SELAHADDİN EYYUBİ KİMDİR.

SELAHADDİN EYYUBİ KİMDİR. SOYU NEDİR? ASIL GERÇEKLERİ ANLATIYORUZ. OKUYUNUZ OKUTUNUZ

Sevgili Okurlar,

Bir ülkenin esir düşmesi için önce tarihi elinden alınır. Sonra dili ve kültürü yozlaştırılır. Bu arada ekonomisi ele geçirilir. En sonunda silahlı işgal başlar ki bu işgalin en kolay safhasıdır. Türk Milleti tepelerdeki yönetenlerin de desteğiyle bu işgalin altındadır ve suda ısıtılan kurbağa misali tatlı tatlı gevşemekte olan bitenin farkına dahi varmamaktadır.

Amerikalı Fransız İngiliz’ler başta Misyonerler arkalarına devletlerinin güçlerini alarak Anadolu’ya adım attıkları 200 yıl önce başlattıkları dilden millet ve o millete ait bir tarih oluşturma gayretleri bu gün tarih uyduruculuğunun zaferiyle neticelenmiş Selahaddin Eyyubi Kürt sayılmaya başlanmış, Tarihte Mezopotamya ile hiç bir ilgi ve alakası bulunmayan Kürtler, bu gün kendisini Türkçü olarak kabul eden arkadaşlarımız tarafından bile “Mezopotamya” ile ilişkilendirilen sözcükler ile anılmaya başlanmışlardır.

Nitekim bazı yorumlarda, Habertürk'deki Tarihin Arka Odası programında mesnetsiz bir şekilde "Selahaddin Eyyubiden Kürt ve Arap olarak bahsedilmesi"nin ve Kürtçülerin iddialı bir şekilde aynı yalanı söylemeye devam etmesi arkadaşlarımızı da etkilemiş, Bu arada sözde ülkücü AKP'liler tarafından "Kürt Kahramanı Selahaddin Eyyubi" şeklinde paylaşım yapanlar bile olmuştur.

Değerli arkadaşlarım,

Zaman zaman anlattığımız gibi Mezopotamya’da kurulan onlarca Kavim devlet Türk devletidir. O Devletleri Kürtlerle ilişkilendirmek Kürtlerin ön ata uyduruculuğuna hak kazandırmak dolayısıyla topraklarımız üzerindeki tarihsel haklarını kabul etmek demektir.

Sevgili Okurlar,

Bu gün tarihimiz üzerinden haklılık iddia edenler önce ortak yönetim daha sonra vatan toprağından pay istemektedirler. Bizim olana sahip çıkmazsak bunun sonucu akacak Türk kanıdır. Evlatlarımızın torunlarımızın gözyaşıdır.

Batı”nın planlarının gerçekleşmesi Türklerin Anadolu’dan atılmasıdır. Peçenekler, Uzlar, Kıpçaklar, Hazarlar Safeviler gibi büyük Kavim Devlet ve Devletler gibi tarih sahnesinden çekilmesidir. Milli varlığımızı korumak için çok yönlü çalışmak ve çok yönlü milli şuur sahibi olmamız gereklidir. Bunlardan birisi de tarih şuurudur.

Kürtler 1480'lerde meskun bulunduğu Hazar kıyılarından, 1500’lerin başlarında Anadolu’ya göç etmiş 3.000 civarında Türk ve İran’ın muhtelif bölgelerinden değişik zamanlarda Hazar kıyılarına göç etmiş Türk ağırlıklı unsurların karışımında oluşmuş küçük bir topluluktur.

Göç dönemleri Yavuz’un Şah İsmail ve Anadolu’daki Türkmenler ile çatıştığı dönemlere denk gelmiş, Osmanlılar lehçelerindeki farklılık sebebiyle bu küçük topluluktan istifade yollarını seçmiş ve Türkmen Yurdu olan Güneydoğu da Kürt köyleri kurarak ve bu köylerde Anadolu’dan zorla göç ettirdikleri Türkmenleri Kürtçe öğrenmeye zorlayarak Anadolu'dan giden Türkmenlerin Kurduğu Şah İslaim'den sonra yüzlerce yıl Doğu Türk Hakanlığı olarak devaml eden Safevi Devletiyle arada bir duvar oluşturmak aynı zamanda Türkmenlerin parçalanmasını sağlamak istemişlerdir.

Kürtler Osmanlı'nın kasıtlı politikaları ile kurulan Kürt köylerinde Türklerin Kürtleştirilmesiyle çoğalmıştır. Osmanlı defterleri ortadadır. İnanmayan Anadolu’nun hangi soy ve boyundan geldiğini buradan inceleyebilir.

Sevgili Okurlar,

Kürtçe bir dil değil Türkçe ağırlıklı bir lehçedir. Dış güçlerin uşakları lehçeden dil dilden millet oluşturulmaya çalışmaktadır. Bu durum Türk milletine ihanettir. Bu ihanete destek olanlar vatan hainidir.

Nitekim TRT 1'de yayınlanan Selahaddin Eyyubi dizisi sebebiyle her cenahtan Selahaddin-i Eyyubi'nin Kürt olduğu yönünde propaganda yapılmakta Türkçü, Atatürkçü, Devrimci vd Vatansever gençlerimiz de bu yalanlara inanmaktadır.

Hâlbuki bizim anlattıklarımız sarihtir. Güneşi yalanlarla nasıl boyamak mümkün değilse Selahaddin Eyyubi’nin Türk olduğu gerçeğini değiştirmekte öyle mümkün değildir.

Bu vatan Türk vatanıdır. Bu vatanda ikinci bir kimliğin davasını gütmek Türk milletine karşı etnik ırkçılıktır.

1500'lerden önce Anadolu'da Kürt yoktur. Araplar "Ekrad" sözcülüğünü "kötü huylu, çirkin yüzlü, karanlık hırsız, dağlı eşkiya vd" anlamlarda kullanmıştır. Araplar Türkleri sevmedikleri için Azerbaycan Kafkasya civarına yerleşen bölgeye göç eden bazı Türk boy ve budunlarına bile -Ak Hunlara mensup dâhil “Ekrad-ı Balasagun” gibi - “Ekrad’lı adlar” vermişlerdir.

Osmanlı "Ekrad" sözcüğünü Kürtlere tanımlama olarak 16. Yüzyıldan itibaren kullanmaya başlamıştır. 16.yy’dan önce Kürtlere “Ekrad” denilmemiştir. Zaten 1500’lerden önce Kürt adında bir topluluk yoktur. Tarihçilerimizin Ekrad adıyla tarihte bir takım vazifeler yükledikleri toplulukların bu günkü Kürtlerle alakası bulunmayıp Arapların sevmedikleri için “Ekrad” adını verdikleri topluluklarla ilgilidir.

Tarihte bu şekilde gelip geçmiş binlerce topluluk vardır. Bu toplulukların birbirine bağlanması birbiriyle alakasız adları havadan veya yüzyıllar ötesine uçurarak değil tarihsel bağların sağlanmasıyla mümkündür.

Sevgili Okurlar,

Tarih uydurucular Anadolu'ya yeni göçen kavme “Ekrad” denilmesinden istifade ile 1500’lerden önce nerede bir "Ekrad" sözcüğü geçtiyse "Kürt" olarak tercüme etmişlerdir. Halbuki tarih geriye işlemez. Bu tarih sahtekarlığı ile tarihin çeşitli dönemlerinde Kürtlere tarih uydurmuşlardır.

Bu eşkıyalara çeviride Kürt denildiği için sadece bir sözcük oyunu ile Kürtlerin tarihi oluvermiş olur.. Hâlbuki o yıllarda başta Araplar olmak üzere dağlarda bol miktarda nesepsiz eşkıya bulunmaktadır. Tüm bunlar çeviri ile ilgili cehalet veya bilinçli olarak yapılan Tarih uyduruculuğudur.

Arap kaynaklarında “Ekrad” demek “eşkıya” demektir. Arapça bu eserler bu gün tercüme edilirken "Kürtlerle karşılaştık" şeklinde yapılır. Halbuki Marco Polo seyahatnamesinde eşkiyalarla “Ekrad" ile karşılaşılır. Hemen Kürtlerin tarihi Marco Polo zamanına indirilir.

Halbuki Marco Polo bir gurup eşkıya ile karşılaşmıştır o kadar.

Sultan Sancar’ın son anlarında Büyük Selçuklu İmparatorluğunun dağılmasını önlemek için yardıma gitmeye hazırlanan Harzemşah hükümdarını çadırında bir eşkıya (Ekrad) girer ve Harzemşah Hükumdarını öldürür. Bu aslında şanssız bir inzibati vakadır. Bu hadisenin tercümesi "Harzemşah hükümdarının çadırına birden eşkıya bir Kürt girdi ve onu öldürdü" olarak yapılır. Hâlbuki çadıra giren bir Kürt değil bir eşkıyadır.

Kürtlere tarih oluşturmak için yapılan veya tarihi bilmeyen sözcüklerden hareketle tercüme yapanların hazırladığı uyduruk tercümeler ile tarihin çeşitli dönemlerinde bir topluluğun önüne çıkıveren veya elindekini alıverin bir takım suçlara karışan "eşkıyalar" Ekradlar görüverirsiniz.

Bu eşkıyalara çeviride Kürt denildiği için sadece bir sözcük oyunu ile Kürtlerin tarihi oluvermiş olur.. Hâlbuki o yıllarda başta Araplar olmak üzere dağlarda bol miktarda nesepsiz eşkıya bulunmaktadır. Tüm bunlar çeviri ile ilgili cehalet veya bilinçli olarak yapılan Tarih uyduruculuğudur.

Osmanlı 1550' lerden itibaren Kürtlere "Ekrad" dedi diye ileri gitmesi gereken tarih geriye işletilmiş ve hiç bir surette alakası bulunmayan tarihte yaşamış özellikle dağ eşkıyaları yani “Ekradlar”, “Kürt” sayılmıştır.

Hatta daha ileri gidilmiş tarihte var olmayan Kürtlere "dağlı kavim" bile denilmiştir. Kıymetli Hocalarımızdan Rahmetli Dr Ahsen Batur’un dediği gibi “Bu dağlı kavimlerin bile ortaya çıktığı tarihten itibaren hangi yüzyıllarda nerelerde yaşadıkları Arap ve Pers coğrafyacıları tarafından tek tek kayıt altına alınmıştır” ancak hiç birisinin bu günkü Kürtlerle alakası yoktur. Çünkü 1500’lerden önce tarihte Kürt adında bir topluluk yoktur.

Dağlı kavimlerle ilgili ilk bilgileri veren tarihçi ve coğrafyacılar Taberî, Mesudî ve İstahrî’dir. Ebu’l Farac, Makdisi, el-Kerhî, Yakut Hamevî, İbn el-Esîr, el-Ömerî vd. daha sonraki kuşaktır. Bunların hiç birisinde Oğuzların yerleştiği Azarbeycan ve Anadolu Coğrafyasında Dağlı kavim denilen bu toplulukların yaşadığına dair hiçbir kaynak veya iki satır bilgi yoktur.

Dünya coğrafyasını yedi iklim taksimatına göre anlatan el-Himyerî’nin Azarbeycan ve Anadolu’nun güney ve doğu kesimlerini anlatırken diğer halklardan bahsetmesine rağmen (Ekrad) Kürtlerden hiç söz etmemesi de altı çizilmesi gereken hususlardandır.

Kaldı ki Bahsetmiş olsaydı bile bu tanımlama kürtlerle ilgili değil nesebi belli olmayan kötü yaradılışlı kavimlerle ilgili olacaktı. Nitekim yukarıda bahsettiğimiz gibi Araplar "Ekrad" sözcülüğünü "kötü huylu, çirkin yüzlü, karanlık hırsız, dağlı eşkiya vd" anlamlarda kullanmış, Kürtler ise Ekrad adını 1550 lerde almışlardır. Bu tarihten önceki Ekrad tanımlamasının Kürtlerle alakası bulunmamaktadır.

Bu Türk tarihi üzerinde oynanan bir oyundur. 1820’lerden itibaren Misyonerlik faaliyetleri ile birlikte Kürt ve Ermeni topluluklarından millet oluşturmaya çalışan “Ermeni Tarihi” ve “Kürt tarihi” oluşturmak için İngilizlerin, Fransızların ve Rusların son 1000 yıl içerisindeki tüm kaynakları nasıl tahrif ettiklerini ve nasıl bir tarih uydurduklarını bilmezsek önümüze getirilen uydurma tercümelere bakar geçmişimizi inkar ederiz.

Bazı İslâm kaynakları Selahaddin Eyyubi’nin 758 yılında Basra’dan Azerbaycan’a sürgün edilen veya göçen yemen Araplarından Ravvad bin el-ezdi’nin soyundan geldiğini iddia etmektedirler ki bu tespiti mümkün olmayacak kadar saçma sapan bir iddiadan başka bir şey değildir.

Bu gün bile Azerbaycan’a göç eden bir Arabın 500 yıl önceki şeceresini bilmek mümkün değildir ki 800 yıl önce sürekli insanların hareket halinde olduğu bir dönemde bu kayıtların tutulduğunu söylemek abesle iştigaldir.

Sevgili okurlar,

Arap tarihçilerinin önemli şahsiyetleri, özellikle hükümdarları, kutsamak için şecere uydurmak, hattâ seyit ilân etmek gibi kötü bir gelenekleri bulunmaktadır. Bu sebeple bilim adamları bu Yemen’den Basra’ya, Basra’dan Azerbaycan’a göç hikâyesine hiç itibar etmezler. Çünkü bugünün şartlarında bile sıradan bir ailenin 500 yıllık tarihini, takip etmek bu ailenin sicilini tespit etmek imkân dışıdır. O günkü şartlarda ise hiç mümkün değildir.

Bu gün batılı bir iki yazarın bu bakımdan öne sürdüğü rivayetler ise mesnetsiz olup oryantalist batı zihniyetinin tarihte bir Kürt varlığı yaratma zihniyetinin ürünüdür

Sevgili Okurlar, Bu sebeple Selahaddin'in soyunun bir tarafının “500 yıl öncesinden Arap olduğunu söyleyenler” alenen yalan söylemektedirler. Hele hele bunu televizyonlarda ciddi tarihçi pozlarında söyleyenler ise katmerli yalan söylemektedirler. Bu gün bile Osmanlı defterlerine rağmen kitlesel, boy, soy oymak olmadıktan sonra At üzerinde gezen sürekli hareket eden bir şahsın 500 yıl öncesini tesbit etmekte zorlanırken Kabile yaşantısına sahip birkaç Coğrafyacı hariç doğru dürüst devlet düzenleri ve yazılı kaynakları bulunmayan Araplar sanki 1400 yıl önce her şahsın şeceresini tutmuş ve Selahddin'in sürekli hareket halinde olan ve o yıllarda sıradan şahıslar olan dedelerinin 500 yıl boyunca Azerbaycan'a yerleştikleri halde kayıtlarını tutmuş ve Arap neseplerinin kaybolmasını önlemişler gibi bir tarih tarih uydurulması ve bunun televizyonlarda ciddi ciddi dile getirilmesi ayıptır, çirkindir.

Kaldı ki Azerbaycan başta Selahaddin Eyyubi’nin ailesinin yaşadığı yerlerin tamamı Oğuz Yurdu olup bu yörelerde ne bir Kürt ne de bir Arap soyu bulunmamaktadır!

Sevgili okurlar,

Hiç bir Arap veya çocuklarının adına "Atsız",Turanşah, Tuğtekin veya Börü (Kurt) adını verir mi? Hiç bir Arap çocuklarının adına Arslan Şah, Kılıç Arslan, Şahin şah, Ak-Börü, Muzaffer Gök-Börü veya Laçin adını verimi? Bu adlar Oğuz adlarıdır. Tarihe bakınız Araplar Türkleşmez ancak Türkler Araplaşır. Çünkü Araplar tarih boyunca dini siyasi bir sömürü aracı olarak kullanmışlardır.

Şerefname yazarı Şeref Han, bu rivayetteki Ravvad Araplarını, ravende Kürtleri olarak değiştirmiştir ki, Selahaddin Eyyûbi’nin Kürt sanılması işte bu tahrifattan dolayıdır! 1597 yılında tamamlanan Şerefname, Selahaddin Eyyûbi’nin Kürt olduğuna dair iddiayı “tarih bilginlerinin ve araştırmacıların rivayetlerine” bağlar.

Fakat bu bilginlerin ve araştırmacıların isimlerini zikretmez ama bugüne kadar güvenilir hiçbir islâm tarihçisi veya bilim adamı şeref han’ı teyit etmemiştir. Bu gün batılı bir iki yazarın rivayetleri ise mesnetsiz olup oryantalist batı zihniyetinin tarihte bir Kürt varlığı yaratma zihniyetinin ürünüdür.

Sevgili Okurlar,

Selâhaddîn eyyûbî, 1171 yılında, Fâtımîleri 1175 yılında Zengileri yenerek Eyyûbî devletinin temellerini atmıştır . 1176 yılında kardeşi Turan Şahla beraber Yemen'i ele geçiren Selâhaddîn Eyyûbî, Abbâsî Halîfesi tarafından Suriye, Yemen, Filistin ve Kuzey Afrika’nın Sultânı ilân edilmiştir.

Selâhaddîn Eyyûbî Mısır’daki Fatımi idaresini ortadan kaldırmış 1187 yılında haçlı orduları karşısında parlak bir zafer kazanmıştır.Avrupa üçüncü haçlı seferi için çalışmalara başladıysa da haçlı ordusu daha Akka’da iken hezimete uğratılmış ve Avrupa aleyhine bir antlaşma imzalanmıştır.

Hayatı parlak zaferlerle geçen Selahaddin Eyyubi 1193 yılında vefat etmiştir.

Eyyubiler yüzyıllardır Türk yaşamış bir ailedir Eyyubilerin yaşadığı Azarbeycan binlerce yıllık Oğuz ve Türk yurdudur Azarbeycan bir çok Türk kavim ve devletinin yerleşme alanıdır .Selçuklular Azarbeycan'a Selahaddin'in sahneye çıkışından 150 yıl evvel geldiğinde Azarbeycanda Türkler yaşamaktaydı.

Selçukluların ve Zengi’lerin hizmetinde büyük emirler olarak çalışan Selahaddin Eyyûbi’nin babası necmettin eyyûb Azerbaycan’daki yoğun Türk boyları arasında yaşayan bir Türk’tür. Bu büyük Türk hükümdarının annesi, Selçuklu asilzadelerinden Şahabeddin Tokuş’un kardeşidir.

Kürt tarihi müellifi Şeref Han bile, bu ünlü hükümdarın kardeşlerinden ikisinin Turanşah ve Tuğtekin üçüncü kardeşin adı Tacülmülük Börü olduğunu söyler. Börü ise hemen hemen bütün Türk destanlarına konu olan Türk’ün sembolü “Kurt” demektir. Börü adı sadece Türk soyuna mensup başarı kazanmış ailelerde kullanılmaktadır.

Selahaddin’in oğullarından biri El-Gazi Hama’da Melik olarak bulunmuştur. Selahaddin’in kardeşi oğluna Atsız adı vermiştir. Diğer kardeşi Turan-Şah ismini taşımaktadır. Selahaddin’in yeğenleri Arslan Şah, Kılıç Arslan, Şahin Şah gibi adları taşıyordu. Bu adlar Türk adlarıdır.

Sevgili Okurlar,

Selahaddinin akrabaları Er-kuş’un Oğlu iİzzeddin Ak-Böri ve Muzaffer Gök-Böri ve Laçin dir.Selahaddin ağabeyi Şehinşah ise Kutlukız Hatun adında bir Türk kızıyla evlenmiştir.Selahaddin’in bir Türk oyunu olan ve o tarihlerde ırak tarafından bilinmeyen poloda mahir olduğu gerçekler arasındadır.

Selahaddin Eyyûbinin kurduğu devlet, Irak Selçukluları ve Zengi Türk devleti’nin devamından ibarettir. Memlûkler de Eyyûbilerin uzantısıdır.Her üç devletin askeri kadroları devlet teşkilatı ve milleti birdir. Bugün bölücülüğün malzemesi olarak kullanılmak istenen Eyyûbi devleti, Selahaddin’in çağdaşları tarafından da Türk devleti olarak kabul edilmiştir.

Sevgili Okurlar,

Arap şairi Sena ibn el-Mülk’ün Halep’in zaptı vesilesiyle Selahaddin’e sunduğu kaside “Arap milleti Türklerin devletiyle yükseldi, Ehl-i salibin davası eyub oğlu tarafından perişan edildi” mısralarıyla başlar.

Ünlü ibn-i haldun da mukaddimesin de"Eyyûbiler ve Memlûklar devletinin Türk devleti" olduğunu yazar. Selahaddin Eyyûbi’nin zaferden zafere koşturduğu ordu Türklerden ibarettir. O tarihlerde Kürt diye bir topluluk yoktur. Tüm yaşadıklarımız Batı’nın hayali bir tarihe ve Türk kahramanları üzerinden yeni bir ulus yaratma projesinden başka bir şey değildir.

Değerli arkadaşlarım

Selahaddin Eyyûbi’nin danışmanlarından Usame ibn Münkız’ın kitab el i’tibar adını verdiği hatıralar Türkçe’ye "Ubretler kitabı" ismiyle tercüme edilmiştir. Kısaca ibn Münkız olarak bilinen yazar 20’den fazla eser vermiş Selahaddin Eyyûbi ile birlikte birçok savaşlara katılmıştır.

İbn münkız kitab el-itibar’ın 201. Sayfasında şöyle diyor:

“Bu arada, Selahaddin, buradaki durumumuzu bildirmek üzere atabek’e bir atlı gönderdi. Sonra, hızla bize doğru ilerleyen on kadar atlı gördük. Arkalarındaki ordu da sürekli hareket halindeydi.

Geldiklerinde, atabek’in komutasındaki öncüler olduğunu anladık. Ordu da arkalarından gelecekti. Atabek, ‘Ey Musa, mahvolmak için mi otuz atlıyla Şam kapısına kadar geldin! Ne acelen vardı!’ diye Selahaddin’i eleştirdi. Karşılıklı atıştılar. İkisi de Türkçe konuşuyordu. Bu yüzden söylediklerini anlayamadım.”

Farsça’nın siyaset, Arapça’nın bilim, eğitim ve din alanında tartışılmaz bir üstünlük kurduğu ve Türk dili’ni öğreten bir tek kurumun dahi bulunmadığı böyle bir devirde Selahaddin Eyyûbi’nin Türkçe konuşması, onun öz be öz Türk olduğunu gösteren en büyük delildir.

Değerli arkadaşlarım

Selahaddin Eyyûbi’nin çağdaşı olan tarihçiler, Mısır, Yemen, Kuzey Afrika gibi merkeze uzak kıtaların ele geçirilmesini Oğuz harekâtı olarak görürler. Selahaddin Eyyubi kültür itibariyle olduğu kadar, soy itibariyle de Türk’tür.

Kurduğu ve yönettiği devlet Türk devletletlerinin devamı ve Büyük bir Türk devletidir. Selahaddin Eyyubiye “Kürt” veya “Araplık” izafe etmek bir yanılgı veya basitçe geçiştirilebilecek bir olay değil Türk Milletine karşı işlenmiş bir suçtur. Büyük bir ihanettir.

Tüm değerli arkadaşlarımıza Sağlıklı huzurlu günler dilerken yürekten sevgi ve saygılarımı sunarım.

14 Aralık 2023 Saat 02.00

TANER ÜNAL

Beğen

Yorum Yap

Paylaş