HADİ BİR KEZ OLSUN, DOĞRU KONUŞALIM!

Bilgisi, görgüsü, inancı, vatan sevgisi, tüm canlılara ve doğaya saygısı olan kişi DOĞRU konuşur! Doğruyu konuşan, hiçbir kuruma ve kişiye iftira atmaz, yalan söylemez, kul hakkı yemez.
Bu kötülükleri yapıyor, kul hakkı yiyor, üstelik tekrar ediyorsa o kişi doğru değil, YAMUK ’tur.
Ne kadar uğraşırsanız uğraşın, yamuk ağaçtan düz baston çıkaramazsınız, kimse çıkaramaz. Yamuk kişi, yakacak olur, hem kendini hem de çevresini yakar!

İhvancılar, Siyasal Ümmetçiler, Tarikatlar, Cemaatler, Dini ticaret aracı olarak kullanan Vakıflar TÜRK ORDUSUNU hiç sevmezler. Neden diye sorunca ıvırırlar, kıvırırlar, ıkınırlar ve; “Biz Muhafazakar Demokratız. Ordu Peygamber Ocağıdır ama, bizim ordumuz “ Vesayetçidir, her işe müdahale eder” derler!

Bugün bu konudaki doğruları konuşalım istedim;
Türk Ordusu, binlerce yıldır savaş meydanlarında edinilen tecrübenin, tarihin imbiğinden süzülerek gelen bir milli kültürün sahibidir.
Modern Türk Ordusu, Atatürk’ün Komutasında, Türk Milletine vatan armağan etmiş gözbebeği kurumlarımızdan biridir. Türk Ordusu Atatürk İlke ve Devrimlerinin bekçisidir. Özellikle “LAİK CUMHURİYETİ” korumakla görevlidir. Laik Cumhuriyet, tehlikeye düştüğünde, demokratik kurallar içinde kalarak onu korumak görevidir. 20 yıldır bu görevini yapmayan, komutanlarının yerine tarikatlardan-cemaatlerden emir alan “Yozlaşmış Subay-Astsubay-Erbaş-Er” rütbesi ne olursa olsun, önümüzdeki dönem, referandumda Türk Milleti onaylarsa, Divan-ı Harp’te yargılanacaktır.

Örnek verelim;
Hepimizden kesilen paralarla oluşan Devlet bütçesinden yani bizlerden maaş alan, dini istismar eden, devlete vergi vermemek için her türlü dalavere çeviren, çocuk tecavüzünden, kadınlarımıza hakarete kadar varan densizlikleri yapan kişi, 4-6 yaş aralığındaki bebelerimizi birer Taliban militanı gibi yetiştiren şeriat özlemcileri her şeyi yapmakta, konuşmakta özgür olacak!

Fakat, Kurmay eğitimi almış, iki lisan konuşan, dünyayı ve tarihimizi çok iyi bilen Türk Subayları konuşamayacak! Neden? O zaman Askeri Vesayet gelir!
Yobaza serbest, Türk Subayına yasak!

DOĞRUSU Budur;
Anayasal-Yasal çerçevede ve demokratik rejimin kuralları içinde, herkes “Şiddete kalkışmadan, hakaret etmeden, düşüncelerini ifade etmekte özgürdür.”

İki örnekle yazıyı bağlayalım;
Kemal Bey, 28 Şubat’a karşı olduğunu, kendisinin de mağdur olduğunu söyleyerek, 28 Şubat karşıtlarının yanında yer aldı.
Soralım Kemal Bey’e;
Siz, MGK’da karara bağlanan ve Erbakan Hükümeti tarafından uygulanan
28 Şubat kararlarını okudunuz mu? Okuduysanız, o kararlardan hangisine karşısınız? Anayasanın 174’ncü maddesinde yazan, Devrim Kanunlarına mı (Atatürk döneminde çıkarılan) karşısınız? Her türlü istismar ve tecavüzün yaşandığı kaçak kursların kapatılmasına mı karşısınız?
Karşı iseniz, lütfen bunları kamuoyu ile paylaşın ve milletvekillerinizin
“Dersim Katliamcısı” diye suçladıkları Atatürk’le birlikte resminizi yayınlayıp Türk Milletini üzmeyin!
Siz nasıl mağdur oldunuz? Siz 28 Şubat’ta devletin Genel Müdürü idiniz! Mağdur edildi iseniz, neden 2 yıl daha o görevde kaldınız?

Kemal Bey;
Bana, 28 Şubat’ta, hakkında YARGI KARARI OLMADAN işinden çıkarılan memur gösterin, sizden özür dileyeyim. Ortağınız Meral Hanıma sorabilirsiniz. Size
28 Şubat’ta yayınladığı genelgeleri sırayla göstersin!
Ama siz 15 Temmuz’da bir gecede, haklarında YARGI KARARI OLMADAN, KHK ile işten atılan, yüz binden fazla insanı açlığa ve çaresizliğe mahkum eden Saray Yönetiminin düzenlediği Yenikapı mitingine katıldınız ve tüm bu işten atılmaları ve tek adam yönetimini meşrulaştırdınız.
Kemal Bey, gerçek dost doğruları söyler, ne kadar acı olsa da!
28 Şubat, Türk Devletinin, anayasal kurumlarıyla irticaya karşı kendini savunmasıdır. Buna mı karşısınız?

Gelelim ikinci olaya;
Saraydaki tek adam yönetiminin, Lozan’ı kötüleyen, Montrö’yü yok sayan cahilce tutumu üzerine Türkiye bir felakete sürüklenmek üzereyken, 104 Emekli Amiral (Hepsi mükemmel yetişmiş, dünyaca saygın) Montrö konusunda bir bildiri yayınladı! Amaç Türk Devletini uyarmak, Türk Milletini de aydınlatmak idi! Eğer, uyarılmasaydı, adalarımızın elimizden kayıp gittiği gibi, Atatürk’ün büyük beceri ve dehasıyla Türk Milletine kazandırdığı Montrö’deki haklarımız da kaybolacaktı!

Ama Sayın Akşener, her zamanki aceleciğiyle, bu bildiriyi “ZEVZEKLİK” olarak niteledi ve Türk Ordusuna ağır hakarette bulundu. Hala da yanlışını düzeltmedi. Akşener’den cesaret alan Saray, Yargıdaki elemanlarına emir vererek bu kahraman vatanseverleri aşağılamaya ve yargılamaya kalktı.
Yaşları 76-92 arasında olan Kahramanlar, sizlerin “Ordu Düşmanlarına” şirin görünme gayretiniz yüzünden zindandalar. Bu konuda hiç konuşmadığınıza göre
bu kahramanların zindanda tutulmaları sizi üzmüyor, değil mi?
Meral Hanım, lütfen Türk Ordusundan özür dileyin!

DOĞRUSU Budur;
Emperyalist Devletlerin yüzlerce yıldır gözleri olduğu bu vatan toprağında, bağımsız, saygın ve zengin olarak yaşamak istiyorsak, Türk Ordusunu gözümüz gibi koruyacağız.
İki defa Askeri darbeye muhatap olmuş, can ve servet kaybetmiş, iki oğlunu da diğer memleket çocukları gibi askere göndermiş, üzerinden tank geçmiş biri olarak diyorum ki, “Üzerimizden geçen tank Türk Milletinin tankıdır.
Türk Ordusu da yaşanan olaylardan ders çıkarmış bir ordudur. Artık darbeler dönemi kapanmıştır, Eğer bizlerin bir katre hakkımız varsa, tüm ailemiz olarak Türk Ordusuna helal olsun”…

Ne Mutlu Türküm Diyene ve Sözünden Dönmeyene!

Sağlık ve başarı dileklerimle 10 Eylül 2022
Rifat Serdaroğlu
DOĞRU Parti Genel Başkanı