Biraz “Boş Koltuk” biraz da enflasyon üzerine…
Adına “Boş Koltuk Krizi” dersek ağır kaçar. Ama ortada “Boş Koltuk”la yapılan diplomatik bir güç gösterisi var.
“Evet burası parti genel merkezi ve ben bu partinin genel başkanıyım, ama ben aynı zamanda tüm yetkileri elinde toplamış Cumhurbaşkanıyım. Kiminle konuştuğunu unutma!”
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, boş koltuk hoşnutsuzluğunu dile getirince, Erdoğan, “Ben de en kısa zamanda CHP Genel Merkezini ziyaret edeceğim” diyerek havayı yumuşattı. Bakalım şimdi CHP Genel Merkezi’nde Erdoğan ağırlanırken nasıl bir diplomatik karşılık verilecek. Benim aklıma gelen ve Özgür Özel ile CHP Genel Merkez yönetimine önerim şu.
Siz de üç koltuk koyun.
İki tarafa günümüz tasarımına uygun berjer koltuk. Ortadaki koltuk için, hemen bir marangoza sipariş verin. Atatürk’ün çalışma masasındaki koltuğun benzeri olsun. Ziyaret esnasında iki partinin genel başkanları yandaki berjerlerde oturur. Atatürk’ün manevi makam koltuğu da boş kalır.
Böylece “Evet siz yeni seçilen çiçeği burnunda genç bir genel başkanla konuşuyorsunuz ama unutmayın, bu genel başkanlık koltuğunun ilk sahibi de, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür. Bu “Boş Koltuk” onun manevi mirasıdır” mesajını verirsiniz.
Tabi bunu yaparken CHP’nin, Kemal Kılıçdaroğlu döneminde uzaklaştığı Atatürk ilkelerine sahip çıktığını, Kılıçdaroğlu’nun Altılı Masada yeşil ışık yaktığı 1921 Anayasası anlayışına asla geçit vermeyeceğini de ilan etmesi gerekir.
Bilindiği üzere, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Atatürk’ün “En büyük eserim” dediği iki kurum var. Biri Türkiye Cumhuriyeti, diğeri de Cumhuriyet Halk Partisi… İki makamın koltuğu da çok değerlidir. Elbette o makamlara gelenler Atatürk’ün yerini dolduramaz ama ilkelerine sahip çıksalar yeterlidir. Ne yazık ki, uzun yıllardır her iki koltukta oturanlar Atatürk’ü çoktan unuttular.
Nisan ayı enflasyonu TÜİK’te yüzde 3.18, ENAG’da yüzde 5.02, benim enflasyon sepetimle de yüzde 7,96 çıktı. 12 aylık enflasyon ise TÜİK’te yüzde 69.80, ENAG’da yüzde 124.35, bende de yüzde 120.47 seviyesinde. Aylık olarak artış devam ediyor.
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de, enflasyon programladığımız gibi seyrediyor. Bu yükselişleri bekliyorduk, önümüzdeki aylarda düşmeye devam edecek diyor.
Şimşek’in düşecek dediği enflasyon şu: Geçen sene Temmuz ve Ağustos aylarında TÜİK’e göre enflasyon iki ay üst üste yüzde 9 seviyesinde olmuştu. Bu sene yüzde 9 artış olmayacağı için bu iki ayda enflasyon yüzde 2 dahi artsa, TÜİK’in yıllık enflasyonu yüzde 75’lerden yüzde 50’lere inecek ve Mehmet Şimşek ile Merkez Bankası, “Bakın işte enflasyonu düşürdük” diyecekler. O iki ay yıllık enflasyon düşse bile fiyatlar sonraki aylarda artmaya devam edecek. Halkı yanıltıcı bu propagandayı yapacaklarını birçok iktisatçı biliyor ve önceden uyarıyor. 25 Şubat tarihinde de bu köşede Enflasyona Tilki Kurnazlığı baylığı ile yazmıştım.
Peki enflasyon düşer mi? Baz etkisiyle meydana gelecek gerileme, geçici bir gerileme olacak. Defalarca yazdık. Tekrarlayalım. Enflasyon sadece faiz ve para politikaları ile düşürülemez. Hem üretimi artırmak gerekir, hem de kamu harcamalarını kısmak gerekir.
Hükümetin tasarruf tedbirleri göstermelik çerez parası olacak gibi duruyor. Mesela Diyanetin makam araçlarından tasarruf edilmeyecek ama bazı makam araçları satılacak. Bunlar enflasyonu düşürmeye yetmez ama bir iyi niyet gösterisidir.
Merkez Bankasının ve dolayısıyla milletin üstünde ağır bir yük olarak duran KKM ile ilgili herhangi bir çözüm üretemiyorlar. Kamuda tasarruf etmek için bütçenin en önemli kara deliği olan otoyol, köprü, havaalanları garanti ödemelerini, şehir hastaneleri garanti ödemelerini kesebiliyor musunuz? Bu konuda hükümet cephesinden “tık” yok.
Varlık Fonu şirketlerinden ve iktidar partisi belediyelerden tarikatlara, dini cemaatlere aktarılan paraları kesebiliyor musunuz?
Kamu ihalelerinde 1 liralık işi 3 liraya, 10 liraya yaptırmaktan vaz geçip gerçek değerine iş yaptıracak avantasız ihale düzeni kurabiliyor musunuz?
Enflasyon baz etkisi ile biraz düşecek ama sonra yine artmaya devam edecek. Üstelik düşmesini umdukları sebze meyve fiyatları da artacak. Nedenlerine gelince…
Bizim Mehmet Şimşek ve Merkez Bankası ekibi; dar gelirlilerin, asgari ücretlilerin, emeklilerin gelirlerindeki küçük bir artışın, enflasyona neden olduğuna inanıyorlar. Türkiye gerçeklerini ve enflasyon konusunu hiç bilmediklerini defalarca yazdım. “Kuzu pirzola, dana bonfile fiyatları 1000 lirayı aştı. Buna neden olan talep artışı ile asgari ücretlilerin maaş artışı arasındaki ilişkiyi açıklayan bir ekonometrik model hazırlar mısınız” diye birkaç kez sordum, rica ettim. Ses çıkmadı.
Yaz aylarında sebze meyve fiyatları düşecek, enflasyon da düşecek diyorlar. AKP iktidarı döneminde ekonominin üretim tarafı hep ihmal edildi. Tarımda ise ihmal edilmek bir tarafa tarımsal üretim dinamitlendi.
Diğer taraftan bu senen ilk üç ayındaki verilere bakıyoruz. Belli ki bu sene yaz aylarında turist sayısı geçtiğimiz yıla göre artacak. Bir taraftan tarımsal üretim artmıyor. Diğer taraftan 85 milyon nüfusun üstüne 15 milyon sığınmacımız var. Bunlar 12 ay boyunca gıda maddesi talebinde bulunan nüfus.
Türkiye’ye yılda 50 milyonun üzerinde turist geliyor. Yoğunluk Mayıs-Eylül arasında. Bu süre içinde Türkiye’ye gelen turist sayısı 29 milyon kişi. Aylık gelen turist ortalaması yaklaşık 6 milyon. Bu 6 milyon kişi, “Türkiye’nin güneşi, kumu, denizi bize yeter aç da kalsak olur” demiyor. Açık büfelerde, kırmızı etten beyaz ete, sebze meyvelerden tatlılara kadar, normalde bir kişinin tüketeceği gıda maddelerinin üç katı kadar yemek konuyor. Biri tüketiliyor, iki birimi çöpe gidiyor.
Hem üretimsizlik, hem üretim maliyetlerindeki artışlar hem de turizm talebi artışı nedeniyle, bu yaz gıda fiyatlarındaki enflasyon düşmeyecek.
Ama şuna eminim. Gıda fiyatlarındaki enflasyon düşmeyecek ama Mehmet Şimşek ve Merkez Bankası gıda fiyatlarındaki ve enflasyondaki artışın, yılın ikinci yarısında memur ve emeklilere yapılan zamlardan kaynaklandığını söyleyecek. Hele bir de Temmuz ayında asgari ücrete zam yapılırsa var ya… Şimşek ve ekibi, eğer yerlerinde kalırlarsa “Biz elimizden geleni yaptık ama siz emekliyi, memuru, asgari ücretliyi ortadan kaldırmadığınız için enflasyon kontrolden çıktı” diyecek.
Buraya yazıyorum. Enflasyon, Kasım’da yine alıp başını gidecek. Kasım ve Aralık aylarında bu yazıyı hatırlatacağım.
Enflasyonla mücadele ve piyasalarda istikrar için Türkiye’nin dövize ihtiyacı var. Türkiye İsrail ticaretinde fazla veren konumda… İsrail’le ticaretin durması nedeniyle bu ticaretten doğabilecek zararlardan söz etmiyorum. Gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini bilemem ama başka bir risk unsuru var.
Önce bazı görüşlerimi aktarayım. Sonra birkaç gerçeği sayalım.
Hamas, bir terör örgütüdür. İsrail tarafından kurulmuştur.
Hala İsrail tarafından kontrol ediliyor mu, yoksa kontrolden çıktı mı, bu konuda bir bilgim ve tahminim yok.
Hamas’ın, İsrail’e saldırısı sonrasında Gazze’de başlattığı misilleme operasyonu, misillemeyi aşmış bir katliama dönüşmüştür.
Bunar benim kanaatlerim. Şimdi su katılmamış gerçekleri sayalım.
AKP ve siyasal İslamcılar, bir taraftan Kahrolsun derken, diğer taraftan İsrail’e ticarete devam ettiler. Kamuoyunda tepki yükselince, İsrail ile ticareti durdurdular.
İsrail basınında, bu kısıtlamanın bedeli ağır olacak türünden tehdit kokan haberler çıktı.
Türkiye, ekonomisindeki çarkları döndürmek için uluslararası finans piyasalarında fellik fellik para arıyor. (Borç ya da sıcak para)
Uluslararası finans piyasalarının kontrolü Yahudilerdedir. İsrail, bir Yahudi devletidir.
Gerek enflasyonla mücadele, gerek finansal piyasalarda aranan taze kan ve istikrar için önemli bir risk unsuru olarak ortada böyle bir risk var. Gerçekleşip gerçekleşmeme konusunda her hangi bir yorumda bulunmuyorum. Bu riski orta yere koyup Mehmet Şimşek’i, Merkez Bankası yöneticilerini ve finansal piyasadaki “Yerlileri” tedbirli olmaya davet ediyorum.
Bu arada Gazzeli sığınmacıların (yaklaşık 1 milyon kişi) Türkiye’ye geleceği söyleniyor. Bu sığınmacıların Türkiye’ye alınması, Gazze topraklarının İsrail’e hediye edilmesi anlamına gelir. Eğer böyle bir şey olursa, Türkiye İsrail ile Ticaret ambargosu ile dünya kamuoyunda göz boyamış olur ama İsrail’e büyük bir hizmet etmiş olur. O zaman ortada yukarıdaki gibi bir risk unsuru kalmaz. Aksine Türkiye’ye para yağar. Dışarılarda yazılan senaryolara göre dolar düşer. Kısa vadede piyasa finansçıları ve “Yerliler” sevinçten deliye döner. Türkiye 2004-2008 yıllarındaki gibi üretmeden borç alarak tüketir. Sonrasında bugünden de beter oluruz. Bunun herkesin anlayacağı dildeki ifadesi, “damadın el parasıyla düğün yapmasıdır.” Sonrasında gerdeğe kimin gireceği belli değildir.
ÇEVRE
21 Kasım 2024ÇEVRE
21 Kasım 2024ÇEVRE
21 Kasım 2024DENİZCİLİK
21 Kasım 2024ÇEVRE
21 Kasım 2024DENİZCİLİK
21 Kasım 2024ÇEVRE
21 Kasım 2024