“GAVS DEĞİL”, PEYGAMBER BİLE HİDAYETE ERDİREMEZ

Bugün bilimin, tekniğin, bütün kapsamıyla uygarlığın ışığı karşısında filan veya falan şeyhin yol göstermesiyle maddi ve manevi mutluluk arayacak kadar ilkel insanların Türkiye topluluğunda varlığını asla kabul etmiyorum. Efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, TÜRKİYE CUMHURİYETİ ŞEYHLER, DERVİŞLER, MÜRİTLER, MENSUPLAR MEMLEKETİ OLAMAZ. En doğru ve en gerçek tarikat , uygarlık tarikatıdır.ATATÜRK

DOĞRU YOLU GÖSTEREN DE HİDAYETE ERDİREN DE YÜCE ALLAH’TIR

Toplumumuzda İslam dini hakkında “doğru bilinen fakat o kadar çok yanlış ve Kur’an dışı” söylem ve eylem var ki...

Bunlardan biri, Allah’ın Elçisi Saygıdeğer Muhammed’den (a.s) ahrette şefaat beklentisidir. Kur’an’da, Allah elçisi de olsa kimse, kimseye şefaat edemez. Allah’ın Elçisi’nin bile şefaat edemeyeceğine göre, birilerinden böyle bir beklenti içinde olmak, son derece yanlış ve sonu boş inançtır.

Bazı insanların muhatabını hidayete erdireceği, onlardan “kefaret karşılığı tevbe alarak muhataplarını günahlarından arındıracağı” şeklindeki kabuller/inanışlar son derece yanlış ve boş inançtır/hurafedir. Allah Elçisi de olsa hiçbir beşer, kimseyi hidayete erdiremez, tövbe kabulü /günahlardan affetme gibi bir yetkisi/görevi olamaz ve bu tür işlemler yapamaz.

Yegâne hidayete erdirici Yüce Allah’tır. O’nun bu özelliği Esmaü’l-Hüsna/O’nun en güzel isimleri arasında yer alan el-Hâdî adı ile Kur’an’da yer almaktadır.

1. Hidayete Erdiren /el-Hâdî Olan YÜCE ALLAH’TIR

H-d-y” fiili, Kur’an’da en çok geçen bir fiil köküdür (çeşitli çekim ve türevleriyle 317 kadar). “Sizi hidayet etti, beni hidayet etti, bizi hidayet etti, hidayet ettik, hidayet ederiz” vb. fiillerin faili/öznesi her zaman Allah’tır. Bu fiilin mastarı olarak Kur’an’da özellikle “hüdâ” şekli çok fazla  yer almıştır. Aynı anlamdaki “hidâye” hiç kullanılmamıştır.

Allah, Kendisinin verdiği hidayet türü için “hüdâ”yı seçmiş;  

İnsanın isteğe bağlı olarak doğru yolu araması hakkında ise “hidâye”den gelen “ihtidâ” şekli Kur’an’da yer almıştır.

Râgıb el-İsfehânî (Ö.502/1108), Allah’ın, insanı hidayetini Kur’ân’da şu dört şekilde olduğunu gösterir:

(a) Bütün yükümlülerce geçerli olmak üzere, selim akıl, anlayış ve zorunlu bilgileri yetenekleri oranında vermek. (Bu bölüme, yükümlü insanların dı­şındaki bütün yaratılanların varlıklarını sürdürecek vesileleri ver­meyi de katmak gerekir.) (Musa): “Bizim Rabbimiz her şeye varlık ve özelliklerini veren sonra (onlara) yol gösterendir (hedâ).”(Ta-Ha/50) veya “O (Allah), her şeyi ölçü ile yaparak son­ra da doğru yolu gösterdi.” (A‘lâ/3) ayetleri bunun örneğidir.

(bİnsanları, elçilerinin lisanıyla çağırdığı hidayet:

Onla­rı, buyruğumuz ile, insanlara doğru yolu gösteren(yehdûne) önderler yap­tık”(Enbiyâ/73) ayetinde olduğu gibi. Ancak Elçiler, Allah’tan aldıkları vahyi tebliğ ederler; onların hidayete erdirme yetkisi yoktur.

(c) Bu hidayeti kabul edene mahsus kıldığı tevfik hidayeti: “Ve kılavuzlandıkları doğru yola girmiş kimseler (ihtedev); Allah, onlara doğru yollarını pekiştirmiş ve onlara Allah’ın koruması altına girmeyi vermiştir.” (Muhammed/17). “Allah, dileyenleri sıratı müstakim üzere hidayete erdirir (yehdî)”(Bakara/213) gibi.

(dAhrette, cennete hidayet: “Onlar, Tüm övgüler, bize bunun için kılavuzluk eden Allah’adır. Eğer Allah bize kılavuzluk etmeseydi biz kılavuzlandığımız doğru yola erişemezdik.”(A’râf/43) gibi.

İnsan, bir başkasını, bu dört yönden sadece Kur’an’la davet yoluyla hidayete vesile olmak bağlamında Kur’an’ın kılavuzluğunu tanıtmak suretiyle hidayete vesile olabilir. Hz. Peygambere hitaben:

İşte böylece Bizsana da Kendi emrimizden/Kendi işimizden olan ruhu/ Kur’ân’ı vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat Bizonu (Kur’an’ı), kullarımızdan dileyeni/dilediğimizi kendisiyle kılavuzladığımız bir nûr/ışık yaptık. Hiç kuşkusuz sen de dosdoğru bir yola; göklerde ve yerde bulunanlar Kendisi için olan Allah’ın yoluna kılavuzluk etmektesin. Gözünüzü açın, bütün işler yalnız Allah’a döner.”(Şûrâ/52);

Ve küfreden kimseler: Rabbinden ona bir alâmet/gösterge indirilmeli değil miydi?” diyorlar. Sen ancak bir uyarıcısın. Ve her toplum için bir yol gösteren vardır.”(Ra’d/7) gibi ayetlerde işaret olunmaktadır.

Ancak Allah Elçisi bile olsa bir insanın, başka birini hidayete erdirme gücüne ve yetkisine sahip olmadığı /olamayacağı ilkesi ise, Kasas/56’da Allah tarafından şöyle hükme bağlanmıştır.

Kesinlikle SEN, SEVDİĞİNİ HİDAYETE ERDİREMEZSİN; aksine Allah, dileyene hidayet verir ve hidayete girecek olanları en iyi O bilir.”(Kasas/56)

Gerekli yetenekleri, tevfîki ve ahrette ödül vermek şeklinde olan hidayet çeşitlerinin bu ayetle hükme bağlandığı görülüyor.

Yüce Allah, hidayete erdirme sıfatını, daha çok fiil ve isim şekilleriyle Kur’an’da bildirmiştir. el-Hâdî sıfatının yer aldığı ayetler şöyledir:

Onlar/her ikisi (Âdem ve eşi)Ey Rabbimiz! Biz kendimize haksızlık ettik ve eğer bizi bağışlamazsan ve bize rahmetinle işlem yapmazsan kesinlikle zarara uğrayacaklardan oluruz! dediler.”(A’râf/23)

Ve işte böyle, Biz her elçi için günahkârlardan bir düşman kılmışızdır. Ve yol gösteren (hâdiyen) ve yardımcı (nasîran) olarak Rabbin yeter.”(Furkân/31)

Allah, sözün en güzelini benzeşen anlamlı olarak, ikişerli bir kitap hâlinde indirmiştir. Ondan, Rablerine saygısı olanların tüyleri ürperir. Sonra derileri ve kalpleri Allah’ın anılmasına karşı yumuşar. İşte bu (kitap/Kur’an)Allah’ın rehberidir(hüd’Allahi)Allahonunla dilediğini kılavuzlar (yehdî bihi). Her kimi de Allah şaşırtırsa, artık ona doğru yolu gösteren biri yoktur.”(Zümer/23)

Allah, kuluna kâfi değil midir? Onlar ise seni, O'nun astlarından kimseler ile korkutuyorlar. Ve Allah kimi şaşırtırsa, artık ona kılavuz olan biri yoktur.”(Zümer/36)

Ve küfreden kimseler: Rabbinden ona bir alâmet /gösterge indirilmeli değil miydi? diyorlar. SEN ANCAK BİR UYARICISIN. Ve her toplum için bir yol gösteren vardır.”(Ra’d/7)

Kendilerine bilgi verilmiş olan kimseler, Kur’ân’ın şüphesiz Rabbinden gelen bir gerçek olduğunu bilsinler de ona iman etsinler, sonra da kalpleri ona saygı duysun diye ayetlerini güçlendirir, korur. Ve Allah, çok iyi bilendir, en iyi yasalar koyan, güçlendirendir. Ve şüphesiz Allahiman eden kimseleri dosdoğru yola kılavuzlayandır (hâdin).”(Hacc/54)

İndiriliş sırasına göre Kur’an’da Yüce Allah’ın Hâdî sıfatının ilk geçtiği ayet Furkân/31’dir. Ayrıca A’râf/23, Zümer/36, Ra’d/7, Hacc/54. ayetleri de, HÂDΠSIFATININ ÖZELLİKLE ALLAH’A AİT OLDUĞUNU bildirmektedirler. Batıl tanrıların, tapılmaya lâyık olmayışlarının belli başlı nedenlerinden biri de “hidayet edemeyişleridir.”:

De ki:Ortaklarınızdan DOĞRU YOLU GÖSTERECEK OLAN KİMDİR?” De ki:ALLAHhak olan doğru yola kılavuzluk eder (Allâhü yehdî li’l-Hakk). O hâlde kim doğru yola kılavuz olur? O hâlde doğru yola kılavuz olan mı kendisine uyulmaya daha lâyıktır, yoksa kendisine yol gösterilmeyince onu bulamayan mı? O hâlde size ne oluyor? Nasıl hükmediyorsunuz?”(Yûnus/35)

Kendi Özgür iradesiyle sebilü’l-ğayy /sapkınlık yolunu tercih edeni Allah da saptırır. Allah’ın bu nedenle saptırdığını da kimse hidayete erdiremez.

Allah, kimi saptırırsa, artık ona yol gösterecek bir kimse de yoktur. Ve O, bunları taşkınlıkları içinde şaşkın bir durumda bırakır.”(A’râf/186)

Ey toplumum! Şüphesiz ben, size gelecek o çağrışma-bağrışma /kaçışma gününden; arkanıza dönüp kaçacağınız günden korkuyorum. Sizin için Allah’tan koruyan biri yoktur. Her kimi de Allah şaşırtırsa, artık onun için bir yol gösterici yoktur.”(Mü’min/32-33)

2. Allah Elçisi Bile Olsa Bir İnsanın, Başka Birini Hidayete Erdirme Gücü Ve Yetkisi Yoktur/Olamaz

Kesinlikle SEN, SEVDİĞİNİ HİDAYETE ERDİREMEZSİN; aksine Allah, dileyene hidayet verir  ve hidayete girecek olanları en iyi O bilir.”(Kasas/56)

Sen körleri düştükleri sapıklıktan çekip doğru yolu gösterici de değilsin; SEN ANCAK, AYETLERIMIZE IMAN EDENLERE –ki onlar teslim olanlardır–DINLETEBILIRSIN.” (Neml/81)

Sen körleri de sapıklıklarından doğru yola götüremezsin. Sen ancak ayetlerimiziiman edeceklere duyurursun; artık onlar Müslümanlardır.”(Rum/53)

Allah, özgür iradesiyle tercih yeteneğine sahip olan insanları, inanç ve tüm davranışlar husunda kendi isteğiyle harekette hür bırakmıştır:

De ki:Hak Rabbinizdendir. DİLEYEN İNANSIN, dileyen inkâr etsin.”(Kehf/29)

Şüphesiz Biz ona (insana) doğru yolu gösterdik. İster inanır, ister inkâ eder.”(İnsan/3)

3. Allah’ın Hidayetine Kılavuz Kur’an’dır

Muhatabını reşit kılarak hidayete erdirecek yegâne kılavuz, sadece Kur’an’dır:

De ki: Yabancılardan bir grubun Kur’ân’ı dinleyip toplumlarına şöyle dedikleri bana vahyedildi: BİZ, DOĞRU YOLA İLETEN /RÜŞDE KILAVUZLUK EDEN HAYRET VERİCİ /EŞSİZ BİR KUR’ÂN DİNLEDİK. Bu yüzden bizona iman ettik ve Rabbimize hiçbir şeyi asla ortak koşmayacağız.” (Cinn/1-2)

Tüm Allah Elçileri’nin görevi, kendilerine vahyolunan ilahi beyanları/ayetleri/Kitabı toplumuna sadece tebliğ etmek görevi vardırAllah Elçilerihiçbir kimseyi hidayete erdiremezler. Ahrette de hiçbir şekilde kimseye şefaat etmezler /edemezler. Çünkü Allah, Elçilerine, bu dünyada, muhataplarını hidayete erdirmek; öte dünyada da onlar hakkında şefaatte bulunmak yetki ve görevi vermemiştir

Hidayete ermek, gerçekten Müslüman olmak isteyenler için Yüce Allah’ın önerdiği, buyurduğu tek rehber/kılavuz ise sadece Kur’an’dır:

Kendisinde hiçbir şüphe olmayan işte BU KİTAP; Allah’ın koruması altına giren kişiler için BİR KILAVUZDUR /rehberdir.”(Bakara/2)

Kadın-erkek her kişi hidayete ermek istiyorsa, anadilinde aracısız, Kur’an’dan Kur’anca Kur’an’ı anlayarak öğrenebilir ve Kur’an’ın kılavuzluğunda kimseye ihtiyaç duymadan Müslüman olabilir.

İslam dininde ruhbanlık, şeyhlik, gavslık vb aracılar yoktur. Kişiye, şahdamarından yakın olan Allah’a iman için, aracıya gerek de yoktur. Çünkü Yüce Allah, kadın-erkek her kişiye selim akıl vermiş, dinini, İslam’ı öğrenebilmesi ve Müslüman olması için sadece Kur’an’ın kılavuz edinilmesini buyurmuştur.

Hele hele kendisinin GAVS (Allah’ın gücünü kendinde toplamış kişi) olduğu var sayılanlar, muhataplarını hidayete erdiremez. Yüce Allah’ın Elçilerine dahi vermediği hidayete erdirme şeklindeki bir yetkiyi, bu tür kerameti kendinden menkul kişiler nereden almışlardır acaba?

4. Bu Dünyada Hidayete Erdirme, Ahrette Şefaat Etme İddiası Kur’an Dışıdır

Bu anlamda tarikat, cemaat  önderleri hakkında toplumda kabul gören inanışların Kur’an’da karşılığı yoktur. Bu türden yaklaşımlara bir örnek olarak kendisi Gavs olarak kabul gören bir topluluktan sözedilebilir. 19. yüzyılda kırsalda etkin olan Bektaşiliğe karşı HALK, kentlerde, Nakşibendilik üzerinden kuşatıldı. Alt tabakaları saltanata bağlamak üzere kuvvetli bir yapıştırıcı olan Nakşilik, DEVLET TARİKATİNE  dönüştü. “Tarikat Kuşatmasındaki Türkiye, Halidi Cehennemi” adlı önemli eserinde Sayın Rıza Zelyut, “Gavs” sözcüğünü şöyle açıklıyor:

GAVSPeygamberden çok çok üstün ve yaşayan Allahlar biçiminde anlatılan şeyhlerin en başındaki kişiye GAVS denilir.

Tarikatçı kaynaklarda şöyle tarif edilir:

"GavsAllah’u Teâlâ’nın yeryüzünde tasarruf hakkı verdiği manevi orduya başkanlık yapan kişi... Bu kişilerin varlığı hadisi şerifler ile sabittir.”

Kur’an’da bulunmayan ama uydurulmuş hadislerle yaratılan bu tipler, Peygamber’in ağzından Peygamber’den daha yetkilidaha ulu, daha büyük işler beceren varlıklar gibi anlatılır.

Öneğin, Sünni İslam’da güvenilir imamlardan sayılan Ahmed bin Hanbel’in naklettiği şu hadis, o uydurma hadislerden birisidir:

“Allah, onlar sebebiyle yer halkından belaları kaldırır.” (El- Müsned)

Menzilcilerde GavsPeygamberlerin yapamadığını yapan bir kişi gibi tasvir edilir. O, gerekirse Allah’la konuşur; Kadirilerin inandığı Gavs nimetleri artırır, ölüyü canlandırır...

Pek çok benzeri bulunan bu uyduruk sözlerle, insanları Allahlaştıran bir sistem kurulmuş, buna "tarikat" denilmiştir.

Anayasamızda, değiştirilemez yasalar olarak yer alan Türkiye’yi Laikleştiren Yasalar, uygulanmayınca, tarikatlar, cemaatler devlet imkânlarıyla holdingleşir, “Allah ile aldatma” bağlamında toplumu, zihinlerinden tutsak kılmaya çalışırlar. Milli irade olan Anayasa’yı koruyacağı hususunda yemin edenler, Anayasa’nın korunması, uygulanması görevi üzerlerine düştüğünde, yaptıkları bu yeminin bir önemi, bir değeri yok mudur? Milletin iradesi olan Anayasa’yı korumak için edilen yemin, milletle yapılmış bir akittir. Yemin sahiplerinden akitlerine sadakat beklemek, milletin hakkıdır.  

5. Kur’an’da Biri Rahmani Diğeri Şeytani Olmak Üzere İki Tür Kılavuzluk Vardır

ALLAH, inananların yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakınıdır; onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır.

Kâfirlere gelince; onların yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakınları TÂĞÛTtur ki kendilerini aydınlıktan karanlıklara çıkarır. Bunlar, cehennem ashabıdır. Onlar, orada sürekli kalıcıdırlar.” (Bakara/257)

Bu ayetten anladıklarımız:

ALLAH, inananları zulmet (cehalet ve zulüm karanlıklarından) Nur’a aklıselim yolu olan bilime, adalete çıkarır. Bu Rahmânî hidayettir. Bu şekilde sırât-ı müstakim üzere hidayete ulaşanlar Allah’ı Rab, din olarak Kur’an’ı yaşam biçimi edinirler.

TAĞUT (küresel, örgütlü, kurumsal şeytanlık ve ona bağlı görevlileri), inanmayanları, Nur’dan Zulümat’a çıkarır. Bu ise, şeytanî hidayettir. Bu şekilde sapkınlık yoluna (sebilü’l-ğayy) girenler,şeytanı tanrı, şerri ve şeytanlığı din/yaşam biçimi edinirler. Böyleleri Kur’an’da insan şeytanı olarak tanımlanır.

Manevi iki rehberlik Kur’an’da böyle.

Biri rahmani kişisel gelişim sağlar. Muhatabını reşit kılarak doğruya, akla, bilime, barışa, adalete yönlendirir. Kur’an’la olan manevi rehberliktir bu.

Diğeri ise, Şeytani kılavuzluktur ki, muhatabını iblis egemen emre amade köleler, sürüler,sürüngenler haline getirir.

İkinci konumdaki kılavuzlukta akıl, bilim, barış, haklar, hukuk, adalet devre dışı kalır. Tam bir akıl tutulması yaşanır, yaşatılır. Bu görevlilerin Kur’an’daki tarifi:

TANRILARI ONLARA YARDIM EDEMEZLER. AKSİNE ONLAR TANRILARININ “HAZIR OL” vaziyetindeki ASKERLERİdir.” (Ya-Sin/75)

Şeytanı tanrı, şerri şeytanlığı din/yaşam biçimi edinenlerin hâli pür melâli budur.

Yapılması gereken ilk iş:

Akıllanmak bağlamında yaygın, örgün, sürekli rahmani kişisel gelişim ile BEYİN EĞİTİMİ.

Bireyi AKLISELİM, toplumu ORTAK, BİRLEŞİK AKLISELİM SAHİBİ olmayı sağlamak.

Araba ya ileri vitestedir, ya geri viteste. İleri vites, AKLISELİM;

Geri vites, iblis egemen kişiliktir.

İblis egemen kişilik, toplumu sarar, kuşatırsa ölüm ve çöküş önlenemez. ATATÜRK:

“Türk ÖĞÜN, çalış, güven!” demişti.

ÖĞ’mek fiili = AKLI İŞLETMEK, AKILLANMAK demek.

ATAMIZIN BUYRUĞU;

ÖĞÜN” = AKILLANaklıselim sahibi olaklını başına al,

ONDAN SONRA ÇALIŞ, ÇOK ÇALIŞ şeklindedir.

ÖVÜNMEK yok.

ÖĞÜNMEK/AKILLANMAK var.

ALLAH'IN öncelikli ilk buyruğu da Kur’an’da yüzlerce ayette geçtiği üzere Aklını selimleştir, akıllan, aklıselim sahibi ol! şeklindedir.

Allah, akla hitap ediyor, aklını kullanan kişiyi muhatap kabul ediyor. Bu kâinat AKIL için kuruldu. Akıldan daha etkin güç var mı? Aklını işleten kişiye evren ve varlıklar boyun eğer.

Akıl uğruna âlemler kurulmuştur.

Prof.Dr. Bayraktar Bayraklı şöyle diyor:

“ALLAH, kâinatı akıl için yarattı,adalet için yıkacaktır.

İnsanlığın en çok muhtaç olduğu değerlerden biri AKIL, diğeri BİLGİ, bir diğeri de ADALET’tir.

AKIL olmadan BİLGİ,

Her ikisi olmadan da ADALET olmaz.”

6. Allah, Kimleri Hidayete Erdirir

Allah’ın hidayet edeceği kimseler şunlardır:

- Kendilerini değiştirmek isteyenler (Ra’d/11;  Enfâl/3)

- Müminler (Muhammed/46; Meryem/76; Hacc/54; Tövbe/124;  İbrahim/27; Müddessir/31; Hucurat/7, 8; Bakara/26;  Enfal/2; Nahl/102; Nur/55; Zümer/23; Fetih/4; Zariyat/55)

- Tağuttan kaçınanlar (Zümer/17, 18)

- Allah’a yönelip O’na, Kur’an’a sarılanlar (Şûra/13,  Zümer/17,  Ra’d/27,  Âl-i İmran/101)

- Salih amelde bulunanlar (Şûra/23)

- Fakirlere yardım edenler (Leyl/5-7)

Allah içinKur’an’la Cihat edenler (Furkan/52; Ankebut/69)

- Sözü dinleyip en güzeline uyanlar (Zümer/18)

7. Allah, Kimlere Hidayet Etmez

Allah’ın saptıracağı kimseler şunlardır:

- Kâfirler (Mümin/74;  Nisa/155;  Tövbe/37;  Nahl/107;  Meryem/83; Müddessir/31)

- Ahrete inanmayanlar (İsra/45)

- Ayetlere inanmayanlar (Nahl/104)

- Zalimler (İbrahim/27; Tövbe/109; En’âm/129)

- Münafıklar (Nisa/82)

- Fasıklar (Saff/5;  Bakara/26;  Maide/108; Tövbe/80; Münafikun/6)

- Kalplerinde hastalık olanlar (Bakara/10; Tövbe/124, 125; Müddessir/31; Hacc/53)

Mücrimler (Hicr/11-13)

Düşünmeyenler, öğrenmeyenler (Tövbe/127; Rum/59; Yunus/100; A’râf/179)

- Dünya hayatını tercih edenler (Nahl/107)

- Haddi aşanlar (Mümin/10, 12, 28, 34; Yunus/74, 20, 125-127)

- Kur’an’dan yüz çevirenler (Zühruf/36, 37)

- Allah’ı unutanlar (Haşr/19)

- Cimriler (Tövbe/76, 77)

Kibirliler (Mümin/35)

Müstağniler (Leyl/8-10; Abese/5-7; Alak/6, 7)

Zorbalar (Mümin/35; İbrahim;13, 16)

Yalancılar (Zümer/3; Bakara/10; Tövbe;77; Nahl/36; Mümin/28; Leyl/8-10)

- Nankörler (Bakara/276; Hacc/38; Lokman/32; Sebe’/17; Fatır/36; Kaf/24; İsra/27; Zümer/3)

- Şüpheciler (Mümin/34)

Yazımızı ATATÜRK’ÜN şu sözleriyle bağlayabiliriz:

Görürsünüz ki milleti mahveden, tutsak kılan, harap eden fenalıklar hep din niteliği altındaki küfür ve kötülükten gelmiştir. Onlar her türlü hareketi dinle karıştırırlar. Hâlbuki, Allah’a şükürler olsun HEPİMİZ MÜSLÜMANIZ, HEPİMİZ DİNDARIZ; ARTIK BİZİM, DİNİN GEREKLERİNİ ÖĞRENMEK İÇİN ŞUNDAN BUNDAN DERSE VE AKIL HOCALIĞINA GEREKSİNMEMİZ YOKTUR.

***

Kaynakça

 ATATÜRK’ÜN SÖYLEV VE DEMEÇLERİ, Cilt: II, s.215.

M. Fuâd ABDÜLBÂKÎ, El-Mu’cemü’l-Müfehres, Beyrut, 1987, “H-d-y” md. “el-HÂDΔ ve “hüden” şeklindeki kullanım toplam olarak 82 kezdir.

, er-Râgıb el-İSFEHÂNÎ, el-Müfredât, Mısır, 1961, (Yayınlayan: M.S. KEYLÂNÎ), “H-d-y” md., s.541.

Rıza ZELYUT, Tarikat Kuşatmasındaki Türkiye, Halidi Cehennemi, İstanbul, 2019, 2.Baskı, Kaynak Yayınları, s.32, s.79.

Rıza ZELYUT, a.g.e., s.47.

Rıza ZELYUT, a.g.e., s.32. Halidiliğin Temel özellikleri için bkz. s.55-59.

Prof.Dr. Bayraktar Bayraklı, Adalet, İstanbul, 2023, Destek Yayınları, s.7.

, Hakkı YILMAZ, Tebyinü’l-Kur’an /İşte Kur’an,İstanbul, 2015, c.1, s.177, 178.

 ATATÜRK’ÜN SÖYLEV VE DEMEÇLERİ, Cilt: II, s.127