Bu yazıda, 2021 yılında iletişim Yayınları arasında çıkan, Sayın Burcu KARAKAŞ’ın eseri “Biz Her Şeyiz” Diyanet’in İşleri adlı kitabı ele almak istiyorum.
“Diyanet İşleri Başkanlığı, Cumhuriyet tarihinin en tartışmalı kurumlarından biri. Kurulduğu günden bu yana farklı tartışmaların odağında olan Diyanet, Türkiye’nin değişen siyasi ikliminin de etkisiyle özellikle 2010’dan bu yana gündemden düşmüyor. Diyanetin toplumsal ve siyasal süreçlerde üstlendiği rolün giderek güçlendiği ise tartışılmayacak kadar âşikâr” diyerek eserinin yazımına başlayan Sn. Burcu KARAKAŞ, kitabının[1] nasıl ortaya çıktığını da şöyle açıklıyor:
“Bir gazeteci olarak,
* “Diyanet İşleri Başkanlığı nasıl oldu da bu konuma geldi?” sorusu kadar,
* “Diyanet eriştiği ayrıcalıklı konumda nasıl çalışmalar yapıyor?” da, uzun süredir kafamı kurcalayan ve bende merak uyandıran sorulardan biriydi. Dolayısıyla bu kitap öncelikle kişisel merakımı giderme arzusuyla ortaya çıktı”.
Ülkemizin gündemini oluşturan büyük resimden “Diyanet İşleri Başkanlığı’na dair anlamlı bir kesit sunulan” kitapta;
“– Kamusal ve siyasi alanın vazgeçilmez aktörlerinden birine dönüş(türül)en Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yaptığı harcamaları(s.37-58),
– Türkiye Diyanet Vakfı’nın çalışmalarını(s.58-69),
– Diyanet’in aile, kadın, çocuk ve gençlere yönelik geliştirdiği faaliyetleri(s.71-205),
– Kamu kurum ve kuruluşlarıyla imzaladığı işbirliği protokollerine dayanarak ürettiği politikaları,
– İmzalanan protokollere açılan davaları,
– Kendine ait medya araçlarıyla topluma ilettiği mesajları(s.207-250)” bulacaksınız.
Kitabın kapanış bölümünde, Sn. Burcu Karakaş’ın,
– Eski Diyanet İşleri Başkanı Prof.Dr. Ali Bardakoğlu ile yaptığı söyleşi, “Diyanetin eleştirisi, din eleştirisi değildir” başlığıyla yer alıyor(s.251-258).
Sn. Burcu Karakaş, Diyanet’in, “Kadın” ve “Aile” çalışmalarının ayrı birer bölüm değil, “aynı başlık altında yer almasının nedenini” ise şöyle açıklamaktadır:
“Diyanet’in kadın ve aileyi çoğu zaman birlikte değerlendirmesinden, yani aslında kadını, aile içinde konumlandırdığı için ikisi arasında özellikle ayrıma gitmemesinden kaynaklanıyor.”(s.8)
Sn. Burcu Karakaş bu konuda, Prof.Dr. Rıdvan AKIN ile Dr. Ceren LORD’un görüşlerini kitabında kısaca şöyle örnekliyor:
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, başbakanlığının ikinci döneminden itibaren, Diyanet İşleri Başkanlığı’nı (DİB) öne çıkartmaya, programlara davet etmeye başladı. Özellikle Fethullah Gülen cemaatiyle iktidarın ters düşmeye başladığı 2010’dan itibaren Diyanet’e verilen önem arttı. Zaman içinde Diyanet, “siyasal İslamcı kimlik inşasının önemli araçlarından” biri haline geldi.
Prof. Dr. Rıdvan Akın, AKP’nin 2007 sonrasındaki hamlelerini bir siyasi partinin olağan icraatları olarak yorumlamanın zor olduğunu belirterek, partinin devletleştiğini söyler. Akın’a göre, günümüz Türkiyesi’nde,
* AK Parti iktidarının hem meşrulaştırılması,
* Hem de siyasal gücün konsolidasyonu Diyanet üzerinden yürütülüyor.
* Bu bağlamda Diyanet, yeni devletin ideolojik hegemonya aygıtına dönüştürülmüştür.[2]
AKP iktidarı döneminde, Diyanet haricinde devlet kurumlarının hemen hepsinin yürütme lehine güç kaybedip gerilediğini savunan Prof.Dr. Rıdvan Akın,
– Diyanet İşleri Başkanı’nın kamusal alandaki görüntüsüyle Meşrutiyet döneminin Şeyhülislamı rolünü üstlenmiş gibi göründüğünü,
– Siyasi iktidarın dinsel politikalarından sorumlu bir aktör rolünü oynar hale geldiğini ve
– Bu durumun yasalarla çeliştiğini ifade eder(s.29).
Dr. Ceren Lord ise Diyanet’in sadece siyasal iktidarlar tarafından kullanılan bir araç değil, aynı zamanda sahip olduğu tarihsel ajandasını yaşama geçirmek üzere bulunduğu koşullara uyum sağlayan devletin diğer aygıtlarından farklı, özgün bir kurum olarak düşünülebileceğini, dolayısıyla genişleyen etki alanının sadece AKP dönemine ait yeni bir olgu olarak düşünülmemesi ve tarihsel süreklilik içersinde değerlendirilmesi gerektiğini savunur.[3] Ceren Lord’a göre, Diyanet’in ve dinî altyapının kurumsal olarak genişlemesi her ne kadar iktidarın Diyanet’i kullandığı ve kurumun devlet politikasının uygulanması şeklinde yorumlansa da, bu değerlendirme tek başına eksik kalıyor: Diyanet, kendi gündemini sürdürmek için iktidarın yarattığı fırsatlardan yararlanıyor ve yetki alanını artırırken din konusunda tekel olma konumunu güçlendiriyor.
Darbe girişiminden sonra Diyanet işleri Başkanlığı, Din İşleri Yüksek Kurulu’na bağlı İnanç ve Dinî Oluşumlar Komisyonu tarafından hazırlanan ve basına sızdırılan “Türkiye’deki Dinî-Sosyal Teşekküller, Geleneksel Dinî-Kültürel Oluşumlar ve Yeni Dinî Akımlar” başlıklı raporda, “Devlete ve onun din politikalarına duyulan büyük kuşku, toplumda kabul görmüş olan cemaat yapılarını güçlendirdi,” dendikten sonra, cemaatlerin nasıl da okul, şirket ve holdingler vasıtasıyla rant kapısına dönüştüğü hatırlatılıyor.[4] Tür- kiye’nin bir an önce “Tekke ve Zaviyeler Kanunu” ile yasakladığı dinî yapıları yasallaştıracak çözümler üretilmesi önerisinde bulunulan raporda, cemaatlerin birer başlık altında ayrıntılı olarak incelendiğini görüyoruz. Rapor, Diyanet’in 15 Temmuz darbe girişiminden sonra işbirliği yapılabilecek cemaatleri listelediği ve tamamını “fişlediği” bir çalışma olarak görülebilir.[5] Diyanet, darbe girişiminden sonra din alanında tekel olma yolunda attığı adımları şıklaştırsa da, 2016 yılından çok önce genişlemeye başlayan yetki alanıyla kamusal hayatta söz sahibi olmaya başlamıştı.(s.29-31)
* 1924 yılında kurulan “Diyanet İşleri Reisliği”nin görevi,
– “İslâm dininin itikat ve ibadet alanıyla ilgili işleri yürütmek
– Ve dinî kurumları idare etmek” idi.
* 1935 yılında teşkilat kanunu çıktı.
* 1950 yılında kurumun ismi, “Diyanet İşleri Başkanlığı” olarak değiştirildi.
* 1965 yılında “Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkındaki 633 Sayılı Kanun”, kabul edildi.
* 2010 yılında getirilen yasal düzenlemeyle,
– Başkanlık genel müdürlük seviyesinden müsteşarlık seviyesine yükseldi.
– Aynı zamanda birçok dinî hizmetin önündeki engeller kalktı ve iki sürekli kurula ilaveten 9’u genel müdürlük seviyesinde 14 hizmet birimi kuruldu.
– Diyanet personelinin özlük hakları iyileştirildi.
– Diyanet, kendi medya kuruluşlarını kurma fırsatı elde etti.
– 2010’dan sonra uluslararası faaliyet alanı gün geçtikçe genişledi.
* 2017 yılında İl Ve İlçe Müftülüklerine EVLENDİRME MEMURLUĞU GÖREVİ VE YETKİSİ verildi(s.31).
“Camiler ve Din Görevlileri Haftası Programı” kapsamında din görevlilerini Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde misafir eden Erdoğan, “Maalesef toplumun belli bir kesimi, Diyanet İşleri Başkanlığımızın görev alanının sadece cami ile sınırlı olduğunu düşünüyor,” dedi ve aslında Diyanet’in insani yardım çalışmalarından eğitim ve irşat faaliyetlerine kadar çok önemli roller üstlendiğini söyledi.[6] Diyanet’in,
– Kamusal hayatın her alanında görev ve yetkilerinin arttığı doğru.
– Cami dışı din hizmetlerinin önünün açılmasıyla, faaliyetleri de artmaya başladı.
* 2018 yılında Cumhurbaşkanlığı’na bağlanan kurumun,
– Başta Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı,
– Adalet Bakanlığı,
– Sağlık Bakanlığı,
– Gençlik ve Spor Bakanlığı olmak üzere kamu kurumlarıyla imzaladığı işbirligi protokolleri çoğalıyor.
– Diyanet işleri Başkanlığı tarafından hazırlanan stratejik planlarda, toplumsal sorunların çözümüne katkı sunmak bir sorumluluk olarak tanımlanıyor.
– 2019 yılında düzenlenen “6. Din Şurası: Sosyokültürel Değişim ve Din Hizmetleri” toplantısından çıkan kararlar, sorumluluk alanlarından bahsediyor(s.31-32).[7]
DİYANET, KAMUSAL ALANI DÜZENLEME YÖNÜNDE artan rolü ile
– Milli Eğitim Bakanlığı,
– Aile Bakanlığı ve
– Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın yetkilerini paylaşan bir kuruluş haline geldi.
Gündemden düşmeyen bütçesinin en şişkin kalemini, personel giderleri oluşturuyor. Diyanet kadrosunun her geçen gün büyümesinin nedenlerinden biri, dinî eğitim görenlere iş alanı yaratma ihtiyacından da doğuyor. Milli Eğitim Bakanlığı Yurt Dışı Lisansüstü Öğrenim Bursluluk Programı (YLSY) için 2019 yılında,
– Milli Eğitim Bakanlığı’na 6,
– Diyanet İşleri Başkanlığı’na ise 49 kontenjan ayrıldı.[8]
Bu karar, YLSY bursları kapsamında Diyanetin ilk kez yurtdışma yüksek lisans ve doktora öğrencisi göndermesi anlamına geliyor. Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Dr. Selim Argun’a göre karar, “devrim niteliğinde”(s.33).
Öğrenciler diğer ülkelerdeki dini yapıları inceleme, İslâm hukuku ve fıkhı alanında yeni gelişmeleri takip etme, İslâmi finans, helal gıda sektörü, DİNİ AZINLIKLAR HUKUKU, din sosyolojisi, RADİKALLEŞME, AZINLIK FIKHI, biyoetik ve ibadet vakitlerinin tespiti, modern İslâmi akımlar, modern düşünce akımları, deizm ve ateizm gibi alanlarda çalışma yapabilecek. Eğitimlerini tamamlayıp yurda döndüklerinde yurtdışında geçirdikleri sürenin iki katı kadar zorunlu olarak kurumda hizmet edecekler. Yüksek lisansını bitiren adaylar Diyanet İşleri Başkanlığı ve Din İşleri Yüksek Kurulu’nda uzman yardımcısı, doktora öğrenimini tamamlayıp dönen adaylar ise uzman olarak görev yapacaklar. Dolayısıyla iş garantisi olan cazip bir burs programıdır(s.33).[8]
DİYANET’İN ETKİNLİĞİNİN ARTMASI,
Kamusal hayatı düzenleme kudretinin de artması anlamına geliyor.
Prof.Dr. İştar Gözaydın,[*] Diyanet bütçesinin devlet bütçesi içindeki payının 2003 yılından itibaren tekrar artış trendine girdiği, bütçenin 2011’den itibaren yeniden % l’in üzerine çıktığını hatırlatarak, “Kurumun faaliyet alanının genişlediği, diğer bir ifadeyle DİNİ ALANDA KAMU HİZMETİ SUNMAKTA olan bu yapı dolayısıyla KAMU POLİTİKALARINDAKİ DÖNÜŞÜMÜN GÖZLEMLENEBİLDİĞİ söylenebilir,”[9] diyor.
Diyanet, 2010’da değişen kanunla,
– “AİLE, KADIN, GENÇLİK VE TOPLUMUN DİĞER KESİMLERİNE YÖNELİK DİNİ Konularda Aydınlatma Ve Rehberlik Yapma” yetkisine sahip oldu.
Ancak görevler arttıkça sorunlar da büyüyor. Kurum içi düzenlenen eğitimler kapsamında Diyanet personeli ile bir araya gelen ve adını vermek istemeyen bir uzman psikoloğun da sohbetimiz sırasında dediği gibi, kuruma dair en önemli sorunlardan biri, YETKİ ALANI GENİŞLEDİKÇE din görevlilerine atfedilen görev tanımının muğlaklaşması(s.34).
Diyanetin en büyük meselesi, sınırla ilgili.
Nerede sınır koyabileceğini bilmiyor.
Kurum içinde iki farklı profil var:
– Bir grup, “BİZ HER ŞEYİ YAPABİLİRİZ. BİZ HER ŞEYİZ. SAVCI, HÂKİM, POLİS, PSİKOLOĞUZ,” şeklinde düşünüyor.
– Diğer grup, “Biz din insanıyız, görevimiz sınırlı,” diyor.
Çoğunun sınırı çok kaybolmuş, önlerine gelen konularla ilgili ne yapmaları gerektiğini hiç bilmiyorlar. Bilmediği için onlara gelenleri yanlış yönlendirenler var. Ben,
– “Siz psikolog ya da sosyal hizmet uzmanı değilsiniz. Dolayısıyla biri size geldiğinde onun her derdini çözmek zorunda değilsiniz,” dediğimde rahatlayanlar olmuştu.
– “Bunu duymak bize çok iyi geldi, çünkü bizden her şey olmamız bekleniyor,” diyenler vardı.
Diyanet, din görevlilerinden psikolog ya da sosyal hizmet uzmanı gibi davranmalarını bekliyor. Bu yüzden bir kısım Diyanet personelinin kafası çok karışık(s.34-35).
DİYANET PERSONELİNE VERİLEN EĞİTİMLER arasında yer alan “DİN GÖREVLİSİNİN TOPLUMU İNŞA ETMEDEKİ ROLÜ” başlığı, kurumun toplum mühendisliğine giriştiğine işaret eden göstergelerden sadece biri. Toplumların din ile kimlik kazandığı savunuluyor ve DİN GÖREVLİLERİNİN,
– “Her seviyeden, her statûden, her meslekten insanın sorunlarının çözümünde, insanlara aile, rehberlik ve danışmanlık hizmetlerinin verilmesinde büyük görevler üstlendiğine” inanılıyor(s.35).[10]
– “CAMİDEN ÇEVREYE, ÇEVREDEN DE CAMİYE DİYALEKTİK BİR ŞEKİLDE HALK İLE ETKİLEŞİM HÂLİNDE OLAN ve ÇEVRESİNİ CAMİNİN MANA VE ŞEKİL DÜNYASIYLA BULUŞTURABİLEN İNSAN”[11] olarak tanımlanan din görevlilerinin yetki alanlarının genişlemesiyle toplumsal konularda daha aktif davrandıklarını görüyoruz.
Eğitimden kültüre farklı alanlarda görevlendirilmeleri neticesinde din görevlilerinin sayısı sürekli olarak artıyor ve Diyanet kurumu büyüyor. Bu büyüme, kamuoyunda en çok tartışılan meselelerden birini doğrudan etkiliyor: Diyanet bütçesi.[12] Bu arada Diyanet’in, yurtdışı çalışması hakkında 2018 yılı Bütçe Komisyonu’ndaki konuşmasında Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, “Diyanet 100’den fazla ülkede başta din hizmeti olmak üzere insani ve sosyal yardım faaliyeti yürüttüğünü, yurtdışında yaklaşık 2 bin personel ile hizmet verdiği” ifadesinden öğreniyoruz. Fuat Oktay, kurumun başarılarını sıraladıktan sonra, “2017 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı’na toplam 7 milyar 153 milyon 29 bin TL ödenek tahsis edilmiştir. 2019 yılı için Diyanet işleri Başkanlığı’na 10 milyar 445 milyon 979 bin TL ödenek tahsis edilmesi öngörülmüştür,” diyor.[13]
Burcu Karakaş, “Biz Her Şeyiz” Diyanet’in İşleri, adlı emek yoğun ciddi araştırmasından oluşan kitabının sonunda, bir sonuç değerlendirmesi de yapıyor. Buradan, Sizlere kısa bir özet sunuyorum:
Diyanetin bir bölümü bu kitaba da konu olan çalışmaları ışığında değerlendirildiği zaman, kuruma siyasi erk tarafından atfedilen rolün daha iyi anlaşıladığını düşünüyorum. İnsan haklarının evrensellik çerçevesinden değil, “fıtrat”, “merhamet”, “vicdan”, “millî/dinî/ailevî/toplumsal değer”gibi kavramlarla ele alınması sonucunda bugüne kadar elde edilmiş kazanımlar ya yok oluyor ya da yok olma tehdidiyle karşı karşıya kalıyor. Bu durum ise “makbul vatandaş” (Sünni-heteroseksüel-erkek-Türk) tanımının dışında kalanların sadece yaşam alanlarının daralmasına değil, bizzat yaşamlarının tehlikeye girmesine neden oluyor. İşte tam da bu noktada Diyanet İşleri Başkanlığı’nın toplumu dizayn etme amacıyla attığı adımlara dikkat çekmenin ve söz konusu adımların daha fazla görünür hale gelmesinin oldukça önemli olduğu kanaatindeyim.
Diyanet’in her geçen yıl artış gösteren faaliyetleri, mevcut iktidar tarafından arzu edilen toplumsal değişime ivme kazandırma amacıyla hayata geçiriliyor.
– Aile kurumunun bütünlüğünü korumaya yönelik çalışmalar,
– Kadınların boşanmalarını engelleme amacıyla gerçekleştirilen etkinlikler,
– Çocukları, kavramakta zorlandıkları dinî kavramlarla tanıştıran eğitimler,
– Gençlere KYK yurtlarında verilen manevi danışmanlık hizmetleri,
– Üniversite kampüslerinin tamamına cami/külliye yapılması, tahayyüllerdeki toplumu inşa etmek için atılan adımlar arasında yerini alıyor.
Bu çalışmaların bizzat Diyanet İşleri Başkanlığı himayesinde yürütülmesi, kurumun Cumhuriyet tarihinde belki de hiç olmadığı kadar araçsallaştırıldığını ortaya koyuyor. Kimi faaliyetler uğruna hukuk ilkelerinin göz göre göre çiğnenmesi, bu hukuksuzluklara karşı çıkarılan seslerin duymazdan gelinmesi ise sadece Diyanet’e değil, devlet kurumlarının tamamına zarar veriyor. Din ve devlet işlerinin iç içe geçmesiyle yetki alanlarının sınırları muğlaklaşıyor.
Bu, “yeni normal” Diyanet’in konumunu güçlendirmeye yararken,
– İşbirliği yaptığı kamu kurum ve kuruşlarının bir kısım yetkileri gaspa uğruyor,
– Devlet bütçesi belli bir tanımı olmasa da sürekli olarak dile getirilen “toplumun dinî ihtiyaçları” uğruna Diyanet için harcanıyor,
– Kadın ve çocuk hakları ihlal ediliyor.
– Diyanetin dokunulmaz olması gerektiğine yönelik kamuoyunda oluşturulmak istenen algı, kurumun faaliyetlerine yönelik kapsamlı tartışma fırsatını ortadan kaldırıyor.
Ancak vatandaşın vergileriyle varlığını sürdüren hiçbir kurum ya da kuruluş, Diyanet İşleri Eski Başkanı Prof.Dr. Ali Bardakoğlu’nun da vurguladığı üzere, eleştiri, soru ya da denetimden muaf değildir. Diyanet’in de bu yapılardan biri olduğunu daha sık hatırlamak ve hatırlatmak gerektiğine inanıyorum.[13]
Diyanet İşleri Eski Başkanı Prof.Dr. Ali Bardakoğlu’ndan söz açılmışken, Burcu Karakaş’ın kendisiyle yaptığı röportajdan[14] çok kısa bir bölümle yazımızı tamamlayabiliriz.
Burcu Karakaş – Şöyle sorayım: Diyanet’in görev tanımı sizin için nedir?
Prof.Dr. Ali Bardakoğlu – Diyanet iki şey yapacak:
Birincisi; İslam Dini hakkında toplumu doğru bilgilendirecek, İslam’ın doğru bilgisiyle toplumu aydınlatacak.
İkincisi; ibadet yerlerini düzgün bir şekilde kamu yararı mantığıyla yönetecek. O kadar, iki tane görevi var.
Bir de yapmaması gerekenler var. Siyasetin dışında duracak, toplumsal ayrımcılık yapmayacak(s.253).
[1] Burcu KARAKAŞ, “Biz Her Şeyiz” Diyanet’in İşleri, İstanbul, 2021, İletişim Yayınları, s.7.
[2] https://dosya.gsu.edu.tr/docs/hukukfakultesi/tr/fakultedergisi/GSUHFD-2020-2.pdf
[3] “Diyaneti ve Cumhuriyeti Yeniden Düşünmek”,
[4] (Burcu karakaş:) Kitap için röportaj yaptığım ve adının saklı kalması kaydıyla konuşan bir imam: “Çok eleştiriyoruz ama Diyanet Türkiye’de olmasaydı İŞİD gibi yapılanmalar alır başını giderdi. Ama bu eski Diyanet için! Şimdi geçerli değil. Şimdi ilişkiler çok çetrefilleşti. Diyanet şu an Türkiye’deki bütün cemaatlerle bağlantılı. Cemaatlerin Diyanet’le ilişkisi parasal değil, politiktir. Kadro açısından faydalanır. Ama Diyanet’in mali konularında, bizim bilmediğimiz, ulaşamadığımız her şey Türkiye Diyanet Vakfı ûzerinden yürüyor.”
Raporun tamamına buradan ulaşılabilir:
[5] İsmailağa Cemaati için yazılan notlardan biri şöyle: “Cemaatin dini görüş ve fetvalan genellikle Diyanet İşleri Başkanlığı ile uyum arzeder.”(s.30 dipnot:49)
[6] https://www.iletisim.gov.tr/turkce/haberler/detay/cumhurbaskani-erdogan-turkiye-yabanci-karsitligi-islam-dusmanligi-kulturel-irkcilik-ve-asirilikla-mucadelede-batili-ulkelerin-en-buyuk-imkanidir
[7] https://kurul.diyanet.gov.tr/Duyuru-Detay/Duyurular/630/vi–din-surasi-kararlari
[8]https://yyegm.meb.gov.tr/meb_iys_dosyalar/2019_08/08093318_2019_YLSY_ KYlavuzu_Guncelleme.pdf
[9] https://www.aa.com.tr/tr/egitim/meb-ilk-kez-diyanet-adina-yurt-disina-ogrenci-gonderecek/1554101
Ayrıca bkz. Prof.Dr. İştar GÖZAYDIN, DİYANET Türkiye Cumhuriyeti’nde Dinin Tanzimi, İstanbul, 2016, 2.Baskı, İletişim Yayınları.
[10], [11] https://dergi.diyanet.gov.tr/makaledetay.php?ID=33910#
[12], [13] Burcu KARAKAŞ, “Biz Her Şeyiz” Diyanet’in İşleri, s.35; s.260-261.
[14] Prof.Dr. Ali BARDAKOĞLU, “Diyanetin Eleştirisi, Din Eleştirisi Değildir”, Burcu KARAKAŞ, “Biz Her Şeyiz” Diyanet’in İşleri (Kitabı içinde), s.251-258.
ÇEVRE
04 Aralık 2024ÇEVRE
04 Aralık 2024ÇEVRE
04 Aralık 2024DENİZCİLİK
04 Aralık 2024ÇEVRE
04 Aralık 2024DENİZCİLİK
04 Aralık 2024ÇEVRE
04 Aralık 2024