyonunu yüklediğiniz paranın bu fonksiyonunu ortadan kaldırırsanız, fiyat mekanizması etkin çalışmaz. Kimse yatırım yapmaz. Spekülatif hareketler başlar, çeşitli balonlar oluşur. Biz, çift paralı ekonomimizde dolara müdahale ederek son iki yılda dolardaki değer artışına aşağı yukarı enflasyonunun yarısı kadar izin verdik. ENAG enflasyonu ile hesaplamadım ama ENAG’la iki yıldır at başı giden benim Türk Lirası ile ölçtüğüm enflasyon 2023’te yüzde 129.9 olmuştu. Aynı enflasyon sepetini dolarla ölçtüğümde Türkiye’de dolarla enflasyon yüzde 55 çıktı. Ölçme fonksiyonunu çoktan yitirmiş Türk Lirasından sonra doların da ölçme fonksiyonunu yok etmeyi becerdik. Sonuç ortada. Her tarafta balonlar ve spekülatif fiyatlamalar çıktı, kur yükselmesinden kaynaklanacak enflasyondan daha beteri ile karşılaştık. Müthiş bir konut balonu ve otomobil balonu oluştu. Bir ara ikinci el otomobil fiyatları birinci elden de yüksek hale gelmişti.
Ülkemizde zaten hukuk yok. Bu başlı başına bir istikrarsızlık kaynağı. Hukuksuzluğun yanı sıra, dünyada kabul gören rezerv para biriminin de o ülke içinde ölçme fonksiyonunun kaybolması, ayrı ve çok etkili bir istikrarsızlık nedenidir. Kimse geleceğe yönelik ekonomik karar alamaz. Yatırım yapmaz. Türk Lirasının ölçme fonksiyonu kaybolmuş, onun yerine dolar gelmiş. Onun da ölçme fonksiyonu kalmamışsa hangi fiyatlama ile hangi fiyat istikrarından söz edeceksin. Kim neye göre karar verecek?
Sözün özü şu: Merkez Bankası’nın Başkan Yardımcısı Cevdet Akçay, “Kopan bu linkleri yeniden ihdas etmeye çalışıyoruz” diyor. Bunda başarılı olabilirler mi?
Üzülerek söylüyorum ki, hayır.
Bunun için hem enflasyonu düşürmen lazım, hem dövizi baskılamaktan vazgeçip kurların enflasyona göre kendini düzeltmesine (devalüasyon) izin vermen lazım, akabinde faizi gerçek enflasyona göre artırman lazım. Bütün bunlar için Cumhurbaşkanını ikna edebilecek misiniz? İşin içinde ayrıca Merkez Bankasının sorumluluğunda olmayan bütçe ve maliye politikaları da var.
Yazmaktan ve konuşmaktan bıkmayacağım bir söz var: “Ölçemezsen yönetemezsin.”
Merkez Bankasının birinci hedefi enflasyonla mücadele… Doğrudur, olması gereken de budur. Yukarıda sözünü ettiğimiz kopan ilişkilerin tekrar sağlıklı hale gelmesi için öncelikle enflasyonun kontrol altına alınması gerekir. Ama hangi enflasyon? TÜİK’in makyajlanmış yüzde 65 enflasyonu mu, yoksa ENAG’ın gerçeği yansıtan yüzde 129’u mu? Eminim TÜİK, yılsonunda Merkez Bankası’nın hedeflediği yüzde 36 enflasyonu iki kalem darbesiyle tutturur. Peki ENAG enflasyonu? Ben Mayıs sonrası revize etmek kaydıyla şimdilik yılsonu için yüzde 140 tahminimi sürdürüyorum.
Merkez Bankası’nın enflasyonla mücadele adına şimdilik artırmayacağız dediği faiz oranı yüzde 45, mevcut TÜİK enflasyonu yüzde 65, geleceğe yönelik enflasyon yüzde 36…
Gerçeğin ölçüldüğü ve yavaş yavaş güven ve istikrarın oluştuğu bir ekonomi için, insanları “enflasyonu yüzde 65’ten yüzde 36’ya indireceğim ve bak işte yüzde 45 faiz de şahane” diye ikna edebilirsiniz. Ama bu enflasyon verileri gerçek değil. Varsayalım ki bu enflasyon verileri doğru. Merkez Bankasının enflasyonun nedenleri için teşhisi baştan aşağı yanlış. Teşhis yanlış olunca çözüm de bulunamayacaktır.
Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan, herkesin gözünün içine baka baka enflasyonun üç ana nedeni olduğunu söyledi. Yönetilen fiyatlardaki yükseliş. (Bu ifadenin Türkçesi devletin, akaryakıt, vergi, harçlar, cezalara yaptığı zam ve yine bunlara bağlı olarak artan telefon, iletişim, sigorta fiyatları. Eskiden buna KİT zamları derdik, şimdi fiyakalı bir isim bulduk. Yönetilen fiyatlar)
Enflasyonun ikinci en büyük nedeni, asgari ücretteki beklentilerin üzerindeki artış imiş. (Emek karşıtı Mehmet Şimşek söyleminin tekrarı). Yazının sonunda bunun ne kadar boş bir iddia olduğunu tekrar kanıtlayacağım. Üçüncüsü de, Ocak ayında insanların ısınmak için 25 metreküpten fazla doğalgaz tüketmesi. Dar gelirlileri açlıktan öldüremediler, soğuktan öldürmeyi makul hale getirmeye çalışıyorlar.
Bütçe harcamaları, bütçedeki kara delikler, hala Merkez Bankasının üzerinde devasa bir yük ve kara delik olarak duran 85 milyar dolar karşılığı KKM saçmalığı, bütçeden yandaş müteahhitlere aktarılan harcamalar, şimdilik 2.5 trilyon lira olarak hedeflenen ama çok daha fazla olacağı gün gibi aşikar 2024 yılı bütçe açığı… Bunların enflasyon üzerinde etkilerinden bahsetmediler. Yeni Merkez Bankası Başkanı için Mehmet Şimşek, “çok iyi bir makro iktisatçı, ben kefilim” demişti. Anladığım kadarıyla makro iktisatçı değil ama Makro Market zinciri müşterisi olabilir.
Yardımcısı Cevdet Akçay’a gelince… Perşembe günkü basın toplantısındaki çıkışı, çok kişi tarafından takdirle karşılandı. Hatta kimileri, “MB Başkanı Cevdet Akçay olmalıydı” dedi. Ben de bu yazıda ve kendi Youtube kanalımda yaptığım konuşmada, Cevdet Akçay’ın çıkışı ve uyarılarının yerinde olduğunu belirtiyorum.
Ancak gerçek enflasyon ölçümü, kamu harcama tercihleri ve bütçe açıklarının enflasyon üzerindeki etkileri, enflasyona neden olan talep artışının toplumun hangi kesiminden kaynaklandığı, üretim artışını nelerin engellediği, KKM’nin enflasyon üzerindeki etkileri gibi konulardaki görüşlerini bilmediğim için, “Çok iyi, tam bir Merkez Bankası Başkanı olacak kişi” diyemiyorum.
Ama kesinlikle şunu söyleyebilirim: Kalibresi, mevcut başkan Fatih Karahan ve diğer başkan yardımcısının çok çok üstünde. Ama eğer Fatih Karahan yerine Cevdet Akçay Merkez Bankası başkanı olsaydı, bu çıkışı nedeniyle başkanlık dönemi Hafize Gaye Erkan’dan da kısa olurdu.
Mehmet Şimşek ve Merkez Bankası Başkanı enflasyonun nedeni olarak asgari ücretteki “beklenenden yüksek” artışları gösteriyor. Ya hesap bilmiyorlar ya da çok kibarca ifade edeyim, siyasi tercihleri nedeniyle halkı yanıltıyorlar. Mehmet Şimşek ve Merkez Bankası Başkanı yeni geldiler, yeni sayfa açtılar ya… Sadece son yılı, 2023’ü yazıyorum.
Perşembe günü 12 Punto’da açıklamıştım. Tekrarlayalım. Asgari ücret 2023’ün ilk ayında 8500 TL idi, ikinci altı ayında yılsonuna kadar 11.400 TL. Artış oranı yüzde 34… Yıl sonu enflasyon oranı makyajcı TÜİK’e göre yüzde 65, ENAG’a göre yüzde 127.11 Yıl sonundaki 11.400 TL’nin 2023 yılı başındaki alım gücü 5022 TL’ye düştü. Umarım Merkez Bankasında hala istatistik bilen çalışanlar vardır. (11400/1+1.27 =5022) Detaylarını Pazar günkü yazımda açıklarım demiştim. Buyurun.
Tek başına bir asgari ücretli maaşı ile şu kadar altın alıyordu, şu kadar ekmek alıyordu gibi basit hesaplara girmeyeceğim. Daha gerçekçi davranalım. Tek tek fiyatlar değil, tüm fiyatların genel seviyesi üzerinden hesaplayalım. Bunu da herkesin anlayacağı dille açıklamaya çalışalım.
Elimizde bir tüketim sepeti olsun. İçinde yoksul bir ailenin tükettiği her türlü gıda maddesi, ev kirası, ulaştırma, ısınma, cep telefonu, sağlık harcamaları, çocukların okul masrafları için kullanacağımız kartlarımız da olsun. Bu tüketim sepetinin değerini de 2023 yılının Ocak ayında 100 lira kabul edelim. 8500 lira olan asgari ücretli bir işçi bu tüketim sepetinden ocak ayında 85 adet alıyor. 2023 yılı sonuna geldiğimizde ENAG enflasyonu yüzde 127… Dolayısıyla 100 liralık tüketim sepetinin değeri de 227 liraya çıkıyor. Asgari ücret de Temmuz ayında zamlanmış 8500 liradan 11.400 liraya yükselmiş. Bakalım, Mehmet Şimşek’e ya da yeni Merkez Bankası Başkanına göre ne kadar talep artışı olmuş da enflasyon patlamış? 11 bin 400 lira ile asgari ücretlinin alacağı toplam sepet (11400:227) 50 tane… 2023 yılı Ocak ayında 85 sepet alan asgari ücretli, maaşı artmasına rağmen tüketimi 35 birim azalmış. Maaşının yüzde 41 uçmuş gitmiş.
2024 yılına gelelim. Asgari ücretli zamlı maaşını Ocak sonunda aldı. Ocak sonuna baktığımızda ENAG enflasyonu yüzde 129. Yani bizim 100 liralık sepet 229 lira oldu. Maaş da 17.002 lira. (17002:229) Asgari ücretli 2023 yılı ocak ayına göre 85 değil 74 sepet alıyor. Fiziki olarak talebi de 85 sepetten 74 sepete düşmüş ve önümüzdeki aylardan itibaren düşmeye de devam edecek. 2024 başındaki geliri, 2023 yılı başına göre yüzde 87’ye düşmüş, yüzde 13’ü buharlaşmış. Bu hesabı 2022 yılı başından itibaren yaparsak durum daha da vahim. Tükettiği miktar düşmüş, talep düşmüş. Gerçek bu kadar gün yüzünde bütün çıplaklığı ile dururken, Hazine ve Maliye Bakanımız Mehmet Şimşek ile yine ABD’de çok iyi üniversitelerde şahane makro iktisat okumuş yeni Merkez Bankası Başkanımız, ücret artışlarının talep artışına ve enflasyona neden olduğunu iddia ediyor.
Bulmuşlar örgütsüz sendikasız işçileri, bulmuşlar örgütsüz emeklileri, bulmuşlar kuzu gibi muhalefeti, halkı yoksullaştıran küçük bir zümreyi zenginleştiren vahşi ekonomik politikalarını diledikleri gibi sürdürüyorlar. Merkez Bankası enflasyon raporu üzerine yazılacak daha çok şey var. Mesela enflasyon mayıstan sonra düşecek iddiasının arkasındaki tilki kurnazlığı nedir? Talep artıp enflasyonu azdırıyorsa, üretim niye artmıyor? Bir sonraki yazıya…
ÇEVRE
04 Aralık 2024ÇEVRE
04 Aralık 2024ÇEVRE
04 Aralık 2024DENİZCİLİK
04 Aralık 2024ÇEVRE
04 Aralık 2024DENİZCİLİK
04 Aralık 2024ÇEVRE
04 Aralık 2024Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.