DOLAR 34,5597 -0.03%
EURO 36,2023 0.5%
ALTIN 2.967,58-1,25
BITCOIN 3380007-0,35%
İstanbul

PARÇALI BULUTLU

02:00

İMSAK'A KALAN SÜRE

BÜYÜK SELÇUKLU İMPARATORLUĞU NASIL YIKILDI? 1. BÖLÜM

BÜYÜK SELÇUKLU İMPARATORLUĞU NASIL YIKILDI? 1. BÖLÜM

ABONE OL
12.08.2023 02:36
BÜYÜK SELÇUKLU İMPARATORLUĞU NASIL YIKILDI? 1. BÖLÜM
0

BEĞENDİM

ABONE OL

SELÇUKLULAR KENDİ IRKINA YABANCILAŞAN EFENDİLER HALİNE NASIL GELDİLER? SELÇUKLU DEVLETİ VE DEVLETİN KURUCUSU OĞUZLAR İLE ARALARINDAKİ SAVAŞLAR NASIL BAŞLADI? NETİCELERİ NE OLDU? TÜRK TARİHİNİN ÇOK ÖNEMLİ ANCAK PEK DE BİLİNMEYEN BİR SAYFASINI DAHA AÇIYORUZ.. BU GÜN YAŞANILANLARI DAHA İYİ ANLAMAK İSTİYORSANIZ İBRETLE OKUYUNUZ VE OKUTUNUZ

Değerli Arkadaşlarım, Türk Milletinin Osmanlı’da devşirmeler eliyle yaşadığı zulmü anlatırken arkadaşlarımız, “Osmanlı Selçuklu devleti gibi milli bir siyaset takip etmedi” gibi cevaplar verdiler. Ne yazık ki böyle değil.. Türk Milleti Göktürk’lerden itibaren Türkiye Cumhuriyeti kuruluncaya kadar 1200 yıl boyunca tüm hanedan devletlerinde devşirmelerden çekmişler ve derin mağduriyetler acılar ve soykırımlar yaşamışlardır. Bu durum Karahanlı, Gazneli, Büyük Selçuklu, Anadolu Selçuklu Devletlerin de de aynı olmuştur. Türklerin 1200 yıl boyunca Hanedan devletler elinde devam eden esaretine Atatürk Cumhuriyeti kurarak son vermiştir. (Devşirmeler bu sebeple Cumhuriyete karşıdırlar. Bunun için Türklerin cumhuriyetin kurucusu olması sebebiyle elde ettiği hakları Etnik ve dini taassup ile paylaştırarak Türkleri Anadolu’dan silmek istiyorlar.) Osmanlı’da Devşirmeler ve konusuna devam etmeden önce Selçuklu’da İranlı veya İranlılaşmış yöneticiler ile Devletin Kurucusu Oğuzlar arasında yaşanmış vahim olayları anlatmamızın yararlı olduğunu düşündük. Biz yine zaman Tüneline girelim tarihimizin pek dile getirilmeyen bir sayfasını açalım ve Büyük Selçuklu İmparatorluğunun en büyük hükümdarlarından Sultan Sancar döneminde yaşanılanları ibret ve dehşet içerisinde izleyelim.. 12.YY’DA SELÇUKLU DA OĞUZLARIN DURUMU.. Değerli Arkadaşlarım, Birinci ve ikinci Selçuklu sultanları Tuğrul Bey ve Alparslan, daima bir Türk devletinin başında oldukları şuurunu taşıyorlardı. Ancak Büyük Selçuklu İmparatorluğu’nun kuruluşunda esas rolü oynamış olan göçebe Oğuzlar Türkmenler, böyle düşünmüyorlardı. Çünkü sivil teşkilat kadrolarını umumiyetle İranlılar işgal ederlerken, ordu, diğer İslam devletlerinde olduğu gibi, Gulam sistemine göre yetiştirmiş Türkler’den teşekkül ediyordu. Devletin kurulmasına kadar külfeti çekmiş bulunan Oğuzlar/ Türkmenler, devlet kurulduktan sonra yerleşik İranlılarla köle (Gulam) Türkler’in kendi yerlerini almış olmalarını bir türlü hazmedemiyorlardı. Türkmenler, orduyu kendileri teşkil edecekleri için Gulam sistemine göre yetiştirilmiş Türklerden, bir mesele olarak, bahsetmiyorlar. Fakat sivil idarenin başına kendi gayelerine hizmet edecek birini, belki de İranlı yerine bir Türkü getirmeyi esas gaye olarak kabul ediyorlardı. (1) İmparatorluğun takip ettiği genel kültür siyasetinin, başlıca Vezir Nizamülmülk’ün tesiriyle, yanlış yolda olduğunu nihayet idrak eden Melikşah, Türklerin yönetimi ele geçirmesini sağlamaya çalışırken zehirlenerek öldürülmüştür. Bununla beraber Melikşah’ın bu yolda epey mesafe aldığı, bu İranlı vezirin, adı geçen kitabında Türklerin, askeri teşkilat kadrolarını taşarak, sivil teşkilat kadrolarını da işgal ettiklerini, şikâyet konusu yapmasından anlaşılıyor. (2) Oğuz kabilelerinin kendilerini doğrudan hükümdarların şahsına bağlı gördükleri hakkındaki fikrini teyit ettiğinde şüphe yoktur.(3) Göçebe Oğuzların iktisadî bakımdan şehir iktisadiyatının bir tamamlayıcısı olarak görülmesidir. Bunların hayvan ve eşyalarının şehirlerde yaşayan İrani unsurların refahını arttırmak bakımından faydalı olduğu açıkça ifade edilmiştir. (4) Ancak bu devletin görüş ve telâkkisinden maksadın, daha ziyade hükümdarın şahsi görüşü olduğunu kaydetmek gerekir. Hâlbuki Yoksa sivil teşkilât mensuplarının göçebe Türkmenler (Oğuzlar) için de hiç olmazsa ayni derecede menfi görüş sahibi olduklarını söyleyebiliriz. Nitekim ekserisi İranlı kalanı da gayrı Türk olan ve yerleşik halkın fikirlerini aksettirdiklerin de şüphe bulunmayan Selçuklu devri kronikçilerinin umumiyetle Türkler hakkındaki kanaatleri Selçuklu Sultanlarının tam tersidir.. Selçukluların ve şehirlerde yerleşen çok az miktarda Türk eşrafının tereddütsüz İranlılaşmasına karşı koyan, Türklükten başka hiçbir şeyi bilmek istemeyen ve kendisine güvenen kuvvetli Türk zümreleri de bulunmaktaydı. Bunlar yalnız göçebe ancak köylerde yerleşirken dahi boyları meydana getiren uruğ teşkilâtını muhafaza eden yahut eskiden törelere uyarak sivrilen Türklük şuuruna sahip Oğuz beyleridir. Büyük Selçuklular kendilerine karşı nefret hissi beslediklerini anladıkları Oğuzları başkentleri olan Isfahan mıntıkasına getirmeyip Rum sınırlarına sevk ettikleri ve diğer milletlerden müteşekkil karmaşık bir orduya dayandıkları gibi, Rum Selçukluları da bun nevi Türkleri Uçlara sevk ettiler ve kendileri Acem, Frenk (Slav), Gürcü ve saire milletlerden toplanan “Tacik” ordusuna daha sonra İrani unsurlarla bağlarını daha da kuvvetlendirdiler.. (5) Büyük Selçuklu Devletinin kuruluş döneminde kendilerinden çok sık bahis edilen Türk beylerinin ve topluluklarının, yükselme döneminde tarihi kaynaklarda adlarına pek rastlanmaz. Bu sebeple Büyük Selçulklu Devletinin medeniyete hizmetlerinin, millî Türk kültürü sahasında değil, umumî İslâmlık ve insanlık sahasında aramak icabeder. (6) Değerli Arkadaşlarım, Oğuz ve Türkmen yaşamının ekonomik açıdan hayvancılığa endekslenmesinin birçok nedeni vardı. Güdülen sürülerin evcil hayvanlar olmasını gerektiren ekonomik ve coğrafi faktörler, bu sebeplerin başında yer almaktadır. Oğuz boyları, genelde geniş bir alanda ve Orta Asya’nın bozkır şeridindeki dağ eteklerinde göçebe bir yaşam sürdürmekteydiler. Yıllık ısı oranındaki sert değişimler ve buna bağlı olarak yağış miktarının yetersiz oluşu, mahalli iklim şartlarını belirlemekteydi. Bozkırda yazları tatlı suyun az bulunması, hayvancılık açısından birçok güçlükler doğuruyordu. Çölde su, ancak derin kuyularda ve yağmur sularının biriktiği çukurlarda bulunabiliyordu. Çöl ve bozkırların bitki örtüsü oldukça kısıtlıydı ve bitki türleri de fazla değildi. Kum tepelerinin bulunduğu çöllerde hayvanların besinini genelde solyanak; bozkırda ise ‘tıpçak’ın çeşitleri oluşturuyordu. Bu çoraklık, sürülerin tipini ve onlardan faydalanma şeklini de belirlemişti. Bilindiği gibi ovalar, at ve sığır sürülerine nazaran deve ve koyunların otlatılması açısından daha uygundur. Evcil hayvanların bir arada beslenmesi için en uygun araziler, dağların yükseklerinde yer alan yayla meralardır. Genelde, at ve deve bakımıyla meşgul olan göçebe boylar, geniş meralara ihtiyaç duymadıkları sürece koyunların, özellikle de büyük baş hayvanların otlatılması sırasında sürü halinde dalaşmayı tercih ederlerdi. (7) Selçuklu Devletini kuranlar Oğuzlardır Ancak ilk Oğuz boylarından 100 -130 yıl sonra kütleler halinde Selçuklu topraklarına göç eden Oğuzlar Horasan’a gelmeden önce Maveraünnehir’de yaşıyorlar ve Karluklar gibi, Kara-Hanlı hükümdarı Muhammed Arslan Han’ın (1101-1132) hizmetinde bulunuyorlardı. Bunların Seyhun boylarından Maveraünnehir’e inmeleri, Kanlı-Kıpçaklar’ın sıkıştırmaları ile ilgili olmalıdır. Bu Oğuzlar Üç-Ok ve Boz-Ok adiyle iki kola ayrılmakta idiler. Üç-Oklar’ın başında dad Beğ ünvanlı Hızır oğlu İshak oğlu Tuti (dudu), Boz-Oklar’ın kinde de Abdulhamid oğlu Korkut Beğ vardı. Oğuzlar’ın, hizmetinde bulundukları Kara-Hanlı hükümdarları ile iyi geçindikleri anlaşılıyor. Buna karşılık Karluklar, daha sonraları da olduğu gibi, serkeşlik yapıyorlardı. 1122 de Çin’den kovulan Kıtaylar, Moğolistan’a gidecekleri yerde, müsait buldukları Türk ülkesine gelip kısa bir zamanda, Balasagun merkez olmak üzere, kuvvetli bir devlet kurdular. İslam tarihlerinde bunlara Kara-Hıtaylar denilir ki, buradaki kara sıfatı onlara Çin’den kovularak itibarlarını kaybetmiş olmalarından verilmiş olsa gerektir. Karluklar Kara-Hıtaylar nezdinde, kendileri için kuvvetli bir hami buldular. 1141 yılında Semerkand yakınındaki Katvan çölünde Kara-Hıtay hükümdarı ile Sultan Sancar arasında yapılan savaşta Kara-Hıtay ordusunda yer almış olan Karluklar, Sultan Sancar ordusunun ağır bir şekilde bozguna uğramasında mühim bir amil oldular. Sultan Sancar, beraberindeki 300 süvari ile Kara-Hıtay ordusunu yararak kaçmış ve Tirmiz’e, oradan da Belh’e gitmek durumunda kaldı. Kara Hıtaylar kısa bir süre içinde Maveraünnehr’i istila ettiler. Sancar ise ilk iş olarak dağınık kuvvetlerini toplarken, hatununu fidye ödeyerek geri alabildi. Sancar Kara-Hıtaylarla savaşmakta iken, bunu fırsat bilen Harzemşah Devletinin hükümdarı Atsız, Merv ve Nişabur şehirlerini yağmaladı. Sancar yeniden eski kudretine kavuşunca Harezm üzerine yürüyerek 1143-1144 Hezaresb kalesini ele geçirdi. Atsız ise bu olaydan sonra Sancar’dan af dileyerek yeniden itaat etti. (sekiz) Büyük Selçuklu İmparatorluğu’nun tarihinde Katvan Savaşı (9 Eylül 1141) nın bir dönüm noktası teşkil etmiştir. Bu tarihe kadar Gazneliler ve Karahanlılar devletlerini himayesine alan, Hârzem’deki hâkimiyetini devam ettiren, Irak ve Türkiye Selçukluları’na yüksek hâkimiyetini tanıtan, haklı olarak yenilmez sayılan ve daha çağdaşları tarafından bile Büyük Selçuklu hükümdarı Melikşah çapında bir hükümdar olarak görülen bu Selçuklu imparatoru Sultan Sancar’ın bu bozgundan sonra Mâverâünnehir’de, kendisine dost olmayan, fakat hududu payitahtının hemen ötesinden başlayan Karahıtaylar Devleti’nin kurulmasıyla, siyasi dengenin birden bire kendi aleyhine dönüştüğünü, hatta bu büyük savaşın meydana geliş tarzına göre, bu yeni siyasi teşekkülün, Selçuklu İmparatorluğu için büyük bir tehlike teşkil ettiğini farketmemesine imkân yoktur. (9) Nitekim, Selçuklu hâkimiyetinden çıkmak için hiçbir fırsatı kacırmayan Hârzemşah Atsız’a karşı bu savaştan sonra kati neticeli bir harekete geçmemesini de kısmen bu tehlike ile izah etmek mümkündür. Bundan başka, yine bu bozgundan sonra, şimdiye kadar karşılaştığı böyle bir durum dolayısıyla, Sultan Sancar’ın “taarruz siyaseti” gütmediğini maşahede ediyoruz. Karahıtaylar’a karşı da taarruza uğramadıkça, yani mecbur kalmadıkça, savaş tertip etmediğini biliyoruz Bu savaş sonucunda, Meveraünnehir’deki Karahanlı Devleti Kara-Hıtay hakimiyeti altına girdiği gibi, Karluklar da Kara-Hıtaylar’ın desteği ile Oğuzlar’ı buradan çıkardılar. Oğuzlar Belh’in doğusundaki Toharistan bölgesine gelerek yerleştiler. Bu Oğuz kümesi her iki koldan oymaklar olduğu için, Boz Ok, Üç Ok, adları ile iki kola ayrılıyordu. Oğuzlar Karahanlılar’ın hizmetinde idiler ve hanlar münasebetlerinin de iyi olduğu biliniyor. Onlar, büyük bir ihtimal ile Buhara’nın kuzeyi ve kuzey doğusundaki topraklarda yaşamakta idiler. Bu Oğuzlar 1141 de Karluklar tarafından Horasan’a gitmeye mecbur bırakıldılar. (10) Oğuzların başında Dînâr, Bahtiyar, Tûtî (Dudu), Arslan, Cağar ve Mahmûd adlı emîrler vardı. Emîr Kamâc onları uzaklaştırmak istedi, ancak Oğuzlar bazı armağanlar ve mallar vererek onunla anlaştılar. Emîr Kamâc onlarla uğraşmaktan vazgeçti, Oğuzlar da güzel güzel oturup hiç kimseye eziyet etmediler. (11) Kaşgarlı Mahmud, 22 Oğuz boyundan söz eder. (12) Kaşgarlı Mahmut bu boylardan yirmi ikisinin adlarını ve damgalarını vermektedir. Ancak Oğuzlar 24 boydan meydana gelmiş olup, bunlardan on ikisi Boz-Ok ve on ikisi de Üç-Ok koluna dahildir. Kaşgarlı’nın, bazı sebeplerden dolayı Oğuzlardan ayrıldıkları ve Kalaç adını aldıkları şeklindeki değerlendirmesi ve iki boy Oğuzlardan ayırması doğru değildir. Çünkü Oğuzlar onları kendilerinden ayrı saymamış oldukları gibi, gerek Türkiye’de, gerek başka yerlerde, diğer Oğuz boylarının yanında bunlara mensup teşekküllere de rast gelinmektedir.. Ne kadar üzücüdür ki Selçuklu tarihi kaynaklarında devleti kuran Oğuz boylarının pek azının adı geçer. Büyük Oğuz boylarının çözülmekte ve dağılmakta olduğu bir dönemde, boy adı yerine Kızıllı, Yağmurlu vb. gibi boy teşkilatındaki askeri reislerin adları kullanılmaya başlandı. Kaynaklarda ancak Salgur (Salur), Yıva, Avşar, Yazır gibi birkaç Oğuz boyunun adı tespit edilebilmektedir. Selçuklu boyunun içerisinden çıktığı Kınık boyu hakkında ise bilgiler kesilmiştir. (13) Sancar’ın fermanlarına göre, XII. Yüzyılda Oğuz birlikleri haşem(Düşmana karşı koruyan birlikler) ve mütecennid(Yenilenen birlikler) olarak hizmet etmekteydiler. (14) Oğuzların büyük bir kısmının şahzade birliklerinde ve yerel hanedanların hizmetinde görev yaptıkları görülmektedir. Oğuz ve Türkmen birliklerinin diğer kısmı ise sınırda (uçlarda) hizmet veren kendi bey ve emirlerinin idaresinde görevliydiler.(15) XII. Yüzyıl Selçuklu belgelerine göre Türkmen ordusu , Gürgen, Dehistan, Şehristan ve diğer sınır bölgelerinde bulunmaktaydı. Oğuzlar/Türkmenler, Selçuklu döneminde gulamlardan oluşan askeri birliklerde kesinlikle yer almamışlardır. Sultan ordusunun en önemli gücü gulamlardan teşekkül etmekteydi. Köle olarak alınan gulamlara hizmetleri karşılığında maaş ödenmekteydi. (16) Gulamların kumandanları üst rütbeli askerlerden seçiliyordu ve bütün bir bölgenin idaresi onlara havale ediliyordu. Selçuklu ordusunun ücretli birliklere dönüşmesi Türk olmayan Gulam (Köle birlikleri) ve diğer yöneticilerin yükselişi. Selçukluların Sürekli Türkler aleyhine getirdikleri yeni düzenlemeler Oğuz ve Türkmen kumandanlarını rahatsız etmekteydi. Bu yüzden Melikşah döneminde Türkmenlerin saray Gulamları birliklerine alınması projesi ortaya atıldı. (17) Bu proje, Selçuklu sultanları ile iktidara büyük hizmetler vermiş ırkdaşları arasındaki kaçınılmaz tartışmayı bertaraf etmek amacıyla hazırlanmıştı. Ne var ki, söz konusu proje, tarihin tabii seyrine uygun olarak zuhur eden ihtilafı çözmeye yeterli bir alternatif gibi görünmüyordu. Tersine Bağımsızlığına düşkün Türk beyleri çocuklarını Saray’a Gulam (Köle) olarak vermek istemiyor, bu durumu kendi çocuklarının rehin olarak alınması olarak görüyorlar ve karşı çıkıyorlardı ki doğrusu da buydu. Böylece Yönetimdeki Oğuz Soyu ile dışlanan Oğuz Beyleri arasındaki ilişkiler gittikçe gerilmeye başlamıştı. İşte, Oğuz/Türkmen rivayetlerinde Selçukluların kendi halkına yabancılaşan efendiler” olduğu şeklindeki hatıraların saklanmasının sebebi de Türklerin ordudan ve yönetimin oluşturduğu refah ortamından istifade eden şehirlerden istifade edemeyerek göçebeliğe itilmesi birde ağır vergiler altında bırakılmasıdır. BÜYÜK OĞUZ İSYANI 1153 yılında Sultan Sancar ve Selçuklu Devletine karşı “Büyük Oğuz İsyanı” Meydana geldi. Halbuki Kuruluşunda en önemli rolü oynadıkları Büyük Selçuklu Devleti’nin yerleşik İran halkına dayanan bir imparatorluk olmasını kabul etmek istemeyen Oğuzlar Sultan Sancar döneminde aşağıda anlatacağımız Oğuz İsyanından once de taht kavgalarında ağırlıklarını hissettirmeye başlamışlar Tuğrul Bey zamanında taht iddiasına girişen üvey kardeşi İbrahim Yınal ile Kutalmış b. Arslan Yabgu’yu bütün güçleri ile desteklemişlerdi. (18) Oğuzlar, başlarında bir Selçuklu şehzadesi olmadan devlete karşı isyana teşebbüs etmemişlerdi. Göçebe halde yaşayan Oğuzlar’ın, İmparatorluğa isyan etmeden önce, Sultan’ın temsilcisine yılda 24.000 koyun vermeyi taahhüt etmişlerdir. Oğuzlar, zaman zaman direnmeler gösterseler de, Kutalmış olayından sonra güç koşullar altında ve devletten dışlanmışlık içinde, üstelik sultanın sarayına yılda 24.000 koyun da vererek, yaşamlarını yine de Büyük Selçuklu devleti çatısı altında sürdürüyorlardı. Oysa, Bündari’nin dediğine bakılırsa, Büyük Selçuklu sultanı Sancar bir oturuşta beş gün durmadan şarap içiyor. Bu sırada “çömertliğin her çeşidini” sergiliyor. Hazineden sağa sola para dağıtıyordu. (19) Sultan Sancar’ın Oğuzlardan alınan bu 24.000 koyunun tüketildiği saraydaki yaşantısını Bundari şöyle tanımlıyor. “Sancar’ın âdeti şöyleydi. Beğendiği bir köleyi satın alır, sonra ona aşık olur ve onu sevmekle iştihar eder (ün salar) onunla ünsiyet etmeye (dostluk etmeye) mefrun olur (tutulur). Malını canını ona feda eder. Sabah şarabını akşam şarabını onunla içer, götürdükte ve menekşesi onun narçiçeğini kuşattıkta (taraveti gittikte) (körpeliği gitktikte) ondan gönlü soğur ve ona buz eder (yüz çevirir), ondan ayrılır, ona buz etmekle o raddeye varar ki, vuslattan onu terketmekle iktifa etmez (aşıkı olarak onu bırakmakla yetinmez), müsterih olmayı onu öldürmekte görürdü.” (20) Sancar, Sunkur adı köle için önce hazineden verilen mallar dışında 700.000 dinar harcamış, ancak iki yıl sonra ondan bıkınca devlet büyüklerine buyurup onu bıçaklattırarak öldürtmüş. Sultanın böyle gönül bağlayıp öldürttüğü öteki kölelerin adları da Geçkulah Kaymaz ile İhtiyarüddin Cevher Ütaci imiş. (21) Bu sırada, Belh vilayetinin valisi bulunmasına rağmen, İmâdü’d-din Kamac’ın, hudutları içinde yaşayan Oğuz kabileleri üzerinde herhangi bir salâhiyeti olmadığı görünüyor, Oğuzlar Selçuklu İmparatoru’nun, şahsına bağlı olmakla beraber, yarı müstakil bir hayat sürdürdükleri anlatılıyor. Oğuzlarla Selçuklu İmparatorluğu arasındaki ilk anlaşmazlık, sarayın Mutfak nazırı (hân-sâlâr) ‘nın bu iş için gönderdiği tahsildarın (muhassıl) koyunları tahsil ederken, Oğuzlar’a karşı, “kimsenin söylemeye cesaret etmediği” sözleri sarf etmesi, üstelik rüşvet istemesi yüzünden çıkmıştır. Fakat bu hareketi, tahsildarın kendisinin hayatına mal oldu: Oğuzlar onu gizlice öldürdüler.(22) Onların tahsildarı öldürmesini gerektiren sebepler ne olursa olsun, bunu yaparken doğuracağı neticeleri düşünmediklerini kabul etmeliyiz. Tahsildarın, zamanında dönmediği görülünce, Oğuzlar tarafından öldürüldüğü anlaşılır. Ancak, belli olmayan bir sebeple meseleyi Sultan Sancar’a söylemeye cesaret edemezler.. Hân-Sâlâr o yıla ait saray mutfağının et masrafını kendisi karşıladı. Bu sırada Kamac, payitaht Merv’e, hükümdarın yanına gelmişti. Sultan’ın maiyeti (hâşiye) ve Hân Sâlâr meseleyi ona açtılar. (23) Kamac’ın bu hadiseyi, Oğuzlar’ın istilâ peşinde koştuklarını iddia ederek büyütmesi ve Sultan Sancar’a, kendisini, Belh valiliğine ek olarak, bu Oğuzlar üzerinde şahne (İnzibat tarzı bir devlet görevlisi) tayin ettirmesiyle başlar. Bu tayin işinde onun, saray iaşe nazırına 24.000 yerine 30.000 vadetmesinin ne dereceye kadar etkili olduğunu bilemiyoruz. Belh’e dönen Kamac, Oğuzlar’a bir şahne göndererek öldürdükleri tahsildarın diyet (resm-i cinâneyet)’ini istedi. Oğuz şefleri bu talebi reddettikleri gibi, kendilerinin Sultan Sancar’ın “has raiyet”i olduklarını ileri sürerek, hiç kimsenin emrine girmeyeceklerini bildirdiler. Hatta, şahneyi tahkir ederek kovdular. Kamac on bin süvariyle Oğuzların üzerlerine yürüdü. Emîr Kamâc kendi beldesinden çekip gitmelerini istedi. Oğuzlar direndiler, diğer boylarla bir araya geldiler. Oğuzların dışındaki bazı Türk boyları da onlara katıldı.. Oğuz beyleri tekrar ”Kendileriyle uğraşmamasını, otlaklarında bırakmasını” istediler. Her aile kendisine iki yüz dirhem gümüş veriyorlardı. Ancak Emîr Kamâc bu teklifleri kabul etmedi ve beldesinden uzaklaşmaları için onları sıkıştırdı. Oğuz beyleri geri dönüp toplandılar ve onunla savaşa girdiler Kamâc mağlup oldu. (24) Oğuzlar İrani Selçuklu askerlerini öldürdüler ve esir aldılar. Kamac’ın oğlu Alâüd’-din Ebubekir savaşta Oğuzlar tarafından öldürüldü. Bu durumun öğrenilmesi üzerine üzerine Sultan Sancar büyük bir ordu ile Oğuzlara karşı harekete geçtiği söylentisi yayıldı. Bunu duyan Oğuzlar telaşa düştüler. Üzerlerine yürüyen Kamac ile oğlunu kendilerine karşı savaştan vaz geçirmek için her hangi bir şekilde uzlaşma teklifinde bulunmayan ve savaşı derhal kabul eden Oğuzlar’ın, Sultan Sancar’ın bizzat hareket ettiğini duyunca telaşa düşmeleri, uzlaşma çareleri aramaları, birçok bakımdan manalıdır. Sultan Sancar’a elçi gönderen Oğuzlar, daima, tabii, hükümdarın şahsına, itaatten geri kalmadıklarını, fermanları gereğince hareket ettiklerini, Kamac, ocaklarına kastettiği için, aile ve çocuklarını korumak maksadıyla zaruri olarak karşı koyduklarını bildirirler. Meselenin halledilmesine çare olarak da, Kamac ile oğlunun ölümüne diyet olarak 100.000 dinar ile 1000 Türk kölesi vermeyi kabul ettiklerini ilave ettiler. (25) Verecekleri her kölenin, Kamac’ın şahsına ve hatırasına bağlı köleler olmasını teklif etmeleri, Oğuz reislerinin meseleyi hala kendileri ile İmparatorluk arasında değil de, kendileri ile nihayet muhatap saymaya mecbur oldukları bir Selçuklu kumandanı arasında telâkki ettiklerini gösteriyor ki, belirtilmeğe değer. Sultan Sancar, ikinci defa olarak, kendi soyundan olan bu Türkler’e karşı sefere çıkmaktan vaz geçmeye hazırdır. Sultan Sancar’ın 12 yıl önce Karahıtaylara yenilmesi sonrasında izlediği barışçı siyaset Oğuzlar’a karşı niçin ancak kumandanlarının daimi ısrarlarıyla sefer açmaya razı olduğunu anlamamızda kolaylık sağlayacaktır. (26) Ünlü Selçuklu tarihçisi Prof.Dr. Mehmet altan Köymen’e göre Sancar-Oğuzlar ihtilâfını, yalnız Sancar ile Oğuzlar arasında geçen soyut bir vaka olarak almayıp, Sultan Sancar’ın Karahıtay ve Hârezmşahlar ile olan münasebetleri çerçevesi içinde ve onların bir parçası olarak ele almasında, yani o zamanın devletlerarasındaki hakiki yerine irca etmesindedir. (27) Fakat, kumandanlar Sultan Sancar’a baskıya varacak şekilde ısrarcı oldular. “buna göz yumulmamalıdır; eğer mesele küçük görülerek hadleri bildirilmeyecek olursa, Oğuzlar zulümlerini daha da arttıracaklardır” dediler. Sancar bu ısrarlar karşısında ordusu ile yola çıktı. Merv-Belh istikametinde birçok nehirler geçtikten, çok çetin yolları aştıktan sonra Oğuzlar’a yakın varınca, Oğuzlar, kadın ve çocukları önde olmak üzere, Sultan Sancar’ı yalvararak karşıladılar. Para verme tekliflerini, miktarını arttırarak tekrar ettiler. (28) Üçüncü defadır ki Sultan Sancar, hem bu sefer merhamet ederek, dönmeye razı olmaktadır. (29) Ancak Selçuklu kumandanlarının kışkırtmaları ile savaş başlar. Selçuklu Devletinin kurucusu Oğuz’lar kendi kurdukları devletin hükümdarı ve etrafını saran İranlı devşirmeler ile Savaşa başlamak zorunda kalmışlardır. Bir sonraki paylaşımımızda görüşmek üzere tüm değerli arkadaşlarımıza sevgi ve Saygılar Sunar, sağlıklı başarılı ve güzel günler dilerim. 06.08.2023 Saat 21.30 TANER ÜNAL DİPNOTLAR. 1. Prof. Dr. Mehmet Altay Köymen, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Ekim 1966, Türk Tarihinde Kültür Mücadelesi, Cilt: IV Sayı: 48 Sayfa: 1121 2. Prof. Dr. Mehmet Altay Köymen, Sayfa: 1121 3. Ord Prof.Dr. Fuat Köprülü Osmanlı İmparatorluğunun Etnik Menşei Mes’eleleri, Belleten XXVIII, 273-4; ayrıca bk. Belleten XXVII 481. 4. Prof.Dr M.Altan Köymen Büyük Selçuklular İmparatorluğunda Oğuz İsyanı (1153) 5. Ord. Prof. Dr. A. Zeki Velidî Togan, Umumî Türk Tarihi’ne Giriş, Enderun Kitabevi, s. 217 6. Ord. Prof. Dr. A. Zeki Velidî Togan, s. 193 7. Sergey Grigoreviç Agacanov,(Türkmenistanlı Oğuz Selçuklu uzmanı) 8. Tarihi Cihangüşa s. 7 9. Karahıtaylar’dan çekindiği için Hârzemşahlar’a karşı savaş açamadığını İbnü’l-Esir de açık olarak ifade etmektedir. 10. Prof. Dr. Faruk Sümer, Tarihleri – Boy Teşkilatı Destanları Oğuzlar (Türkmenler), Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı İstanbul 1999, 5. Baskı, S. 133 11. İbnü’l-Esîr, İslâm Tarihi, Cilt. 11, Bahar Yayınları, s. 154 12. Mahmud Kaşgarı, Divıın-ı Uignti’I-Türk, L Türkçe trc. B. Atalay, Ankara 1986, s. 28 13. Engin Ayan Büyük Selçuklu İmparatorluğunda Büyük Oğuz İsyanı sayfa 17 14. Sergey Grigoreviç Agacanov,(Türkmenistanlı Oğuz Selçuklu uzmanı) Oğuzlar Sayfa 352 15. Prof.Dr.İbrahim Kafesoğlu, Sultan Melikşah sayfa 59-60. 16. Ord Prof.Dr. Fuat Köprülü, Bizans Müesseselerinin .. ,tesiri s. 246. 17. Nizamül Mülk Siyaset-name, s. 109. 18. Prof.Dr.M. A. Köymen, “Selçuklularda Devlet”, Belleten, Aralık 1987, sayı 201, s. 1367 19. BÜNDARİ: s, 247. 20. Bündari s. 244, 21. Bundari 244-246, 22. Prof.Dr.M.Altan köymen Selçuklu tarihi 23. Hasan Yezdi’ye göre tahsildar gelince, Oğuz şefleri, koyun verme işini savsaklamışlar, öte taraftan tahsildar, söylediğimiz kanunsuzlukları yapmıştır M.Altan Köymen B.Selçuklu cilt5… 24. İbnü’l-Esîr, İslâm Tarihi, Cilt. 11, Bahar Yayınları, s. 154 25. Sıbt’a göre (İsB, XII,2231; ayrıca bk. Houtsma, II, 283) ise her yıl 50.000 baş et ve deve, bir bu kadar da koyun vermeyi teklif ettiler. Sıbt, hükümdarı kabul etmeye teşvik edenin, oğlu ile birlikte öldürüldüğünü yukarıda gördüğümüz Kamac olduğunu söylemekle yanılıyor. Aynı hataya İbnü’l-Esir’de düşmüştü (M.Altan köymen Age Cilt 5 26. Prof.Dr. Mehmet Altan Köymen Büyük Selçuklu İmparatorluğu tarihi Cilt 5 s. 408 27. Prof.Dr. Barthold Türkmen tarihine dair vesikalara açıklarken Karahıtaylar ile Oğuzların yakın münasebetlerinden bahseder. 28. Her evden 7 batman gümüş: Hasan Yezdi, 20a. (M.Altan Köymen) 29. Bu malumatı veren kaynaklar, daha fazla merkezin görünüşünü aksettirdiklerinden, Oğuzlar’ın bu ricalarında, samimi olduklarını kabul edebiliriz (M.Altan Köymen).

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP